AKP’NİN MANEVİ TAHRİPÇİLİĞİ VE MASONLARLA İLİŞKİLERİ
Başbakan Erdoğan’ın 28 Şubatçılara kıyağı..!
Refah Partisi’ni iktidara getiren 24 Aralık 1995 seçimleri öncesinde grup başkanvekili olan Şevket Kazan’a bir aracı mesaj getirir. Dönemin Kara Kuvvetleri Eğitim (daha sonra EDOK) Komutanı Korgeneral İzzettin İyigün’lerin başı dardadır. İyigün Paşa’nın oğlunun İstanbul’da kurduğu işlerden dolayı oldukça sıkıntılı durumları vardır. Sıkıntılarında çözümü için tek adres o zaman İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Tayyip Erdoğan’dır. Şevket Kazan görüşme talebini kabul edip İzzettin İyigün’ün sıkıntılarını dinledikten sonra Tayyip Erdoğan’ı telefonla Ankara’ya çağırır (Tabi bütün bunları yaparken asla Erbakan Hoca’ya danışmamış ve haberdar kılmamıştır. R.Y.). Ankara’ya gittiğinde, lütfedip Erbakan Hocayı karşılamaya bile tenezzül buyurmayan Recep T. Erdoğan, Şevket Ağabeyini kırmayarak koşup Ankara’ya gelir ve İyigün Paşa ile görüşüp İstanbul’a dönüşünde de söz konusu sıkıntıları çözüverir. Refah Partisi yönetiminde bu diyalog “askere Refah Partisi’ni anlatabilmek” adına aradığı köprü için “iyi fırsat” olarak değerlendirilir (Daha doğrusu Şevket Kazan gizli ve kirli ilişkilerine böyle bir uyduruk yorum getirir).
Derken seçimler yapılır. Refah Partisi, DYP ile Hükümeti kurmayı başarır. 28 Şubat sürecine girildiğinde bir sabah herkes gibi Erbakan ve kurmayları da Sincan’da tankların yürütüldüğünü ve komutu verenin İzzettin İyigün Paşa olduğunu duyunca şaşırır. Ama bu şaşkınlık sade vatandaşın şaşkınlığından farklıdır. Erbakan ve kurmayları önce “tankları yürüten İyigün Paşa mı değil mi” sorusuna cevap aramış ve maalesef haberler doğru çıkmıştır. İzzetin İyigün kendisine ulaşabilen Refahlı Bakanlara tek kelime konuşmamaktadır. Düşünülür taşınılır Tayyip Erdoğan’ın devreye sokulması kararına varılır. Ama Erbakan asıl şoku burada yaşayacaktır. 28 Şubat sürecinde kapalı kapılar ardında hocasına sert eleştiriler yapan Tayyip Erdoğan, İzzettin İyigün ile görüşmeye yanaşmamıştır.[1] Yani Şevket Ağabeyinin çağrısı üzerine koşup Ankara’ya gelen ve İzzettin İyigün Paşa’nın sorununu seve seve halleden Recep Erdoğan, Erbakan Hoca’nın ricasını takmamış ve hatırını kırmıştır. Ve zaten aynı Şevket Kazan, bütün bunlara rağmen, daha sonra emekli olan İzzettin İyigün’ü Erbakan’dan habersiz İzmit’ten hem de kazanacak yerden FP Milletvekili adayı gösterme sözü verecek, durumu farkeden Hoca, “çok istiyorsa, Kilis’ten aday olmasını önerecek” ama İzzettin İyigün’ün, Kilis’in DP adayı eski GKB Doğan Güreş’in oylarını bölmek istemediği anlaşılınca Erbakan Hoca: “Ya öylemi, Çerkez’ler birbirine zarar vermek istemiyor demek ki.!” Diyerek, Onun da, Şevket Kazanın da asıl mahiyet ve niyetini açığa vurmuşlardır.
Şimdi asıl şu sorulmalıdır:
Şevket Kazan’ın bir telefonuyla koşup Ankara’ya gelen ve İzzettin İyigün’le görüşüp sorunlarını halleden Recep T. Erdoğan, Erbakan Hoca’nın davanın selameti için yaptığı teklife niçin kulak asmamıştır?
