AKP İLE CHP’NİN 40 ”AYNI”SI
ERBAKAN HOCA’NIN BEYGİR FIKRASI:
1994’te Refah Partisi’nin adayı Yalçın Demir, Nevşehir Belediye Başkanlığı seçimini yüzde 32 oyla kazanmıştı.
DYP Nevşehir Milletvekili Esat Kıratlıoğlu, bazı oy pusulalarında DYP’nin amblemindeki atın sola baktığı gerekçesiyle seçim kuruluna itiraz etmiş; seçimlerin iptaline yol açmıştı. Ancak yenilenen seçimde SHP adayı da DYP adayı Taner Erdoğan lehine çekilmesine rağmen Refah Partisi, oylarını daha da arttırarak yüzde 45 oyla seçimi yine kazanmıştı. Bunun üzerine Erbakan Hoca şu meşhur benzetmesini yapmıştı:
“Yok beygir sağa bakmışmış… Yok sola bakmışmış… Bu şarlatanlıklarla bir yere varamazsınız… İşte beygir nalları dikti; şimdi ne yapacaksınız!?”
Evet AP’nin ve ANAP’ın devamı olan AKP’nin İstanbul hezimetini ve artı neticelerini en güzel anlatan bir anıdır.
CHP-AKP Aynı Saatin Yelkovan ve Akrebi Gibidir!
AKP ve CHP’nin temel zihniyet ve istikamet bakımından çok farklı ve aykırı sanılmaları tam bir aldatmacadır. Aksine kırk yönden bunlar aynıdır.
1- Her ikisi de AB’cidir. Bunlar egemenliğimizin AB’ye devrine rıza göstermektedir… Her ikisi de bağımsızlık haklarımızın AB’ye terkini istemekte, bunu gaye edindiklerini söylemektedir. Bu noktada, örneğin; “Subaylar Sivil Mahkemede mi, Askeri Mahkemede mi Yargılansın?”tartışmaları ve taraf gibi davranmaları, rol gereğidir. Çünkü AB’ye alındıktan sonra zaten askerimizi de polisimizi de sivilimizi ve siyasetimizi de haliyle AB kurumları yargılayıp yönetecektir…
2- Her ikisi de ABD’cidir. Amerika bunların “Tağutu-Tanrısı” yerindedir.
3- Her ikisi de İsrailcidir. Bunlar, İsrail’in bölgemiz ve ülkemizdeki yüksek çıkarlarını(!) gözetmektedir ve zaten İsmet İnönü hükümeti 1948’de İsrail’i ilk tanıma şerefine(!) ermiştir. Sn. Recep Erdoğan ise normalleşme anlaşmasını imza etmiştir.
4- Her ikisi de Yahudi Lobicidir. Hem AKP hem CHP onların himmet ve himayesine taliptir.
5- Her ikisinin de önemli yönetici ve milletvekillerinin bir kısmı Mason Locası üyesidir.
6- Mason Locasının tahribatlarına ve gizli diktatoryasına her iki parti de tepkisizdir. AKP Dinimizi, CHP devrimi istismar edicidir…
7- Her iki partide de Sabataist ve Karaim Yahudileri üst görevlerdedir. Yan kuruluşları ve yandaş sivil oluşumları da Soros’un beslemeleridir.
8- Her ikisi de Batı taklitçisidir. Eski Milli Eğitim Bakanı ve AKP kurucularından Hüseyin Çelik, Erdoğan’ın kendisini yeni partiye davet ettiğinde;
“Ben, kurulacak partinin Milli Nizam, Milli Selamet, Refah ve Fazilet partilerinin devamı veya başka bir versiyonu olması halinde böyle bir partinin içinde yer almayacağımı; ancak merkezde, ayakları geniş basan, dini değerler üzerinden değil, demokratik değerler platformunda siyaset yapan bir partinin kurulması halinde, severek böyle bir oluşumun içerisinde yer alacağımı söyledim. Kurulması gereken partinin, olması gereken ve olmaması gereken özellikleri ile ilgili bazı detaylar dile getirdim. Sayın Erdoğan bana: “Kurmak istediğimiz parti, tam da sizin bu çerçevesini çizdiğiniz partidir”dediğini kişisel internet sitesinde açıklamıştır. (Bak: 23 Mart 2016) Bu itiraflar; Erdoğan’ın, Erbakan’ın Milli Görüş ve Adil Düzen projelerini askıya alma ve Siyonizm’in hedeflerini kolaylaştırma karşılığı iktidara hazırlandığının da kanıtı yerindedir.
9- AKP-CHP, her ikisi de NATO taraftarı ve sadık müttefikidir.
10- Her ikisinin de fikir babaları ve danışmanları Rotary ve Lions müdavimleridir.
11- Her İkisi de İttihat ve Terakki’nin, Siyonist Yahudi Lobilerinin takipçisidir.
12- AKP-CHP, hiçbirisi Milli ve yerli bağımsız proje üretemezler, bunlar taşeron tatbikçilerdir.
13- Her ikisi de faizcidir. Faizsiz bir düzen için hiçbir girişimleri görülmemiştir.
14- Her ikisi de IMF kefalet kurumu aracılığı ile Siyonist bankerlerden borç dilenmektedir.
15- AKP ve CHP’nin yandaş zenginleri farklı ama ikisi de rantiyecidir.
16- Her ikisi de manevi-ahlâki tahripçidir. Hele AKP döneminde ailevi ve ahlâki çöküşe hız verilmiştir.
17- Bunların ikisi de Bilderbergcidir ve Millici değil küreselcidir.
18- AKP ve CHP, ikisi de Davos müşterisidir.
19- İkisi de KKTC’yi AB önünde bir engel görmektedir ve taviz için takiyye yürütmektedir.
20- İkisinin de politikası; Türk tarımının öldürülmesi ve insanımızın gâvura muhtaç hale getirilmesi yönündedir.
