Anasayfa » ADİL EKONOMİK DÜZENN

ADİL EKONOMİK DÜZENN

Yazar: yonetici
0 Yorum 3 Görüntüleyen

ADİL EKONOMİK DÜZEN

 

 

İçindekiler

 


A.KÖLE DÜZENİ

 

I. Giriş  
a) Emperyalizm, Siyonizm “modern müstemlekecilik”
b) Emperyalizm ve Siyonizm bütün Müslüman ülkeleri ve insanlığı sömürmektedir
II. Köle Düzeni Bizi Nasıl Sömürüyor
a) 'Türkiye'de toplam gelirler içerisinde emek ve faizin payı
b) Türkiye'de devlet bütçesinin açıkları ve bütçeden ödenen borç faizlerinin yıldan yıla artması
c)Türkiye'de 1991 yılı bütçesi
III. Düzenin gerçek Hesabı    
IV. Köle Düzeninin Zulmünden Kurtulmak Nasıl Mümkündür  

 

B.ADİL EKONOMİK DÜZEN

 

I. Adil Ekonomik Düzen' in Temel Özellikleri 
a) Hak ve batıl arasındaki fark 
b) “Adil ekonomik düzen” “Hakkı üstün tutan” bir düzendir 
c) Adil ekonomik düzen tam ve mütekamil bir düzendir.
Bu düzende kapitalizmin ve komünizmin faydalı yanları mevcuttur.
Fakat mahsurlu ve zararlı yanlarına ise yer verilmemiştir 
l Adil Ekonomik Düzenin Temel Esasları 
a)Genel Esaslar 
1- Ekonomide devletin görevi
2- Devletin ekonomi ile ilgili faaliyetleri
3- Ekonomik faaliyetleri şahıslar yürütürler
b)Adil ekonomik düzenin para ile ilgili temel esasları
*  Para nedir? 24
İnsanların yaradılış karakteri  
*  Adil ekonomik düzenin temel şartı 
*   Para 
1- “Para=Mal” ilkesi
2- “Faiz yok' ilkesi
3- “Karşılıksız para yok” ilkesi 
4- “Paranın (arsa, tesis, standart mal, altın ve döviz) karşılığında olması” ilkesi
5- İstenilen anda değiştirme ilkesi
6- Herkese eşit muamele ilkesi
7- Fiyatlar: “Arz-talebe dayalı kriterlere göre tesis edilir” ilkesi
*  Açıklama
c)Adil ekonomik düzenin kredi ile ilgili esasları
*  Kredi nedir?  
1- Ortaklıklar 
2- Hakkı müktesep karşılığı kredi
3- Emek karşılığı kredi  
4- Rehin karşılığı kredi
5- Ödenmiş vergi karşılığı kredi
6- Yatırım projesi karşılığı kredi
*  Açıklama 
7- Selem senedi karşılığı kredi 
*  Açıklama 
*  Selem senedi çok mühim bir olaydır  
*  Adil düzende yeterince faizsiz kredi bulmak mümkündür
d)  Adil ekonomik düzenin vergi ile ilgili esasları
*  Vergi nedir?
*  Adil düzende devletin geliri nasıl teşekkül ediyor
1-Verginin sadece “devletin hizmeti karşılığı” olması
2- Tek vergi” prensibi
3- Verginin yani devletin payının “Üretim cinsinden” verilmesi prensibi
4- “Gelirden vergi alınmaması” prensibi
5- Şahıslar veya müesseseler ne kadar çok vergi ödemişlerse “devletten
o nispette daha fazla ve öncelikle hizmet almak imkanına kavuşurlar”
6-Verginin “beyana göre” olması prensibi
*  Açıklama
7- “Üretimden alınacak pay anayasa ile belirlenir” prensibi
* Adil düzenle faizci kapitalist nizamın vergi açısından mukayeseleri
1- Adil düzende devletin geliri çok daha fazladır ve hızla artar
2- Adil düzende devletin vergiyle ilgili mevzuatı ve vergiye ait bütün yürütmeler
haklı, son derece basit, süratli ve barışçıdır
* Adil düzen barış düzenidir
3- Adil düzende vergi “ekonominin ve sosyal yapının en büyük tahribatçısı”
olmayıp bilakis ekonominin ve sosyal yapının en büyük hizmetkârıdır
e)  Adil ekonomik düzen' in sosyal güvenlikle ilgili esasları
1- Herkes sigortalı
2- Sigorta ve emeklilik için para ödenmez
3- İşsizlik ve emeklilikte herkesin (yaş, tahsil, hizmet, ehliyet) esasına göre ne alacağı “katsayı” ile belirlenir
4- İşsizlik ve emeklilik karşılığı bütçeden ödenir.
Milli gelirle orantılı pay
5- İşsizlik ve emeklilik: Talebe ve beyana göre istediği zaman
6- Emekli olan kredi hakkını kaybeder
7- Emeklilik maaşı: Emekliye ayrıldığı zamanki mesleki derecesi, yaşı, tahsiline göredir
* Açıklama
* Sosyal güvenlik açısından adil düzen ile faizci kapitalist düzenin mukayesesi
III. Adil Ekonomik Düzen ideal bir düzendir. Ekonomiyi hızla geliştirir. Herkese
refah getirir
a) Kısa tarihçe
b) Adil düzen ideal bir düzendir
c) Adil düzen herkese refah getirir ve ekonomiyi hızla geliştirir
1- Ucuzluk-enflasyonun önlenmesi
2- Üretimin artması
3- İşsizliğin önlenmesi 
4- İhracat patlaması
d) Gelir dağılımının bozulmasının önlenmesi ve herkese refah
e) Adil ekonomik düzen geri kalmışlığı, rüşvet ve ahlak bozukluğunu önler
IV. Adil Düzen, Kapitalist nizamın bütün sömürü, zulüm ve felaketlerinden insanlığı korur ve kurtarır. Kapitalist nizamın problemlerini çözer
* 5 mikroba karşı 5 ilaç
1- Emperyalizm ve siyonizmin kurup yürüttüğü “köle düzeni” yerine “adil devlet düzeni'nin kurulması
2- Faizci kapitalist nizamın “sömürü düzeni” yerine “adil ekonomik düzen'in kurulması
3- Milli, güçlü, süratli, yaygın kalkınmanın gerçekleştirilmesi
4- İnançlı kadrolar
5- İrfanlı insan
V: “Adil düzen” temeline dayanan “İslam Ortak Pazarı” nın kurulmasıyla kalkınma çok daha büyük olur, çok daha hızlı olur

 

C. NETİCE

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Köle Düzeni

 


A- KÖLE DÜZENİ

 

I. GİRİŞ

 

Bundan önceki “TEŞHİS” adlı broşürümüzde Türkiye'de halen ekonomik alanda nasıl bir “Köle Düzeni”nin yürürlükte olduğu açıklanmıştır.
Her ne kadar Anayasa'da ekonomik düzenin adil olacağı, bütün vatandaşlara eşit muamele edileceği, herkes için fırsat eşitliği sağlanacağı tekrar tekrar ifade edilmiş sömürü ve angaryanın yasak olduğu belirtil-mişse de tatbikat tam bunun aksine yürütülmektedir. Bu sözler ve prensipler Anayasanın satırları içinde ve rafta kalmaktadır.

 

a)  Emperyalizm, Siyonizm, “Modern Müstemlekecilik”
Türkiye'de halihazır ekonomik sahada yürürlükte bu-lunan “Köle Düzeni” kendi kendine oluşmamıştır. Bu yeryüzündeki “Emperyalizm” ve “Siyonizm” güçle-rinin bilinçli, planlı ve programlı olarak yürüttükleri “Mo-dern Müstemlekecilik” tatbikatının bir sonucudur.
Bilmek mecburiyetindeyiz ki yeryüzü boş değildir. Merkezlerini Amerika New York’ta Wall Street bankalar caddesine yerleştirmiş bulunan Siyonizm bir inançtır, bir ideolojik güçtür. Bunlar Cenab-ı Hakk'ın asıl kul-larının kendilerinin olduklarına inanmaktadırlar. Diğer kulların kendilerine köle olmak için yaratıldıklarına kanidirler. Yeryüzüne kendilerinin hakim olacaklarını kabul etmekte diğer insanları ne kadar sömürürlerse o kadar büyük ibadet hazzı almaktadırlar. Siyonistler dünya emperyalizmini kontrolleri altına almışlardır. Faizci kapitalist nizam vasıtasıyla bütün insanlığı sömür-mektedirler. Emperyalist devletler vasıtasıyla yer-yüzünde siyasi hakimiyetlerini sürdürmektedirler.
Emperyalizm ve Siyonizm Türkiye'de “Taklitçi Partiler”i desteklerler. Ellerindeki her türlü imkanla bunların işbaşına gelmesine çalışırlar. Bu gayretli çalışmalarının sonucu olarak Türkiye'de 40 yıldan beri temelde birbirinin aynı olan batı taklitçisi partiler işbaşına gelmişlerdir. Bu taklitçi partiler dış borç alabil-mek için IMF heyetlerine teslim olmuşlardır, onların tan-zim ettikleri reçetelerle adım adım bugünkü köle düzeni tesis edilmiştir.
Dünya emperyalizmi sadece Türkiye'yi değil, bütün Müslüman ülkeleri sömürmektedir. Müslüman ülkelerin her türlü tabii zenginlikleri ve bu meyanda bilhassa pet-rol, emperyalizmin kontrolü altındadır. Müslüman ülkeler ne kadar petrol üretecek, bunu hangi fiyattan satacak, petrolden elde ettikleri gelirin ne kadarı Siyonist banka-larda tutulacak, ne kadarını kullanmalarına müsaade edilecek ve nasıl kullanacaklar bütün bunları etkilemek-tedirler. Netice itibariyle Müslüman ülkelerin petrol gelir-lerinin büyük bir kısmını kendi bankalarında tutmak-tadırlar (700 Milyar Dolar). Bu paranın bir kısmını diğer Müslüman ülkelere yüksek faizle dış borç olarak ver-mektedirler. Böylece Müslüman ülkelerin arasına girip kendilerine büyük faizler ödettirmektedirler. Mesela: Türkiye'ye 50 Milyar Dolar dış borç vermişlerdir, buna mukabil yılda 8.5 Milyar Dolar faiz ödettirmektedirler.
Aynı şekilde Mısıra 50 Milyar Dolar dış borç vermişlerdir, buna mukabil yılda 7.5 Milyar Dolar faiz, ödettir-mektedirler.

 

b) Emperyalizm Ve Siyonizm Bütün Müslüman Ülkeleri Ve İnsanlığı Sömürmektedir.
Bu sömürü sadece borç verme mekanizmasıyla değil, hemen her sahada yürütülmektedir. Dünyanın, ulaşım sistemi, iletişim sistemi, silah sanayi, temel stratejik sanayileri, ticareti, banka, para kredi ve transfer sistemleri, ajansları, haberleşme araçları, basın yayın kuruluşları vasıtasıyla emperyalizm ve Siyonizm bütün insanlığı sömürmektedir.
İşte Türkiye'de “Taklitçi Partiler” vasıtasıyla tesis edilmiş olan halihazır “Köle Düzeni” yeryüzündeki bu gerçeğin bir parçasıdır.

 

II. KÖLE DÜZENİ BİZİ NASIL SÖMÜRÜYOR

 

Teşhis broşürümüzde yaptığımız açıklamalar köle düzeninin bizi faizci kapitalist sistemin 5 mikrobuyla sömürdüğünü ve ezdiğini açıkça ortaya koymuştur.
Bu mikroplar:
–  Faiz mikrobu
–  Haksız vergi mikrobu
–  Darphane mikrobu
–  Kambiyo mikrobu
–  Kredi sistemi mikrobu.
Yine “Teşhis” broşüründe bu mikroplar yüzünden fiyatların sürekli olarak arttığı, pahalılık ve enflasyo-nun azdırıldığı belirtilmiştir.
Faizci kapitalist düzenin bu 5 mikrobu vasıtasıyla mil-letin büyük çoğunluğu ezilmekte ve netice itibariyle düzen dünya emperyalizmini, Siyonizmi, İsrail'i ve O'nun bir avuç işbirlikçisi şampanyacı holdingleri beslemektedir.
“Teşhis” broşüründe Türkiye'de halihazır şartlar altında, sabahtan akşama kadar sıcak ocak karşısında çekiç sallayan bir demircinin 6 çekicinden 1'ini kendi-sine verip 5'ini haksız olarak elinden alıp götürdüğünü, inşaata taş taşıyan bir işçinin aynı şekilde 6 küfesinden birinin bedelini kendisine verip 5'ini haksız olarak alıp götürdüğünü ve yine 6 sefer ya-pan taksi şoförüne bu seferlerden birisinin bedelini kendisine verip 5'ini ondan haksız olarak aldığını açıklamıştık.
Aşağıdaki grafikler “Köle Düzeni”nin çalışan in-sanları yıldan yıla nasıl ezdiğini açıkça göstermektedir:

 

a) Türkiye'de Toplam Gelirler İçerisinde Emek Ve Faizin Payı
Bu grafik taklitçi partilerden birisi olan faizci kapitalist ANAP'ın elinde ülkenin son yıllarda nasıl perişan edil-diğini açıkça göstermektedir. ANAP'ın işe başladığı 1983 yılında toplam gelirlerin içinde emeğin payının % 24.78, faiz ve rant gelirleri payının ise % 75.22 olduğunu buna mukabil 1990 yılında emeğin payının sadece % 14, faiz ve rant gelirlerin payı ise % 86'ya yükseldiği görülmektedir. Bu oranlar köylü, işçi, memur, esnaf ve dar gelirlinin nasıl ezildiğini açıkça belirtmekte-dir. (Tablo 1, Şekil 1)

 

 

 

<!–[if !vml]–> <!–[endif]–>

 

 

 

b)  Türkiye'de Devlet Bütçesinin Açıkları Ve Bütçeden Ödenen Borç Faizlerinin Yıldan Yıla Artması
Bu grafikte 1983 ve 1990 yıllarına ait bütçedeki açığın, dış borç faizinin ve iç ve dış borç top-lam faizlerinin ne nisbette arttığını bütçenin yüzde değerleri olarak göstermektedir. 1983'de bütçe açığı bütçenin % 7'si iken 1990'da % 11 olmuştur. 1983’te dış borç faizi bütçenin % 4'ü iken 1990'da bütçenin % 21'ine ulaşmıştır. Dış ve iç borç faizleri toplam 1983'te % 27 iken 1990'da % 42'ye ulaşmıştır. (Tablo 1, Şekil 1)
İşte millet gittikçe daha büyük nisbette böyle sömürülmektedir.

 

c)  Türkiye'de 1991 Yılı Bütçesi
Bu grafikte taklitçi partilerden birisi olan faizci kapi-talist ANAP'ın Türkiye'yi 8 yıl içinde nasıl perişan ettiğini açık bir şekilde göstermektedir. 1991 yılı bütçesi takri-ben 104 Trilyon TL. dir. Bunun daha bütçe yapılırken açığı 20 Trilyon TL olmuştur, iç ve dış borç faiz ve taksitleri toplam 45 Trilyon TL. sına ulaşmıştır. Fiili bütçe 40 Trilyondur. Bunun da bilindiği gibi büyük kısmı, yatırımlarda tasarruf adı altında, gerçekte kullanılmamakta ve fiili gerçek bütçe çok ufak bir miktarda kalmaktadır. (Tablo 1, Şekil 3)
İşte köle düzeni kısa zamanda bir ülkeyi böylece tahrip etmektedir.

 


III. DÜZENİN GERÇEK HESABI

 

Tablo II'de halihazır “Köle Düzeni'nin gerçek hesabı” yapılmıştır.
Bu grafik ve hesap tablosu açıkça göstermektedir ki, halihazır köle düzeni netice itibariyle çalışan bir insanın hakkı 100 iken bu kimseye hakkının ancak 8'ini ver-mekte 92'sini elinden alıp götürmektedir.
Yani Refah Partisi işbaşına gelip Adil Düzeni kur-duğu zaman bir insan 100 kazanacaksa bugün 8 ka-zanmaktadır. Diğer bir ifade ile köle düzeni bugünkü tatbikatıyla çalışan insana hakkının gerçekte 1/12'ini vermektedir.

 

İşte Düzenin  Hesabı:
Bugün hala 801.000 TL. sı brüt maaşla insan çalıştırılmaktadır. Bu insan muhasebeye girdiği zaman ücret veya aylığını alacağında kendisinden % 14 si-gorta kesiliyor. Bu 112.140 TL yapar. (bilindiği gibi gerçekte kesilen sigorta % 34 olup bunun % 14'ü işçiden % 20'si de işverenden kesilmektedir) 801.000 TL brüt ücretten 112.140 TL sigorta çıkarılınca 688.Ş60 TL kalıyor. Bunun 54.000 TL sine muafiyet tanınıyor geriye kalan 634.860 TL. sından en az gelir vergisi dilimi olarak % 25 hesabıyla 158.715 TL. sı vergi kesili-yor. Ayrıca 10 kişiden fazla işçi çalıştıran müesseselerde % 6 zorunlu tasarruf kesintisi yapılmaktadır. Bu da 48060 TL.dir. Böylece sigorta, gelir vergisi zo-runlu tasarruf fonu kesintisi toplamı 300.000 TL. oluyor ve bu kimse muhasebeden çıkarken 801.000 TL. brüt ücret yerine 502.911 TL. net ücret alarak çıkıyor. Bu-nun manası hakkı 100 iken kendisinden hakkının 1/3'ü daha muhasebede iken kesilmiş kendisine hakkının sa-dece 2/3'ü verilmiştir. Yani 100 hakkı yerine elinde 66 kalmıştır.
Bu kimse muhasebeden çıktıktan sonra net maaşıyla alış veriş yapmaktadır. Halbuki satın aldığı malların içinde 1/3 oranında faiz ve yine 1/3 oranında vergi kendisine haksız olarak ödettirilmektedir. Böylece faiz yüzünden 66'nın 1/3'ü elinden alınmakta 100 hakkı 44'e inmekte, fiyatların içindeki vergi yüzünden de bu 44'ün 1/3'ü haksız olarak elinden alınmakta dükkandan çıktığı zaman 100 hakkı 30'a inmiş bulun-maktadır.
Köle düzeni kendisini bununla da rahat bırakmamakta darphane mikrobu vasıtasıyla herkesin cebindeki paranın 1/4'ünü haksız olarak almaktadır. Çünkü son yıllarda piyasadaki para yerine geçen nakit, çek, senet toplamının 1/3'ü kadar (Mesela 1989 yılında 15 Trilyon mevcut paraya mukabil 5 Trilyon) karşılıksız para piyasaya sürülmektedir. Bunun neti-cesi olarak da elinde 30 bulunan kimsenin 1/4'ü elin-den alınıyor neticede kendisine 22 kalıyor.
Diğer yandan kambiyo mikrobu da ayrıca herke-sin cebindeki paranın takriben 1/4'ünü haksız olarak alıp götürmektedir. Bilindiği gibi Türk Lirası'nın değeri Dolara karşı emirle sürekli olarak düşü-rülmektedir. Mesela 1989 yılında, yılbaşında 1 Dolar – 1.820 TL. sı iken yıl sonunda 1 Dolar =2.320 TL. olmuştur. Aynı şekilde 1990 yılı sonunda ise 1 Dolar = 3.000 TL. sı olmuştur. Ağustos 1991 de ise 4.700 TL. civarındadır. Böylece kambiyo mikrobu yüzünden elinde 22 kalan vatandaşın hakkının 1/4'ü elinden alınıp götürülmekte neticede elinde başlangıçta hakkı 100 olan yerine sadece 16 kalmaktadır.
Böylece köle düzeni hakkı 100 olan kimseye faiz, vergi, darphane ve kambiyo mikroplarının bir neticesi olarak 1/6'smı vermiş 5/6'sım haksız olarak alıp götürmüştür. Ancak ne var ki yapılan zulüm bundan da ibaret değildir. Türkiye'de gelir dağılımı nispetleri göz önünde bulundurulacak olursa mevcut köle düzeni bir kimseye 6 çekiçten birini verip 5'ini alıp götürüyor ama o bir çekice karşılık vermesi icab eden ücretin de aslında yarısını veriyor bunun içinde 16'yı 2'ye bölüyoruz neticede 8 kalıyor.
Nitekim Türkiye'deki gelir dağılımı incelendiği zaman ne görüyoruz: (Tablo II)
Türkiye'deki bütün nüfusu 5 katlı bir binaya yerleştirelim en alt kattaki % 20 nüfus (ki bunlar işsizler, işçi, köylü, memur, esnaf, dul ve yetimler) milli gelirin gerçekte sadece %4'ünü alıyorlar, ilişikteki tabloda bu rakam yuvarlak olsun diye % 5 olarak gösterilmiştir.
İkinci kattaki % 20 nüfus ise milli gelirin sadece % 7'sini almaktadır. Bu rakam ilişikteki tabloda yuvarlak olsun diye % 10 gösterilmiştir.
Üçüncü kattaki nüfusun % 20'si ise sadece milli geli-rin % 14'ünü almaktadır. Bu rakamda ilişikteki tabloda yuvarlak olsun diye % 15 olarak gösterilmiştir.
Dördüncü kattaki nüfusun % 20'si ise milli gelirin tak-riben % 17'sini almaktadır, ilişikteki tabloda bu rakam yuvarlak olmak üzere % 20 olarak gösterilmiştir.

 

 

 

<!–[if !vml]–> <!–[endif]–>

 


 

 

En üsttekiler nüfusun % 20'sini teşkil eden mutlu azınlık ise gerçekte milli gelirin %58'ini almaktadır, ilişikteki tabloda bu rakam yuvarlak olarak % 50 olarak gösterilmiştir.
Her halükârda ilişikteki tablodan görüldüğü gibi, aşağıdaki gelir gruplarından 3 katta bulunanlar toplam olarak nüfusun % 60'ını teşkil ediyorlar. Buna mukabil milli gelirden aldıkları pay % 30'u bile bulmamaktadır. Bu adaletsizliği gidermek için aşağıdaki gelir gruplarına verilen ücretlerin en aşağı 2 misli arttırılması gerekir.
Türkiye'deki mevcut banka sistemi “TEŞHİS” broşüründe de açıklandığı gibi fakirden alıp zen-gine veren bir sistem olduğu için, tabloda, gelir dağılımı bozukluğunda halihazır banka sisteminin önemli payı dikkate alınarak bu haksızlık banka siste-mine izafe edilmiştir. (Tablo II)

 

IV-  KÖLE  DÜZENİNİN  ZULMÜNDEN KURTULMAK  NASIL MÜMKÜNDÜR ?