Biz Milli Çözüm olarak bunun yanıtını zaten çoktandır biliyoruz. Çünkü Şevket Kazan da, Oğuzhan da, Recep T. Erdoğan da, Erbakan’a karşı aynı saftadır.
Gültekin Avcı’nın samimiyet testi!
“Açtığı yaralar hâlâ şifa bulmamış 28 Şubat müdahalesini, sembolik bir soruşturma ve yargılamaya tabi tutmak, demokratik samimiyet ve inandırıcılığı bozar. Ergenekon’a ve cuntacılara moral ve motivasyon sağlar. Antidemokratik protokol kuralları hâlâ işliyor. İl ve ilçelerde garnizon komutanı, seçilmiş belediye başkanlarının ve cumhuriyet başsavcılarının önünde yer alıyor. TSK’da eşi başörtülü olanlar, AK Partili yakını olanlar, İslami cemaatlere muhabbeti olduğu saptananlar, AK Partili belediyelerde eşleri çalışanlar halen “sakıncalı personel” olarak görülüyor. Çocukları FEM dershanelerine gidenler takip altında tutuluyor. TSK’da rütbeli personel hâlâ Zaman, Yeni Akit, Taraf gibi gazeteleri okuyamıyor. Ama Cumhuriyet, Sözcü veya Hürriyet okuyorsanız sorun olmuyor. Medyanın tüm renkleri, kışlada eşit fırsata sahip değilse, askeri vesayetin bittiğini kimse iddia edemez. Demokrasinin yerleştiğini de söyleyemez. YAŞ’ta ihraçların önü alınmış olsa da, subayların liyakate göre terfi edemediğini, halen korunan ve kollanan dışlayıcı tekçi bir ideolojik çizginin olduğunu, bu çizgi dışında olduğu değerlendirilenlerin yükselemediğini biliyoruz.
Lütfen adam gibi bir 28 Şubat soruşturması yapılsın.
Gerçekçi bir 28 Şubat soruşturmasında, suç sürecinde rol alan ve müdahaleye alenen destek veren/yol gösteren medya, STK, üniversite, yargı, siyaset aktörleri bu soruşturmanın içinde “silahlı örgüt üyesi” olarak yer almalıdır. Beklenen de bu olduğu ve soruşturmanın ayak sesleri duyulup o ayağın basacağı yerler tahmin edildiği için, oligarşik medyada bir kargaşa başlamıştır. “Gazeteciler görüşlerinden, hatta fikri planda darbeci olmalarından yargılanmamalı” diyen liberallere katılıyorum. Lakin şu husus unutulmamalıdır. 28 Şubat sürecinde TSK içinde bir silahlı suç örgütü teşekkül etmişti. Bu suç örgütünü kanunlarımız “terör örgütü” olarak adlandırıyor. Şu halde “28 Şubat silahlı terör örgütü”, sivil toplumda faaliyet gösteren pek çok kişi ve kuruma oynamaları gereken roller biçti. Görevler verdi. Bu suç örgütünün sivil üyeleri, askeri kanattan daha şehvetli, daha aktifti. Bir gazetecinin askeri bir yönetim modelini desteklemesi kendi görüşü olabilir. Ama o gazeteciler, 28 Şubat silahlı suç örgütünün, hükümeti illegal bir şekilde devirmek için kendilerine verdikleri talimatlarla kalem oynatıp, millete kara propaganda yapmışlarsa, bu soruşturmanın içinde şüpheli olarak yer alacaklardır. Çünkü darbe ekiplerinin veya terör örgütlerinin emir ve talimatlarıyla gündem oluşturmak, milletin bir bölümünü tehdit addetmek ve kaotik zemin inşa etmek, basın özgürlüğünü ve gazetecilik faaliyetini aşan eylemlerdir. 28 Şubat suç örgütünün tüm ayakları soruşturulacaksa, bu soruşturma Ergenekon soruşturmasından büyük bir soruşturma olur. Sanık sayısı 1000’i bulur. O dönemin bazı acar gazetecileri ve medya yüzleri yakın bir zamanda 28 Şubat soruşturmasının “silahlı terör örgütü üyeleri” olarak karşımıza çıkarsa kimse şaşırmasın. “28 Şubat terör süreci”nin tüm cuntacı yargı ve medya unsurları yargılansın. Ezilenlerin çığlıkları ve gözyaşları unutulmasın.[2]”
Diyen, Bay Gültekin Avcı eğer 28 Şubata destek verenler de suça teşvikten yargılanacaksa, o süreçte “ordu endişelerinde haklıdır, Erbakan derhal hükümeti bırakmalıdır, zaten yüzüne gözüne bulaştırmıştır” diye zırvalayan Fetullah Gülenden de hesap sorulması gerekmez mi?