21- AKP-CHP, her ikisi de çiftçimizi İsrail’in geni bozuk tohumlarına mahkûm hale getirmişlerdir. Halk sağlığımız İsrail firmalarına feda edilmiştir. İsrail ise AKP’nin bu kıyağına karşı, Miraç Gecesi TRT’ye Mescid-i Aksa’dan (daha ziyade Kubbet’üs Sahra görüntülü ve tartışma yaratan) yayın yapma izni vermiştir. Ve böylece dindar halkımız uyutuluvermiştir.
22- AKP ve CHP, bunların ikisi de vergiyi fakirden; işçi, köylü ve esnaf kesiminden alıveren zihniyettedir.
23- İkisi de vergiyi halktan toplayıp kredileri zenginlere dağıtıyor. Rahmetli Mustafa Koç ve kardeşi, ailesiyle birlikte vefatından bir gün önce Aksaray’da Sn. Cumhurbaşkanı’nın özel misafirleri olacak kadar samimilerdi. Yani; “gündüzleri hacılarla hocalarla, geceleri ise Koç’larla Localarla beraberlerdi”.
24- Bunların her ikisi de “Ruhban okulunun açılması”gibi azınlıkları azdıracak taleplerin hizmetçisidir.
25- AKP dindar-muhafazakâr kesimleri, CHP ile; CHP ise çağdaş geçinenleri AKP ile ürkütüp korkutarak oy devşirmektedir. Yani tahterevallinin denge partileridir.
26- Zaten; Recep T. Erdoğan’a Başbakanlık yolunu CHP, Sn. Abdullah Gül’e Cumhurbaşkanlığı koltuğunu ikisi birlikte açıvermişlerdir.
27- Bu partilerin her ikisi de ülke yararını değil, parti ve yandaş çıkarını düşünmektedir.
28- CHP ve AKP’nin “görünüş”leri ve “yaşam biçimleri”sizi aldatmasın. Çünkü “görüş”leri ve gayeleri birdir.
29- Her ikisi de Milli ve yerli bir hukuk ve ahlâk düzenini değil, Batı’nın dayattığı haksız ve ahlâksız sistemleri ve demokratik cilalı despotik yönetim biçimlerini tercih etmektedir. Bu nedenle; AB’den talimatla gelen uyum yasalarını, AKP ile CHP hemen el ele vererek, birlikte Meclisten geçirmektedir.
30- AKP bir zamanlar doğrudan, şimdi perde arkasından BOP’un Eşbaşkanlığını yürütürken, CHP İsrail’e dolaylı yandaşlığını sürdürmektedir.
31- İkisi de yargıyı siyasallaştırma hevesindedir. Birisi Ergenekon davasının avukatı, diğeri savcısı gibi hareket etmişlerdir. Aynı tavır HSK’nın tayin ve terfi yetkisine müdahalede de görülmektedir.
32- AKP-CHP, her ikisi de aynı Siyonist odakların Türkiye değneğinin sağ ve sol uçları gibidir ve zulüm sisteminin temel çıbanlarına dokunmayan pansuman tedbircilerdir.
33- Her ikisinin yöneticileri de evrensel boyutları ve yeni medeniyet programları olan Milli, ilmi ve insani projeler üretmekten aciz ve bilgisizdir. Ulusal ve uluslararası çapta misyon ve vizyon fakirleridir.
34- CHP; Kemalist kesimlerin ve Alevi kardeşlerimizin, AKP ise Masonik merkezlerin ve din sömürücülerinin sözcüleri rolüyle siyasi rant devşirmektedir. Hiçbiri kucaklayıcı, kurtarıcı ve bağımsız teoriler ileri sürememektedir.
35- CHP Mason ve Moon tarikatının; AKP ise uzun yıllar zalim gâvurlarla diyalog ve dayanışmacı cemaatin hizmetine girmiştir ve Milli Birliğimizi tahribatçı takımının temsilcisidir.
36- Her ikisinin de en büyük endişesi, Milli Görüş zihniyetidir ve en ciddi tepkileri hâlâ Erbakan çizgisinedir. CHP; Milli Görüş karşıtlığıyla, AKP ise Milli Görüş kaçkınlığıyla, ABD ve AB ağabeylerinin gözüne girmişlerdir.
37- AKP ve CHP’nin karşılıklı ve danışıklı kavgaları millete hizmet yarışı düşüncesi değil, Siyonistlerin sömürü arabasına “onun yerine, bizi yemleyip koş…”hevesi ve çekişmesidir.
38- AKP ile CHP’nin kalıpları ve kılıkları farklı da görülse, kafa yapıları ve kankaları (Mason kardaşları) aynı olan partilerdir. Bunlar çağdaş Firavunların; birisi smokin yakalı ve fötr şapkalı; ötekisi külahlı ve çarşaflı kâhyaları ve köleleri yerindedir…
39- Bu iki partiyi farklı zannedenlere, öncelikle, “Zındık” ve “Münafık” kavramlarını çok iyi öğrenmeleri tavsiye edilir.
40- AKP’nin “Muhafazakâr ve Reformist”, CHP’nin “Çağdaş ve Kemalist”geçinmeleri; hanımlarının farklı giysiler içinde görünmeleri ve her ikisinin değişik geçmişten gelmeleri, sadece rollerinin gizlenmesine ve kontrollerinin daha kolay yürütülmesine yöneliktir. Elbiselerinin rengi, modası ve astarı farklı da olsa, kumaşları ve asılları aynı maddedendir.
Demek ki; Ya Adil Düzen’e geçilecek veya bugünkü adi ve Siyonist sömürü sistemleri insanlığı ezecektir!.. Bu nedenle Milli ve haysiyetli bir mutabakat girişimi mutlaka gereklidir.
Kemalizm ile Tayyibizm (CHP ile AKP), ortak ve mutlak görevleri olan Haçlı Batı’ya ve NATO’ya hizmet gayretiyle, Libya saldırısına katılmış, masum ve mazlum on binlerce insanın katline ve Libya’nın tahribine sebep olmuşlardı!