 

“Teşhis” broşüründe açıklandığı gibi halihazır “Köle Düzeni” milyonlarca insanı geçim sıkıntısı, açlık, sefalet, işsizlik ve geri kalmışlığa mahk-um ederek ezmekte bunların haklarını haksız olarak el-lerinden alıp emperyalizm, dünya Siyonizmine ve onların işbirlikçisi ufak bir mutlu azınlığa aktar-maktadır Bunun neticesi olarak büyük çoğunluk git-tikçe fakirleşmekte ufak bir azınlık ise gittikçe zengin-leşmektedir. Bu durum ülkeleri sosyal patlamalara götürmekte, yeryüzünde huzur ve güvenliği ortadan kaldırmaktadır.
Faizci kapitalist sistem sadece ülkelerin içerisindeki gelir dağılımını bozmakla kalmamakta ülkeler arasındaki dengesizliği de hızla artırmaktadır. Zen-gin emperyalist ülkeler gittikçe zenginleşmekte ve bun-ların zenginlikleri bu ülkelerdeki Siyonist mutlu azınlığa ve işbirlikçilerine akmakta, fakir ülkeler ise gittikçe fa-kirleşmekte, geri kalmakta ve yeryüzünde açlık ve işsizlik gittikçe yayılmaktadır. Böylece ülkeler arası den-gesizlik de artarak patlamalara yol açmaktadır. Geri kalmış ülkeler ağır dış borç yükü altında kıpırdanamaz ve nefes alamaz hale gelmişlerdir.
Türkiye'de mevcut halihazır köle düzeninin milyonlar-ca insanı ezmesinin sebebi tekrar tekrar ifade edildiği gibi düzenin 5 mikrobudur. Düzendeki bu mikroplar or-tadan kaldırılmadan vücudun sıhhat bulması, meselele-rin çözülmesi, dertlerin sona ermesi mümkün değildir.
Bu mikroplar sadece Özal ve ANAP zihniyetinde mi mevcuttur? Bu Demirel ve DYP zihniyetinin bu mikro-plar bakımından Özal ve ANAP zihniyetinden ne farkı vardır ? Aynı şekilde bu İnönü ve SHP'nin zihniyetinin de temelde Özal ve ANAP zihniyetinden bir farkı yok-tur. Bu üç partinin ve Refah Partisi dışındaki bütün batı taklitçisi zihniyetli partilerin hepsi te-melde birbirinin aynıdır. Bunların hepsi faizci-dirler, vergiyi gelirden alırlar yani fakir fuka-raya ödettirirler, karşılıksız para basarlar, paranın değerini emirle düşürürler, kredileri zengine verirler ve yüksek kredi faizleriyle batık kredilerini fakir fukaraya ödetirler. Bugünkü bankacılık düzeniyle fakirden alıp zengine verirler. Hepsi temelde birbirinin aynıdırlar. Birbirlerini tenkit ederken iddiaları “Ben ondan daha az acıtacağım” demekten ibarettir. Bunların hiçbirinin zihniyeti bu milleti bugünkü hastalıklardan kurtaramaz. Esasen hiçbirisi de bugüne kadar, mevcut meseleleri nasıl çözecekleri hakkında tek bir konuda dahi herhan-gi bir çözüm ortaya koyabilmiş değildir.
Milletimizin halihazır ekonomik zulümlerden kurtula-bilmesi için bu zulümlere sebep olan mikropların or-tadan kaldırılması gereklidir. Bu ise ancak “Milli Görüş”ün temsilcisi olan “Refah Partisi'nin “ADİL DÜZEN’ i ile mümkündür.
Refah Partisi'nin temsil ettiği Milli Görüş “Yeniden Büyük Türkiye”yi kurmak için, bugünkü, Anayasaya aykırı köle düzenini ortadan kaldıracak, yerine Anayasa'da sözü edilen herkese  refah  getiren,   her-kese  hakkını veren ve herkese fırsat  eşitliği tanıyan Milli Görüş'ün kuracağı yeni düzende faiz olmayacak,  haksız vergiler kalkacak,  pa-ranın  değeri  hak  ölçüsü  olarak  kabul  edile-cek, sağlam paraya geçilecek, karşılıksız para basılmayacak, paranın değeri düşürül-meyecek ve krediler adil ölçüler içinde faydalı iş yapacak herkese verilecek. Böylece   herkes bugünkü düzende bir ekmek aldığı parayla üç ekmek alma imkanına kavuşacak ve aynı işletme sermayesiyle bugünkünün  üç  misli  fazla   üretim  yapabilecek, bugünkünden  üç  misli fazla  insan çalışabilecek, her şeyin fiyatı üçte birine düşecek, herkes üç misli fazla satın  alma gücüne  kavuşacak,  en  ucuz  üretim Türkiye'de olacak, ihracat artacak, Müslüman ülkelerle Ortak Pazar kurularak onların ihtiyaçları Türkiye'den karşılanacak ve böylece Türkiye, çok kısa bir zamanda dünyanın en güçlü ülkelerinden birisi olacaktır. Bugün sun'i sebeplerle hasta hale getirilmiş olan milletimiz ta-rihteki büyük ve eşsiz pehlivan olarak ayağa kalkacak, bütün insanlığa en hayırlı hizmetleri yapacaktır, inşaallah.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Adil Ekonomik Düzen (Bölüm I )

 


B. ADİL EKONOMİK DÜZEN

 

I. ADİL EKONOMİK DÜZENİN TEMEL ÖZELLİKLERİ

 

a) Hak Ve  Batıl Arasındaki  Fark

 

Hak kelimesinin lügat manası “Değişmez” demek-tir. Istılah manası ise “Her şart altında doğru olan şey” demektir. Mesela iki kere ikinin dört ettiği gibi.
Batıl kelimesinin lügat manası “isabetsiz, yanlış” demektir. Istılah manası ise “Her şart altında yanlış olan şey” demektir. Mesela iki kere iki üç eder iddiası gibi.
Bugünkü batı medeniyeti, kendilerinin de her za-man belirttikleri gibi eski Roma medeniyetine, eski Roma medeniyeti eski Yunan medeniyetine, eski Yunan medeniyeti de eski Mısır medeniyetine yani Firavunlara dayanmaktadır.
Firavunlar insanlara zulüm yaparken, bu yaptıkları zulümleri biz size zulüm yapıyoruz diye yapmazlardı. Yaptıkları zulümleri bu bizim hakkımız diye yaparlardı. Hataları onların hak anlayışlarının yanlış olmasında, batıl olmasındaydı.
Batılın hak anlayışına göre hak 4 sebepten doğmaktadır:
1-   Kuvvet
2-   Çoğunluk
3-   İmtiyaz, ayrıcalık
4-   Menfaat, çıkar.

 

Hiç şüphesiz gerçekte bu sebeplerin hiçbirisi hak se-bebi olamaz. Fakat batıl inanış bunları hak sebebi say-maktadır.
Hakiki hak anlayışına göre hak 4 sebepten doğar bu sebepler şunlardır:
1- Cenab-ı  Hakk'ın     bütün  insanlara    eşit olarak verdiği temel insan hakları. Bu haklar şu 5 temel haktır:
1) Yaşama hakkı
2) Neslin korunması, ırz ve namusun korunması hakkı
3) Mülkiyet hakkı
4) Aklın korunması hakkı
5) İnancın korunması hakkı
2-   Emek
3-   Karşılıklı rıza ile yapılan mukavele
4-   Adalet gereği doğan haklar.

 

Hakiki hak anlayışına göre hak yalnız bu 4 sebepten dolayı doğar. Bunun dışında hiçbir sebepten dolayı hak doğmaz. Ne kuvvet, ne çoğunluk, ne imtiyaz ne de çıkar hak sebebi olamaz.
İşte insanlık tarihi boyunca hak ve batıl birbiriyle mücadele etmiştir. Bu mücadelenin temelinde hak an-layışı ve kabulündeki farklılık yatmaktadır.
Batıla dayanan medeniyetlerin temelinde “Kuvveti üstün tutan zihniyet” yatmaktadır.
Hakka dayanan medeniyetlerin temeli ise “Hakkı üstün tutan zihniyete” dayanmaktadır.
Takriben 300 yıldan beri yeryüzünde kaba kuvvete dayanarak üstünlük tesis etmiş bulunan “Batı mede-niyeti” gerçekte “Kuvveti üstün tutan bir zih-niyetin” medeniyetidir, insanlığa saadet getirmesi mümkün değildir. Sadece zulüm yapmaktadır. Nitekim bu medeniyet insanlığı iki ikiz kardeşle ezmektedir. Bunlardan birisi “Komünizm” diğeri de “Kapita-lizmdir.
Her iki sistemde temelde birbirinin aynıdır. Çünkü her ikisi de “Kuvveti üstün tutan bir zihniyet”e day-anmaktadır. Bundan dolayı netice itibariyle bir “Ezen-ezilen” sistemidirler. Aralarındaki tek fark komünizmde ezen güç siyasi güçtür, kapitalizmde ezen güç ekono-mik güçtür, sermayeyi elinde bulunduran mutlu azınlığın gücüdür.
Komünizm 70 sene insanlığa zulmettikten sonra yıkılmıştır. Kapitalizm de sadece zulmetmektedir, bu-nun da yıkılıp gitmesi mukadderdir. Şimdilik ayakta dur-masının tek sebebi kapitalizmin, emperyalizm ve siyonizmin bir sömürü aracı olması yüzünden sun'i olarak korunması ve yaşatılmaya çalışılması yü-zündendir. Her iki nizamın da temeli batıldır ve insanlığa saadet getirmesi mümkün değildir.
İnsanlık şimdi kendisine “Mutluluk=Saadet” getirecek yeni bir nizam aramaktadır. Bu nizam ancak “Hakkı üstün tutan” “ADİL DÜZEN” nizamıdır. Biz bu “TEDAVİ” broşürümüzde “Hakkı üstün tu-tan” “Genel Adli Düzen”in “Adil Ekonomik Düzen” bölümünü söz konusu etmekteyiz.

 

b)  “Adil Ekonomik Düzen”, “Hakkı Üstün Tutan” Bir Düzendir
Yukarıdaki açıklamalarımızda da belirttiğimiz gibi “Adil Ekonomik Düzen” temelde “Hakkı Üstün Tutan” zihniyete dayanmaktadır. Bu zihniyetin temel esası ye batıl zihniyetlerden farkı yukarıda açıklanmıştır.
Adil Ekonomik Düzen; ekonomik düzenin her nok-tasında sömürüye müsaade etmeyen, herkese hakkını veren, herkese karşı eşit davranan ve herkese fırsat eşitliği veren, herkesin faydalı, yapıcı faaliyetlerini de-stekleyen, ekonomik faaliyetleri teşvik eden, ekonomik gelişmenin önündeki lüzumsuz ve haksız engelleri orta-dan kaldıran bir ekonomik düzendir.

 

c) Adil Ekonomik Düzen Tam Ve Mütekamil Bir Düzendir
Bu düzende kapitalizmin ve komünizmin faydalı yanları  mevcuttur.
Fakat mahsurlu ve zararlı yanlarına ise yer verilmemiştir.
Temel esasları aşağıda açıklandığı zaman daha açık bir şekilde görüleceği gibi Adil Ekonomik Düzen tam ve mütekamil bir düzendir.
Kapitalist düzen hakka dayanan; teşvik edici ve tan-zim edici bir faktör olan “Kârla birlikte haksız bir sömürü ve zulüm aracı olan “Faiz”e de yer vermiştir ve yine kapitalist düzende faydalı olan ekonomiyi tanzim eden ve yönlendiren “Serbest Piyasa Rekabeti”ne yer verildiği gibi tatbikatta tröstlerin ve tekellerin oluşmasına mani olamamaktadır. Buna mukabil komünist rejim prensip olarak faize karşı olmakla be-raber bunun yanında “Mülkiyet Hakkı”na ve “Kâr”a da karşı çıkmak suretiyle insan tabiatına aykırı düşmekte ve “Serbest piyasa rekabeti”ne yer ver-meyip ekonomiyi (Merkezi planlama) ve “Masa başında fiyat tesbiti” suretiyle yönlendirmeye çalışmakta halbuki gerçekte bu yolla ekonomiyi tahrip etmektedir.
Yine, aşağıda temel esasları açıklandığı zaman daha açık olarak görüleceği gibi, “Adil Düzen” ekono-minin hakka dayanan yönlendirici ve teşvik edici bir un-sur olan kâr'a müsaade ettiği halde bir haksızlık ve sömürü vasıtası olan “Faiz”e yer vermemekte, ayrıca serbest piyasa rekabetini ve mülkiyet hakkını esas alarak bunların faydalarına yer vermekte buna mukabil tekelleşmeye ve “ihtikar”a imkan verme-mek suretiyle bunların zararlarından ekonomiyi ve in-sanları korumaktadır. Böylece Adil Ekonomik Düzen “Hakkı üstün tutan zihniyet”e dayalı tam mütekamil ve ideal bir düzendir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Adil Ekonomik Düzen (Bölüm II )

 


II. ADİL EKONOMİK DÜZENİN TEMEL  ESASLARI

 

Bilindiği gibi matematik ilminde bir sistem o sistemi eden temel esaslarla diğer bir ifadeyle “Aksiyom = mütearife = müselleme” ile tarif edilir.
Mesela “Öklit Geometrisi” 3 temel aksiyoma da-yanır buna mukabil “Lobaçevski Geometrisi” başka 3 aksiyoma dayanır. Tabi sayılar ise 4 aksiyo-ma dayanırlar.
Bunun gibi bir oyunun dama oyunu olabilmesi için temel esaslar vardır, satranç oyunu olabilmesi için de yine bu oyunun kendine mahsus temel esasları vardır. Aynı şekilde futbol oyununun temel esasları ayrıdır, hentbol oyununun temel esasları ayrıdır. Mecelle “Usul-û Fıkıh”la ilgili temel esasları ihtiva eden ilmi bir eserdir.
İşte tıpkı bunlar gibi ekonomide de şayet bir ekono-mik düzen “Kapitalizm” sisteminin temel esaslarına uygun olarak yürüyorsa o sistem kapitalist sistemdir, yok eğer komünizm esaslarına uygun olarak yürüyorsa o sistem komünist sistemdir.
Biz aşağıda bir ekonomik düzenin “Adil Düzen” olabilmesi için o düzenin hangi esaslara uygun olarak yürümesi gerektiğini belirtmeye çalıştık. Bu esasları be-lirtirken bunların düzeni tarif eden temel aksiyomlar ol-masını gözettik ve bu noktayı nazarla Adil Ekonomik Düzeni 31 temel esas ile tarif etmeye çalıştık. Bu esas-lardan 3 tanesi genel esaslar, 7 tanesi parayla, 7 tanesi krediyle, 7 tanesi vergiyle, 7 tanesi de sosyal güvenlikle ilgili esaslardır.
“Adil Ekonomik Düzen”in bu temel esasları ilişikteki tabloda topluca gösterilmiştir. (Tablo III)
Şimdi bu temel esasların kısaca açıklamalarını ya-palım.

 

a) Genel Esaslar
Adil Ekonomik Düzen'in “Genel” esasları, bu düzende ekonomik faaliyetler açısından devletin ne ya-pacağını, şahısların neler yapacaklarını ana hatlarıyla tanzim eden esaslardır.
ilişikteki tablonun birinci sütununda görüldüğü gibi Adil Ekonomik Düzen'de ekonomik faaliyetleri şahıslar yürütürler. Devlet bunların bu faaliyetleri yürütmelerinde kendilerine yardımcı olur. Bu yardım ülkenin ve bölgelerin kalkınma planlarının hazırlanmasını teşvik suretiyle yapar. Devlet ayrıca ekonomiyle ilgili genel hizmetleri yaptırır ve kontrol eder ve yine ayrıca ekonomiyle ilgili tanzim hizmetlerini yürütür ve kontrol eder.
Bu yüzden Adil Ekonomik Düzenin genel esasları 3 temel esasta toplanır. Bunlar şunlardır:

 

1- Ekonomide Devletin Görevi
Adil Ekonomik Düzen'de devlet, ülke ve bölgelerin makro planını yaptırır. Bunlarla ilgili yatırım projelerini yaptırır böylece herkes ülkenin her yerinde tarım, sa-nayi ve hizmetler sektöründe gerek mevcut yatırımların verimliliğini artırmak yönünden ve gerekse yeni yatırımlar yönünden hangi projelerin teşvik edileceğini bilir.
Şahıslar ya tek başına veya şirketler veya vakıflar halinde bu projelerden istediklerini seçerler ve bunları yürütürler. Devlet bu projeleri her bakımdan destekler ve çeşitli teşviklerle bunların en faydalı ve verimlilerinin öncelikle gerçekleşmesini yönlendirir.

 

 

 

<!–[if !vml]–> <!–[endif]–>

 

 

 

2- Devletin ekonomi ile ilgili faaliyetleri
Adil Ekonomik Düzen'de devlet ekonomik faaliyet-lere iki türlü hizmet yaparak katılır:
1.   Genel Devlet Hizmetleri
2. Tanzim Hizmetleri

 

Devletin yürüttüğü genel hizmetler: Güvenlik, yönetim, yargı, enerji temini, su, yol, altyapı hizmetleri, sağlık, öğretim hizmetleri, ulaşım, iletişim hizmetleri….vs. gibi hizmetlerdir. Devlet ayrıca tıpkı Noterler gibi ve yeminli muhasipler ve yeminli mimari bürolar gibi muha-sebe ve ambar vs. gibi hizmetlerinin yürütülmesini de temin eder. Bu hizmetler gruplar halinde tasnif edilirse bunları takriben 24 çeşit hizmet grubunda toplamak mümkündür.
Adil Ekonomik Düzen'de devlet ayrıca temel ekono-mik malların tanzim hizmetlerini yürütür. Mesela Adli Ekonomik Düzen'de bugünkü Toprak Mahsul-leri Ofisi'nin yerini bir Buğday Vakfı alacaktır. Bu ku-ruluşun vakıf olarak adlandırılması, hiçbir kâr gayesi gütmeyip sırf vatandaşa hizmet için kurulmuş ol-masındandır. Bu vakıf bütün ülke sathında belde seviyesine kadar teşkilatlanmıştır. Buğdayı olup satmak is-teyen buğdayını bu vakfa verecek o günkü fiyat üzerinden parasını alacaktır. Veya buğday satın almak isteyen kimse o esnadaki fiyat üzerinden parasını verip dilediği kadar buğdayı alacaktır.
Vakfın vazifesi bu muameleleri yapmak ve depo-larındaki buğdayı iyi bir şekilde muhafaza etmektir. Bu hizmetleri sırf bir hizmet olarak yapacaktır. Ayrıca bu hizmetlerden dolayı kâr gayesi gütmeyecektir.

 

3- Ekonomik faaliyetleri şahıslar yürütürler.
Adil Ekonomik Düzen'de bütün ekonomik faaliyetleri şahıslar yürütürken bunlar bu faaliyetleri ya şahıs ola-rak ya şirket olarak veya vakıflar olarak yürütürler.

 

b) Adil Ekonomik Düzenin Para İle İlgili Temel Esasları

 

Para Nedir ?

 

İnsanların  Yaradılış Karakteri
İlim adamlarının hayvanlar üzerinde yaptıkları araştırmalar gösteriyor ki hayvanlar çok üretiyorlar az tüketiyorlar.
Bilindiği gibi bal anları bal yaparlar. Bu balın bir kısmını da kendileri yerler ama yaptıkları bal yediklerin-den çok fazladır. Bu fazla kısımdan insanlar yarar-lanırlar.
İlim adamları bal arılarının yaptıkları balın bir kısmını almışlar ve görmüşlerdir ki kovanda balın azalması üzerine arıların iştahları kesilmiştir ve arılar daha az bal tüketmeye başlamışlardır. Kovandan daha çok bal alınması halinde ise görülmüştür ki hatta arılar ölmüşler ve fakat kalan az balı bitirmemişlerdir. Bu deneyler hay-vanların çok ürettiklerini buna mukabil az tükettiklerini göstermiştir. Bunun hikmeti Cenab-ı Hakk'ın hayvanları insanlara rayda!ı olmak için yaratmış olmasıdır.
Buna mukabil insanların tab’ı ve yaradılışları hayvan-ların aksinedir. İnsanlar tabiatı itibariyle sadece tüketmek istiyorlar, üretmenin zahmetine kat-lanmak istemiyorlar. Nitekim bir insana sofraya bu-yurun dendiği zaman yüzü gülüyor, şu kazmayı al şurayı kaz dendiği zaman suratı asılıyor. Bunun hikmeti ise insanların Cennet için yaratılmış olmalarıdır. Cen-netle insanlar sadece tüketecekler ayrıca üretmek mecburiyetinde kalmayacaklardır. Darul Karar ahirettir. Ancak ne var ki insanlar muvakkad olarak bu dünyada imtihan olmaktadırlar ve yukarıda bahsedilen tab'ıları bu dünyanın şartlarına ters düşmektedir. Ne yapalım ki biz de işte bu yaradılıştaki insanlar için Adil Düzeni kurmak mecburiyetindeyiz.

 

Adil ekonomik düzenin temel şartı
Bu yaradılıştaki insanlar için adil bir düzen nasıl ku-rulacaktır. Bunun için temel şart şudur:
insanlara denmesi lazımcı ırki; Gel kardeşim buraya bak sen hep tüketmek istiyorsun buna mukabil hiç üretmek istemiyorsun. Sana müsaade ediyoruz lüzumsuz israf yapmamak şartıyla istediğin kadar tüket ama bir şartımız var. Ne kadar tüketeceksen o ka-dar da kendin üreteceksin, başkasının hakkını yemeyeceksin.

 

Para
Bu kural tatbikatta nasıl gerçekleştirilebilecektir. Bu-nun çaresi şudur: Bir kimse diyelim ki A malını üretti ve bunu başkalarının faydalanmasına sundu. Mesela götürdü A malına ait vakfa teslim etti. A malının bu anda bir kıymeti vardır. Bunu üreten kimse aynı kıymete eş değer başka istediği malları alıp tüketebilir. Önemli olan ne kadar üretti ise ona eşdeğer tüketme yap-masıdır. Başkasının hakkını yememesidir.
İşte bunun için A malını üreten kimseye, o malin kıymetine eşdeğer dilediği mallardan tüketebilmesi için özel bir senet verilir. Bu özel senede para denir. Bundan dolayı para demek herhangi bir üretimi yapan kimseye bu üretimine eşdeğer tüketme hakkı olduğunu göstermek üzere verilen özel senet demektir.
Bundan dolayı Adil Ekonomik Düzen'in parayla ilgili temel şartları, aksiyomları şunlardır:

 

1- “Para = Mal” İlkesi
Adil Düzen'de “Para = Mal”dır. Bunun manası şudur: insanlar ne değerde mal üretip bunu toplumun yararlanmasına sunmuşsa, onun karşılığında da, ona eşdeğer tüketim hakkı olduğunu gösteren senedini almıştır. Bu yüzden başkalarının yararlanmasına arz edilen mal ne kadarsa vatandaşların cebinde de ona eşdeğer tüketim hakkı senedi yani para bulunmak-tadır. Bu yüzden arzedilen malların toplam değeri ne kadarsa vatandaşların cebindeki tüketim hakkını gösteren senetlerin toplamı yani para da o kadardır. Diğer bir ifade ile para = mal'dır
2- “Faiz Yok” İlkesi
Adil Düzen'de faiz olmaz. Çünkü faiz, haksızlıktır, zulümdür.
Zira kapitalist düzende faiz nedir? Malı üretiyorsunuz toplumun faydasına arz ediyorsunuz.
Buna karşılık üretiminize eşdeğer tüketme hakkınızı gösteren senedinizi yani paranızı alıyorsunuz. Kapitalist düzende bu parayı bir bankaya koyuyorsunuz. Bir yıl sonra faizinin ilavesi ile beraber bu parayı size iade ediyor. Siz bu bir yılda yeni bir üretim yapmadınız. Buna mukabil size üretim yapmadan ilave bir tüketim hakkı veriliyor. Kapitalist düzen bu tüketim hakkını nereden veriyor ? Ya açıktan para basarak veriyor. Bu takdirde bu herkesin hakkını alıp size vermek demektir. Çünkü açıktan basılan para arz-talep kaidesine göre mevcut malların fiyatlarını yükseltir veyahutta başka bir üretenin hakkını alıp size vermektedir. Bu da o kimse-nin yani üretenin yani emekçinin yani fakir fukaranın hakkını alıp getirip size vermek demektir. Her ikisi de haksızlıktır ve zulümdür. Şunun için faiz yiyen insan, fa-kir fukaranın göz yaşını içen, etini ve kanını yiyen insan gibidir. Kan içen bir vampir, bir landuru durumundadır. Saadeti başkalarının ızdırabında arayan insan duru-mundadır.
Ayrıca bir defa haklı veya haksız olarak sermayeyi ele geçiren kimse faiz yoluyla hiç emek harcamadan haksız olarak başka insanları sömürmekte ve oturduğu yerde büyük kazançlar elde edebilmektedir. Bu ise ne-fis terbiyesi görmemiş insanlardan fakir olanları zaruret-ten dolayı ahlâksızlığa iten, zengin olanları da haksız olarak elde ettikleri çok büyük kazançlardan dolayı ahlâksızlığa iten ve netice itibariyle toplumların “Ahlâk çöküşü”ne sebep olan bir faktördür ve faiz 40 çeşit be-lanın mikrobudur.
Bu gerçekleri örtbas etmek ve bilerek veya bilmeye-rek faizci kapitalist nizamın savunuculuğunu yapmak için:
– Para da özel bir maldır. Çünkü bunun istikrarı ve değerinin muhafazası için büyük emekler harcanmakta ve masraflar yapılmaktadır.
– Malın kirası oluyor da paranın kirası niçin ol-masın. Faiz de kira gibi bir şeydir dolayısıyla haktır.
– Çünkü sermaye de üretimin bir unsurudur.
Gerçeğe aykırı mütalâların ve fikirlerin ileri sürülmesinin ilmi bir değeri yoktur. Çünkü aşağıdaki “Vergi” bölümünde açıklanacağı gibi gerçekte para “Sembolik bir değerdir” mal değildir, üretimin bir unsuru değildir. Para ne ekmeğin tuzudur ne de moto-run pistonudur. Ayrıca parada, kiraya verilen mallarda olduğu gibi aşınma ve yıpranma söz konusu değildir.