Sn. Gültekin Avcı, şayet Fetullah Gülenin de “Demokratik seçimlerle ve Milli İrade neticesinde oluşan bir hükümete karşı, askerleri kışkırttığı ve destek çıktığı için” yargılanması gerektiğini söyleyebilirse, kendisinin demokrasi konusundaki iyi niyetine ve samimiyetine biz de inanıp destekleyeceğiz. Aksi halde “demokrasi havariliği kılıfıyla TSK nefretini kustuğuna” ve Orduyu şamar oğlanına çevirme ve ABD karşıtlarını tasfiye etme senaryosundaki kiralık rolünü oynadığına kanaat getireceğiz.
İşte Dindar ve Cesur Recep T. Erdoğan’ın Marifetleri
Recep Tayyip Erdoğan AİHM’de Başörtüsü ayetlerini inkâr etmişti!
“Açılan bir dava için (yalancı şahitlik yapmak gibi) zalime yardım eden bir kimse, o işten vazgeçinceye kadar Allah’ın gazabı altındadır” (Hadis-i Şerif)
Tayyip Erdoğan CAMİ kelimesini yasaklatıp, yerine “İBADET YERİ” kavramını getirtmişti![3]
“Saltanatını Allah’a karşı gelmekle sağlamlaştırmaya çalışan kimseyi Hz. Allah kıyamet günü bütün hilelerini hiçe sayarak cezalandırır” (Hadis-i Şerif)
Recep Tayyip Erdoğan DOMUZ yetiştirenleri desteklemişti![4]
“Şüphesiz Allah ve Resulü, içkinin, murdar hayvanın, domuzun ve putların satılmasını haram kıldı” (Hadis-i Şerif)
Recep Tayyip Erdoğan DOMUZ’u helal et sayıvermişti![5]
“Kur’an’ın haram kıldığı şeyleri helal addeden kimse Kur’an’a inanmamıştır.” (Hadis-i Şerif)
Tayyip Erdoğan evinde KUR’AN öğretene hapis cezası istedi:[6]
“Kadı zulmetmedikçe Allah Teâlâ Hazretleri onunla birliktedir (yardımcısıdır). Zulme yer verdiği zaman onu terk eder, artık şeytan onunla beraber olur” (Hadis-i Şerif)
Tayyip Erdoğan 12 yaşından önce KUR’AN eğitimine yasak getirmişti![7]
“Allah’ın indirdiği kitaptan bir kısmını gizleyip onu az bir bedel ile değişenler (var ya); işte onlar karınlarına ateşten başka bir şey doldurmuyorlar. Kıyamet günü Allah onlarla ne konuşacak, ne de onları arıtacaktır. Onlar için elem dolu bir azap vardır.” (Bakara 174)
Recep Tayyip Erdoğan EZAN sesini kıstırıvermişti! [8]
“Resulullah (s.a.v) sabah vakti baskın yapardı. (Baskından önce yerleşim bölgesine) kulak kabartır, (ezan okunup okunmadığını kontrol eder) ezan sesi işitilecek olursa durur, işitmezse saldırıya geçerdi” (Enes R.A.)
Recep Tayyip Erdoğan AYET meallerini değiştirmişti!
“Allah’ın indirdiği kitaptan bir kısmını gizleyip onu az bir bedel ile değişenler (var ya); işte onlar karınlarına ateşten başka bir şey doldurmuyorlar. Kıyamet günü Allah onlarla ne konuşacak, ne de onları arıtacaktır. Onlar için elem dolu bir azap vardır” (Bakara 174)
Recep Tayyip Erdoğan’la ilköğretim kitaplarında MİSYONERLİK’e izin verilmişti!