Libya operasyonuna Türkiye de katılıp, on binlerce masum insanın katline ve ülkenin tahribine destek vermişti
Erdoğan’ın ‘NATO, Libya’ya müdahale edemez’ çıkışı, BM kararına kadar dayanabilmişti. NATO askeri planlamasına Türk savaş uçak ve gemileri dahil edilmişti. Karışıklık içindeki Libya’da halka yaygın şiddet kullanan Muammer Kaddafi’ye karşı, NATO askeri gücünün harekete geçmesine en açık direniş Almanya’dan gelmiş, bu konudaki ilk tepkiyi de Almanya temasları sırasında, 28 Şubat’ta Başbakan Tayyip Erdoğan dile getirmişti. “NATO’nun Libya’da ne işi var?” diye soran Erdoğan; Türkiye’nin, Libya’ya NATO müdahalesine karşı çıkacağını söylemişti. NATO’da bütün kararların oybirliği ile alınacağı göz önünde bulundurulduğunda, bu önemli bir dirençti. Erdoğan’ın Batı yönetimlerine; “Petrol kuyularından ibaret göremezsiniz” dediği Libya’ya, aynı Haçlı Batı’nın bastırmasıyla hemen değişmiş, maalesef bu büyük zulme eşlik etmişti. Üstelik Başbakan Erdoğan, 14 Mart 2011’de İstanbul’da bir çıkış daha yapmış: “Libya ya da bir başka ülkeye yapılacak NATO müdahalesini son derece faydasız görüyoruz. Faydasız olmanın ötesinde, tehlikeli sonuçlar doğurabileceği kaygısını taşıyoruz.” demişti.
Aynı gün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de Libya’ya “NATO’nun direkt müdahalesi söz konusu olamaz!” demişti. Akla ilk gelenler, müdahale konusu NATO’ya gelirse, Türkiye’nin veto edebileceği yönündeydi. Çünkü Türkiye veto etse, NATO bu zulmü işleyemezdi. Bu gelişmeler hızlandı ve 17 Mart günü Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Fransa, İngiltere ve Lübnan’ın isteğini onaylayarak, Kaddafi’ye ateşkes çağrısı yaptı ve aksi halde engellenmesini istedi. Bu, Ankara’daki rüzgârı da değiştirdi. Başbakan Erdoğan, ağız değiştirip 18 Mart’ta, “BM kararının derhal uygulamaya konulmasını, ateşkesin sağlanmasını” istedi. Bunun anlamı, BM zemininde Libya’ya askeri harekât ihtimalini Türkiye’nin kabul etmesi demekti. Birkaç saat sonra Obama, birliklerine güç kullanma talimatı verdiğini ve Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ı “Avrupalı ve diğer müttefiklerle görüşmek üzere” Paris’e gönderdiğini bildirmişti. Türkiye siyaseten sessizliği tercih edince Almanya da böylece itirazında yalnızlığa itildi. Ardından Kara birlikleri değil ama Türk Deniz ve Hava Kuvvetleri, NATO’nun Libya’ya müdahale planına katılıverdi.
Oysa 29 Kasım 2010 tarihinde, Libya’da Erdoğan’a insan hakları ödülü verilmişti.
Erdoğan, Libya’da Kaddafi’nin elinden İnsan Hakları Ödülü’nü aldıktan sonra bir konuşma yapmış ve aynen şunları söylemişti:
“Biz birbirimize sırtımızı dönemeyiz. Birbirimizden habersiz, ilgisiz ve alakasız yaşayamayız. Bizim medeniyetimiz bize şunu emrediyor: ‘Komşusu açken tok yatan bizden değildir.’ Biz Ankara’da İstanbul’da Konya’da bu emre ne kadar muhatapsak, sizler de burada aynen muhatapsınız. Biz Türkçe olarak ‘ev alma komşu al derken’, sizler de bunu Arapça söylüyorsunuz. Bizler bir vücudun parçaları gibiyiz. Bir yerküre gemisinde ortak bir kaderle hareket ediyoruz. Barış, kardeşlik ve dayanışma hepimizin ortak menfaatidir. Biz dünyanın neresinde olursa olsun zulme, haksızlığa karşı çıktığımızda, gerek kendi ülkemizde gerek uluslararası çevrelerce eleştiriliyoruz. Bizim zulüm karşısında haykırışımızı anlamayanlar; bizim tarihimizi okumayanlar, bizim medeniyetimizi kavrayamayanlardır. Biz insanı eşrefi mahlûkat olarak görüyoruz. Bizim için can kutsaldır. Bizim çığlığımız insanlık çığlığıdır. Saraybosna’da nasıl kardeşlik diyorsak, Irak’ta da kardeşlik diyoruz. Biz insanları insan oldukları gerçeğinden hareketle seviyor ve hiçbir ayrım gözetmiyoruz. Açık söylüyorum. Çocuk dünyanın her yerinde çocuktur. Batının, kuzeyin çocukları ne kadar masumsa, doğunun, güneyin çocukları da o kadar masumdur. Hiç kimse kalkıp da Filistin’in çocuklarının, başka coğrafyanın çocuklarından daha suçlu olduğunu iddia edemez. Tel Aviv’in çocukları bizim için ne kadar kutsalsa Gazze’nin çocukları da o kadar kutsaldır.”
Görüşmede, Libya lideri Kaddafi, Başbakan Erdoğan’a: “Birçok liderle görüşmemiz var, ancak ilk sizinle başlamayı uygun gördük. Zira onur konuğumuzsunuz. Katılımınız ve konuşmanız çok güzel. Konuşmanız için çok teşekkür ederiz, bizi mutlu ettiniz” diyerek yakın ilgi göstermişti.
Sn. Recep T. Erdoğan, bir yıl önce böylesine iltifatlar yağdırdığı, insan haklarını ve İslam kardeşliği esaslarını hatırlattığı Libya halkına ve Türkiye dostu Kaddafi iktidarına; bir yıl sonra Siyonist NATO ve Haçlı Batı ile birlikte saldırmaktan ve on binlerce masum Müslümanın katledilmesine ortak olmaktan çekinmemişti. İşte Tayyibizm’in hayat felsefesi, ahlâk prensibi ve vicdan psikolojisi böyle bir şeydi.