 

3- “Karşılıksız Para Yok” İlkesi
Adil Düzen'de yukarıda da açıklandığı gibi para = mal'dır. Yani toplumun faydasına arzedilmiş bulunan üretilmiş mallar ne kadarsa vatandaşın cebinde ve pi-yasada o kadar para vardır. Ne fazla, ne eksik. Bun-dan dolayı Adil Düzen'de karşılıksız olarak para basılıp piyasaya sürülmesi söz konusu olamaz. Çünkü üretim olmadan, mal karşılığı olmadan karşılıksız olarak piya-saya para sürülmesi haksız olarak fiyatların artmasına sebep olur, bu ise üretenlerin, emekçilerin hakkını ye-mektir. Ve Adil Düzen'de temel esas herkesin kendi ürettiği kadar tüketmesidir. Başkasının hakkını yememesidir.

 


4- “Paranın (Arsa, Tesis, Standart Mal, Altın Ve Döviz) Karşılığında Olması” İlkesi
Adil Düzen'de alınıp satılabilen malları 4 grupta top-lamak mümkündür. Bunlar satışa arzedilmiş arsalar, te-sisler, standart mallar, altın ve döviz yani kıymetli ma-denler ve değerlerdir. Bunlar ne miktarda satışa arzedilmişse bunlar karşılığında o miktarda para mev-cuttur. Alınıp satılabilen bu mâllar dışında başka şey karşılığı olarak piyasaya para sürülemez.
Adil Düzen'in yukarıda açıklanan 4 temel ilkeye ila-veten parayla ilgili olarak diğer 3 temel ilkesi de şunlardır:
5- İstenilen Anda Değiştirme İlkesi
6- Herkese Eşit Muamele İlkesi
7- Fiyatlar: “Arz-Talebe Dayalı Kriterlere Göre Tesbit Edilir” İlkesi
Adil Düzen'de herkes istediği anda malını paraya, parasını da mala çevirebilir. Bu esnada ülkenin her ye-rinde herkese aynı fiyat uygulanır ve eşit muamele yapılır. Fiyatlar arz-talep kaidesine dayalı olarak adil ve uygun kriterlere göre tesbit edilirler.
Bu kriterlerin ne mana taşıdıklarını açıklamak için aşağıdaki bir misalden yararlanalım.

 

Açıklama
Temel ihtiyaç maddelerinin başında gelen buğdayı ele alalım. Bir ülkenin nüfusuna, ihtiyacına ve muhtelif şartlarına göre depolarında ne miktar buğday stoku bulundurması gerektiğinin tesbiti hiç şüphesiz bir uz-manlık konusudur. Diyelim ki mesela Türkiye gibi 60 Mil-yonluk bir ülkenin depolarında en az 1 Milyon ton buğday stokunu bulundurması gerekli olsun. Bu tak-dirde ülkede 73 vilayet 895 ilçe ve 1200 beldede çeşitli büyüklüklerde silo ve depoların bulundurulması ve bu depolarda toplam olarak en az 1 Milyon ton buğdayın bulundurulması gerekecektir. Depoların hepsinin bir kompitür sistemiyle birbirine bağlı olduklarını ve herhan-gi bir depodaki alım satım görevlisinin istediği anda bir düğmeye basarak kendi deposunda, civar depolarda ve bütün Türkiye'de toplam olarak ne kadar buğday stokunun bulunduğunu bilmesi mümkün olsun.
Uzmanlarca bir tablo temel kriterlere göre belirli bir süre için tanzim edilmiş olsun ve bu tablo depolardaki toplam buğday stokuna göre, buğdayın fiyatının ne ol-ması icab ettiğini göstersin. Tabi bu fiyat depolarda toplam buğday çoksa düşük olacak, azsa yüksek ola-caktır. Bir buğday üreticisi buğdayını “Buğday Vakfı’na getirdi satacak. Depo alım satım görevlisi düğmeye bastı depolarda toplam 1 Milyon ton buğday olduğunu gördü, duvardaki tabelaya baktı buna göre mesela buğday fiyatının kilosunun 1.000 TL. sı olduğunu okudu. Müşteriye söyledi. Müşteri fiyatı uy-gun gördü buğdayını sattı. Bir müddet sonra* tekrar buğday satmak için geldi. Görevli düğmeye bastığı sırada depolardaki toplam buğday stokunun mesela 1 Milyon 200 Bin ton olduğunu gördü, duvardaki tabelaya baktı bu stoka göre buğdayın kilosunun fiyatının 800 TL. sı olduğunu okudu. Müşteriye söyledi, müşteri buğdayın fiyatı düşmüş, bu fiyatla ben buğday satmam bilakis kendim buğday alırım dedi ve bir miktar buğday aldı götürdü. Bir müddet sonra tekrar buğday almak için geldiğinde görevli düğmeye bastı, bu arada herkes buğday almış depolarda buğday azalmış ve mesela o anda toplam buğday stoku 800 bin tona inmiş. Bunu tesbit ettikten sonra duvardaki tabelaya baktı 800 bin ton stok halinde buğday fiyatının 1 kilosunun 1.200 TL. sı olduğunu okudu müşteriye söyledi. Müşteri fiyatlar yükselmiş o halde ben bu fiyattan buğday almıyorum ve buğdayımı satıyorum dedi ve sattı.
işte Adil Düzen'de malların fiyatları, arz-talep kaide-sine göre adil kriterlere göre bu misalde olduğu gibi teşekkül etmektedir. Böylece yurdun her yerinde her-kese eşit muamele yapılarak alım-satım işleri yürümektedir ve herkes istediği anda parasını mala, malını da paraya çevirebilmektedir.
Burada çok kısaca sadece bir ilkeyi açıklıyoruz. Yok-sa Adil Düzen'de,fiyat alçakken bolca alıp, fiyat yüksekken satarak ihtikâr yapmak isteyenlere karşı gereken her türlü tedbir alınmıştır. Ko-nuyu dağıtmamak için bu teferruata girmiyoruz.
Görüldüğü gibi Adil Düzen'de, fiyatların teşekkülü bakımından, arz-talep kaidesi esas alınmakta ve “Ser-best Piyasa Ekonomisi”nin bu faydalı mekanizması “Adil Düzen”in içinde aynen mevcut bulunmaktadır ve bunun faydalarından yararlanılmaktadır. “Komünizm”de fiyatlar merkezi planlamayla masa başında tesbit edildiği için bu tesbitler ekonomiyi tahrip etmektedir. Halbuki arz-talep kaidesinden yararlanıldığı
zaman talebe göre arz ayarlanmakta böylece üretim rasyonel olmakta, ihtiyaç neye varsa ve ne kadarsa ekonominin üretimi buna göre ayarlanması temin olun-makta ve böylece kıtlık olmadan ve israf olmadan ih-tiyaçlar maksada en uygun Şekilde karşılanmaktadır. Ama buna mukabil kapitalizmde bu imkan suistimal edilmekte düzenin yapısı dolayısıyla tekeller ve kar-teller oluşarak fiyatlar sun'i olarak arttırılmakta büyük kitleler bu yoldan sömürülmektedir. Halbuki Adil Düzen'de tekelleşme ve kartelleşmeye imkan ve zemin bulunmamaktadır. Çünkü Adil Düzen'de üretim için yeteri kadar kredi bulunabildiği halde ihtikâr, mal depolama ve tekel tesisi için kredi bu-lunamamaktadır. Böylece kapitalizmin bu mahsurlu ta-rafı Adil Düzen'de yer almamaktadır.

 

c)  Adil Ekonomik Düzenin Krediyle İlgili Esasları

 

Kredi Nedir ?
Daima şu sorularla karşılaşılır:
– Bugünkü dünyada faiz kalkar mı?
– Faiz kalkarsa kim kime para verir ?
– Yatırım yapacak insan parayı nereden bulacak, nasıl bulacak ?
İşte bu bölümde bu soruların cevapları verilmiş ola-caktır. Bunun için önce Adil Düzen'de “Kredi”nin ne olduğunu tarif etmekte fayda vardır.
Yukarıki “Para” bölümünde belirttik ki Adil Düzen'de herkes ne kadar üretti ise o kadar tüketme hakkına sa-hiptir. Peki bir insan hiçbir şart ve şekil altında ürettiğinden fazla tüketme hakkını kullanamaz mı ? Kul-lanabilir, işte bir kimsenin sonradan geri vermek şartıyla ve belirli şartlar altında geçici bir süre için ürettiğinden daha fazla tüketme hakkı kullanması imkanına kredi diyoruz.
Adil Düzen'de 7 türlü kredi imkanı vardır. Bunların hepsi de faizsizdir ve hiçbirisi de enflasyona sebep ol-maz. Bu kredi imkanları şunlardır:

 

1- Ortaklıklar
Adil Düzen'de aynen bugünkü düzende olduğu gibi fertlerin biraraya gelerek ortaklıklar kurmaları kendi ta-sarruflarını birleştirerek, ekonomik faaliyetlerde bulun-maları mümkündür. Ortaklıkların her iki amaçlısı da im-kan dahilindedir.
a- Biraraya gelip bir tesiste bir mal üretip bunu kârıyla satmak ve yapılan kârı ortaklar arasında bölüştürmek
b- Veya biraraya gelip bir ortaklık olarak bir tesis kurmak bu tesiste üretim yapıp üretilen mallan satarak kâr etmek veya tesisi satarak kâr etmek ve kârı ortaklar arasında bölüştürmek. Yani hem tesise hem üretim ve kârına ortak olmak.
Böylece bir kimse kendi ürettiğinden yaptığı tasarruf-tan fazlasını muakkat bir zaman için belli şartlarla tüketmek imkanını kullanmış olmaktadır. Böyle bir kul-lanımda çok tabii olarak görüldüğü gibi ne faiz söz konusudur ne de enflasyon.

 

2- Hakkı müktesep karşılığı kredi
Bunun manası şudur: Bir kimsenin mesela 1000 li-ralık bir tasarrufu var. Bunu götürdü bir bankamatik kartıyla bankaya yatırdı. Bu parası 1 yıl bankada kaldı. 1 yıl sonra gitti bankamatik kartıyla bankadan 12.000 TL para çekti ve 1 ay kullandı sonra iade etti veya 3 bin lira çekti 4 ay kullandı veya 4 bin lira çekti 3 ay kul-landı. Bu rakamları şuna göre tesbit ediyoruz.
Bankaya yatırılan para X bankada kaldığı süre = Hakkı Müktesep kredi hacmi.
Böylece bir kimse muvakkat bir zaman için, bilahare iade etmek üzere belirli şartlar altında ürettiğinden daha fazla bir tüketim hakkı yani kredi kullanmış olmak-tadır, işte bu kredinin adı Hakkı Müktesep kredisidir.
Adil Düzen'de banka hizmetini genel olarak devlet yapar. Özel şahısların banka kurmaları, faizsiz olarak çalışıp mudilerine kâr temin etmeleri mümkündür. Ancak yukarıda söylediğimiz bankacılık hizmetlerini genellikle devlet yapar. Onun için bankanın batması söz konusu değildir, banka sağlamdır. Bu itibarla yukarıda açıklanan Hakkı Müktesep kredisi şu demektir ve ekon-omiye iki önemli fayda sağlamaktadır.
Benim şu anda param var bir süre kullanmayacağımı biliyorum bankaya koyuyorum. Benim kullanmadığım bu parayı o sırada Erzurum'daki kardeşim alıp kullanıyor. Onun parasını kullanmadığı zamanda ben alıp kul-lanıyorum. Dolayısıyla ne faiz ne de enflasyon söz konusu değildir. Diğer yandan ortada bir kredi vardır ve bundan ekonomi için yararlanılmaktadır.
Diğer çok önemli bir fayda ise, Adil Düzen'de kimse-nin kullanmadığı parasını cebinde veya yastığının altında saklaması söz konusu değildir. Çünkü para bankada durursa Hakkı Müktesep kredisi imkanı doğmaktadır ve de banka sağlamdır. Böylece Adil Düzen'de bütün para her zaman ekonominin hizmetin-dedir. Bu da ideal bir durumdur.

 

3- Emek karşılığı kredi
Bu kredi şudur, bir misalle açıklayalım:
Benim bir konfeksiyon atölyem var, burada 20 tane dikiş makinam var, işçilerimi tutup çalıştırırsam konfek-siyon üretebiliyorum ve kârlı iş yapabiliyorum. Piyasada şartlar müsait ancak ne var ki işletme sermayem yok.
Adil Düzen'de bu bir problem değildir. Atölye sahibi olduğum vesikamı ortaya koyarım, dürüst bir insan olduğuma dair mensup olduğum “Ahlâk topluluğu”nun bana verdiği “Tezkiye” belgesini ortaya ko-yarım giderim makinalarımın ve atölyemin gerektirdiği usta ve işçileri arar bulurum. Atölyemin kaç usta ve işçiyle üretim yapacağı “Meslek kuruluşum, loncam” ta-rafından belirlenmiştir. Bu şartlara uygun olarak Usta ve işçilerin de çalıştıkları zaman ne kadar ücret almaya layık oldukları tahsil, tecrübe, ehliyet ve kabiliyetlerine göre kendi meslek kuruluşları tarafından belirlenmiştir. Diyelim ki Adil Düzen'de bir dikiş makinası ustası 1 ay çalıştığı zaman 5 Milyon TL. sı alacaktır. Bu kimseleri alır getirir işe başlatırım. Bunların ücretlerini banka yani devlet öder, ben müteşebbis olarak, atölye sahibi ola-rak borçlanırım. Bilahare ürettiğim konfeksiyonu satar borcumu öderim.
İşte üretim için çalışanlara ödenen bu kredinin adı Emek Kredisi'dir.
Bu kredi de faizsizdir ve enflasyona sebep olmaz. Çünkü piyasaya para çıkıyor fakat karşılığında üretim yapıldığı için mal da çıkıyor.
Adil Düzen'de, aşağıda da açıklanacağı gibi ekono-mi çok hızla döndüğü ve geliştiği için asıl mesele işsiz bir insan bulmaktır. Çünkü Adil Düzen'de işsiz kimse kalmayacaktır. Adil Düzen'de ekonomi geliştiği için herkes emeğinin karşılığını insanca yaşayacak şekilde alacaktır. Bundan dolayı Adil Düzen'e geçilir geçilmez bugün kahvehanelerde boş oturan işsizler bir anda yüksek ücret alabilme potansiyeline ve imkanına kavuşacaklardır. Onlar iş arayacaklarına müteşebbisler kredi alabilmek için gelip onları arayacaktır. Çünkü, Adil Düzen'de kredi Emeğe ve Üretime verilmektedir.
Bir kimse mensup olduğu ahlâk topluluğunun ver-diği tezkiye belgesine rağmen dürüst davranmazsa hem meydana getirdiği zararları tezkiyeyi veren ahlâk topluluğu tazmin eder, hem de bu davranışı tekerrür ederse “Emek Kredisi” kullanma hakkını kaybeder. Bundan dolayı Adil Düzen'de düzenin kendisi herkesin dürüst olmasını ve ahlâki bakımdan gelişmesini teşvik etmektedir.

 


4- Rehin karşılığı kredi
Adil Düzen'de Herkes bugün olduğu gibi “Rehin Karşılığında da kredi alabilir. Bu kredinin mahiyetini de şöyle bir misalle açıklayabiliriz:
Elimde buğdayım var şu anda fiyatlar ucuz, tahmin ediyorum ki 3 ay sonra fiyatlar yükselecek bu durumda buğdayımı şartlı olarak buğday vakfına teslim ediyorum. Bugünkü bedelinin mesela % 80'nini rehin karşılığı kre-di   olarak  alıyorum. 3 ay sonra fiyatlar  artınca, buğdayımı şimdi bugünkü fiyattan sattım diyorum ve bedelin bakiyesini de o zaman alıp rehin karşılığı kredi borcumu ödüyorum.

 

5- Ödenmiş Vergi Karşılığı Kredi
Aşağıda da açıklanacağı gibi Adil Düzen'de vergi yoktur. Sadece devletin üretim yaptığı katkı ve hizmet-leri karşısında kendi hakkını alması söz konusudur. Bu sebepten dolayı  “ödenmiş  vergi  karşılığı  kredi”den maksat bir kimse, ortaklık veya kuruluşun “Dev-letin gelir teminine vesile olması” münasebetiyle ka-zanmış olduğu bir kredi imkanıdır. Kim devletin gelir teminine vesile olursa, bu vesile olduğu gelire bağlı ola-rak belli kriterler uyarınca ayrıca devletten belli şartlarla kredi alabilir, işte bu kredinin adı “Ödenmiş vergi karşılığı kredi”dir.

 

6- Yatırım Projesi Karşılığı Kredi
Adil Düzen'de herkes uygun şartları yerine getirdiği takdirde “Yatırım projesi karşılığı kredi” alabilir.
Bu krediyi de yine bir misalle açıklayalım: Devlet yaptığı teşviklerle makro planları hazırlatmış, bu  planların  gerektirdiği  yurdun  her bir ekonomik bölgesi için öncelikli ve teşvikli yatırım projelerini ortaya koymuş.
Tıpkı bugün Bayındırlık Bakanlığı'nın müteahhitlere verdiği karneler gibi yatırımcılar da ehliyet belgelerini alabiliyorlar. Yani nasıl bugün Bayındırlık Bakanlığı bir müteahhidin durumuna göre bu müteahhit 5 Milyar Li-ralık veya 10 Milyar Liralık veya sonsuz büyüklükte taahhüt işleri yapabilir diye ehliyet karnesi veriyorsa Adil Düzen'de de ehil kimselere hangi konuda-ne mik-tar taahhüt işi yapabilecekleri meslek kuruluşları ta-rafından kendilerine teminatlı ehliyetler olarak verilmek-tedir. Aynı zamanda herkes mensup olduğu ahlâk topluluğundan da dürüst bir kimse olduğuna dair temi-natlı tezkiye belgesi alabilmektedir.

 

Açıklama
Diyelim ki bir kimse 3 tane belgeyi ortaya koymuştur:
– Bunlardan birisi bir bölgede yapılması teşvikli bir yatırım projesi; mesela 10 Milyar Liralık bir motor fabri-kasının kurulması projesi:
– Kendisinin 10 Milyar Liralık bir motor fabrikası yatırımı yapabilecek ehliyeti olduğunu gösteren mensup olduğu meslek kuruluşundan aldığı teminatlı ehliyet belgesi.
– Mensup olduğu ahlâk kuruluşundan almış olduğu teminatlı tezkiye belgesi.
Bu takdirde bu kimse projesine uygun olarak kura-cağı fabrikanın arsasını arar, bulur, satın alır. Arsanın bedeli projeye mahsuben banka yani devlet tarafından ödenir. Bilahare gerekli işçileri tutar, inşaat malzemeleri-ni alır, inşaatı yürütür, makina teçhizatını alır, fabrikayı kurar ve tamamlar. Bütün bu işler yapılırken her kade-mede gerekli ödemeler projeye mahsuben banka yani devlet tarafından yapılır. Böylece 10 Milyar Lira harcandı. 10 Milyarlık fabrika tamamlandı. Ortaya bir tesis çıkmıştır. Bu tesisin bedelini müteşebbis borçlanmıştır, bu borcu ya tesisi satar öder veya çalıştırır öder.
işte yatırım projesi karşılığı kredinin mahiyeti budur. Görüldüğü gibi bütün bir fabrika kurulmuştur, bir yatırım projesi gerçekleştirilmiştir. Ortada faiz yoktur ve de en-flasyon yoktur. Çünkü piyasaya para çıkmıştır ama karşılığında da alınıp satılabilen bir tesis üretilmiştir.
Bugünkü faizci düzende yatırımlar, bunu yapmaya kabiliyetli olanlar tarafından değil, işini uydurup kredi alabilenler tarafından yapılmakta ve büyük faizlerle gerçekleştirilmektedir. Öyle ki mesela 7 kademeden geçerek üretilen bir yünlü konfeksiyon mamulü bütün bu kademelerde katlanarak maliyetlerin içine giren yatırım ve işletme faizlerinden dolayı 100'e mal olacaksa halihazır şartlar altında 611'e mal olmakta ve bu muaz-zam haksız fark, sonunda bu konfeksiyonu alıp kullan-maya mecbur olan fakir fukaraya ödettirilmektedir.
Adil  Düzen bu  haksızlığa,  bu  zulme meydan bırakmaz.
Adil Düzen'de kabiliyetli olan dürüst yatırımcılar öncelikli, faydalı yatırımlar için her zaman faizsiz olarak yeterince para bulurlar. Bu suretle bugünkü faizci kapi-talist düzenin, kalkınmanın ve işsizliği önlemenin önüne koyduğu en büyük engel ortadan kalkmış olmaktadır.
Görüldüğü gibi Adil Düzen'de “Tam Teşvik” ve “Tam Destek” vardır.
İş yapabilecek kabiliyetteki her dürüst insan o işi, o yatırımı yapabilir, o projeyi yürütebilir, gerçekleştirebilir. Parasızlık, sermayesizlik buna mani değildir.

 

7- Selem Senedi Karşılığı Kredi
Adil Düzen'de diğer bir kredi imkanı da “Selem Senedi karşılığı kredi” yani diğer bir adıyla “Sipa-riş kredisi”dir.

 

Açıklama
Bu kredinin de nasıl bir kredi olduğunu yine bir mi-salle açıklayalım:
Diyelim ki bir kimsenin bir mandırası mevcuttur. Bu mandırası tam kapasite ile çalıştığı zaman A kalitesinde M teneke peynir üretebilecek kapasitededir. Mandıra koyunları kendi besliyor veya piyasadan süt alıyor. Mayıs ayında bol süt çıkınca Haziran ayında bu peynir-leri üretip teslim edebiliyor. Mandıranın yöneticisi mese-la Ocak ayında daha teslime 6 ay varken herkese so-ruyor ve diyor ki ben mandıra sahibiyim ve mandıram şu zamanda, şu kalitede, şu kadar peynir üretebilecek kapasitededir. Biliyorsunuz ki Haziran ayında 1 teneke peynir 100 Bin Liraya satılıyor. Şu anda Haziran'a 6 ay var, şimdi bana 70 Bin Lira verirseniz size mesela 5 Temmuz'da A kalitesinde 1 teneke peynir teslim edeceğim. Kim almak istiyor. Diyelim ki bu teklif karşısında herkes düşündü 5 Temmuz'da 100 Bin Li-raya 1 teneke peynir almaktansa şimdi 70 Bin Lira ver-meyi uygun gördü. Bu teklifi kabul edenler mandıra yöneticisine isimlerini, adreslerini bildiriyorlar ve 70 Bin Liralarını ödüyorlar, mandıra temsilcisi kapasitesini dol-duracak kadar siparişi daha Ocak ayında almış oluyor ve bu siparişi verenlere bir “Selem Senedi” veriyor. Bu senedin üzerinde, bu senedi ibraz edene 5 Temmuz tarihinde A kalitesinde 1 teneke peynir teslim edeceğini yazıyor, taahhüt ediyor, adresini, mühürünü, imzasını koyuyor ve senedi parayı verene teslim ediyor. Böylece topladığı paralarla hammaddesini alıyor, masraflarını görüyor, işletme sermayesi ihtiyacını karşılıyor, mandırasını çalıştırıp peynirleri yapıyor bilahare bu pey-nirleri Selem Senedi sahiplerine teslim ediyor. Senedi geri alarak taahhüdünden kurtuluyor.
İşte “Selem Senedi karşılığı kredi” bu ma-hiyette bir kredidir. Şeklen bakıldığı zaman ne var bunda, çok basit bir olay denebilir.