“Çocuğu anne ve babası Yahudileştirir veya Hıristiyanlaştırır veya Mecusileştirir. Tıpkı hayvanın doğurunca azaları tam olarak yavru doğurması gibi. Siz kesmezden önce, kulağı kesik olarak doğmuş hayvana rastlar mısınız?” (Hadis-i Şerif)
Tayyip Erdoğan Amerika’ya IRAK’ı işgal ederken yardım etmiş, Nato’nun Libya katliamını bizzat desteklemişti[9]
“Kim bir kabileye yardım edip onları desteklerse, onlardan olur. Bir zorbayı memnun etmek için, bir Müslüman’ı tehdit ederek kötülük yapan kimse, kıyamet günü zorbayla birlikte cezalandırılacaktır.” (Hadis-i Şerif)
Tayyip Erdoğan, İsrail’i BOYKOT’u engellemişti![10]
Resulullh (s.a.v) buyurdular ki: “Kıyamet günü, dört şeyden sual edilmedikçe, kulun ayakları (Rabbinin huzurundan) ayrılamaz: Ömrünü nerede harcadığından; Ne amelde bulunduğundan; Malını nerede kazandığından ve nereye harcadığından; Vücudunu nerede çürüttüğünden”
Tayyip Erdoğan ZİNA’yı suç olmaktan çıkarma şerefine erişmişti!
“Bir şehirde zina ve riba (faiz) yaygınlaşırsa, onlar Allah’ın azabını kendilerine hak etmiş olurlar” (Hadis-i Şerif)
Tayyip Erdoğan sayesinde yurt dışı KUMAR oyunu serbest hale gelmişti:[11]
“Biz bir memleketi helak etmek istediğimizde, onun refah içinde yaşayan şımarık elebaşlarına (itaati) emrederiz de onlar orada kötülük işlerler. Böylece o memleket hakkında hükmümüz gerçekleşir de oranın altını üstüne getiririz” (İcra16)
Sn. Mehmet Şevket Eygi Beyefendi şöyle uyarıyordu!
Dünyada her devirde ve her coğrafyada hırsızlık, yolsuzluk, kötülük olmuştur ama bu kadar hiç olmamıştır. Kötülüğün saltanatı devrinde yaşanmaktadır. Vicdansızlık ahlaksızlık yaygınlaşmıştır. Ben bu satırları Müslüman bir okur-yazar sıfatıyla kaleme alıyorum. İslam’ın değerlerine, normlarına, ölçülerine, kıstaslarına göre hüküm veriyorum. Bir kere dinsizlik çok ilerlemiş ve azgınlaşmıştır. Müslümanların büyük bir kısmı ipin (habl-i metin) ucunu kaçırmıştır. Müslüman bir toplumda para ana değer olunca yıkılış, çöküş, çürüme kaçınılmazdır. Zina, sadece İslam’da değil öteki dinlerde de büyük günahtır, suçtur, haramdır. Terakkiperver Kemalist rejimin Ceza Kanununda bile zina suçtu ama bugün artık (AKP sayesinde R.Y.) serbest bırakılmıştır. Helalinden kazanıp zengin olmak elbette suç ve ayıp değildir ama kirli, kara, necis, haram para ve malla zengin olmak haramdır, hayâsızlıktır.
Müslümanlığın temel emirlerinden/farzlarından biri emr-i mâruf ve nehy-i münkerdir. Bu farz büsbütün terk edilir veya gereği gibi ve gerektiği miktarda yapılmazsa toplum çökecektir. Norveç, Japonya, Avusturya gibi ülkeler Müslüman değil ama oralarda, birçok İslam ülkesinde olduğundan daha fazla ahlaki kurallara riayet edilmektedir.