“Her kim de bir mü’mini kasten ve haksız yere (taammüden) öldürürse (ve öldürülmesine yardım ederse), bunun (ahiretteki) cezası ebedi kalacağı cehennemdir. (Dünyada ise) Allah, (mü’minleri katledenlere ve zalimleri destekleyenlere) gazap etmiştir. Bunları lanetlemiştir ve böylesi hainler için büyük bir azap (ve rüsvaylık) belirlemiştir.” (Nisa: 93)
“İşte bu nedenle; İsrailoğullarına da yazmıştık ki; -öldürdüğü başka birisine karşılık (kısasen), veya bulunduğu yerde çıkardığı fitne ve fesada (anarşi ve isyana binaen) olmaksızın- her kim (haksız yere) bir kişiyi öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de (bir masumun öldürülmesine engel olup, yaşamasını sağlayarak) onu diriltirse, bütün insanların hayatını kurtarmış gibidir. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan birçoğu yeryüzünde ölçüyü taşırıp israf (ve insafsızlığa) yönelmişlerdir.” (Maide: 32)
Ayrıca Hadis-i Şeriflerde, masum bir insanın ve hele bir Müslümanın haksız yere, nefsi beklentiler ve şeytani dürtülerle öldürülmesine yardım eden ve destek verenlerin de aynı günaha ortak olacakları ve aynı cezaya çarptırılacakları haber verilmektedir. Şimdi; bir insanın haksız yere ve Haçlı-Siyonist gayelerle öldürülmesi ve buna yardım edilmesi, yeryüzündeki bütün insanları katletmenin vebaline ve lanetine uğratırsa, acaba on binlerce Libyalı Müslümanın NATO bombardımanlarıyla parçalanmasına ve evlerinin başlarına yıkılmasına destek çıkanları nasıl bir akıbet ve felaket beklemekteydi? Güya İslamcı fetvacılar, yandaş ilahiyatçılar, tarikat ehli takvacılar bu zulüm iş birliğine hangi mazeret ve kerametleri üreteceklerdi?
24 Mart 2011’de Türk askerine Libya vizesi veren tezkere, AKP ve CHP’nin oylarıyla TBMM’de kabul edildi. Beş gemi ve bir denizaltı resmen uluslararası göreve başlamış vaziyetteydi. 1028 asker Libya saldırısına iştirak edecekti. Türk askeri kara harekâtına katılmayacak, komuta NATO’ya geçecekti. NATO kaynakları, Libya’ya hava operasyonunun komuta merkezinin İzmir’de olacağını söylemişti, emirleri yerine getirildi. Aynı kaynaklar, NATO’da alınan uçuşa yasak bölgenin İttifak bünyesinde uygulanması kararının, bu aşamada sadece planlamaya yönelik olduğunu belirtmişti. Kaynaklar, BM’nin 1973 sayılı kararının tüm unsurlarının tamamıyla NATO’ya devrinin olacağını, bu konuda siyasi irade bulunduğunu kaydetti. NATO kaynakları, operasyonun bütünüyle İttifak’ın komutasına geçmiş olacağını ifade etmişti. Kaddafi’nin en büyük suçu ise İsrail’e karşı Filistinli direnişçileri desteklemesiydi. Bu tezkere ile Türk askeri Trablusgarp savaşı sonrası 1912’de çekildiği bölgeye, 99 yıl sonra bu kez NATO görevi için dönecekti. Mustafa Kemal Libya’yı Haçlı İtalyanlardan kurtarmak için, Erdoğan iktidarı ise Haçlı gâvurlarla bir olup Müslümanları vurmak için Libya’ya gidecekti.
Belki AKP’liler unutmuştur ama biz hatırlatalım:
1. Sn. Erdoğan, Başbakan iken bir Amerikan gazetesine yazdığı makalede, Irak’a savaşmaya giden ABD’li askerlere dua etmişti: “Irak’ta savaşan ABD’li kahraman bay ve bayan askerlere, en az zayiatla ve mümkün olan en kısa zamanda ülkelerine dönmeleri arzusuyla dua ediyoruz”[1] demişti.
2. Sn. Abdullah Gül, Dışişleri Bakanı iken: “Dünya barışını korumak için, son 50 senede dünyada en çok Amerikalılar kendi çocuklarını feda etmişlerdir!”[2] saçmalığını dillendirmişti.
3. Yirmi beş İslam ülkesinin sınırlarını değiştirip hepsini Irak gibi yapma projesi olan ABD kaynaklı BOP’la ilgili Sayın Abdullah Gül’ün görüşü: “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) Türkiye’nin dış politika ilkelerine uygun düşmektedir. ABD ile birlikte hareket ediyoruz. Amacımız İslam ülkelerine özgürlük ve demokrasi getirmektir”[3] yönündeydi.
4. Dönemin Diyanetten Sorumlu Devlet Bakanı AKP’li Mehmet Aydın: “Ben Avrupa’ya gittiğimde kiliseye çok giderim, oralarda büyük zevk duyuyorum ve manevi huzur buluyorum”[4] demişti.
5. Bir ara Diyanetten sorumlu Devlet Bakanı yapılan Sayın Mehmet Aydın, İslam Dinini Müslüman olmayanlara tebliğ etme gayretleri için ‘en DİNSİZCE hakarettir’ demişti. “Bazı Müslüman kardeşlerimiz diyor ki; yahu bir fırsat düştü, Müslümanlığı anlatalım Hristiyanlara; Allah belki hidayetini gösterir. (Diyalog çalışmalarında)… İşin ucunda; bilmem adam kazanmak, üye kazanmak varsa, açıkçası bu bir din mensubuna yapılacak en DİNSİZCE bir hakarettir.”[5]
6. ABD Savunma Bakan yardımcısı Paul Wolfowitz: “Biz Irak’a müdahale konusunda tereddüt içindeydik, Recep T. Erdoğan bize cesaret vermiştir. AKP yönetiminin bu dostça desteği olmasaydı, bu işi bu kadar kolay bitiremezdik”[6] itirafını dile getirmişti.