 


Selem Senedi Çok Mühim Bir Olaydır
Halbuki Selem Senedi olayı çok büyük bir olaydır. Faizci kapitalist sistemle insanlığı sömüren emperyalizm ve siyonizmi atom bombasıyla yıkmak mümkün değildir. Fakat Selem Senediyle yıkmak mümkündür. Çünkü halihazır faizci kapitalist nizamdaki senetlerin yerini Adil Düzen'de Selem Senedi alınca bugünkü haksız sömürü önlenmiş olmaktadır ve piyasaya pahalılık yerine ucuzluk gelmektedir.
Çünkü yukarıda da açıklandığı gibi Adil Düzen'deki Selem Senedinde senet malı temsil etmektedir. Do-layısıyla piyasada ne kadar çok senet varsa bu durum o kadar çok malın var olduğu etkisini yapar. Dolayısıyla ucuzluğa sebep olur. Halbuki faizci kapitalist düzende senet parayı temsil etmekte, piyasada ne ka-dar çok senet varsa o kadar çok para var gibidir. Do-layısıyla senet ne kadar çoksa o kadar çok pahalılığa sebep olmaktadır.
Diğer yandan Adil Düzen'de Selem Senedinin va-desi ne kadar uzunsa o kadar çok ucuzluk var demek-tir. Çünkü malın mesela peynirin teslimine 6 ay varsa mandıra temsilcisi 1 teneke peynir için 70 Bin Lira ister 3 ay varsa 1 teneke peynir için 85 Bin Lira ister böylece vade uzadıkça ucuzluk olmaktadır. Halbuki faizci kapitalist nizamda vade ne kadar uzunsa pa-halılık o kadar çok olur. Çünkü vade ne kadar uzunsa alınan borç paranın üzerine o kadar çok faiz binmekte-dir. Dolayısıyla faizci kapitalist nizamda vade uzadıkça pahalılık artmaktadır.
Denilebilir ki madem ucuzluk getiriyor o halde neden herkes Selem Senedi kullanmıyor? Bu sual safça bir sorudur. Çünkü faizci kapitalist nizamı emperyalizm ve siyonizm korumakta ve kollamaktadır. Bu nizamdan uzaklaşılmasına müsaade etmez. Hatta topyekûn savaş bile açabilir. Çünkü unutmamak lazım gelir ki bu faizler toplanıp sonunda dünya sermayesini elinde tu-tan emperyalizm, Siyonizm ve onların işbirlikçilerine ödenmektedir. Onun için netice itibariyle faiz bir bakıma emperyalizme ve siyonizme ödenen haksız vergi de-mektir. Mesela Türkiye'de IMF, ekonomik politikayı tan-zim ederken piyasaya şu kadar para çıkartacaksınız diyor bu miktarı zaruri ihtiyaçtan az tutuyor ki herkes mümkün olduğu kadar çok senetle ve faizle iş görsün.
Nitekim geçen asırda Fransa'da bir belediye başkanı, belediyenin parası olmadığını görünce özel fiş çıkartıp bu fişle çalışanların zaruri ihtiyaçlarını karşılayarak şehri imar edip, genişletilmiş caddelerdeki dükkanları ve işyerlerini devletin parasıyla yüksek fiyata satarak zengin oldu. Çalışanları zengin etti ve şehri imar etti. Bu durum karşısında emperyalizm ve Siyonizm Fransa'daki mevzuata “Kimse para yerine kaim olacak evrak tanzim edemez” ilkesini koyarak kendi kontrolü dışında bu kabil faaliyetlerin yapılmasına engel oldu.

 

Adil Düzen'de Yeterince Faizsiz Kredi Bulmak  Mümkündür.

 

Adil Düzen'de öncelikli, faydalı üretim ve yatırımlar için dalma yeterince faizsiz kredi bulmak mümkündür.
Bu bölüme başlarken bugünkü faizci kapitalist düzene alışmış kimselerin daima şu soruları sorduklarını belirtmiştir:
– “Bugünkü dünyada faiz kalkar mı ?”
– “Faiz kalkarsa kim kime para verir ?”
– “Yatırım yapacak insan parayı nereden bulacak, nasıl bulacak ?”
Şimdi yukarıdaki açıklamalarımızdan sonra bu soru-ları tekrar ele alalım, işte buyurunuz Adil Düzen'deyiz ve kredi ihtiyacınız var, işte size istediğiniz kadar ve hatta fazlasıyla bol bol kredi. Hem de faizsiz ve enflas-yonsuz.
Söyleyin bakalım ne yapacaksınız da kredi istiyorsu-nuz? Efendim yatırım yapacağım, buyurun size iste-diğiniz kadar “Yatırım Projesi Karşılığı Kredi” ayrıca isterseniz ortaklık kurun, isterseniz “Hakkı Müktesep Karşılığı” ve “Rehin Karşılığı Kredi” kullanın.
Efendim fabrikam var, çalıştıracağım işletme sermay-em yok. işte size istediğiniz kadar “Emek Karşılığı Kredi”, “Selem Senedi Karşılığı Kredi” ve ayrıca daha da fazlasıyla “Ödenmiş Vergi Karşılığı Kredi” isterseniz ayrıca ortaklıklar, Hakkı Müktesep karşılığı kredi, Rehin Karşılığı Kredi.
Görüldüğü gibi bir kimse öncelikli, faydalı bir yatırım veya üretim yapmak isterse ihtiyacını karşılayacak bol bol faizsiz ve enflasyonsuz kredi mevcuttur. Yeter ki siz fay-dalı yatırım yapın, üretim yapın, emekçi çalıştırın.
Efendim ben kredi istiyorum. Ne yapacaksınız ? Pi-yasadan zeytin yağları toplayacağım bir müddet sonra yüksek fiyatla satıp ihtikar yapacağım, işte bunun için yani fakir fukarayı ezmek için, tekelcilik için, pa-halılık için Adil Düzen'de kredi bulamazsınız. Çünkü görüldüğü gibi yukarıda belirtilen kredilerin hepsi Adil Düzen'de emek ve üretim için verilmektedir. Yani emek üretim ve ucuzluk için.

 

D) Adil Ekonomik Düzenin Vergiyle İlgili Esasları

 

Vergi Nedir ?
Adil Ekonomik Düzen “Hakki Üstün Tutan” nizamın bir düzenidir. Bundan dolayı devletin elinde kuvveti vardır diye aklına estiği şekilde vergi koymasına müsaade etmez. Devlette hakka riayet edecektir, an-cak ve sadece kendi hakkını alacaktır. Bu sebeplerden dolayı Adil Dözen'de vergi devletin üretime yaptığı katkı ve kendi hizmetlerinden dolayı hakkını alması demektir. Halihazır faizci kapitalist nizamda devlet haksız olarak vatandaşı ezmektedir, gelişmeyi önlemekte, gelir dağılımlarını bozmakta, sömürmekte ve zulüm yapmak-tadır. Bu münasebetle çeşitli isimler altında icad edilmiş bulunan bütün vergiler, fonlar ve kesintiler tamamen haksızdır ve hepsinin lağvedilmesi gerekir.

 

Adil  Düzen'de  Devletin  Gelir  Nasıl Teşekkül Ediyor
Devletin asıl geliri şu şekilde teşekkül etmektedir. Konuyu yine bir misalle açıklayalım:
Diyelim ki bir müteşebbis ekonomik bir faaliyet yapa-cak ve mesela motor üretecek bunun için önce umum müdür, teknik müdür, mali, ticari ve idari müdürler ve yardımcılarından müteşekkil bir yönetim kadrosu teşkil etmiştir. Bu kadro belli kapasitede üretim yapabi-lecek komple bir işletmeyi yönetebilecek kabiliyettedir. Bu kabiliyetleri mensup oldukları meslek kuruluşları “Teminatlı Ehliyet”i ile bellidir ve kadro mensup ol-dukları ahlâki topluluğun verdiği “Teminatlı Tezkiye” ile de tezkiye edilmiş dürüst bir kadrodur. Ülkenin belli bir bölgesinde kurulması teşvik edilmiş ve kurulmuş bir motor üretim tesisinin “Tesis Sahipleri”yle görüşmüşlerdir. Bu tesis sahipleri diyelim ki bir şirkettir ve bu yönetici kadroyla tesislerinin çalıştırılmasını uygun görmüşlerdir ve buna razı olmuşlardır. Böylece bir masanın etrafında yönetici kad-ro ve tesis sahipleri temsilcileri oturdular. Üretim için işçi lazım diyelim ki bir işçi sendikası temsilcisi de biz şu kimselerden müteşekkil bir işçi kadrosuyla bu tesisin bütün işçilik hizmetlerini yapmaya hazırız dedi. Böylece işçi temsilcisi de masaya oturdu, üretim için hammadde lazım bir şirket de biz de bu fabrikanın ihtiyacı olan bütün hammaddeleri vermeyi kabul ediyoruz, dedi. O da masaya oturdu. Böylece masada 4 temsilci oldu: Yönetici kadro, tesis, işçi ve hammadde. Bun-lar bu imkanlarla üretim yapabilirler mi ? Hayır. Çünkü tesisin çalışıp motor üretebilmesi için bunlardan başka ayrıca işletmenin elektrik, su, nakliyat, yeminli muha-sebeci, yeminli ambarcı, iletişim ve ulaşım imkanları, yol, sağlık, eğitim, güvenlik…vs. gibi çeşitli genel hizmetlere ihtiyacı vardır, işte herhangi bir üretimde diğer 4 unsur bir araya geldiği zaman bu 5. unsuru da devlet temin etmekte yani genel hizmetleri yaparak üretime katkıda bulunmaktadır.
Böylece devlet de 5. ortak olarak masaya oturmak-tadır. O da kendi hizmetleriyle üretime katkıda bulun-makta ve dolayısıyla üretimden pay almaya hak kazan-maktadır. Diyelim ki bu üretimin projesinde uzmanlar üretilen malların bölüşümünde hangi hakkâni oranda her bir ortak pay alacaktır. Bunu ilmi esaslara ve hak ölçülerine uygun olarak tesbit etmişler ve me-sela bu projede 5 ortaktan her birinin üretimin beşte bi-rini almasını uygun görmüşlerdir. Bu bölüşüm esasları zaten baştan belliydi ve herkes bu oranda bölüşülmeye razı olarak kendi rızasıyla razı olarak or-taklığa katılmıştı.
Bütün unsurların tamam olmasıyla üretim yapıldı. 1 ayda 500 motor üretildi. Projeye göre her ortak grup, bu motorlar ambara teslim edildiği zaman 100 motor sahibi oldu. Bu üretim yapılırken 1 ay boyunca mesela işçiler yol için, yemek için çeşitli masraflar yaptılar ancak 100 motor sahibi olunca kâr ettiler, kazandılar. Yöneticiler, tesis sahipleri, hammaddeciler de aynı şekilde masraf ettiler ama buna mukabil kazandılar, işte tıpkı devlet de bunlar gibi üretim esnasında 1 ay boyunca elektrik, su verdi, çeşitli genel hizmetlerin yapılması için masraflar etti. Fakat o da üretimin sonun-da 100 motor sahibi olunca aynen işçiler ve diğer or-taklar gibi sadece kendi hakkını aldı ve de kâr etti. işte Adil Düzen'de devletin geliri bu şekilde teşekkül etmek-tedir.
– Devlet huzur, asayiş ve güvenliğin temini suretiyle de üretime girmemiş servetlerin muha-fazası içinde hizmet görmektedir. Dolayısıyla devletin bunlardan da kendi hakkını pay olarak alması tabiidir.
– Devlet ayrıca toprağın, madenlerin, or-manların meraların sahibidir. Çünkü bunların ha-kiki sahipleri şehitlerdir. Şehitleri de devlet temsil etmek-tedir. Dolayısıyla bunlardan çeşitli şekilde yararlananlar da yine devletin payını hak ölçülerine uygun olarak ver-eceklerdir.
– Ayrıca devlet şu veya bu sebeple bazı tesislerin ve işletmelerin de sahibi olabilir. Bu takdirde bu tesislerin ve işletmelerin üretimlerinde devletin sadece yaptığı genel hizmetler karşılığında değil aynı zamanda tesis sahibi olarak da hakkını alması ta-biidir.
İşte Adil Düzen'de devletin gelirleri bu esaslar dahi-linde teşekkül eder.
Bundan dolayı Adil Düzen'de vergiyle ilgili olarak aşağıdaki temel esaslar söz konusudur:

 

1- Verginin Sadece “Devlet Hizmeti Karşılığı” Olması
Yukarıda da açıklandığı gibi Adil Düzen'de devlet aklına estiği gibi vergi kanunu çıkartamaz, vergi ala-maz. Devletin geliri sadece yaptığı hizmetler ve sahip olduğu kıymetler karşılığında ‘Hak Ölçüleri’ne uygun olarak kendi hakkını alması suretiyle teşekkül eder. Devletin bu hakkının dışında hiçbir vergi koyması söz konusu değildir. Dolayısıyla Adil Düzen'e geçildiğinde bugünkü binlerce haksız vergi ve fon maddelerinin hepsi yürürlükten kaldırılacaktır.

 

2- “Tek Vergi” Prensibi
Yukarıki misalde ve açıklamalarda da belirtildiği gibi devlet üretimden ve sahip olduğu kıymetlerden hakkâni ölçüler içerisinde sadece bir tek vergi alır. Bir üretimden ve bir kimseden çeşit çeşit isimler altında, çeşit çeşit ka-demelerde ayrı ayrı vergilerin alınması söz Konusu değildir.

 

3- Verginin Yani Devletin Payının “Üretim Cinsinden” Verilmesi Prensibi
Yine yukarıki misalde ve açıklamalarda belirtildiği gibi devletin payı devlete, üretimin cinsinden verilir. Yani mesela motor üretildiğinde devlet de kendi payını am-bara giren motor cinsinden almaktadır. Bunu tıpkı şahıslar gibi devlet de istediği zaman o andaki piyasa fiyatı üzerinden paraya çevrilebilir.
Bu sebepten dolayı Adil Düzen'de vergiyi ille de na-kit olarak gününde ödeyeceğiz diye bir kimsenin elin-deki malını yok pahasına satması mecburiyeti söz konu-su değildir.

 

4- “Gelirden Vergi Alınmaması” Prensibi
Yukarıda da açıklandığı gibi Adil Düzen'de vergi devletin üretime yaptığı katkı ve hizmetleri karşılığında kendi hakkını alması esasına dayanmaktadır. Üretim ve hizmetlerde herkes kendi hakkını almaktadır. Üretimden sonra haklar adilane bir şekilde, müteşebbis yönetici, tesis sahipleri, işçi, hammaddeyi temin edenler ve dev-letin yaptığı hizmetler dolayısıyla devlet arasından bölüştürmekte ve herkes kendi payını almaktadır. Böyle bir pay dağıtımı yapıldıktan sonra artık devlet kimsenin payından şu veya bu sebeple vergi almaya kalkamaz. Bunun manası herkesin brüt geliri ne ise bu aynı zamanda onun net geliridir. Böylece bir yandan işçi, köylü, memur/esnafın emek karşılığı elde ettikleri brüt gelirlerinden ayrıca vergi ödemeleri söz ko-nusu olmadığı gibi tüccar, müteşebbis, sanayici ve tesis sahipleri ve ayrıca kira ve kârdan hizmet ve katkısı karşılığında pay alanların gelirlerinden vergi ödemeleri de söz konusu değildir.
Bugünkü faizci kapitalist düzende alınan vergiler ne-tice itibariyle haksız olarak fakir fukarayı ezen vergiler-dir. Zaten geçinemeyen işçi, memur, köylü, esnafın brüt gelirlerinden vergi kesmek vergiyi haksız olarak bunlara ödetmek mahiyetinde olduğu gibi tüccardan ve üretimin her kademesinden ve her ne suretle olursa ol-sun kârdan, kazanç ve gelirden vergi kesmek demekte netice olarak bu kâr ve gelirler satılan mallardan yapıldığı için bu malları satın alanlara yani vergiyi dolaylı olarak sonunda fakir fukaraya yüklemek mahiyetinde-dir. Nitekim bugünkü düzende kâr eden bir tüccarın veya fabrikanın gelirinden maliyeye vergi ödemesi de-mek gerçekte bu vergiyi o tüccar veya üreticinin ödemesi demek değildir. Burada tüccar veya üretici vergi ödemiyor sadece maliyeye tahsildar muavinliği yapıyor. Yani malları satın alan fakir fukaradan aldığı paranın bir kısmını götürüp maliyeye veriyor. Böylece neticede emekçiler, çalışanlar ve fakir fukara eziliyor. Gelirden alınan vergi netice itibariyle,haksız olarak fakir fukaradan alınan vergi demektir. Bunun için Adil Düzen'de gelirden vergi alınması söz konusu değildir.

 

5- Şahıslar Veya Müesseseler Ne Kadar Çok Vergi Ödemişlerse “Devletten O Nisbette Daha Fazla Ve Öncelikle Hizmet Almak İmkanına Kavuşurlar.
Yukarıda açıklanan şekilde, herhangi bir şahıs veya müessese yaptığı ekonomik faaliyetlerle devletin gelir temin etmesine vesile olursa, yani bugünkü faizci kapi-talist nizamın tabiriyle devlete ne kadar çok vergi vermişse o şahıs veya müessese devletten o kadar çok “ödenmiş Vergi Karşılığı Kredi” alma hakkı ka-zanır. Bunun gibi devletten o nisbette öncelikle ve daha çok genel hizmetler bakımından hizmet alma im-kanına kavuşur ve de o teşebbüs veya müessese bu ödediği vergi ile orantılı olarak daha yüksek bedelle si-gorta edilmiş olur. Yani: Devlet teşebbüslerin güvenliğini sağlamaktadır. Bu teşebbüslerde hırsızlık, yangın, tahribat…vs. gibi müteşebbisin iradesi dışındaki sebeplerden bir zarar meydana geldiğinde bu zararı tazmin eder. işte bu tazminat, o müessese dev-lete ne nisbette daha fazla gelir teminine vesile olmuşsa o kadar yüksek olur. Bunun için Adil Düzen'de çok vergi ödemenin yani devletin daha çok gelir elde etmesine vesile olmanın birçok avantajları mevcuttur. Böylece düzen müteşebbisleri yukarıda, açıklanan hakkâni ve adil ilkeler içerisinde daha çok vergi ödemeye teşvik eder.

 

6- Verginin “Beyana göre” Olması Prensibi
Yukarıda açıklanan sebeplerden dolayı Adil Düzen'de vergi beyana göre alınır. Ayrıca vergi kont-rolü, vergi uyuşmazlığı, vergi mahkemeleri ve vergi kaçakçılığı söz konusu değildir.
Çünkü önce bir defa üretimlerde ambar ve muha-sebe hizmetlerini yeminli ambarcılar ve muhasipler yap-maktadır. Üretimin paylaşılması açık, kesin, adi! esasla-
ra bağlanmıştır. Mal ambara teslim edilince, Örelim ta-hakkuk edince herkesin payı bellidir ve herkes payına emin bir şekilde sahip olmuştur. Bu arada herkes gibi devlette kendi hakkını almıştır. Artık bundan sonra vergi kaçırmak demek, bir depodaki devletin malını hırsızlık yaparak çalmak demektir. Esasen paylaşma adilane olduğu için, herkes hakkını aldığı için, kimse ayrıca böyle bir hırsızlığa teşebbüs etmeyecektir.
Diğer yandan bir teşebbüste devlete düşen pay ne kadarsa o teşebbüsün
– Gayrimenkul değeri
– Hisse senedi bedeli
– İstimlak bedeli
o kadar yüksek olacaktır. Böylece vergi kaçakçılığı fiilen söz konusu olmadığı gibi bunu yapana da neti-cede bir fayda değil sadece zarar getirecektir.

 

Açıklama
Konuyu ayrıca bir misalle açıklayalım:
Diyelim ki bir kimsenin 80 tane koyunu vardır. Bunları açık meralarda otlatıyor ve böylece koyunculuk yapıyor. Bu kimse 1 yılda 80 tane koyunundan 2 tanesini dev-lete verecektir. Çünkü bu koyunları meralarda otlatıyor böylece devlet onun üretimine katkıda bulunuyor ve ayrıca onun bu işi yapmasının güvencesini sağlıyor. Meraların asıl sahibi şehitlerdir. Şehitlerin temsilcisi de Adil Düzenin devletidir. Dolayısıyla bu 2 koyun devletin hakkıdır. Bir misal olarak farzedilsin ki bu koyunculuğu yapan kimse 80 koyunu olduğu halde 40 koyunu olduğunu beyan etmiş ve devlete 2 koyun yerine 1 koyun vermiştir. Ama eğer biri gelir de bu şahsın koyun-larından 40 tanesini çalar veya gasbederse bu takdirde bu kimse devlete başvurup bunun tazmin edilmesini iş-leyemeyecektir. Böylece çok daha zararlı çıkacaktır. Halbuki eğer dürüst davranmış ve devletin hakkını ve-rirken doğru beyanda bulunarak 80 koyunu olduğunu beyan etmiş olsaydı bu takdirde devlet ona çalınan veya gasbedilen 40 koyununu tazmin edecek veya et-tirecekti.
Görüldüğü gibi Adil Düzen'de vergi beyana göredir. Buna mukabil vergi kaçakçılığı, vergi kontrolü, uyuşmazlığı, mahkemesi söz konusu değildir. Halbuki bugünkü faizci kapitalist düzende Maliye Bakanlığı'nın memurlarının en büyük meşgalesi vergi kaçakçılığı ile uğraşmaktır. Müteşebbislerin en önemli gayretlerinden birisi de daha az vergi vermenin yollarını araştırmaktır. Neticede de bütün bu külfetlere ve israflara rağmen yi-nede devlet vergiyi tam olarak toplayamamakta bu düzende esasen vergiler temelde haksız ve zulmedici olduğu gibi bunun kontrolü ve tahsili için de ayrıca ye-niden sayısız zulümler yapılmaktadır. Bu zulümler faizci kapitalist düzenin haksız yapısından doğan zulümlerdir.