Türkiye toplumu sağlıklı, dengeli bir toplum mu, yoksa sağlıksız, dengesiz, vahim bozukluklar içinde çırpınan bir toplum mudur? Soruyorum: Fuhuş giderek ve hızla yaygınlaşmıyor mu? Yine soruyorum: Haram yeme ve devlet malını talan etmek gözü açıklık sayılmıyor mu? Çocuklar ve genç nesiller iyi yetiştiriliyor mu? Doğruları, iyileri, güzelleri bilenler, bilmeyenlere öğretiyor mu? Türkiye’nin milli geliri adaletli bir şekilde paylaştırılıyor mu? Yazın sıcak günlerde İslam şehirlerinde dolaşınız, nice hamam anası gibi üryan Müslüman kadın ve kız göreceksiniz. Tesettürsüz İslam olur mu? Bankalar bankalar bankalar… Allah’a ve Resulüne savaş ilan etmiş ribacılar (faiz yuvaları iliğimizi sömürmüyor mu?) Zengin, varlıklı, imkânlı, paralı kesimde korkunç boyutlarda israf yapılmıyor mu? Günde beş milyon ekmeğin çöpe atıldığı bir ülkede yaşanmıyor mu? Devlet TC başlıklı resmi vesikalarla kadın satılmasına izin vermiyor mu? Resmi ve yasal fuhuştan KDV ve gelir vergisi alınmıyor mu? Genelevlerin kapısında resmi polisler nöbet tutmuyor mu? (AKP) Türkiyesi devlet olarak, kadınlara resmen yasal fuhuş yaptırtmayacağına dair uluslararası sözleşmelere atılan imzaya sahip çıkıyor mu? Hapishanelerde tecavüze uğrayan çocukların, Okulda hamile kalan 13 yaşındaki kızların, Her yerde yaygınlaşan meyhane ve batakhanelerde yıkılan yuvaların, PKK terörünün gölgesinde yapılan yüz milyarlarca dolarlık uyuşturucu ve silah kaçakçılığının, hesabı gerçekten soruluyor mu?
Onların dinleri para, kıbleleri karıdır. Kötü düzen ve sistemin haram rantlarıyla, haram yağlı kemikleriyle semirenler çoğalmıştır. Camiden çıkarken kurşuna dizilen Başbağlar şehitlerinin hakkını arayamayanlar hala kahraman sayılmaktadır. Yağcılar, yalakalar, meddahlar, pohpohçular, dalkavuklar. Kemik yalayıcıları. Düzen-bazlar… ortalığı kaplamıştır. Aman dikkatli olun tökezlemeyin emi.(yoksa akıbetimiz felaket olacaktır)[12]
Masonluğun üst kılıfı olan BÜYÜK KULÜP’ün, muhterem ve muhtemel kurmaylarının hangileri AKP ile derin ilişkiler içindeydi?
Siyasetçiler, işadamları, emekli subaylar ve bürokratların da aralarında olduğu 7 bin 300 üyesi bulunan Büyük Kulüp’te, 25 Mart’ta yapılacak seçim için yarış kızışmıştı. Başkan Duran Akbulut, 16 yıldır oturduğu koltuğu bırakmak istemiyordu. Karşısında ise Kaptanoğlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Gündüz Kaptanoğlu vardı. Akbulut’un listesinde emekli Orgeneral Nejdet Timur’un; Gündüz Kaptanoğlu’nun listesinde ise emekli Tuğamiral Prof. Dr. Erkan Demirtaş’ın yer alması bekleniyordu. Bir kereye mahsus 50 bin lira ödenerek üye olunan kulüpte yıllık aidat ise 250 liraydı. Kasasında 14 milyon lirası bulunan kulübün 11 kişilik yönetim kurulunun yanı sıra disiplin, balotaj gibi kurullarına da iki yıllık yönetici seçilecekti. Büyük Kulüp’e başbakanlar, genelkurmay başkanları, kuvvet komutanları, iş adamları, sanatçılar üye olmaktaydı. Bu masonik kulübe 900 üyenin seçkin çocukları yeniden kayıt olmuşlardı.