7. Erdoğan Başbakan iken, Siyonist AJC örgütünden o güne kadar “cesaret ödülü” alan 10 kişi içinde Yahudi olmayan tek kişiydi. Tayyip Erdoğan’a “cesaret ödülü” veren “American Jewish Congress” (AJC) adlı kuruluş, WJC’ye bağlı olup, Theodore Herzl tarafından Dünya Musevilerini bir “ulusal yurda” kavuşturma amacıyla, 19. yüzyıl sonunda oluşturulan “World Jewish Congress” (WJC), İsrail devletini kurmakla amacını gerçekleştirmiş bir Yahudi şebekesiydi. Daha önce AJC tarafından 10 kadar kişi ödüle lâyık görülmüştü; bunlar arasında İsrailli veya Musevi olmayan tek kişi Recep T. Erdoğan Bey’di. Türkiye Başbakanına bu ödülün verilmesi de verildiği mekân da anlamlı mesajlar içermekteydi: HSBC bankasının New York merkezi…[7]
8. ABD Eski Başkanı Bush, Erdoğan’a; “Sen ne harika bir adamsın!” (Yani, her konuda işimize yaramaktasın)[8] iltifatını göstermişti.
9. Vatanlarını ve kutsallarını savunan Çeçenler, Rusların dilinde terörist kabul edilmekteydi. Sn. Erdoğan; 3 Kasım seçimi sonrası, AKP Genel Başkanı olarak 170 kişilik heyetle ziyaret ettiği Rusya’da (Çeçenleri de içerecek şekilde) teröre karşı iş birliği yaptıklarınısöylemiştir.
10. Sn. Erdoğan, Genel Başkan sıfatıyla gittiği Çin’de de: “Tek Çin anlayışını destekliyoruz. Çin’in toprak bütünlüğü konusunda Türkiye’nin herhangi bir tereddüdü yok, saygısı vardır. Terörün dini, milleti, ırkı olamaz” demişti. (Çin, işgal ettiği Doğu Türkistan’ı kendi toprağı sayıyordu. Özgürlük mücadelesi veren 30 milyon Uygur Türkü kardeşimize de terörist diyordu. Recep Bey’in sözü bu manada nasıl değerlendirilmeliydi? Sn. Recep T. Erdoğan, Türkiye’de diline pelesenk olduğu üzere, Pekin’de de “Han, Mançur, Moğol, Doğu Türkistanlı, Tibetlisi ile Çin bir büyük mozaiktir. Bu da büyük zenginliktir”[9] demesi beklenirdi ama bu yürek ve samimiyet isterdi.)
11. Yurtdışı turları ve ilginç temasların ardından Erdoğan, milletvekili yapılıp Başbakanlığa getirilmişti. En yandaş yazarlardan Abdurrahman Dilipak; “AKP’nin bir dış proje olduğunu” belirtmişti.
12. Kuzey Irak’ta askerlerimizin başına çuval geçirilip, askerimiz ve milletimiz tarihin en büyük hakaretine maruz bırakılırken, buna ciddi hiçbir tepki gösterilememiş; eften püften şeylere horozlanıp ucuz kahramanlık sergileyen dindar kahramanlar(!) ABD tanrısına boyun eğmişti.
13. Üstelik bu çok ağır ve ciddi çuval olayı sonrası; “ABD’ye nota verecek misiniz?” sorusuna Başbakan şöyle veciz(!) bir şekilde: “Bu müzik notası değil. Öyle aklınıza her estiğinde verilmez. Ağırlığı ve ciddiyeti vardır”[10] yanıtını vermişti.
14. Erdoğan’dan enteresan bir açıklama ile: “Amerika’nın düşündüğü Büyük Ortadoğu Projesi var ya, Genişletilmiş Ortadoğu Projesi; Diyarbakır işte bu proje içinde bir yıldız, bir merkez olabilir. Bunu başarmamız lazım”[11] demekten çekinmemişti. Böylece; Türkiye dâhil, 23 İslam ülkesini parçalamayı amaçlayan BOP hıyanetinin kiralık kâhyası olduğunu itiraf etmişti.
15. Sözde Ermeni Soykırımı meselesinde, AKP iktidarı ve Dışişleri Bakanlığı, yetersiz ve yüreksiz hareket etmişti. Üstelik Sözde Ermeni Soykırım Yasasını kabul eden ülkelere yenileri eklenmişti: İsviçre (2003), Slovakya (2004), Hollanda (2004), Polonya (2005), Litvanya (2005), Arjantin (2006)…
16.1 Mart Tezkeresi reddedilmesine rağmen, AKP’nin çıkardığı özel bir genelgeyle, ABD’nin savaş araç-gereçleri Türkiye üzerinden nakledilmişti.
17. İsrail’in talebiyle ve onun güvenliği için, kamuoyu tepkisine rağmen Lübnan’a asker gönderilmişti.
18. Başbakan Erdoğan, İspanya Başbakanıyla beraber Medeniyetler arası İttifak(!?) Eşbaşkanı seçilmişti. (Medeniyetler arası ittifak, Dinlerarası diyalogun diğer bir ismidir. Gösterilen tepkiden dolayı, medeniyetler arası ittifak diye ifade edilmektedir.) Yani dindar kahramanlarımız, Haçlı emperyalistlerle birlikte İslam’ı yozlaştırma gayretindeydi.
19. Bir zamanlar Başbakan Erdoğan, BOP’un da (Büyük Ortadoğu Projesi) eşbaşkanı tayin edilmişti. İkinci başkan, Bush idi. Bu konunun hâlâ devlet resmiyetiyle açıklığa kavuşturulması beklenirdi.
20.Sn. Recep T. Erdoğan’ın talimatıyla, 1 Mart tezkeresine ‘hayır’ diyen milletvekilleri, 22 Temmuz seçiminde aday gösterilmemişti.
21. Bu işgal tezkeresine ‘evet’ denmesini isteyen Başbakan Erdoğan: “Her zaman ‘hayır’da hayır yoktur. Rahat olun, gelişmeler kontrolümüzde!” diyerek ABD ve İsrail’i rahatlandırma sözü vermişlerdi.