 

7- “Üretimden Alınacak Pay Anayasa İle Be-lirlenir Prensibi
Adil Düzen hakkı üstün tutan düzendir. Hak ise mut-lak bir gerçektir. Onun bunun indi ve keyfi mutaalâ, görüş ve arzusuna uyularak tahrip edilemez, gasbedilemez ve değiştirilemez. Aksi takdirde yapılan iş haksızlık olur, zulüm olur. “Hakkı Üstün Tutmak” değil “Kuvveti Üstün Tutmak” olur. Bundan dolayı Âdil Düzen'de üretimden alınacak payın belirlenmesi karar-nameyle veya kanunla olamaz. Ancak “Hakkı Üstün Tutan” Adil Düzen'in “Anayasa”sı ile belirlenir.
Adil Düzen'de üretim projelerinde paylaşma oranları “Anayasa”nın bu temel paylaşma ilkelerine dayanılarak konunun uzmanları tarafından tesbit olunur. Bunlar projelerde belirtilmiştir. Üretimin pay sahipleri, yukarıda belirtilen misalde olduğu gibi üretime katkılarıyla iştirak edip ne pay alacaklar bu nisbetleri ve haklarını önceden bilirler, rızalarıyla iştirak ederler, üretimden sonrada haklarına razı olurlar.
Böylece Adil Düzen'de kuvvet değil hak üstün tutulur.
Bu sebepten dolayı Adil Düzen'in Anayasasında nasıl “Faiz yoktur” “Devlet piyasaya karşılıksız para süremez” esasları yer almışsa “Devlet vergi kanunu çıkartamaz” esası da yer almıştır.
Böylece Adil Düzen'de, bugünkü bütün vergi ve fonlarla ilgili her türlü mevzuat lağvedilerek haksız vergilerin hepsi kaldırıldığı halde, devlet masraflarını karşılayacak geliri nasıl temin edecektir, sorusu kısaca ve ana hatlarıyla açıklanmış oldu.
Şimdi kısaca Adil Düzen'le, halihazır faizci kapitalist nizamı vergi açısından mukayese edelim:

 

Adil düzenle faizci kapitalist nizamın vergi açısından  mukayeseleri
Adil   Düzen'le   faizci   kapitalist   nizamı   vergi bakımından mukayese edersek aşağıdaki 3 önemli temel farkı görürüz:
1 – Adil Düzen'de devletin geliri çok daha fazladır ve hızla artar.
2- Adil Düzen'de devletin vergiyle ilgili ,mevzuatı ve vergiye ait bütün yürütmeler haklı, son derece basit, süratli ve barışçıdır.
3- Adil Düzen'de vergi “Ekonominin ve sosyal yapının en büyük tahribatçısı” olmayıp bilakis ekonominin ve sosyal yapının en büyük hiz-metkârıdır.
Şimdi bu gerçekleri kısaca açıklayalım:

 

1- Adil düzende devletin geliri çok daha  fazladır ve  hızla artar
Nasıl oluyor da bütün vergi ve fonlar kaldırıldığı halde devlet çok daha fazla gelir elde ediyor ve devletin geliri de yıldan yıla hızla artıyor ?
Bu gerçeği bir misalle açıklayalım:
Bütçe tatbikatıyla tamamlanmış ve sona ermiş olan en son yıl olarak bir misal olmak üzere 1990 yılını ele alalım.
Maksadımız bir gerçeği açıklamak olduğu için her. türlü teferruatı bir kenara bırakarak yuvarlak rakamlarla konuşalım. 1990 yılı bütçesi bilindiği üzere 44 Trilyon TL. sı olarak hazırlanmıştı. Başlangıçta bu bütçenin açığının 4 Trilyon TL. sı olacağı kabul edilmişti. Bunun pratik manası, yani daha baştan o yıl devlet yaptığı zulümlere ilaveten ayrıca 4 Trilyon Lira karşılıksız olarak para basıp piyasaya sürüp herkesin o nisbetteki pa-rasını ve hakkını elinden almış, gasbetmiş olacaktı. Bu gerçek bir yâna, fiiliyatta açık, 4 Trilyon yerine 14 Tril-yon oldu.   Geriye kalan 30 Trilyonluk fiili bütçenin 15 Trilyonu iç ve dış borçların faizi ve taksitidir. Geri kalan 15 trilyonun ise 5 Trilyonu yatırımlar karşılığı, 10 Trilyonu da devletin memurunun maaşı ve zaruri benzin, elektrik…vs. giderleri karşılığı olarak öngörülmüştür. Tatbikatta bütçeden kısa bir süre sonra çıkartılan genelgelerle “Yatırım tasarrufu” adı altında yatırımlar durdurulmuştur, öyle ki devlet yeni yol yapmak, yolların tamirini yapmak şöyle dursun deliklerini dahi tıkamaktan acizdir. (Bazı otoyolların yapımının bütçeyle ilgisi olmayıp bunlar tamamen yap-işlet-devret adı altında yapılan yeni borçlanmalardan ibarettir.)
Böylece 1990 yılının gerçek fiili bütçesi netice itibariyle sadece 10 Trilyon TL. sından ibaret olmuştur. Bugünkü faizci kapitalist düzen yerine “Adil Düzen” olsaydı ne olacaktı. Halihazır 4 binden fazla vergi, ton ve bunlarla ilgili konulara ait kanun kararname ve ge-nelge maddelerinin hepsi lağvedilecekti. Bütün vergiler kaldırılacaktı.
Devlet gelirini üretime yaptığı katkı karşılığında sa-dece kendi hakkı olarak alacaktı. Bu da başlangıçtaki misalde belirtildiği gibi takriben üretimlerin beşte biri ka-dar olacaktı. 1990 yılında sanayi, tarım ve hizmetler sektöründe halihazır düzenin, bütün engellemelerine rağmen, yapılan toplam üretim takriben 150 Milyar Do-lar mertebesinde olmuştur. Bunun beşte birinin devletin olması demek, devletin gelirinin 30 Milyar Dolar olması demektir. 1990 yılı başında 1 Dolar takriben 2300 TL. sı 1990 yılı sonunda 1 Dolar 3000 TL. sı olduğu dikkate alınırsa 1990 yılında ortalama Dolar fiyatı 2700 TL. sı ol-arak kabul edildiğinde devletin gelirinin takriben 80 Tri-lyon TL. sı olduğu görülür. Yani faizci kapitalist nizamda-ki bunca haksız ve karma karışık vergiye rağmen devletin fiili gerçek hizmetleri için kullanabildiği para sa-dece 10 Trilyon olduğu halde, Adil Düzen'de bütün vergilerin kalkmasına rağmen devletin geliri en az 80 Trilyon olmakta yani bugünkünün 8 misli fazla olmak-tadır.
Kaldı ki devlet sözü geçen tarım, sanayi ve hizmetler sektöründeki üretimdeki katkısına mukabil aldığı pay-dan başka mevcut zenginliklerin güvenliğini koruduğu için ayrıca bu hizmetine karşılık zenginliklerden çok cüzi bir oranda da olsa payını alacaktır ki bu pay da çok büyük bir tutara ulaşır ve yine devlet bugün halen birçok tesislerin sahibi olduğu için bu tesislerden ayrıca tesis sahibi hakkı olarak da payını alacaktır. Bütün bun-lar dikkate alındığı zaman devletin daha başlangıçta fiili gelirinin ne kadar yüksek olacağı, kat kat fazla olacağı açıkça görülür.
Diğer yandan Adil Düzen'e geçildiğinde, ekonomiyi engelleyen bütün engeller ortadan kalkacak aşağıda da açıklayacağımız gibi “Ekonominin makinası yağlanacak” ve böylece ekonomi hızla gelişecektir ve buna paralel olarak da devletin geliri ayrıca hızla arta-caktır.

 

2- Adil düzende devletin vergiyle mevzuatı ve vergiye alt bütün yürütmeler haklı, son derece basit, süratli ve barışçıdır.
Yukarıdaki açıklamaların ve misallerin belirttiği gibi Adil Düzen'de devlet, benim kuvvetim vardır diyerek aklına geldiği gibi vergi alamaz. Ancak üretime yaptığı katkı ve hizmetleri karşısında kendi payını alabilir. Böylece devlet sadece kendi hakkını almaktadır. Sis-tem hakkı üstün tutuyor. Vergi haklıdır ve adildir.
Faizci kapitalist nizamda ise devlet aklına geldiği gibi vergi koymakta bu vergileri de yine haksız bir şekilde koyarak fakir fukarayı ezmektedir, çalışanları ezmekte-dir. Neticede zengini daha zengin, fakiri daha fakir yap-maktadır. Her bakımdan haksızdır ve neticede sosyal patlamalara sebep olmaktadır.
Adil Düzen'de yukarıda da açıklandığı gibi bir tek vergi vardır. Üretimin cinsinden ödenir. Sistem son de-rece açık ve basittir.
Faizci kapitalist düzende ise gerek vergi mevzu-atının ve gerekse tatbikatının içinden çıkmak mümkün değildir, karma karışıktır. Bu vergi sisteminin yürütülmesi hem devlete hem de vatandaşlara ve teşebbüslere çok pahalıya mal olmakta toplumda korkunç bir israf yakılmaktadır. Mesela bir evinin vergisini ödeyecek in-san hatta bazen 4 ayrı yerde 4 ayrı karmaşık hesaplar-la ve uzun formalitelerle ödemeler yapmaya mecbur kalmaktadır.
Adil Düzen'de vergi yukarıda da açıklandığı gibi be-yana bağlıdır ve üretim tamamlandığında, mal ambara girince vergi üretimin cinsinden ödenmiş olmaktadır. Böylece vergiyle ilgili her türlü muamele süratle ta-mamlanmaktadır.
Faizci kapitalist nizamda ise yukarıda da işaret olun-duğu gibi içinden çıkılmaz formaliteler, çeşitler ve karma karışık mekanizmalar yüzünden vergiyle ilgili gerek he-saplama, gerek ödeme ve gerekse tahsil etme işlemleri çok uzun zaman almakta ayrıca bu bakımdan da pek çok israflar ve haksızlıklar söz konusu olmaktadır.

 

Adil  düzen  barış  düzenidir
Adil Düzen'de vergi barışçıdır. Çünkü devlet kendi hakkını almaktadır ve üretime katılan bütün ortakların bir ortağı durumundadır. Yukarıda verilen misaller ve yapılan açıklamaların da gösterdiği gibi Adil Düzen bir “Menfaat   çatışması” düzeni değil “Bir  ortaklık” düzenidir, bir “Barış” düzenidir. Mesela bir işçi daha çok kazanmak istiyorsa bunun yolunu ne vergi kaçırmakta ne de işverenle boğuşmakta bulamaz. Paylaşım oran-larının temel esasları Anayasayla belirlendiği için ve paylaşım oranları ilmi kriterlere bağlı olarak uzmanlarca saptandığı  için daha çok kazanmanın bir tek yolu vardır. O da daha çok üretim yapmaktır. 1 ayda 500 motor üreteceğine 1000 motor üretmeye gayret ede-cektir. Bu durumda ise kendisi de, işveren de devlet de daha çok kazanmış olacaklardır. Üretime iştirak eden bütün ortaklar için de durum aynıdır. Onun için Adil Düzen bir “Çıkar paralelliği” bir “Barış” düzenidir.
Halbuki faizci kapitalist düzende bir işçinin daha çok kazanması için bölüşümde daha çok pay almaya çalışması bunun için işverenle çatışması gerekmektedir ve işçi ve işverenin devlete daha az vergi Ödemek için yollar araması gerekmektedir. Böylece faizci kapitalist düzen “Çıkar zıtlaşması” bir “Çatışma” düzenidir. Netice itibariyle toplumda huzursuzluklara ve haksızlıklara sebep olmaktadır.
Bu özellikler, Adil Düzen ve faizci kapitalist düzen her sahada birbiriyle mukayese edildiği zaman, diğer sosyal konularda da geçerlidir. Ve kendisini açıkça göstermektedir. Çünkü Adil Düzen bütünüyle ve her alanda “Barış Düzeni”dir, faizci kapitalist düzen ise •her alanda “Çatışma Düzeni”dir.
Mesela bugünkü faizci kapitalist düzende, düzenin temel esasları gereği doktorla hasta çıkar çatışması içindedir, insanların ahlâklı davranması konusu bir tara-fa bırakılarak düzenin yapısı incelendiğinde durum ne-dir ? Doktor, hasta ne kadar çok ağır hasta ise, ne ka-dar çok sıklıkta hastalanırsa ve hastalığı ne kadar uzun sürerse o kadar çok para almaktadır. Sistem olarak bu yapı doktorla hastanın çıkar çatışması içinde olması de-mektir. Halbuki Adil Düzen'de doktor, ne kadar çok va-tandaş kendisini tercih etmiş ise o kadar çok para aldığı için ve görevi sadece hastayı tedavi değil, asıl vatan-daşın mesul olduğu kimselerin sağlığını korumak olduğu için ve mesul olduğu vatandaş hasta olsa da olmasa da bu bakımdan aynı parayı aldığı için, hatta mesul olduğu vatandaşların sağlığını korumakta dikkatli ve itinalı olduğu nisbette hem bu yüzden hem de daha çok vatandaş sağlığını korumak için onu tercih edeceği için daha çok kazanacaktır. Bu yapı ise Adil Düzen'de doktor ile hastanın “çıkar paralelliği” içinde bulun-ması demektir.
Yine yukarıda işaret edildiği gibi ahlâki yapı bir kena-ra bırakılarak düzen açısından meseleye bakıldığında faizci kapitalist düzende doktorun çıkarı vatandaşın hasta olmasında ve ağır hasta olmasında olduğu halde adil düzende doktorun çıkarı sağlığını koruduğu kimseye “Ahmet Bey duydum ki seyahate çıkacakmışsınız aman lütfen süeterinizi almayı unutmayın sonra üşütüp hasta olup kendinizin de benim de başıma iş açmayın ha!…” demesindedir.
Yine düzen itibariyle faizci kapitalist düzende,avu-katla müvekkil “Çıkar çatışması” içinde oldukları halde Adil Düzen'de “Çıkar paralelliği” içindedirler. Çünkü Adil Düzen'de Avukat müvekkilinin haklarını kor-umakla görevlidir. Bir niza çıksa da çıkmasa da aynı parayı olacaktır. Hele niza çıkmazsa daha çok para ala-caktır. Çünkü daha çok vatandaş hukukunu koruması için o avukatı seçecektir. Bunun için avukatın çıkarı müvekkilinin haksızlıklarla ve hukuki anlaşmazlıklarla karşılaşması değil, karşılaşmamasındadır. Yani avukatla müvekkil de Adil Düzen'de çıkar paralelliği içindedirler.

 

3- Adil düzende vergi “ekonominin ve sosyal yapının en büyük tahribatçısı” olmayıp bilakis ekonominin ve sosyal yapının en büyük hizmetkarıdır.
Faizci kapitalist düzende, 'Teşhis” broşüründe, de açıkça belirtildiği gibi mesela Türkiye'deki uygulama koşullarında satılan malların bedellerinin üçte biri faiz, diğer üçte birini ise vergi teşkil etmektedir. Böylece ver-gi maliyetlerin içine girmekte, fiyatları yükseltmekte, üretim masraflarım artırmaktadır. Ayrıca maliyetten sonra satış fiyatı tesbit edilirken, gaye net kârı arttırmak olduğu için yergiler göz önünde bulundurularak brüt kâr azami derecede yüksek tutulmakta böylece satış fiyat-ları ayrıca bu yüzden de yükselmekte. Bunun neticesi olarak çalışanlar ve fakir fukara ezilmekte zaruri ih-tiyaçlarını bile alamamakta ve böylece talep düştüğü için üretim ve arz da düşmekte yani ekonomi frenlen-mektedir, durgunluğa sevk edilmektedir ve sayılamayacak kadar çok yönde tahribata uğramaktadır. Hem yatırım, hem üretim büyük sermaye, büyük masraf gerektirmektedir. Neticede mevcut imkan-lar içinde yatırım da, üretim de, düşük olmakta rekabet gücünü kaybetmektedir.
Diğer yandan faizci kapitalist düzende vergiler çalışanlara, fakir fukaraya ödetildiği ve kârlar maliyete giren vergilerle orantılı olarak büyüdüğü için, fakirler daha fakir, zenginler daha zengin olmakta. Böylece gelir dağılımı bozulmakta. Neticede sosyal patlamalara gidil-mektedir. Dolayısıyla faizci kapitalist sistemin vergi düzeni sadece ekonomiyi değil sosyal yapıyı da tahrip etmektedir.
Halbuki Adil Düzen'de bütün bu mahsurlar ortadan kalkmıştır. Çünkü maliyetin içine hiçbir vergi girmemek-tedir. Durum sadece bundan ibaret değildir. Devlet bütün üretimlere bir ortak gibi girip kendi katkısını yaptığı için ekonominin ve müteşebbislerin en kuvvetli destekçisi ve teşvikçisidir. Adil Düzen'de çalışabilen herkes kolaylıkla iş bulup adil bir ölçü içinde yüksek reel gelir elde ettiği için ve kabiliyetli her insan kolaylıkla yatırım ve üretim yapabildiği için Adil Düzen'de vergi sis-temi ekonominin ve sosyal yapının en büyük hizmetkarıdır.

 

E) Ekonomik Düzenin Sosyal Güvenlikle İlgili  Esasları
Adil Düzen'de Sosyal Güvenlik ile ilgili temel esasları aşağıdaki 7esasla özetlemek mümkündür. Bu esaslar şunlardır:
1-HERKES SİGORTALI
2-SİGORTA VE EMEKLİLİK İÇİN PARA ÖDENMEZ
3-İŞSİZLİK VE EMEKLİLİKTE HERKESİN (YAŞ, TAHSİL, HİZMET, EHLİYET) ESASINA GÖRE NE ALACAĞI “KATSAYI” İLE BELİRLENİR
4-İŞSİZLİK VE EMEKLİLİK KARŞILIĞI BÜTÇEDEN ÖDENİR. MİLLİ GELİRLE ORANTILI PAY.
5-İŞSİZLİK VE EMEKLİLİK: TALEBE VE BEYANA GÖRE İSTEDİĞİ ZAMAN
6-EMEKLİ OLAN KREDİ HAKKINI KAYBEDER
7-EMEKLİLİK MAAŞI: EMEKLİYE AYRILDIĞI ZAMANKİ MESLEKİ DERECE, YAŞ, TAHSİLE GÖREDİR

 

Açıklama
Bu temel esasların ortaya koyduğu netice şudur: Adil Düzen'de herkes ekonomik bakımdan bir day-anışma grubuna mensuptur. Bu dayanışma grupları loncalar, sendikalar şeklinde organize olmuşlardır ve Adil Düzenin temel esaslarına göre Teminatlı Ehliyet” prensiplerine uygun şekilde hizmetlerini ifa ederler. Her-kesin yaş, tahsil, hizmet yılı ve ehliyetine göre çalıştığı zaman ne ücret alacağı, işsiz kaldığı zaman ne ücret ve emekli olduğu zaman ile ücret alacağı adil ölçülere ve kriterlere göre belirlenmiştir. Buna göre bir insan çalıştığı zaman hakkı olan bu ücretini alır. işsiz kaldığı zaman o takdirde işsizlik ücretini alır. Emekli olmak istediği zaman da emeklilik ücretini alır. Diyelim ki bir işçi çalıştığı zaman ayda 5 Milyon Lira, işsiz kaldığı zaman 4 Milyon Lira, emekli oluğu zaman da 3 Milyon Lira al-maktadır. Bu kimsenin emekli olması ve emekli aylığı al-ması için belli yaşa kadar beklemek mecburiyeti yoktur. Dilerse emekli olur ve emekli aylığına kanaat eder. Son-ra tekrar çalışmak isterse yeniden faal çalışma hayatına döner.
Adil Düzen'de devletin en önemli temel görevlerinden birisi hangi şart altında olursa olsun va-tandaşlardan hiçbirinin aç, açık kalmamasını, herkese insan onuruna yaraşır şekilde yaşama imkanlarının te-minidir.
Faal çalışırken alınan ücret, işsizlik ücreti ve emeklilik ücreti öyle tanzim olunmuştur ki çalışabilecek insan uyuşukluk, tembellik yapıp emekli olmaya özen göstermesin. Daha çok kazanmak için çalışmayı tercih etsin. Fakat buna mukabil bir kimse hasta olmuş çalışamıyor isterse emekli olur. Ama sonra tedavi olmuş sıhhatini bulmuş tekrar çalışabilecek sıhhate kavuşmuş o zaman da tekrar faal çalışma hayatına dönme im-kanına sahiptir.
Yukarıda da açıklandığı gibi Adil Düzen'de maden-ler, ormanlar, topraklar, meralar ve suların gerçekte sa-hibi devlettir. Bunlar adilane ölçülerle kullananlara tah-sis edilir. Ayrıca devlet üretimlere genel hizmetlerle katkıda bulunur, zenginliklerin güvenliğini sağlar. Bu hizmetler karşılığında kendi hakkı olan payını alır, ekon-omi   hızla  gelişir.   Bütün  bunların  neticesi   olarak bugünküne nazaran kat kat daha zengindir. O yüzden sosyal güvenliği sağlama imkanına maliktir ve Adil Düzen'de sosyal güvenliğin sağlanması birinci dere-cede önem taşır.

 

Sosyal   güvenlik   açısından   adil   düzenle faizci kapitalist düzenin  mukayesesi
Adil Düzen'de bütün vatandaşlara insan haysiyetine yaraşır şekilde yaşama imkanlarının temini devletin görevlerinin başında gelmektedir. Yukarıda belirtilen esaslar dahilinde bu görev yerine getirilir.
Ayrıca Adil Düzen'de vatandaşların manevi eğitimini de temel esas aldığından, Adil Düzen'de zenginler de fakirleri içlerinden gelen gayretle ve ibadet aşkıyla her türlü yardım ve destekte bulunurlar.
Faizci kapitalist nizam ise insanı bir “Homo Ekonomicus” yani doymak bilmeyen olarak kabul ettiğinden dolayı temelde materyalisttir ve kuvveti üstün tuttuğu için sosyal adalet hizmetlerini bir temel insanlık görevi olarak düşünmez sadece huzursuzluk olup bir sosyal patlama olmasın, zenginlerin rahatı kaçmasın diye fakirlere verilen bir “Sus Payı” olarak telakki eder ve fakirlerin ihtiyaçlarının karşılanmasını da zenginlere değil yine dolaylı yoldan fakirlere bir görev olarak verir. Bunun sonucu olarak faizci kapitalist ülkelerde brüt işçi ücretinin takriben % 35'i kadar sigorta primi kesilmekte-dir. Bu sigorta priminin sözde % 15'ini işçi ödüyor, % 20'sinide işveren ödüyor gibi gösterilirse de işverenin ödediği pay maliyetlere girdiği için sonunda bu prim payı malları satın alan fakir fukaraya ödettirilmektedir.
Diğer yandan faizci kapitalist nizamda gittikçe doğum oranı düşmekte ve bunun sonucu olarak ülke nüfusu gençlerden çok yaşlı ve emeklilerden oluşmaktadır. “Bu gidişat ise faizci kapitalist nizamı iflasa götürmektedir. Çünkü yapılan incelemeler ve hesaplar gösteriyor ki bundan 20 – 30 yıl önce mesela Alman-ya'da bir çalışan genç işçi, ödediği primlerle, l yaşlı emeklinin emekli aylığını karşılamak zorunda kalıyordu. Halbuki şimdi yukarıda açıklanan nüfus hareketleri sebebiyle l çalışan genç işçi 2 yaşlı emeklinin geçimini karşılayacak şekilde prim ödemeye mecbur kalmaktadır.
Bu gidişle 40 yıl sonra l genç işçi 8 yaşlı emeklinin geçimini karşılamak mecburiyetinde kalacaktır. Bu ise taşınamayacak bir yüktür. Yani faizci kapitalist sistemin bugünkü sosyal adalet düzeni, yürümeyecek, iflasa mahkum bir düzendir.
Görülüyor ki Adil Düzen'de sosyal adalet, hakkı üstün tutan, herkese insan onuruna yaraşır yaşama im-kanı veren, ekonomik gelişmeye engel olmayan, basit ve adil bir düzendir.
Buna mukabil faizci kapitalist düzende sosyal adalet tatbikatı suni tatbikattır. Son derece çapraşık ve kar-maşıktır. Çıkar çatışmasına dayanmaktadır ve zamanla yürümeyecek temel insan haklarına aykırı, iflasa mah-kum bir nizamdır

 

 

 

Adil Ekonomik Düzen (Bölüm III )

 


III. ADİL  EKONOMİK DÜZEN İDEAL BİR  DÜZENDİR.   EKONOMİYİ  HIZLA GELİŞTİRİR   HERKESE   REFAH GETİRİR

 

a) Kısa Tarihçesi

 

İnsanlık bugünkü durumuna bir anda gelmedi, ilk in-sandan bugüne kadar bir çok devrelerden geçerek gel-di. Bu devreler incelendiği zaman görülmektedir ki in-sanların zamanla çoğalmaları, yaşama ihtiyaçlarını karşılamaları bakımından çeşitli ekonomik aşamaların; meydana gelmesine sebebiyet vermiştir. Bu ekonomik aşamalar bir yandan o dönemlerin medeniyetlerini etki-lemiş, medeniyetler de ekonomik aşamaları ve düzenleri etkilemiştir.
Aşağıdaki şekilde insanlık tarihinde geçirilen bugüne kadarki ekonomik aşamalar özet bir tablo halinde tak-dim olunmuştur. (Tablo IV)
Bu tabloya göre ilk insanlar meyvalarla geçiniyorlardı. Ekonomide “Toplayıcılık = Meyvacılık” dönemi yaşadılar. Zamanla nüfus çoğaldı, meyvalar yetmemeye başladı, insanlar hayvanları av-layacak aletleri keşfettiler ve ateşi keşfettiler. Böylece hayvan etlerini pişirerek yemek imkanına kavuştular bu gelişme insanlık tarihinde “Avcılık” dönemini başlattı. Nüfus daha da çoğaldığı zaman yapılan avlanmalarla elde edilen besinler yetmemeye başladı bunun üzerine insanlar besi hayvanlarını sürüler halinde besleyerek çoğaltmaya başladılar. Bu gelişme ekonomide “Çobanlık” dönemine geçilmesine etken oldu. Daha-da sonra nüfus daha çok artınca gerek kendileri ve gerekse hayvanları için, sürüleri için topladıktan, bulduk-ları meyva ve tarım ürünleri yetmemeye başladı. Bunun üzerine insanlar bu tarım ürünlerini daha bolca üretme ihtiyacını duydular. Bu ihtiyaç ekonomik bakımdan “Çiftçilik” dönemine geçilmesini sağladı. Çiftçilik bakımından su, güneş ve verimli toprak faktörleri açısından ilk gelişmeyi Mezapotamya'da görüyoruz. Böylece insanlar göçebelikten site hayatına döndüler, yazı bulundu ve tarihi devirler başladı. Bu devire kadar ekonomik faaliyetler hep aile, aşiret ve kabile içerisinde kalıyordu. Dolayısıyla bir “Kapalı Ekonomi” söz kon-usuydu, toplayıcılık ve avcılık döneminde meyvalar hayvan ve etler için mülkiyet vardı. Çobanlık ve çiftçilik döneminde ise sadece tüketim mallarında değil üretim araçlarında da mülkiyet ortaya çıktı.