Duran Akbulut (Büyük Kulübün şimdiki başkanı): Yahudilerin şirketi ADİDAS’ın eski yönetim kurulu başkanı. Türkiye futbol federasyon üyeliği, AKP İstanbul adaylarının perde arkası belirleyici isimlerinden. Emre Alkin (sabataist) (Işık İlkokulu; Saint-Michel Lisesi mezunu. Şu an Kemerburgaz Üniversitesi Rektör Yardımcısı olan Alkin aynı zamanda İzmir Göztepe’de Yönetim Kurulu Üyesi ve Türkiye Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu Yedek Üyesidir. Hüsamettin Özkan’ın dünürü.) Tevfik Altınok (2002-2003 yılları arasında Doğan Şirketler Grubu Holding A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Danışmanlığını yürütmüş, 1993-2000 yılları arasında ise Koç Holding A.Ş.’ de Yönetim Kurulu Üyesi ve Finansal Hizmetler Grup Başkanlığı başta olmak üzere grubun çeşitli finans şirketlerinde Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yapmıştır. İslam Kalkınma Bankası, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu’nda (IMF) Guvernör ve Guvernör Vekilliği, Türkiye Petrolleri Anonim Şirketi Yönetim Kurulu Üyesi) Yasin Ekinci (Türkiye Jokey Kulübü’nün eski başkanı. AKP’li Tarım Bakanı Mehdi Eker ile Diyarbakırlı olmalarının haricindeki ortak tutkuları “at sevgisi”.) Mesut Parlak (Öğretim üyesi. Başörtülü kızların hizaya sokulması için notlarını düşüreceğini söyleyen adam.) Hakan Öncel (Avukat. Merkezi Paris’te bulunan ve dünya masonluğunun güdümünde olan Uluslararası Avukatlar Birliği’nin üyesi.) Koptagel İlgün (Acıbadem Üniversitesi Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. – Mason) Süleyman Güzel (İşadamı) Mehmet Moğultay (CHP’li eski Adalet Bakanı. 3000 kadroyu çoğu sicilli PKK’lılarla doldurup itirazlar üzerine “ne yani bu kadroları Milli Görüşçülere ve MHP’lilere mi bırakacaktım?” diyen solcu mason.) Şükrü Aytekin İlhan (Eski Kadıköy Cumhuriyet Başsavcısı İstanbul Barosu Basın Danışmanı.) Mahmut Tanyol (Tanyol Otomotiv Yön. Krl. Bsk.) Nejdet Timur (28 Şubat’dan daha etkili bir darbe gereğini gazeteci Mustafa Balbay’a söyleyen dönemim Karakuvvetleri Kurmay Başkanı Emekli orgeneral) Gündüz Kaptanoğlu (Yahudi ön ismi Merey) (Büyük kulübün yeni başkan adayı. 2002 seçimleri öncesinde Başbakan Erdoğan’ın da katıldığı Büyük Kulüp toplantısında Şadan Kalkavan’ın önerisiyle Recep Bey’in AKP’ye milletvekili olarak aldığı ve halen Deniz Ticaret Odası Meclis Başkanlığı görevini de yürüten armatör Cengiz Kaptanoğlu’nun ağabeyi.) Erkan Demirtaş (Prof. Dr. Gülhane Askeri Tıp Akademisi öğretim üyelerinden Mason Süleyman Demirel’in özel doktorlarından) Ersin Eti (Mehmet Ali Ağca’ya Papa suikastinde avukat desteği veren P2 Mason Locasının Türkiye bağlantılarıyla ilişkili Dr. Yüksek Mühendis.) Ayşe Botan Berker (Amerika ve İngiltere merkezli Yahudi güdümlü Derecelendirme Kuruluşu Fitch’in Türkiye Genel Müdürü) Mahmut Naibi (Taç Spor Kulübü’nün sahibi ve Yönetim Kurulu Başkanı, eski Kadıköy Belediye Başkan Yardımcılarından) Ercan Targay (Türk Armatörler Birliği Koop. Bşk – Mason.) Vildan Yirmibeşoğlu (Çağdaş Yaşamı Destekleme Vakfı ve Ka-Der’in öncü kurucularından. AKP döneminde hazırlanan TCK’nın Kadın Çalışma Grubu’nun basın sözcülerinden.)
Bu seçkin ve etkin masonik Büyük Kulüp üyelerinin bir kısmının AKP iktidarı ve Başbakan Erdoğan’la samimi ve derin ilişkiler içinde olması ise dikkatlerden özenle saklanıyordu.