22. Erdoğan, tezkere geçse de geçmese de ABD’nin harekâtta kararlı olduğunu belirterek, Türkiye’nin 2003 yılı içinde 73 milyar dolar borç ödemesi olduğunu söylemiş ve tezkerenin çıkmaması halinde Türkiye’nin ekonomik olarak çok sıkıntıya gireceğini ifade etmişti. (Hatta Erdoğan’ın “Tezkereye hayır diyen, bana hayır demiş olur!”… “Tezkere geçmezse memur maaşlarını ödeyemeyiz!” dediği ifade edilmişti.)
23. Eski Devlet Bakanı Ali Babacan, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ve Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, tezkerenin yararlarını sıralarken: “ABD ile her platformda stratejik ortaklığımız artarak gelişir” demişlerdi (Irak’a ve Iraklılara yapılanları mazur, hatta meşru göstermişlerdi.)
24. AKP önderleri, tezkerenin geçmemesi durumunda olacakları da şöyle belirtmişti: “Tezkereyi reddetmemiz Müslüman ülkelerden destek bulsa da dünyada etkili bir güce sahip olan Yahudi Lobisinin desteğini kaybederiz.” Bu AKP’nin, Siyonizm’in güdümünde olduğunun belgesiydi.
25. Irak savaşında ABD’ye verilen destek, KREDİ pazarlığına dönüşmüştü. Bakanlar Kurulu toplantısı sırasında Başbakanlığa giden Dışişleri Müsteşarı, ABD Büyükelçisi Pearson’ın getirdiği ABD önerilerini hükümetin onayına iletmişti.[12] •Türkiye’nin asgari, “6 milyar dolar hibe”, “20 milyar dolar kredi” ve “ticaret desteğini” içeren seçenek üzerinde durduğu, bu seçeneğin hibe bölümünü artırmak üzere pazarlık ettiği öğrenilmiş, ama hiçbirisi verilmemişti. •92 milyar dolarlık bir kayıp faturası gündeme getiren Ankara, 2003’te 25, sonraki dört yılda 15-17 milyar dolar desteğe ihtiyaç duyulabileceğini belirtmiş; ABD, Türk ekonomisini ayakta tutma güvencesi vermiş, ama işi bitince yine yan çizmişti.
26. CIA’nın, özellikle Müslüman direnişçileri susturmaya yönelik işkence uçakları, hava sahamızı ve hava limanlarımızı kullanıvermişti. (www.aksiyon.com.tr)
27. Milli Savunma Bakanı iken Vecdi Gönül söylemişti: “Irak savaşında ABD, İncirlik’i kullandı ve buradan 4 bin 990 sorti gerçekleştirdi.” (Vecdi Gönül’ün “Los Angeles World Affairs Council” adlı kuruluşun düzenlediği konferansta yaptığı “Avrasya’da değişen güvenlik ortamı ve Türkiye’nin stratejik önemi” konulu konuşmasından.)
28. Erdoğan ve Gül, 29 Ekim 2004 tarihinde, AB Anayasası’nı imzalamış ve bunun utanç fotoğrafını Milli Çözüm (Ocak 2005’de) kapak yapmıştı. Nerede? “Bütün Türkler yok edilmeden Hristiyan dünyası rahat etmeyecek!” diyen Papa Cixtus‘un (1585-1590) heykeli altında ve manevi huzurunda bu hıyanet belgesini imzalayıvermişlerdi.
29. AB’ye teslimiyetin müzakere haberi, Kızılay’da gündüz gözüne havai fişeklerle kutlanmış, zafer dansları edilmişti.
30. Erdoğan; “Küresel sorunlarla mücadelede dünyanın ABD’ye ihtiyacı olduğunu; Türkiye ile ABD’nin temel hedeflerinin örtüştüğünü”[13] belirtmişti. Bu, Siyonizm’e hizmetkârlığının alâmeti miydi?
31. AKP milletvekili Ömer Çelik, kadınları tecavüze uğrayan ve ülkesi işgal edilmiş Iraklı direnişçilere: “Katiller sürüsü!” diyerek, Amerikan conilerine yaranmaya girişmişti.[14]
32. O dönemde Sn. Erdoğan’ın danışmanı Cüneyd Zapsu, Amerikalıları Tayyip Erdoğan hakkında, “Bu adamı kullanın. Deliğe süpürüp size hizmetlerine mâni olmayın!” diyen kişiydi. (İşte American Enterprise Institute adlı düşünce kuruluşundaki konuşmanın teyp kaydı: This man is an honest man. And he has his own beliefs and he is true to his beliefs. Please try to… I’d say “exploit” (sömürmek, istismar etmek, kendi çıkarına kullanmak) is a bad word, but kullanmak or use… (Zapsu, burada Türkçe “kullanmak” sözcüğünü telaffuz ediyor ve İngilizce nasıl denir anlamında dinleyicilere bakıyor ve bir Türk dinleyicinin hatırlatması üzerine sözlerine devam ediyor) take advantage of this man. Because this person has so much credibility, because of his own beliefs in the Muslim world and he believes in the Western style democracy. I think instead of pushing him down, putting him to the drain, use… Here and in Europe you should take advantage of that. This is my offer…)[15]
33. Başbakan Erdoğan; “etnik, coğrafi ve dini temele dayalı ekonomik birliktelikleri, küreselleşme sürecinin reddettiği bir durum olduğu için, doğru bulmadığını” söylemişti. Etnik denilen: Orta Asya Türk Devletleri. Coğrafi denilen: Komşularımız. Dini denilen: İslam Ülkeleriydi… (AB ile ABD bize yeter denilmek istenmiş, Erbakan’ın D-8 gibi girişimleri kötülenip küçümsenmişti.)