 

 

 

<!–[if !vml]–> <!–[endif]–>

 

 

 

Çiftçilikten sonraki dönemler de bir göz attığımızda ilk gelişme olarak üreten insanın ürettiği malı pazara getirip ihtiyaç sahiplerine arz etmesi ve onların ürettikleri mallarla kendi ürettiğini değiştirmesi dönemini görüyoruz. Yani artık kapalı ekonomiden “Piyasa Ekonomisi”ne geçildiğini “Mal Mübadelesi” yapıldığını ve bu değiştirmenin de doğrudan doğruya üretenler arasında yapıldığını görüyoruz. Bu dönem “Doğrudan Mübadele” dönemini teşkil etmektedir. Zamanla insanlar dünyanın daha geniş bölgelerine yayıldılar, ulaşım imkanları arttı, daha geniş sahalar arasında mal mübadelesi yapmaya başladılar. Fakat bu yayılmanın neticesi olarak artık değişim doğrudan doğruya üretenler arasında olmaktan çıktı “Aracılı Mübadele Dönemi” başladı. Yani bir tüccar sınıfı meydana geldi. Bunlar üretenlerin mallarını aldılar değişik yerlerdeki piyasalara arzettiler oradaki ihtiyaç sahiplerine sattılar.
İnsanların nüfuslarının artması, ulaşım imkanlarının artması, Avrupa ile Asya arasında ticaret yollarının gelişmesi, Amerika'nın keşfi deniz yoluyla ulaşımın gelişmesi sonucu olarak yavaş yavaş bilhassa sömürgeci batıda zengin tüccarların ortaya çıkması ve bu zenginlik sayesinde fabrikalar kurulması insanlık tari-hinde ekonomik alanda “işçilik dönemi” ne geçilmesine sebep oldu. İşçilik döneminde artık yavaş yavaş ekonominin ana karakteri malın , malzemenin değil, insan emeğinin birikiminin alınıp satılması olmuştur. Mesela bir mercedes otomobili satılırken satılan bu otomobilin malzemelerinden daha çok bu otomobilin, bütün parçalarının üretimi için harcanan emek-tir. Böylece “Emek Mübadelesi” dönemine geçilmiş oldu. Böylece bugünkü noktaya gelindi. TABLO IV'de bugünkü nokta düşey olarak çizilmiş olan çift çizgiyle belirlenmiştir.
Diğer yandan insanlık tarihindeki bu ekonomik aşamalar birbirine takiben yürürken yukarıda da işaret olunduğu gibi ekonomik faktörler medeniyeti etkilemiş, medeniyette ekonomik düzeni etkilemiştir.
İnsanlık tarihinin bugüne kadar geçirdiği medeniyet dönemlerine de bir bakış yapıldığında görülmektedir ki insanlık tarihi boyunca hep “Hakkı Üstün Tutan” bir medeniyet kurulmuş bu medeniyet insanlığa saadet getirmiş yeryüzünü etkilemiştir. Ancak bir müddet sonra “Hakkı Üstün Tutan” medeniyetin etkisinde kalan bölgelerin birisinde bu medeniyet dejenere edilmiş ve “Kuvveti Üstün Tutan” bir medeniyet haline dönüştürülmüştür. Bunun sonucu olarak hakkı üstün tutan medeniyetin yerine kuvveti üstün tutan bir mede-niyet yeryüzüne hakim olmaya başlamıştır. Ancak bu da devam edememiş arkadan yeniden hakkı üstün tu-tan bir medeniyet kurulmuş ve yeryüzünde hakim olmuştur.
Medeniyetler tarihindeki bu gelişme Tablo V'de özet bir grafik hafinde ortaya konmuştur. Medeniyetler tari-hine bir bakış yapıldığı zaman görülüyor ki Mezapotamya'da ilk yazının keşfiyle başlayan tarihi dönemlerin başlangıcında önce İbrahim (A.S.) öncülüğünde hakkı üstün tutan bir medeniyet kurulmuş. Bu medeniyet Mısır'1 etkilemiş ne var ki Mısır’da firavunlar bu medeniye-ti dejenere etmişler ve yerine kuvveti üstün tutan Mısır medeniyetini kurmuşlardır.

 

 

 

<!–[if !vml]–> <!–[endif]–>

 

 

 

Mısır'daki bu medeniyetin karşısında bu sefer Musa A.S. öncülüğünde yeniden Hakkı Üstün Tutan bir medeniyetin kurulduğunu görüyoruz. Bu medeniyet Yunanistan'ı etkiledi ve fakat Yunanlılar bu medeniyeti dejenere ettiler ve yerine “Kuvveti Üstün Tutan” bir medeniyet kurarak yeryüzüne hakim oldular. Bu med-eniyetin karşısında ise bir müddet sonra Isa A.S. öncülüğünde yeniden Hakkı Üstün Tutan bir medeniyet kuruldu. Bu medeniyet de   Roma’yı etkiledi. Romalılar hatta biz de Hrisitiyan olduk dedikleri halde İsa (as)'ın öncülüğünü yaptığı medeniyeti dejenere ettiler. Yeni-den “Kuvveti   Üstün  Tutan”   Roma  Medeniyetini kurdular. Roma Medeniyeti asırlarca insanlığa zulmetti. Bu  zulmün  karşısında  Hz. Muhammed (sav) öncülüğünü yaptığı Hakkı Üstün Tutan “İslam Mede-niyeti”   kuruldu.   Bu   medeniyet   en   az   1000   yıl yeryüzüne hakim oldu ve insanlığa saadet getirdi.
Batı Avrupa bu medeniyetin etkisi altında kaldı. Bir yandan Edülüs'teki büyük İslam medeniyetinden ve diğer yandan denizcilikte ilerlemiş Venedik Cenevizlerin Müslüman ülkelerden getirdikleri kitaplar ve haberler vasıtasıyla Müslümanlardan bir çok şey öğrendiler. Bu etkilerin sebebiyle Rönesans başladı. Batı Avrupa Müslümanlığın etkisiyle Ortaçağın karanlık Engizisyon döneminde bugünkü batı medeniyetine geçen değişimi yaşadı. Ancak ne var ki batılılar Müslümanlıktan öğrendiklerini dejenere ettiler. Tıpkı eski Mısır Yunan ve Roma medeniyetlerinde olduğu gibi kuvveti üstün tutan batı medeniyetini kurdular.
Ekonomik düzen medeniyetin etkisi altındadır. Onun için batıda gelişen ekonomik düzen medeniyetinin etki-siyle adil bir düzen olarak değil bir “Ezen-Ezilen” düzeni olarak gelişmiştir. Yukarıda da açıklandığı gibi bu medeniyet üç asırdan fazla bir zamandır İnsanlığa iki ikiz kardeşle zulmetmektedir. Bunlardan birisi “Kapitalizm” diğeri ise “Komünizm”dir.
İnsanlık tarihinde ekonomik dönem olarak emek mübadelesi dönemine geçilince batıda kapitalizm hakim oklu. Bu kapitalizm aşağıda daha açık ve berrak olarak belirtilmiş olan özellikleriyle belirli sermaye sahipleri tarafından bütün çalışanların ve insanlığın sömürülmesine yol açtı. Büyük halk kütlelerini ezdi. Emperyalizm ve Siyonizmin yürütücüsü ufak bir sermayedar zümreyi gittikçe zenginleştirdi. Tekeller, karteller oluştu. Bu grup siyasi düzeni ve bütün toplum düzenini etkileri altına aldılar. insanlık tam bir haksızlık, sömürü, zulüm dönemine girdi.
Bu kapitalizmin zulmü karşısında bir yandan sosyal pullamalar ve harpler çıktı. Diğer yandan da kapitalizme karşı yeni bir düzen ortaya konmaya çalışıldı. Böylece “Komünizm” ortaya çıktı.
Yine yukarıda açıklandığı gibi komünizm de temelde kuvveti üstün tutan medeniyetinin bir ekonomik düzeni olduğu için temelde kapitalizmin aynıdır ve bir “Ezen-Ezilen” düzenidir.
Böylece batıda yapılan iş bir arabanın düz yolda giderken yolun sağına yuvarlandığı görülünce direksiyonu hızla ve fazlaca kırıp bu sefer de arabayı yolun solu-nu yuvarlamak oldu. Komünizm kapitalizmin zulmünü ortaya koydu. Fakat tedavisini yapamadı. Bir hastalık yerine diğer bir hastalığı ortaya getirdi. Halbuki eko-nominin bir de sağlam, sıhhatli, saadet getiren, haklı düzeni vardır. Bunun ise Adil Düzendir.
Adil Düzen temel ilkeleri itibariyle asırlar boyu insanlık tarihinde zaman zaman o günün şartlarına göre uygulanmıştır. Ancak bugünün şartlarına göre maalesef henüz hiçbir ülkede bütün bir, düzen olarak mevcut değildir. Ancak ne var ki bütün insanlık bugün bu düzene muhtaçtır ve bu düzeni beklemek-tedir.
İşte yukarıki tarihçe tablosunda düşey iki çizgiyle gösterilen, insanlığın bugünkü bulunduğu noktada du-rum budur.
Nasıl insanlık bugüne kadar adeta gündüz ve gece-nin birbirini takip ettiği gibi hep “Hakkı Üstün Tutan” bir “Aydınlık Saadet Dönemi'nden sonra, “Kuv-veti Üstün Tutan” bir “Karanlık Zulüm Dönemi” yaşamışsa takriben 3 asırdan beri insanlığa zulmeden karanlık batı medeniyetinin arkasından şimdi inşaallah en kısa zamanda “Hakkı üstün tutan aydınlık saadet dönemine” geçecektir. Bu yeni dönemin ekonomik düzeni “Adil ekonomik düzen” olacaktır.
Yukarıda da açıklandığı gibi Adil Ekonomik Düzende ana yapısal karakter üretim, üretimi meydana getiren müteşebbis-yönetici, işçi, tesis, hammadde ve genel hizmetleri yapan devletin ortaklığıyla yapılması, üretimden sonra paylaşmada bu ortaklar arasında Adil ölçüler içinde gerçekleştirilmesidir. Onun için bu yeni dönemin gayesi işçi-işveren çatışması dönemi olmayıp “Ortaklık Dönemi” olmasıdır.
Bunun için Tablo IV tarihçe grafiğinde insanlığın bugün bulunduğu noktayı belirleyen düşey çift çizginin sağındaki “insanlığın gelecek dönemi”nde ekon-omik düzenin adı “Ortaklık Dönemi” olarak gösterilmiştir. Bundan maksat “Adil Ekonomik Düzen”dir.

 

b) Adli Düzen İdeal Bir Düzendir.
Yukarıda da açıklandığı gibi tarihi seyir bakımından Adil Düzen temel esasları itibariyle asırlar boyu o devir-lerin gereklerine uygun olarak tatbik edilmiş bir düzendir ve tam bir düzendir. Kuvveti üstün tutan batı medeniyetinin bir dejenerasyona uğrayarak “kalkmıyoruz, gelişiyoruz” adı altında sonradan kurduğu kapitalizm ve sosyalizm ise Adil Düzeni bozarak, çarpıtarak meydana getirilmiş haksız düzenlerdir. Bu-nun için şimdi bütün insanlığın yeniden Adil Düzene dönmesi, temel prensipler itibariyle, kapitalizm ve komünizmin bazı ilkelerini bir araya toplayarak yeni suni bir düzenin kurulmasına çalışılması olayı değil insanlığın uzun süre kapitalizm ve komünizmi denedikten, bunların zulüm, sosyal patlama ve felaketten başka bir şey getir-mediğini gördükten sonra bu dejenere sakat düzenleri, bu düzenler vasıtasıyla kabul edilmiş olan yanlış, haksız ve insan tabına aykırı prensipleri terk ederek zulümden hakka dönmek ve böylece gerçekte var olan, tabiî olan, hakka dayalı olan bir düzenin bugünün şartlarına göre yürürlüğe konması demektir.
Tablo VI'da Adil Düzen ile kuvveti üstün tutan kapi-talizm ve sosyalizmin temel yapıları ve tatbikattaki özellikleri bakımından aralarındaki farklar bir tablo ha-linde belirlenmiştir. Bu tablonun incelenmesinden de görülmektedir ki sosyalizm ve kapitalizm temelde aynı oldukları halde nasıl birbirinden farklı iki sistemse Adil Düzen de bunlardan farklı ve nemde bunlardan temel-den ayrı, bütün özellikleriyle uyumlu tam ve mükemmel bir sistemdir.
Adil ekonomik sistem hakkı üstün tuttuğu için, toplumda sınıf ayrımı yapmadığı için, bir çatışma değil barış sistemi olduğu için, açık, sade, basit, tatbikatı kolay bir sistem olduğu için, toplumda herkesi kuşattığı, herkesi üretime teşvik ettiği için, ekonominin önündeki maniaları kaldırıp ekonomik kalkınmayı hızlandırdığı için, herkese refah getirdiği için ideal bir sistemdir. Diğer sistem-lerin faydalı yönleri Adil Düzende fazlasıyla mevcuttur. Zararlı yönleri ise Adil Düzende yer almamaktadır.

 

c) Adil Düzen Herkese Refah Getirir Ve Ekonomiyi Hızla Geliştirir
Yukarıda temel esasları açıklanmış olan Adil Düzen yürürlüğe konduğu zaman ne olacaktır:
1- Ucuzluk – enflasyonun önlenmesi
Önce bir defa faizci kapitalist düzenin yukarıda açıklanmış olan 5 mikrobu ortadan kalkmış olacaktır. Çünkü bu mikroplar bilindiği gibi:

 

 

 

<!–[if !vml]–> <!–[endif]–>

 

 

 

1-Faiz
2-Haksız Vergi
3-Darphane. Yani piyasaya karşılıksız para sürülmesi
4-Kambiyo.   Paranın   değerinin emirle düşürülmesi.
5- Kapitalist   sistemin   banka   düzeni.
Her türlü faiz , kredi dağıtımındaki haksızlık ve yüksek kredi faizlerinin masrafa yazılıp fakir fukaraya ödettirilmesi sonucunda fakirden alıp zengine aktaran düzendir.
Halbuki yukarıda açıklandığı gibi Adil Düzende faiz yoktur, paranın değerinin düşürülmesi yoktur, fakirden alıp zengine aktaran banka düzeni yoktur.
Önce bir defa Adil Düzen tatbikatına geçilirken bütün faizlerin kaldırılması ve bütün vergilerin kaldırılması ile üretim maliyetleri ve dolayısıyla fiyatlar, mesela Türkiye'deki faizci kapitalist sistemin halihazır şartlarına nazaran üçte bire düşecektir. Mesela bugün 900 TL. sına satılan 400 gr. ekmeğin fiyatı 300 TL. sına inecektir. Bütün diğer mallarda da durum aynıdır. Çünkü fiyatların üçte bire inmesi tabiidir.
Bu görülmemiş büyük nisbette ucuzluk; bir sihir-bazlık değildir. Yapılan iş sâdece faizci kapitalist nizam vasıtayla vatandaşların manevi olarak sırtına takılmış olan siyonizmin emme hortumunu ve onların işbirlikçisi holdinglerin emme hortumlarını söküp atmaktan ibaret-tir. Adil Düzen olunca vatandaş her ekmek alınca önce İsrail'e 300 TL.sı, sonra işbirlikçilerine ayrıca 300 TL. sı ödemekte n-kurtulacak ve o bugün 900 TL.sı ödeyerek aldığı ekmeği böylece sadece 300 TL.sına almak imkanına kavuşacaktır.
Adil Ekonomik düzende enflasyon söz konusu doğaldır, yoktur, sıfırdır.
Çünkü:
Enflasyon faizci kapitalist nizamın bünyesel haş-inliğidir ve fakiri ezer. Faizci kapitalist düzende enflas-yonun meydana gelmesinin sebebi bu düzenin yukar-da bir kere daha belirtilen 5 mikrobudur. Halbuki Adil no/önde bu mikroplara yer verilmemiştir. Dolayısıyla enflasyon için herhangi bir sebep mevcut değildir. Enflasyon fiyatların gittikçe artması ve Satın Alma gücünün dövmesi olayıdır. Adil Düzende bunun tam tersi söz konusudur. Çünkü fiyatların artması için herhangi bir sebep mevcut olmadığı gibi zamanla ekonominin ve tek-nolojinin gelişmesi sebebiyle fiyatların reel ve nisbi olmak düşmesi söz konusudur.

 

2- Üretimin artması
Malların maliyetleri ve satış fiyatları bugünkünden üçte birine düşünce o zaman halihazır mevcut işletme sermayesiyle bile bugünkü üretimin 3 mislini yapmak imkanı hasıl olacaktır. Böylece üretim hızla katlanmış olacaktır.
Kaldı ki Adil Düzende makro plan yapılmış her bölgedeki öncelikli,verimli yatırımların projeleri hazırlattırılmış ve bunların gerçekleşmesi için, yatırımın lamamı için yeterli faizsiz kredi dahil “Tam Teşvik” uygulanıyor. Bu ne demektir? Ayrıca makina yağlanıyor ve ekonomi hızla gelişiyor, demektir. Bu yönden de üretim ve milli gelir hızla katlanacaktır.

 

3- İşsizliğin önlenmesi
Aynı işletme sermayesi ile 3 misli fazla üretim yapılması demek bugünkünün 3 misli fazla işçi çalıştırılması demektir.
Kaldı ki Adil Düzen bir yandan bütün yatırımlar “Tam Teşvik”le desteklenip geliştirildiği için, diğer yandan “Faizsiz Emek Kredisi” ile çalışan her insanın hakkı olan ücreti ödendiği için ortada işsizlik diye bir mesele kalmayacaktır. Bilakis herkes çalıştıracak insan aramaya başlayacaktır. işte işsizlik böyle önlenir. Bu gün halen 5 milyon evladını işsizlikten dolayı kahvehane köşelerinde çürüten bir Türkiye için Adil Düzen bu kadar zaruridir.

 

4-   İhracat  patlaması
Adil Düzende maliyetlerin ve fiyatların içine hiçbir faiz ve hiçbir vergi girmediği için yeryüzünde en ucuz fiyat Adil Düzenin tatbik edildiği yerde olacaktır. Çünkü faizci kapitalist nizamın tatbik edildiği bütün ülkelerde değişik nisbetlerde de olsa üretimin maliyetleri ve fiyat-ları içine az çok nisbette faizler ve haksız vergiler gir-mektedir. Bunlar ise üretimin her kademesinde katlana-rak artan bir şekilde maliyetlere ve fiyatlara intikal etmektedirler. Dolayısıyla bunlar yüzünden maliyetler ve fiyatlar artmaktadır.
Mesela bu nisbetlerin en az olduğu ülkelerden birisi Ortak Pazar ülkeleridir. Onlarda faiz oranı takriben %10, vergi ve sigorta oranı ise en az %35 tir. Bunlar kat-lanarak fiyatların ve maliyetlerin içine girmektedir.
Üretim, maliyet ve fiyatları en düşük Adil Düzendedir. Çünkü üretim fiyatları içine giren faiz, vergi ve sigorta pirimleri sıfırdır. Bu ucuz mal Adil Düzende olduğu için herkes ihtiyacını Adil Düzenin pazarından karşılamaya çalışacaktır. Bu ise hakiki ihracat patlaması demektir.
İhracat “Hayali İhracat” ile patlamaz Adil Düzenle patlar.

 

d) Gelir Dağılımının Bozulmasının Önlenmesi Ve Herkese Refah
Adil Düzende, faizci kapitalist düzenin 5 mikrobu her türlü ekonomik ve sosyal tahribatı meydana getirirken gelir dağılımını gittikçe bozmakta, zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapmaktadır. Düzenin temelindeki mik-roplardan doğan bu felaketi önlemek için alınan pansuman tedbirleri ise neticede yeni haksız zulümlerden başka bir şey değildir ve esasen sonucu da değiştirmemektedir. Böylece faizci kapitalist düzen netice itibariyle zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapmakta ve bunun sonucundan da ülkeleri ve dünyayı sosyal patlamalar ve harplere sürüklemektedir.
Adil Düzende, faizci kapitalist sistemin bu mikropları tamamen ortadan kaldırıldığı için sözü edilen mahsurlar, zulümler ve felaketler önlenmiştir. Tam tersine Adil Düzende Refahın herkese dağılması için bütün tedbir-im alınmış, imkanlar mevcuttur. Ve esasen Adil Düzen “Hakkı Üstün Tutan” bir düzen olduğu için herkesin hakkını korumakta ve kimsenin kimseyi sömürmesine izin vermemekte, yer bırakmamaktadır. Ve yine Adil Düzen esasen temelde bir “Barış Düzeni” ve “Çıkar Paralelliği” düzeni olduğu için, kuvveti üstün tutan ve temeli çıkar çatışmasına dayanan ve dolayısıyla bir sömürü ve zulüm düzeni olan faizci kapitalist düzendeki bütün mahsurları ortadan kaldırmakta, ve re-fahı herkese yaymakta ve götürmektedir. Böylece Adil Düzen “Herkese Refah” düzenidir.
Ayrıca Adil Düzen devlete öncelikle herkese insan onuruna yaraşır şekilde yaşama imkanı temin etme görevi verdiği için Adil Düzende, bütün global zenginlik rakamlarına rağmen kapitalist toplumların bünyesel hastalığı olan ve nüfusun büyük bir kısmına yayılmış bu-lunan açlık ve fakirlik hastalıkları da söz konusu değildir.

 

e) Adil Ekonomik Düzen Geri Kalmışlığı, Rüşvet Ve Ahlak Bozukluğunu Önler
Yukarıda yapılan açıklamalar Adil Ekonomik Düzenin, ekonomiyi hızla geliştireceğini, devleti kat kat zengin yapacağını, refahı herkese ve her bölgeye ya-yacağını açıkça göstermektedir. Bu yüzden Adil Ekono-mik Düzen geri kalmışlığı zümreler ve bölgeler arası dengesizliği ortadan kaldırır.
Diğer yandan faizci kapitalist düzen bir yandan ma-teryalizmi esas alıp insanların nefis terbiyesine ve ma-nevi gelişmesine önem vermediği için diğer yandan da bilhassa “Faiz” mikrobuyla zengini daha zengin, fakiri daha fakir yaptığı için fertleri ve toplumu “Ahlâk Bozukluğu”na itmektedir. Bu da kapitalizmin en büyük tahribatıdır ve yıkılışının ve iflasının temel sebebidir.
Çünkü nefis terbiyesi görmemiş bir insan fakru zaru-retin karşılaşınca daha kolaylıkla ahlak bozukluğuna itilmektedir. Faiz yoluyla ve haksız kredilerle çok zengin olan zümrede ahlak bozukluğuna itilmektedir. Çünkü “Haydan Gelen Huya Gider” Haksız olarak faizlerle ve kredilerle ve enflasyonla zengin olan nefis terbiyesi görmemiş bir insan eline astronomik paralar geçince uyuşturucu, alkolizm, kumar ve diğer ah-laksızlıklara itilmektedir. Bu ahlak bozukluklarına merkezlik yapan tesisler kurmakta, yuvalar açmaktadır. Bir kere zenginler tarafından buralar açılınca fakirler ve diğer insanlarda buraların etkisiyle ahlak bozuk-luğuna sürüklenmekte ve bu ahlak bozucu tesisler ve teşebbüsler toplumu bir kanser gibi mahvetmekte ve helaka götürmektedir.
İşte batıda kriminal olayların artması, uyuşturucu, al-kolizm, hırsızlık, mafya ve ayrıca her türlü ahlaksızlığın çoğalması ve bu meyanda AİDS hastalığının hızla art-ması ve korkunç boyutlara varması yani kısaca Ahlâk çöküşü toplumu helaka, kapitalist nizamı da iflasa götürmektedir.
Adil Düzen bütün bu felaketleri önleyen, insanlığa, topluma saadet getiren ilaçtır.