Büyük Kulüp denen bu kirli derin devlete alnı secdeye değen ve Milli değerleri önemseyen kişiler alınmamaktadır. Hiyerarşik bir yapılanmaya sahip gizli örgütlenme 4000 kişiden oluşmaktadır. İş adamı, gazeteci, asker, akademisyen hepsi saygın güya laik Kemalist büyük bir karanlık yapılanmadır. Askerler Konsey’de çoğu zaman başkan değildir, üyedir ve yardımcıdır. Emekli olduktan sonra büyük holdinglerde danışman sıfatıyla yüksek maaşa bağlananları araştırılırsa kimler olduğu anlaşılacaktır. (Korkmaz Yiğit’in danışmanı Güven Erkaya ve Cavit Çağlar-Hayyam Garipoğlu’nun danışmanı Teoman Koman, Fenerbahçe Cumhuriyet’inden Atilla Kıyat gibi) 28 Şubat irticaya karşı mücadele değil İstanbul dükalığına karşı ekonomik mücadele başlatan Erbakan’ın Arslanlarını kafese sokma tezgâhıdır. 5000 şirketin önü yeşil sermaye diye tıkanmaya çalışılmıştır. Bu grupların gazeteleri, derin devletin 28 Şubat operasyonunda provokasyonculuk yapmıştır. 28 Şubatla bu kirli ve masonik derin devlet, askerleri kullanarak Anadolu Arslanları denilen ülkenin gerçek sahibi dindar kesimleri sindirmiş, Sebataycı sermayeyi rahatlatmıştır.
2002 seçimleri öncesi, AKP İstanbul 1’inci bölge adaylarının olduğu toplantıya Büyük Kulüpçü Yılmaz Küçükçalık’ın ev sahipliğindeki yemekte; ağabeyi Yaşar ve kuzeni Alaaddin Küçükçalık’ın dışında Duran Akbulut, Şadan Kalkavan, Cengiz Kaptanoğlu, Atalay Şahinoğlu, Mehmet Yıldırım, Mahmut Kuşçulu, Refik Arkan, Ulvi Gencal, Süleyman Çetinsaya, Taner Aşkın, Mustafa Çıkrıkçıoğlu, Ahmet Yolbulan, Mehmet Kuriş, Aziz Yılmaz, Aslan Adıgüzel, Ertuna Yaşar, Murat Aksu gibi iş âleminin tanıdık simaları da katılmıştır.[13]
Yani AKP’nin güya dindar ve demokrat Milletvekili adaylarının tespitinde Masonik Büyük Kulüpçülerin de parmağı vardır.
[1] Ahmet Takan, Yeniçağ Gazetesi, 01.03.2012
[2] Gültekin Avcı, Bugün
[3] Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun, kanun No:4928, Kabul Tarihi: 15.07.2003
[4] Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası A.Ş. Genelge No: 6943
[5] Türk Gıda Kodeksi Çiğ Kırmızı Et ve Hazırlanmış Kırmızı Et Karışımları Tebliği, Tebliğ No:2006/31
[6] Resmi Gazete, sayı: 12 Ekim 2004 Salı, 25611
[7] 22/06//1965 tarihli ve 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanuna aşağıdaki madde eklenmiştir.
[8] T.C. Başbakanlık Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Daire Başkanlığı’nın 1035 Sayılı ve 28.02.2004 tarihli yazısı
[9] ABD’ne Ait Destek Hamulesinin İthal/İhraç ve Ülke İçi Nakil ve Tevziine Dair Tebliğ, Resmi Gazete, 01 Eylül 2004, sayı:25570
[10] T.C. Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarlığının 13.02.2009 tarih ve 202 sayılı Genelgesi: “İsrail’in “Gazze’ye yönelik saldırılarını finanse ettiği” iddiasıyla Türkiye’de bulunan birçok uluslararası şirkete ve ürünlerine yönelik boykot çağrıları yapıldığı, çeşitli kurumların bu yönde girişimleri olduğu, bu faaliyetlerde okullarımızın ve öğrencilerimizin de kullanılabileceği duyumları alınmaktadır. Bunlara fırsat verilmemesi..
[11] Bakanlar Kurulu Kararı, Resmi Gazete, 02.03.2008, Sayı:26804
[12] Mehmet Şevket Eygi, Milli Gazete, 04.03.2012.
[13] Funda Özkan 23.06.2007 Radikal