34. 4928 No.lu ve 15.07.2003 tarihli Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’da ‘cami’ kelimesi ‘ibadethane’ olarak değiştirilerek, apartman kiliselerinin önündeki yasal engel giderilmişti.[16]
35. İçişleri Bakanlığı’nın emri ile Papa Jean Paul‘ün ölümü dolayısıyla, tüm yurtta bayraklar yarıya indirilmişti. İçişleri Bakanlığı, 8.4.2005 Cuma günü tüm resmi dairlerde gündoğumundan-günbatımına bayrakların yarıya indirilmesini istemişti. (Emir örneği için:[17]) •Oysa, Papa için Rusya’da bile bayraklar yarıya inmemişti (!?) (Ortodokslar ya, o yüzden indirmemişlerdir…) •Diyanet İşleri Başkanımız vefat etse hangi ülke bayrağını yarıya indirirdi? •Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanı vefat etse AKP bayrakları yarıya indirtir miydi? •Laik bir ülkede Müslümanlar aleyhine Papa için bu ayırım niçin gerçekleşmişti? •Milli sembolümüz olan bayrağımızın yalnızca bir dinin ruhani lideri için yarıya indirilmesi, o dini kayırma anlamına mı gelmekteydi?
36. Yeni Papa 16. Benedict‘in sevgili Peygamberimizi eleştiren sözlerine AKP Hükümeti’nce ciddi bir karşılık verilmemişti.
37. Önce Papa’yla görüşmeyeceğini söyleyen Başbakanımız, aksine Papa’yı uçağın merdivenlerinde karşılayıp saygı göstermişti.
38. Sn. Başbakan: “Yahudi karşıtlığı utanç verici bir akıl hastalığının tezahürüdür, katliamla sonuçlanan bir sapkınlıktır”[18] diyerek Siyonist patronlarına rüşveti kelam etmişti. Sorulmaz mı: Peki İslam karşıtı Papa’yı düşmanca konuşmasının ardından uçak merdiveninde karşılamak neydi?
39. Eyüp Belediyesi’nin Pierre Loti Kahvesi‘nin bulunduğu tepeye “Eyüp Sultan Tepesi” adı verilmesi teklifi, Büyükşehir Belediye Meclisi ve Kadir Topbaş tarafından reddedilmişti.[19]
40. Kapalıçarşı’da, Başkan Topbaş‘ın misafiri yabancı Belediye Başkanlarına ilahi eşliğinde içki ikram edilmişti. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, ev sahipliğini yaptığı 4. Dünya Belediye Başkanları Zirvesi’nde toplantıya iştirak eden Belediye Başkanlarına 14.04.2007’de Kapalı Çarşı’da yemek verirken bu rezalet işlenmişti.
41. Antalya’da Dinler Bahçesi açıldı.[20] Şanlıurfa’ya da “Dinler Parkı” açmaya yeltenmişti. Urfalıların Dinler Parkı’na tepki göstermesi üzerine proje “Halepli Bahçe” diye değiştirilmişti.
42. AKP, gömleğini çıkardığı Milli Görüş’ün de terör listesine alınmasına onay vermişti. (Tabi ki yanlışlıkla!?) 4 Nisan 2003 Cuma günü hükümet, “Türkiye-Almanya Arasında Terörizm, Örgütlü Suçlar ve Büyük Önemi Haiz Suçlarla Mücadelede İşbirliği Anlaşması”nı onaylanmak üzere Meclis’e sevk ediyordu. 11 maddelik bu anlaşmada “Milli Görüş Teşkilatı” terörist örgütler arasında sayılıyordu. Almanya Federal Cumhuriyeti (AFC) İçişleri Bakanı Dr. Otto Schily‘nin 3-4 Mart 2003 tarihindeki Ankara ziyaretinde bu anlaşma karşılıklı imzalanıyordu. (Bir Bakanımız, anlaşmayı okumadan imzaladığını söyleyip, ayıbını kapatmaya çalışıyordu.) Eh, gözden kaçmıştı(!?)…
43. Genelkurmay Başkanı Özkök: “İslam devleti de İslam ülkesi de değiliz!”[21] diye beyanat vermişti. Başbakan bunu: “Kendi düşüncelerini söylemiş” şeklinde düzeltmişti. (Ama Başbakanımız kendi görüşünü söyleyememişti.)
44. Erdoğan, yeni AKP genel merkezindeki motiflerin Yahudi sembollerine benzediğini kabul etmiş ve “Ankara, Selçuklu medeniyetinin yansımaları olduğu bir ilimiz. Ayrıca Osmanlı’dan da mimari üsluba bağlı kaldık, bunun yanında cumhuriyet çizgilerini katarak bu hale getirdik. Selçuklu yıldızları, Yahudi yıldızlarını da çok andırıyor”[22] itirafını dillendirmişti.
45. AKP’li Belediye Başkanı Kadir Topbaş: “Ayasofya turizme açılmış, tekrar camiye çevirelim demek gereksiz bir polemiktir” diyecek kadar ileri gitmiş, bir zamanlar: “Ayasofya açılsın tüm zincirler kırılsın!” diye bağıran Recep Bey, hiç ses etmemişti.[23]
46.Erdoğan, Rotaryen toplantısına katılan ilk başbakan olma şerefine erişmişti.• Ali Babacan da masonik bir kuruluş olan Bilderberg toplantısına gitmişti.[24] (Yorum yok; çünkü orada neler konuştuğunu bilmiyoruz…)
47.Türkiye’de ilk defa Siyonizm Konferansı yapılmış, Theodor Herzl, Milli Kütüphane’de anılmıştı.[25]Yeni Şafak, Vakit, Zaman gibi sahte İslamcılar ise, hâlâ AKP’nin her hıyanetinde keramet üretmekteydi.