 

Adil Ekonomik Düzen (Bölüm IV )

 


IV.   ADİL   DÜZEN   KAPİTALİST   NİZAMIN BÜTÜN SÖMÜRÜ, ZULÜM VE FELAKETLERİNDEN    İNSANLIĞI KORUR   VE   KURTARIR.   KAPİTALİST NİZAMIN   PROBLEMLERİNİ   ÇÖZER

 

“Teşhis” broşürümüzün başlangıcında faizci kapit-alist düzenin insanlara ve toplumlara hangi felaketleri, ızdırap zulüm ve gözyaşlarını getirdiğini bir tablo ha-linde belirtmiştik, “TEŞHİS” broşürümüzde bundan başka ayrıca, faizci kapitalist düzen vasıtasıyla emper-yalizm ve siyonizmin insan toplulukları üzerinde kurup yürüttükleri “Köle Düzeni”nin bu felaketlere sebep olan mikroplarını belirtmiş ve böylece kapitalist düzenin 5 mikrobunu açıkça ortaya koymuştuk.
İşbu “Tedavi” broşürümüzde ise Adil Ekonomik Düzenin temel esaslarını açıkladık. Şimdi aşağıdaki tab-loda bu gerçekleri bir özet halinde yeniden takdim edi-yoruz. (Tablo VII)
Bu tablo ne gösteriyor:
Birinci Satırda : Kapitalist nizamın sebep olduğu zulümler.
Yukarıda açıklandığı gibi kapitalist nizamın uygu-landığı ülkelerde ülkenin ekonomiyle ilgili global rakam-ları Gayri Safi Milli Hasıla: GSMH, Fert Başına Gayri Safi Ortalama Geliri: FGSG vs…Büyük olsalar dahi bu ra-kamlara rağmen bu ülkelerde toplumun önemli bir kısmı açtır. Mesela ABD, İngiltere, Fransa'da nüfusun takri-ben % 10'u açtır. Amerika'da 3 milyon yatacak yeri olmayan insan sokaklarda ve köprü altlarında gecelemektedir.

 

 

 

<!–[if !vml]–> <!–[endif]–>

 


 

 

Diğer yandan kapitalist nizamda fiyatlar düşmesin diye her yıl hatta bir çok tarım ürünü imha edilmektedir. Buna mukabil emperyalizm ve siyonizmin kapitalist ni-zamla ezdiği Afrika'da ve diğer geri kalmış ülkelerde mil-yonlarca insan açtır. Emperyalizm tarım ürünlerini imha ediyor fakat bunları aç ülkelere ve insanlara vermiyor. Kapitalist nizamın yaptığı şey fakir ülkelere yüksek faiz-le borç verip onları ağır faiz yükleri altında ezmek ve böylece daha da borçlu daha da fakir hale getirmektir.
Kapitalist nizamın uygulandığı ülkelerin büyük şehirlerinde mesela New York, Londra, Paris aç insan-ların önemli bir kısmı bu büyük şehirlerin kenar mahallerindeki çöplüklerinde yiyecek aramaktadırlar.
Diğer yandan kapitalist nizamın uygulandığı ülkelerde halkın büyük bir kısmı da kelimenin tam ma-nasıyla fakirdir. Yani gelirleri giderlerini karşılamamaktadır, bu yüzden en zaruri ihtiyaçlarını dahi giderememektedirler. Böylece fakirliğin acısını yaşamakta, ızdırap çekmekte ve gözyaşı dökmektedirler. New York, Londra, Paris gibi büyük şehirlerin etrafında birçok gecekondu mahalleleri ve mahrumiyet bölgeleri yer almaktadır.
Kapitalist nizam ayrıca Pahalılık, enflasyon ve işsizlikle geniş halk kitlelerini ezmekte ve zulmetmek-tedir. Nitekim büyük global zenginlik rakamlarına rağmen Amerika ve At ülkelerinde işsizlik oranı % 10 ci-varındadır.
Kapitalist nizam emekçileri ve çalışanları ezmekte ve onları Sömürmektedir. Kapitalist nizamın uygulandığı ülkelerde işçi, memur, köylü, esnaf verginin büyük bölümünü ödemekte buna mukabil milli gelirden çok düşük oranda pay almaktadırlar. Mesela Türkiye'de işçi memur devlete ödenen bütün vergilerin % 55'ini ödedikleri halde milli gelirden ancak % 15 oranında pay almaktadırlar.
Kapitalist nizam zengini daha zengin, fakiri duna fakir yaptığı için gelir dağılımında den-gesizlikleri artırmaktadır. Aynı şekilde de global olarak zengin ülkeleri daha zengin, fakir ülkeleri daha fakir yaptığı için uluslararası dengesizliği de artırmakta-dır. Bunun sonucu olarak fakir ülkelerin Dış borçları gittikçe artmakta, ağır faiz yükleri altında ezilmektedirler.
Bu sonuçlar netice itibariyle ülkeler içinde Sosyal patlamalara, ülkeler arasında Harplere sebep ol-makta ve geri kalmış ülkelerin ve bölgelerin kalkınmasını önlemekte böylece Geri kalmışlık daha da artmak-tadır.
Ve yine yukarıda da açıklandığı gibi kapitalist nizam Ahlâkı bozmakta, toplumları helaka sürüklemektedir. Kapitalist nizamda rüşvet, israf, uyuşturucu, alkolizm, kumar, mafya, kriminal olaylar, her türlü ahlaksızlık ve bunların sonucu olarak da AİDS hastalığı hazla artmak-tadır.
İşte kapitalist nizamın ortaya koyduğu neticeler, zulüm, ızdırap, gözyaşı ve felaketler kısaca bunlardır. Görüldüğü gibi kapitalist nizamda tıpkı aynı köke bağlı lan komünizm insanlığa felaketten başka şey getirme-mektedir. Kapitalist nizamın meydana getirdiği bu ızdıraplar yukarki Tablo VII'nin birinci sütununda özet halinde topluca gösterilmişlerdir.
Bu tablonun ikinci sütununda ise bu ızdırapların temel sebepleri yani kapitalist nizamın 5 mikrobu gösterilmiştir.
Bu tablonun üçüncü sütununda ise Adil Düzenin bu problemleri nasıl ortadan kaldırdığı, insan ve toplumlara nasıl saadet getirdiği gösterilmiştir.
Tablo VII'nin üçüncü sütununda kısaca belirtildiği gibi bir ülkede Adil Düzene geçildiği zaman o ülke hızla manen ve maddeten kalkınır. Bu kalkınmanın temel sebepleri ve vasıtaları şunlardır:

 

5 mikroba karşı 5 ilaç

 

1-  Emperyalizm ve Siyonizmin  kurup yürüttüğü  “köle düzeni” yerine “adil devlet  düzeni”nin  kurulması
“Köle Düzeni” sadece bir “Modern Müstem-lekecilik” uygulamasıdır, bir “Sömürü Düzeni”dir.
Adil Devlet Düzeni ise hakkı üstün tutan, herkese hakkını veren, kimseyi kimseye sömürttürmeyen, insanı ve toplumu hızla manen ve maddeten kalkındıran, her-kese inancına göre yaşama hakkı tanıyan, bir uzlaşma, barış, huzur, hürriyet, adalet ve refah düzenidir. Bu düzende insanların ve toplumun hızla manen ve mad-deten   kalkınmaları   ekonomik      kalkınmayı da hızlandıracaktır.

 

2- Faizci kapitalist nizamın “sömürü düzeni” yerine “adil ekonomik düzen”in kurulması
Yukarıdaki  bölümlerde yapılan açıklamaların ortaya koyduğu gibi Adil Ekonomik Düzende Faizci Kapitalist Düzenin beş mikrobu yoktur. Dolayısıyla faizci kapitalist düzenin Tablo VII'nin birinci sütununda gösterilen has-talıkların mikrobu ortadan kaldırılmıştır. Vücut sıhhat bul-muştur. Adil Ekonomik Düzende adeta ekonominin bulun makinaları yağlanmıştır. Çünkü ekonominin Önündeki engelleri kaldırılmış yerine “Tam Teşvik” getirilmiştir. Adil Ekonomik Düzen ideal bir düzendir. Herkese refah getirir, ucuzluk getirir, enflasyonu önler, hm kabiliyetli insanın üretim yapmasına imkan hazırlar, üretimi artırır, işsizliği önler, ihracat patlaması temin eder, geri kalmışlığı önler, dürüstlük ve ahlaki gelişmeyi teşvik eder. Bilindiği gibi bu husus bundan önceki bölümde gerekçeleriyle açık bir şekilde ortaya konmuştur.

 

3- Milli, güçlü, süratli, yaygın kalkınmanın gerçekleştirilmesi
Faizci kapitalist nizam emperyalizm ve siyonizmin bir sömürü düzenidir. IMF bunların bir kuruluşudur. Ülkelere hazırladığı reçeteler modern müstemlekeciliğin yürütülmesine ait reçetelerdir. Bu reçetelerle ülkeler bir yandan sömürülmekte diğer yandan da dış borç ve faize esir edilmektedir. Ülkelerin milli kalkınma planları hazırlanmasına mani olunmaktadır.
Halbuki Adil Düzene geçildiğinde temel esas borçla değil “Kendi gücüyle kalkınma” dır. Ülkelerin “Milli, güçlü, süratli yaygın kalkınma” stratejilerine uygun “Makro Plan” hazırlamaları bu plana uygun verimli “Yatırım Projeleri” geliştirmeleri ve bu projeleri gerçekleştirip hedeflerine ulaşmaları mümkün olur.

 

4- İnançlı kadrolar
Adil Düzene geçildiği zaman ülkeler borç ve faizin esiri olmaktan kurtulur. Emperyalizm ve siyonizmin etki-sinden kendisini kurtarır. “Milli Görüş”e dönülür. Ev-latlarını “Taklitçi” olarak değil “İnançlı Kadrolar” olarak yetiştirme imkanı bulur. Bu inançlı kadrolar inançla, şuurla, azimle, sebatla, yardımlaşarak ve çalışarak kalkınma hamlelerini elbirliğiyle başarırlar.
Adil Düzenin; siyasi düzeni, ilmi düzeni ve dini-ahlaki düzeni ekonomik düzenin yardımcısı ve teşvikçisidirler. Siyasi düzen ekon-omiyi tanzim ediyorum diyerek tahrip etmez; ilmi düzen tam bir hürriyet, özerklik ve teşvik ile ilim ve teknoloji sa-hasındaki hızlı gelişmeleri sağlarlar. Dini ahlaki düzen ise adeta topluma yararlı insan yetiştirmek için bir “in-san yetiştirme fabrikasyonu” gibi görev yapar.

 

5- İrfanlı insan
Adil Düzendeki ilmi düzen ve bilhassa dini-ahlâki düzen insanların “irfan” sahibi insanlar olarak yetişmesini sağlar, üretimin yanında eğitimi, manevi ter-biyeye ve bu meyanda “Nefis Terbiyesi”ne büyük önem verilir, insanlar iyi ahlak sahibi insanlar olarak yetişirler, israf yapmazlar, herkese yardım etmekten ma-nevi haz alırlar, ibadet aşkıyla çalışırlar.
Bütün bu faktörler bir araya .geldiği zaman manevi ve maddi bakımdan en büyük kalkınma hamleleri basardır. Böylece kapitalizmin “Zulüm Düzeni” yerine Adil Düzenin “Saadet Düzeni” gerçekleşir.

 

 

 

 

 

Adil Ekonomik Düzen (Bölüm V )

 


V- “ADİL DÜZEN” TEMELİNE DAYA-NAN “İSLAM ORTAK PAZARI 'NIN KURULMASIYLA KALKINMA ÇOK DAHA BÜYÜK OLUR, ÇOK DAHA HIZLI  OLUR

 

Bilindiği gibi “Avrupa Ortak Pazarı” tek bir “Av-rupa Topluluğu devleti=AT”ın kurulması demektir. “Roma Anlaşması” bundan dolayı AT'ın temel Anayasası mesabesindedir. “Roma Anlaşması”nın temelinde iki büyük hata vardır. Bunlardan birisi temel kültür kökü olarak eski Roma medeniyetinin esas alınması yani “Kuvveti üstün tutan” zihniyetin temel alınmasıdır. Bu zihniyetle ancak zulüm olur. Saadete ulaşılamaz. İkinci hata da ekonomik düzenin “Kapitalizm” olarak alınmasıdır. Bu temel de saadet getiremez. Ancak zulüm, buhran ve sosyal patlama getirir. Bunun için AT gerçekte bu temel esaslarından dolayı içinde iki adat saatli bomba bulunan ve uçurumdan aşağı yuvar-lanan otobüse benzemektedir.
Türkiye bu otobüse binerek Batı'ya uşak ve helak olacağına, batı taklitçisi görüşü bırakıp, Milli Görüş'e dönmeli güzel bir Adil Düzen örneği kurmalı ve Müslüman Ülkelerle Adil Düzen temeline dayanan bir İslam Ortak Pazarı’nın kurulmasına gayret etmeli hatta öncülük yapmalıdır.
Bu gerçekleştiği taktirde hem Türkiye'de hem de diğer Müslüman ülkelerde kalkınma çok daha büyük ve hızlı olacaktır.
Hiç unutmayalım ki bugün Amerika'da uçak sana-yiinde 700 bin kişi çalışmaktadır. Bunun 300 bini Ameri-kan ordusu için üretilen uçaklara tekabül etmekte, 400 bin kişilik kısmı ise başta Müslüman ülkeler olmak üzere 3. Dünya Ülkeleri için yapılan uçakların üretimine te-kabül etmektedir ve bir Müslüman ülke olarak mesela bir Suudi Arabistan Amerika'ya uçak siparişi verdiği za-man bir defasında 5 milyar Dolarlık sipariş vermektedir.
1.5 milyarlık Müslüman ülkeler topluluğu tek bir pa-zar olduğu ve ihtiyaçlarını, programlı bir şekilde kendi ülkelerinden karşıladıkları takdirde bunun meydana ge-tireceği büyük kalkınma, hızlı kalkınma, istihdam ve üretim gücü elbette her türlü tahminin üstünde ola-caktır.

 

 

 

Netice

 


C. NETİCE

 

Teşhis broşürümüzün 6 numaralı karikatüründe Türkiye'de halen tatbik edilmekte olan faizci kapitalist düzenin nasıl “Köle Düzeni” olduğu açıkça gösterilmiştir. Bu karikatür Türkiye'de emperyalizm ve Siyonizm'in desteğiyle kurulmuş olan “Siyasi Aldatma Rejimi”nde halkın TRT ve bir kısım basın tarafından al-datıldığı bunun sonucu olarak gerçekleri bilmediği için, haksız, hileli seçim kanunlarının sonucunda sözde yapılan seçimlerde halk , yine bilmeden emperyalizm ve siyonizma hizmet eden taklitçi partilere daha çok oy vermekte. Böylece iş başına gelen taklitçi zihniyeti! yönetimler kolaylıkla “IMF” motoru tarafından etkilen-mekte ve neticede milletin kanı, canı önce iki haznede toplanmakta. Bunlardan birisi bankalar, diğeri de hazine ve fonlar depolarıdır. Buralarda toplanan imkanlar daha sonra, emperyalizme, siyonizme, onların işbirlikçilerine ve israflara intikal ettirilmektedir. Teşhis broşürünün 6 numaralı karikatüründe “Köle Düzeni”nin bu gerçeği açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Türkiye'de Adil Düzen'e geçildiği zaman durum ne olacaktır. Bu neticeyi aşağıdaki tablo VIII aynı şekilde açık bir tarzda ortaya koymaktadır. Bu tablodan da yorulduğu gibi milletin gerçekleri görüp şuurlanması ve verdiği oylarla taklitçi zihniyetleri değil Milli Görüş zihniyetini desteklemesiyle yeni Adil Düzen kurulacaktır. Bu gerçeği tablonun üzerindeki seçim sandığı ve bunun y umudaki yeni Adil Düzen levhası göstermektedir. (Ta-blo VIII)
Yeni   Adil   Düzen   kurulduğunda   yukarıda   da Açıklandığı gibi inançlı kadrolar Milli Görüş şuurunu bir transformatör gibi güçlendirecekler, ilme ve inanca dayalı Milli Görüş motoruyla siyasi kadrolar başta olmak üzere bütün inançlı düzen kadroları Adil Ekonomik Düzeni kurup çalıştıracaklardır. Böylece bu düzende IMF'nin yerini Milli Görüş motoru alacak, taklitçi zihniyetli partilerin yerini Milli Görüş zihniyetli parti alacaktır.
Tablo VIII'de görüldüğü gibi Cenab-ı Hakk'ın Türkiye'ye verdiği bütün zenginlikler, “Milli, Güçlü, Süratli, Yaygın Kalkınma Stratejisi”ne uygun Olarak hazırlanacak makro planlar ve projeler ile sefer-ber edilecektir.

 

 

 

<!–[if !vml]–> <!–[endif]–>

 

 

 

Ülkenin bu zenginlikleri şunlardır:
İnsan  gücü,  madenler, ormanlar, topraklar, meralar, türlü iklim zenginlikleri, sular, doğal güzellikler, mevcut imkanlar, yatırımlar ve tesisler.
Tabloda görüldüğü gibi inançlı kadroların çalışmasıyla bu kaynaklar bütün yurt sathında gerçekleştirilecek olan yatırımlarla zenginliğe dönüşecektir. Yurt sathı bir baştan bir başa verimli projeler vasıtasıyla madenler, hizmetler, hayvancılık, ahlaklı turizm, tarım, ormanlar, küçük sanayi, milli harp sanayi, sanayi ve ağır sanayi ile ilgili üretim projeleri ile donanacaktır. İnsan gücü bu projeler vasıtasıyla kısa zamanda höyük zenginlikleri meydana getirecektir. Bu zenginlik-ler neticede ülkede ki bütün vatandaşlara yayılacak “Herkese Refah” getirecektir. Böylece bütün vatandaşlar zengin olacaklardır, diğer yandan devlet üretimine yaptığı katkı karşısında kendi hakkını alacak. Böylece bütün vergiler kalktığı halde çok zengin olacaktır. Devlet bu zenginliğiyle :
1. Temel hizmetlerle ekonominin desteklenmesi
2. Tanzim hizmetleri ve “Tam Teşvik” ile va-tandaşların desteklenmesi
3. Aç-açık bırakılmaması sosyal adalet gereği ülkedeki bütün insanların insanca yaşama şartlarının gerçekleştirilmesi hizmetlerini yürütecektir. Tabloda bu hizmetler sembolik şekiller olarak belirtilmiştir.
Diğer yandan “Adil Düzen” ve “Adil Ekonomik Düzen”in neticesi olarak ülke Siyonizm ve emperyaliz-min kölesi ve uşağı olmaktan kurtulacak bütün zenginliklerini sömürülerek Siyonizm ve onların işbirlikçilerine intikal ettirmekten kurtulacak bunun yerine, zengin va-tandaş, zengin devlet ve bugünkü ağır dış borç ve faizler altında ezilmek yerine tam tersine hattâ kardeş Müslüman ülkelere mali yardımda bulunan onlara her türlü üretimiyle ve savunma sanayi mamulleriyle destek-leyen, bir ülke hâline dönüşecektir.
Bu dönüşmeye paralel olarak bu gün halen Türkiye'mizden, yurtdışına gitmek mecburiyetinde kalan 3 milyon işçi evladından dileyenlerin hepsi yurduna dönecek ve bugün orada, kendine hatta ustabaşılığı yapanları kendi memleketinde kurulacak fabrikalarda çalıştırarak onlara kendi ülkelerinden daha çok ücret vermesi imkanları ve sonuçları doğacaktır.
Bunun neticesi olarak Türkiye batıya işçi değil, turist gönderen ülke haline dönecektir

 

ADİL EKONOMİK DÜZEN  (BÖLÜM 1)

 

 

 

 

 

I. ADİL EKONOMİK DÜZENİN TEMEL ÖZELLİKLERİ

 

 

 

a) Hak Ve  Batıl Arasındaki  Fark

 

 

 

Hak kelimesinin lügat manası “Değişmez” demek-tir. Istılah manası ise “Her şart altında doğru olan şey” demektir. Mesela iki kere ikinin dört ettiği gibi.
Batıl kelimesinin lügat manası “isabetsiz, yanlış” demektir. Istılah manası ise “Her şart altında yanlış olan şey” demektir. Mesela iki kere iki üç eder iddiası gibi.
Bugünkü batı medeniyeti, kendilerinin de her za-man belirttikleri gibi eski Roma medeniyetine, eski Roma medeniyeti eski Yunan medeniyetine, eski Yunan medeniyeti de eski Mısır medeniyetine yani Firavunlara dayanmaktadır.
Firavunlar insanlara zulüm yaparken, bu yaptıkları zulümleri biz size zulüm yapıyoruz diye yapmazlardı. Yaptıkları zulümleri bu bizim hakkımız diye yaparlardı. Hataları onların hak anlayışlarının yanlış olmasında, batıl olmasındaydı.
Batılın hak anlayışına göre hak 4 sebepten doğmaktadır:
1-   Kuvvet
2-   Çoğunluk
3-   İmtiyaz, ayrıcalık
4-   Menfaat, çıkar.

 

 

 

Hiç şüphesiz gerçekte bu sebeplerin hiçbirisi hak se-bebi olamaz. Fakat batıl inanış bunları hak sebebi say-maktadır.
Hakiki hak anlayışına göre hak 4 sebepten doğar bu sebepler şunlardır:
1- Cenab-ı  Hakk`ın     bütün  insanlara    eşit olarak verdiği temel insan hakları. Bu haklar şu 5 temel haktır:
1) Yaşama hakkı
2) Neslin korunması, ırz ve namusun korunması hakkı
3) Mülkiyet hakkı
4) Aklın korunması hakkı
5) İnancın korunması hakkı
2-   Emek
3-   Karşılıklı rıza ile yapılan mukavele
4-   Adalet gereği doğan haklar.

 

 

 

Hakiki hak anlayışına göre hak yalnız bu 4 sebepten dolayı doğar. Bunun dışında hiçbir sebepten dolayı hak doğmaz. Ne kuvvet, ne çoğunluk, ne imtiyaz ne de çıkar hak sebebi olamaz.
İşte insanlık tarihi boyunca hak ve batıl birbiriyle mücadele etmiştir. Bu mücadelenin temelinde hak an-layışı ve kabulündeki farklılık yatmaktadır.
Batıla dayanan medeniyetlerin temelinde “Kuvveti üstün tutan zihniyet” yatmaktadır.
Hakka dayanan medeniyetlerin temeli ise “Hakkı üstün tutan zihniyete” dayanmaktadır.
Takriben 300 yıldan beri yeryüzünde kaba kuvvete dayanarak üstünlük tesis etmiş bulunan “Batı mede-niyeti” gerçekte “Kuvveti üstün tutan bir zih-niyetin” medeniyetidir, insanlığa saadet getirmesi mümkün değildir. Sadece zulüm yapmaktadır. Nitekim bu medeniyet insanlığı iki ikiz kardeşle ezmektedir. Bunlardan birisi “Komünizm” diğeri de “Kapita-lizmdir.
Her iki sistemde temelde birbirinin aynıdır. Çünkü her ikisi de “Kuvveti üstün tutan bir zihniyet”e day-anmaktadır. Bundan dolayı netice itibariyle bir “Ezen-ezilen” sistemidirler. Aralarındaki tek fark komünizmde ezen güç siyasi güçtür, kapitalizmde ezen güç ekono-mik güçtür, sermayeyi elinde bulunduran mutlu azınlığın gücüdür.
Komünizm 70 sene insanlığa zulmettikten sonra yıkılmıştır. Kapitalizm de sadece zulmetmektedir, bu-nun da yıkılıp gitmesi mukadderdir. Şimdilik ayakta dur-masının tek sebebi kapitalizmin, emperyalizm ve siyonizmin bir sömürü aracı olması yüzünden sun`i olarak korunması ve yaşatılmaya çalışılması yü-zündendir. Her iki nizamın da temeli batıldır ve insanlığa saadet getirmesi mümkün değildir.
İnsanlık şimdi kendisine “Mutluluk=Saadet” getirecek yeni bir nizam aramaktadır. Bu nizam ancak “Hakkı üstün tutan” “ADİL DÜZEN” nizamıdır. Biz bu “TEDAVİ” broşürümüzde “Hakkı üstün tu-tan” “Genel Adli Düzen”in “Adil Ekonomik Düzen” bölümünü söz konusu etmekteyiz.