48. AKP’li Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Hür ve Kabul Edilmiş Büyük Masonlar Locası‘nın toplantısına iştirak etmişti.[26]
49. Hür ve Kabul Edilmiş Büyük Masonlar Locası‘nın üstadı Asım Akın 22 Temmuz 2007’de AKP’yi destekleme emrini masonlara tebliğ etmişti. Bu, uluslararası bir talepti. İşte masonların gerekçeleri: “Şayet AKP’nin önü kesilirse, sıcak para ülkeyi terk eder ve ekonomik kriz gündeme gelir”di![27]
50. AKP’li Bülent Arınç, Rotaryanlara: “Siz veren elsiniz, öpülecek elsiniz” demişti. Rotary rozeti takan Arınç, plaketini 2430. Bölge Guvernörü‘nün elinden alıvermişti.[28]
51. Türkiye Ermenileri Patriği II. Mesrob, 22 Temmuz 2007 seçimlerinde AKP’yi destekleyeceklerini ilan etmişti.[29]
52. AKP’den bir ilk: Gay ve Lezbiyen Filmleri Festivali‘ne onay verilmişti.[30] “Outistanbul 1. Uluslararası İstanbul Gay ve Lezbiyen Filmleri Festivali.”
53. Aile Sağlığı adı altında bazı okullarda “eşcinsellik” dersi başlatılmış, yoğun tepki gelince son verilmişti.[31]
54.Türkiye’nin ilk eşcinsel oteli AKP döneminde ve denetiminde açılıvermişti.[32]
55. AB mevzuatına uygun Türk Gıda Kodeksi yayınlanmış, “Çiğ Kırmızı Et ve Hazırlanmış Kırmızı Et Karışımları Tebliği” Resmi Gazete’de yayınlanarak resmiyet kazanmıştı.[33] •Böylece domuz ve yaban domuzu kasaplık hayvanlar arasına girmişti.
56. AKP’nin meclisten geçirdiği TCK’nın 230. maddesi şöyleydi: “Aralarında (resmi) evlenme olmaksızın dini nikâh yapanlar, 6 aya kadar hapisle cezalandırılırlar.”[34] •Peki ya nikâhsız yaşayanlar? Onun cezası yoktu, çünkü: “Zina suç olmaktan çıkarılmıştı.”[35] •Iğdır Valisi: “Fuhşun suç sayılmaması ve yaygınlığı yüzünden namuslu kadınlarımızın neredeyse sokağa çıkamaz hale geldiğini”[36] ifade etmişti.
57. Okullara gönderilen genelge ile Kur’an-ı Kerim’de geçen bazı kelimelerin kullanılmasına yasak getirilmişti: cemaat, cihad, fetva, halife, hicret, imam, imamet, kâfir, medrese, mücahid, mü’min, münafık, şehadet, şehit, şeriat, şirk, tağut, tebliğ, tekke, tevhid… Başbakanlık, İçişleri Bakanlığı’nı söz konusu genelgeyi göndermekle görevlendirmişti.[37]
58. 2005’te onaylanan 5. sınıf Din Kültürü kitaplarında “Kelime-i Tevhid, Lailâhe illallah’tır” yazılıydı. (“Muhammeden Resulûllah” ifadesi yer almamıştı. AB projelerini ve ders kitaplarındaki değişimi düşündüğümüzde “Muhammeden Resulûllah” bölümünün yazılmaması, her şeyi anlatmaktaydı. “Muhammeden Resulûllah” ifadesi; Hz. Muhammed’in Allah’ın Resulû olduğunu söyleyen Müslümanları, Hz. İsa’yı rab ve oğul kabul eden Hristiyanlardan ayırıyordu. Bunu kaldırmak hangi AB talimatlarının gereğiydi?)
[1] “We further hope and pray that the brave young men and women return home with the lowest possible casualties, and the suffering in Iraq ends as soon as possible.” By Recep Tayyip Erdogan The Wall Street Journal March 31st, 2003
[2] http://www.milliyet.com/2006/05/16/siyaset/siy03.html
[3] http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=181295) Not: Oysa Vatandaşlarımızın %72’si BOP’u tehlikeli görmekteydi. (25.07.2004 – Yeni Şafak
[4] II. Din Şurası Tebliğ ve Müzakereleri cilt:2 sayfa:375
[5] II. Din Şurası Tebliğ ve Müzakereleri cilt:2 sayfa:322
[6] Irak işgalinden üç ay önceki Türkiye ziyareti esnasında yaptığı açıklamadan.
[7] http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2004/SUBAT/05/tkivanc.html
[8] (You are a great man) Kasım 2004
[9] https://odatv.com/cin-devlet-medyasindan-erdogan-iddiasi-02071906.html
[10] http://www.hurriyet.com.tr/agora/article.asp?sid=1&aid=2257
[11] (15 Şubat 2004, Kanal D, Teke Tek Programı) 18.02.2004. Hürriyet Gazetesi, sayfa: 20.
[12] http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=66614
[13] http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2005/HAZIRAN/11/p01.html
[14] 21.08.2004 – Vakit
[15] http://www.milliyet.com.tr/2006/04/12/siyaset/axsiy02.html
[16] 25173 sayılı Resmi Gazete – Yayın tarihi:19 Temmuz 2003 Cumartesi
[17] http://www.istanbul.gov.tr/images/docs/emir.doc
[18] http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2005/HAZIRAN/11/p01.html
[19] 14.02.2007 – Zaman
[20] Aralık 2004
[21] Harp Akademileri Komutanlığı Yıllık Değerlendirme Konuşması, 20 Nisan 2005, Hilmi Özkök
[22] http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=248953
[23] 29 Şubat 2004 – Pazar Postası
[24] Vakit Gazetesi, 17.05.2003
[25] 07.12.2004 – Vakit
[26] 14.12.2004 – Vakit
[27] http://www.acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=6721
[28] 18.05.2003 – Vakit
[29] http://www.yenisafak.com.tr/politika/?q=1&c=2&i=48782&Ermeni/Cemaati/se%C3%A7imlerde/Ak/Partiyi/destekleyecek
[30] 27.09.2004 –Vakit
[31] 16.03.2007 – Zaman
[32] 31.05.2007 – Posta
[33] http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/471680p.asp
[34] 2004
[35] 2004
[36] 23.11.2005 – Vakit
[37] http://arsiv.sabah.com.tr/2005/01/13/gnd106.html
KAYNAK: https://www.millicozum.com/mc/subat-2017/akp-ile-chpnin-40-aynisi