 

 

 

b)  “Adil Ekonomik Düzen”, “Hakkı Üstün Tutan” Bir Düzendir
Yukarıdaki açıklamalarımızda da belirttiğimiz gibi “Adil Ekonomik Düzen” temelde “Hakkı Üstün Tutan” zihniyete dayanmaktadır. Bu zihniyetin temel esası ye batıl zihniyetlerden farkı yukarıda açıklanmıştır.
Adil Ekonomik Düzen; ekonomik düzenin her nok-tasında sömürüye müsaade etmeyen, herkese hakkını veren, herkese karşı eşit davranan ve herkese fırsat eşitliği veren, herkesin faydalı, yapıcı faaliyetlerini de-stekleyen, ekonomik faaliyetleri teşvik eden, ekonomik gelişmenin önündeki lüzumsuz ve haksız engelleri orta-dan kaldıran bir ekonomik düzendir.

 

 

 

c) Adil Ekonomik Düzen Tam Ve Mütekamil Bir Düzendir
Bu düzende kapitalizmin ve komünizmin faydalı yanları  mevcuttur.
Fakat mahsurlu ve zararlı yanlarına ise yer verilmemiştir.
Temel esasları aşağıda açıklığı zaman daha açık bir şekilde görüleceği gibi Adil Ekonomik Düzen tam ve mütekamil bir düzendir.
Kapitalist düzen hakka dayanan; teşvik edici ve tan-zim edici bir faktör olan “Kârla birlikte haksız bir sömürü ve zulüm aracı olan “Faiz”e de yer vermiştir ve yine kapitalist düzende faydalı olan ekonomiyi tanzim eden ve yönlendiren “Serbest Piyasa Rekabeti”ne yer verildiği gibi tatbikatta tröstlerin ve tekellerin oluşmasına mani olamamaktadır. Buna mukabil komünist rejim prensip olarak faize karşı olmakla be-raber bunun yanında “Mülkiyet Hakkı”na ve “Kâr”a da karşı çıkmak suretiyle insan tabiatına aykırı düşmekte ve “Serbest piyasa rekabeti”ne yer ver-meyip ekonomiyi (Merkezi planlama) ve “Masa başında fiyat tesbiti” suretiyle yönlendirmeye çalışmakta halbuki gerçekte bu yolla ekonomiyi tahrip etmektedir.
Yine, aşağıda temel esasları açıklığı zaman daha açık olarak görüleceği gibi, “Adil Düzen” ekono-minin hakka dayanan yönlendirici ve teşvik edici bir un-sur olan kâr`a müsaade ettiği halde bir haksızlık ve sömürü vasıtası olan “Faiz”e yer vermemekte, ayrıca serbest piyasa rekabetini ve mülkiyet hakkını esas alarak bunların faydalarına yer vermekte buna mukabil tekelleşmeye ve “ihtikar”a imkan verme-mek suretiyle bunların zararlarından ekonomiyi ve in-sanları korumaktadır. Böylece Adil Ekonomik Düzen “Hakkı üstün tutan zihniyet”e dayalı tam mütekamil ve ideal bir düzendir.

 

 

 

ADİL EKONOMİK DÜZEN  ( BÖLÜM – 2  )

 

 

 

 

 

II. ADİL EKONOMİK DÜZENİN TEMEL  ESASLARI

 

 

 

Bilindiği gibi matematik ilminde bir sistem o sistemi eden temel esaslarla diğer bir ifadeyle “Aksiyom = mütearife = müselleme” ile tarif edilir.
Mesela “Öklit Geometrisi” 3 temel aksiyoma da-yanır buna mukabil “Lobaçevski Geometrisi” başka 3 aksiyoma dayanır. Tabi sayılar ise 4 aksiyo-ma dayanırlar.
Bunun gibi bir oyunun dama oyunu olabilmesi için temel esaslar vardır, satranç oyunu olabilmesi için de yine bu oyunun kendine mahsus temel esasları vardır. Aynı şekilde futbol oyununun temel esasları ayrıdır, hentbol oyununun temel esasları ayrıdır. Mecelle “Usul-û Fıkıh”la ilgili temel esasları ihtiva eden ilmi bir eserdir.
İşte tıpkı bunlar gibi ekonomide de şayet bir ekono-mik düzen “Kapitalizm” sisteminin temel esaslarına uygun olarak yürüyorsa o sistem kapitalist sistemdir, yok eğer komünizm esaslarına uygun olarak yürüyorsa o sistem komünist sistemdir.
Biz aşağıda bir ekonomik düzenin “Adil Düzen” olabilmesi için o düzenin hangi esaslara uygun olarak yürümesi gerektiğini belirtmeye çalıştık. Bu esasları be-lirtirken bunların düzeni tarif eden temel aksiyomlar ol-masını gözettik ve bu noktayı nazarla Adil Ekonomik Düzeni 31 temel esas ile tarif etmeye çalıştık. Bu esas-lardan 3 tanesi genel esaslar, 7 tanesi parayla, 7 tanesi krediyle, 7 tanesi vergiyle, 7 tanesi de sosyal güvenlikle ilgili esaslardır.
“Adil Ekonomik Düzen”in bu temel esasları ilişikteki tabloda topluca gösterilmiştir. (Tablo III)
Şimdi bu temel esasların kısaca açıklamalarını ya-palım.

 

 

 

a) Genel Esaslar
Adil Ekonomik Düzen`in “Genel” esasları, bu düzende ekonomik faaliyetler açısından devletin ne ya-pacağını, şahısların neler yapacaklarını ana hatlarıyla tanzim eden esaslardır.
ilişikteki tablonun birinci sütununda görüldüğü gibi Adil Ekonomik Düzen`de ekonomik faaliyetleri şahıslar yürütürler. Devlet bunların bu faaliyetleri yürütmelerinde kendilerine yardımcı olur. Bu yardım ülkenin ve bölgelerin kalkınma planlarının hazırlanmasını teşvik suretiyle yapar. Devlet ayrıca ekonomiyle ilgili genel hizmetleri yaptırır ve kontrol eder ve yine ayrıca ekonomiyle ilgili tanzim hizmetlerini yürütür ve kontrol eder.
Bu yüzden Adil Ekonomik Düzenin genel esasları 3 temel esasta toplanır. Bunlar şunlardır:

 

 

 

1- Ekonomide Devletin Görevi
Adil Ekonomik Düzen`de devlet, ülke ve bölgelerin makro planını yaptırır. Bunlarla ilgili yatırım projelerini yaptırır böylece herkes ülkenin her yerinde tarım, sa-nayi ve hizmetler sektöründe gerek mevcut yatırımların verimliliğini artırmak yönünden ve gerekse yeni yatırımlar yönünden hangi projelerin teşvik edileceğini bilir.
Şahıslar ya tek başına veya şirketler veya vakıflar halinde bu projelerden istediklerini seçerler ve bunları yürütürler. Devlet bu projeleri her bakımdan destekler ve çeşitli teşviklerle bunların en faydalı ve verimlilerinin öncelikle gerçekleşmesini yönlendirir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

2- Devletin ekonomi ile ilgili faaliyetleri
Adil Ekonomik Düzen`de devlet ekonomik faaliyet-lere iki türlü hizmet yaparak katılır:
1.   Genel Devlet Hizmetleri
2. Tanzim Hizmetleri

 

 

 

Devletin yürüttüğü genel hizmetler: Güvenlik, yönetim, yargı, enerji temini, su, yol, altyapı hizmetleri, sağlık, öğretim hizmetleri, ulaşım, iletişim hizmetleri….vs. gibi hizmetlerdir. Devlet ayrıca tıpkı Noterler gibi ve yeminli muhasipler ve yeminli mimari bürolar gibi muha-sebe ve ambar vs. gibi hizmetlerinin yürütülmesini de temin eder. Bu hizmetler gruplar halinde tasnif edilirse bunları takriben 24 çeşit hizmet grubunda toplamak mümkündür.
Adil Ekonomik Düzen`de devlet ayrıca temel ekono-mik malların tanzim hizmetlerini yürütür. Mesela Adli Ekonomik Düzen`de bugünkü Toprak Mahsul-leri Ofisi`nin yerini bir Buğday Vakfı alacaktır. Bu ku-ruluşun vakıf olarak adlırılması, hiçbir kâr gayesi gütmeyip sırf vataşa hizmet için kurulmuş ol-masındır. Bu vakıf bütün ülke sathında belde seviyesine kadar teşkilatlanmıştır. Buğdayı olup satmak is-teyen buğdayını bu vakfa verecek o günkü fiyat üzerinden parasını alacaktır. Veya buğday satın almak isteyen kimse o esnadaki fiyat üzerinden parasını verip dilediği kadar buğdayı alacaktır.
Vakfın vazifesi bu muameleleri yapmak ve depo-larındaki buğdayı iyi bir şekilde muhafaza etmektir. Bu hizmetleri sırf bir hizmet olarak yapacaktır. Ayrıca bu hizmetlerden dolayı kâr gayesi gütmeyecektir.

 

 

 

3- Ekonomik faaliyetleri şahıslar yürütürler.
Adil Ekonomik Düzen`de bütün ekonomik faaliyetleri şahıslar yürütürken bunlar bu faaliyetleri ya şahıs ola-rak ya şirket olarak veya vakıflar olarak yürütürler.

 

 

 

b) Adil Ekonomik Düzenin Para İle İlgili Temel Esasları

 

 

 

Para Nedir ?

 

 

 

İnsanların  Yaradılış Karakteri
İlim adamlarının hayvanlar üzerinde yaptıkları araştırmalar gösteriyor ki hayvanlar çok üretiyorlar az tüketiyorlar.
Bilindiği gibi bal anları bal yaparlar. Bu balın bir kısmını da kendileri yerler ama yaptıkları bal yediklerin-den çok fazladır. Bu fazla kısımdan insanlar yarar-lanırlar.
İlim adamları bal arılarının yaptıkları balın bir kısmını almışlar ve görmüşlerdir ki kova balın azalması üzerine arıların iştahları kesilmiştir ve arılar daha az bal tüketmeye başlamışlardır. Kovan daha çok bal alınması halinde ise görülmüştür ki hatta arılar ölmüşler ve fakat kalan az balı bitirmemişlerdir. Bu deneyler hay-vanların çok ürettiklerini buna mukabil az tükettiklerini göstermiştir. Bunun hikmeti Cenab-ı Hakk`ın hayvanları insanlara raydaı olmak için yaratmış olmasıdır.
Buna mukabil insanların tab’ı ve yaradılışları hayvan-ların aksinedir. İnsanlar tabiatı itibariyle sadece tüketmek istiyorlar, üretmenin zahmetine kat-lanmak istemiyorlar. Nitekim bir insana sofraya bu-yurun dendiği zaman yüzü gülüyor, şu kazmayı al şurayı kaz dendiği zaman suratı asılıyor. Bunun hikmeti ise insanların Cennet için yaratılmış olmalarıdır. Cen-netle insanlar sadece tüketecekler ayrıca üretmek mecburiyetinde kalmayacaklardır. Darul Karar ahirettir. Ancak ne var ki insanlar muvakkad olarak bu dünyada imtihan olmaktadırlar ve yukarıda bahsedilen tab`ıları bu dünyanın şartlarına ters düşmektedir. Ne yapalım ki biz de işte bu yaradılıştaki insanlar için Adil Düzeni kurmak mecburiyetindeyiz.

 

 

 

Adil ekonomik düzenin temel şartı
Bu yaradılıştaki insanlar için adil bir düzen nasıl ku-rulacaktır. Bunun için temel şart şudur:
insanlara denmesi lazımcı ırki; Gel kardeşim buraya bak sen hep tüketmek istiyorsun buna mukabil hiç üretmek istemiyorsun. Sana müsaade ediyoruz lüzumsuz israf yapmamak şartıyla istediğin kadar tüket ama bir şartımız var. Ne kadar tüketeceksen o ka-dar da kendin üreteceksin, başkasının hakkını yemeyeceksin.

 

 

 

Para
Bu kural tatbikatta nasıl gerçekleştirilebilecektir. Bu-nun çaresi şudur: Bir kimse diyelim ki A malını üretti ve bunu başkalarının faydalanmasına sundu. Mesela götürdü A malına ait vakfa teslim etti. A malının bu a bir kıymeti vardır. Bunu üreten kimse aynı kıymete eş değer başka istediği malları alıp tüketebilir. Önemli olan ne kadar üretti ise ona eşdeğer tüketme yap-masıdır. Başkasının hakkını yememesidir.
İşte bunun için A malını üreten kimseye, o malin kıymetine eşdeğer dilediği mallardan tüketebilmesi için özel bir senet verilir. Bu özel senede para denir. Bundan dolayı para demek herhangi bir üretimi yapan kimseye bu üretimine eşdeğer tüketme hakkı olduğunu göstermek üzere verilen özel senet demektir.
Bundan dolayı Adil Ekonomik Düzen`in parayla ilgili temel şartları, aksiyomları şunlardır:

 

 

 

1- “Para = Mal” İlkesi
Adil Düzen`de “Para = Mal”dır. Bunun manası şudur: insanlar ne değerde mal üretip bunu toplumun yararlanmasına sunmuşsa, onun karşılığında da, ona eşdeğer tüketim hakkı olduğunu gösteren senedini almıştır. Bu yüzden başkalarının yararlanmasına arz edilen mal ne kadarsa vataşların cebinde de ona eşdeğer tüketim hakkı senedi yani para bulunmak-tadır. Bu yüzden arzedilen malların toplam değeri ne kadarsa vataşların cebindeki tüketim hakkını gösteren senetlerin toplamı yani para da o kadardır. Diğer bir ifade ile para = mal`dır
2- “Faiz Yok” İlkesi
Adil Düzen`de faiz olmaz. Çünkü faiz, haksızlıktır, zulümdür.
Zira kapitalist düzende faiz nedir? Malı üretiyorsunuz toplumun faydasına arz ediyorsunuz.
Buna karşılık üretiminize eşdeğer tüketme hakkınızı gösteren senedinizi yani paranızı alıyorsunuz. Kapitalist düzende bu parayı bir bankaya koyuyorsunuz. Bir yıl sonra faizinin ilavesi ile beraber bu parayı size iade ediyor. Siz bu bir yılda yeni bir üretim yapmadınız. Buna mukabil size üretim yapmadan ilave bir tüketim hakkı veriliyor. Kapitalist düzen bu tüketim hakkını nereden veriyor ? Ya açıktan para basarak veriyor. Bu takdirde bu herkesin hakkını alıp size vermek demektir. Çünkü açıktan basılan para arz-talep kaidesine göre mevcut malların fiyatlarını yükseltir veyahutta başka bir üretenin hakkını alıp size vermektedir. Bu da o kimse-nin yani üretenin yani emekçinin yani fakir fukaranın hakkını alıp getirip size vermek demektir. Her ikisi de haksızlıktır ve zulümdür. Şunun için faiz yiyen insan, fa-kir fukaranın göz yaşını içen, etini ve kanını yiyen insan gibidir. Kan içen bir vampir, bir luru durumundadır. Saadeti başkalarının ızdırabında arayan insan duru-mundadır.
Ayrıca bir defa haklı veya haksız olarak sermayeyi ele geçiren kimse faiz yoluyla hiç emek harcamadan haksız olarak başka insanları sömürmekte ve oturduğu yerde büyük kazançlar elde edebilmektedir. Bu ise ne-fis terbiyesi görmemiş insanlardan fakir olanları zaruret-ten dolayı ahlâksızlığa iten, zengin olanları da haksız olarak elde ettikleri çok büyük kazançlardan dolayı ahlâksızlığa iten ve netice itibariyle toplumların “Ahlâk çöküşü”ne sebep olan bir faktördür ve faiz 40 çeşit be-lanın mikrobudur.
Bu gerçekleri örtbas etmek ve bilerek veya bilmeye-rek faizci kapitalist nizamın savunuculuğunu yapmak için:
– Para da özel bir maldır. Çünkü bunun istikrarı ve değerinin muhafazası için büyük emekler harcanmakta ve masraflar yapılmaktadır.
– Malın kirası oluyor da paranın kirası niçin ol-masın. Faiz de kira gibi bir şeydir dolayısıyla haktır.
– Çünkü sermaye de üretimin bir unsurudur.
Gerçeğe aykırı mütalâların ve fikirlerin ileri sürülmesinin ilmi bir değeri yoktur. Çünkü aşağıdaki “Vergi” bölümünde açıklanacağı gibi gerçekte para “Sembolik bir değerdir” mal değildir, üretimin bir unsuru değildir. Para ne ekmeğin tuzudur ne de moto-run pistonudur. Ayrıca parada, kiraya verilen mallarda olduğu gibi aşınma ve yıpranma söz konusu değildir.

 

 

 

3- “Karşılıksız Para Yok” İlkesi
Adil Düzen`de yukarıda da açıklığı gibi para = mal`dır. Yani toplumun faydasına arzedilmiş bulunan üretilmiş mallar ne kadarsa vataşın cebinde ve pi-yasada o kadar para vardır. Ne fazla, ne eksik. Bun-dan dolayı Adil Düzen`de karşılıksız olarak para basılıp piyasaya sürülmesi söz konusu olamaz. Çünkü üretim olmadan, mal karşılığı olmadan karşılıksız olarak piya-saya para sürülmesi haksız olarak fiyatların artmasına sebep olur, bu ise üretenlerin, emekçilerin hakkını ye-mektir. Ve Adil Düzen`de temel esas herkesin kendi ürettiği kadar tüketmesidir. Başkasının hakkını yememesidir.

 

 

 


4- “Paranın (Arsa, Tesis, Start Mal, Altın Ve Döviz) Karşılığında Olması” İlkesi
Adil Düzen`de alınıp satılabilen malları 4 grupta top-lamak mümkündür. Bunlar satışa arzedilmiş arsalar, te-sisler, start mallar, altın ve döviz yani kıymetli ma-denler ve değerlerdir. Bunlar ne miktarda satışa arzedilmişse bunlar karşılığında o miktarda para mev-cuttur. Alınıp satılabilen bu mâllar dışında başka şey karşılığı olarak piyasaya para sürülemez.
Adil Düzen`in yukarıda açıklanan 4 temel ilkeye ila-veten parayla ilgili olarak diğer 3 temel ilkesi de şunlardır:
5- İstenilen a Değiştirme İlkesi
6- Herkese Eşit Muamele İlkesi
7- Fiyatlar: “Arz-Talebe Dayalı Kriterlere Göre Tesbit Edilir” İlkesi
Adil Düzen`de herkes istediği a malını paraya, parasını da mala çevirebilir. Bu esnada ülkenin her ye-rinde herkese aynı fiyat uygulanır ve eşit muamele yapılır. Fiyatlar arz-talep kaidesine dayalı olarak adil ve uygun kriterlere göre tesbit edilirler.
Bu kriterlerin ne mana taşıdıklarını açıklamak için aşağıdaki bir misalden yararlanalım.

 

 

 

Açıklama
Temel ihtiyaç maddelerinin başında gelen buğdayı ele alalım. Bir ülkenin nüfusuna, ihtiyacına ve muhtelif şartlarına göre depolarında ne miktar buğday stoku bulundurması gerektiğinin tesbiti hiç şüphesiz bir uz-manlık konusudur. Diyelim ki mesela Türkiye gibi 60 Mil-yonluk bir ülkenin depolarında en az 1 Milyon ton buğday stokunu bulundurması gerekli olsun. Bu tak-dirde ülkede 73 vilayet 895 ilçe ve 1200 beldede çeşitli büyüklüklerde silo ve depoların bulundurulması ve bu depolarda toplam olarak en az 1 Milyon ton buğdayın bulundurulması gerekecektir. Depoların hepsinin bir kompitür sistemiyle birbirine bağlı olduklarını ve herhan-gi bir depodaki alım satım görevlisinin istediği a bir düğmeye basarak kendi deposunda, civar depolarda ve bütün Türkiye`de toplam olarak ne kadar buğday stokunun bulunduğunu bilmesi mümkün olsun.
Uzmanlarca bir tablo temel kriterlere göre belirli bir süre için tanzim edilmiş olsun ve bu tablo depolardaki toplam buğday stokuna göre, buğdayın fiyatının ne ol-ması icab ettiğini göstersin. Tabi bu fiyat depolarda toplam buğday çoksa düşük olacak, azsa yüksek ola-caktır. Bir buğday üreticisi buğdayını “Buğday Vakfı’na getirdi satacak. Depo alım satım görevlisi düğmeye bastı depolarda toplam 1 Milyon ton buğday olduğunu gördü, duvardaki tabelaya baktı buna göre mesela buğday fiyatının kilosunun 1.000 TL. sı olduğunu okudu. Müşteriye söyledi. Müşteri fiyatı uy-gun gördü buğdayını sattı. Bir müddet sonra* tekrar buğday satmak için geldi. Görevli düğmeye bastığı sırada depolardaki toplam buğday stokunun mesela 1 Milyon 200 Bin ton olduğunu gördü, duvardaki tabelaya baktı bu stoka göre buğdayın kilosunun fiyatının 800 TL. sı olduğunu okudu. Müşteriye söyledi, müşteri buğdayın fiyatı düşmüş, bu fiyatla ben buğday satmam bilakis kendim buğday alırım dedi ve bir miktar buğday aldı götürdü. Bir müddet sonra tekrar buğday almak için geldiğinde görevli düğmeye bastı, bu arada herkes buğday almış depolarda buğday azalmış ve mesela o a toplam buğday stoku 800 bin tona inmiş. Bunu tesbit ettikten sonra duvardaki tabelaya baktı 800 bin ton stok halinde buğday fiyatının 1 kilosunun 1.200 TL. sı olduğunu okudu müşteriye söyledi. Müşteri fiyatlar yükselmiş o halde ben bu fiyattan buğday almıyorum ve buğdayımı satıyorum dedi ve sattı.
işte Adil Düzen`de malların fiyatları, arz-talep kaide-sine göre adil kriterlere göre bu misalde olduğu gibi teşekkül etmektedir. Böylece yurdun her yerinde her-kese eşit muamele yapılarak alım-satım işleri yürümektedir ve herkes istediği a parasını mala, malını da paraya çevirebilmektedir.
Burada çok kısaca sadece bir ilkeyi açıklıyoruz. Yok-sa Adil Düzen`de,fiyat alçakken bolca alıp, fiyat yüksekken satarak ihtikâr yapmak isteyenlere karşı gereken her türlü tedbir alınmıştır. Ko-nuyu dağıtmamak için bu teferruata girmiyoruz.
Görüldüğü gibi Adil Düzen`de, fiyatların teşekkülü bakımından, arz-talep kaidesi esas alınmakta ve “Ser-best Piyasa Ekonomisi”nin bu faydalı mekanizması “Adil Düzen”in içinde aynen mevcut bulunmaktadır ve bunun faydalarından yararlanılmaktadır. “Komünizm”de fiyatlar merkezi planlamayla masa başında tesbit edildiği için bu tesbitler ekonomiyi tahrip etmektedir. Halbuki arz-talep kaidesinden yararlanıldığı
zaman talebe göre arz ayarlanmakta böylece üretim rasyonel olmakta, ihtiyaç neye varsa ve ne kadarsa ekonominin üretimi buna göre ayarlanması temin olun-makta ve böylece kıtlık olmadan ve israf olmadan ih-tiyaçlar maksada en uygun Şekilde karşılanmaktadır. Ama buna mukabil kapitalizmde bu imkan suistimal edilmekte düzenin yapısı dolayısıyla tekeller ve kar-teller oluşarak fiyatlar sun`i olarak arttırılmakta büyük kitleler bu yoldan sömürülmektedir. Halbuki Adil Düzen`de tekelleşme ve kartelleşmeye imkan ve zemin bulunmamaktadır. Çünkü Adil Düzen`de üretim için yeteri kadar kredi bulunabildiği halde ihtikâr, mal depolama ve tekel tesisi için kredi bu-lunamamaktadır. Böylece kapitalizmin bu mahsurlu ta-rafı Adil Düzen`de yer almamaktadır.

 

 

 

c)  Adil Ekonomik Düzenin Krediyle İlgili Esasları

 

 

 

Kredi Nedir ?
Daima şu sorularla karşılaşılır:
– Bugünkü dünyada faiz kalkar mı?
– Faiz kalkarsa kim kime para verir ?
– Yatırım yapacak insan parayı nereden bulacak, nasıl bulacak ?
İşte bu bölümde bu soruların cevapları verilmiş ola-caktır. Bunun için önce Adil Düzen`de “Kredi”nin ne olduğunu tarif etmekte fayda vardır.
Yukarıki “Para” bölümünde belirttik ki Adil Düzen`de herkes ne kadar üretti ise o kadar tüketme hakkına sa-hiptir. Peki bir insan hiçbir şart ve şekil altında ürettiğinden fazla tüketme hakkını kullanamaz mı ? Kul-lanabilir, işte bir kimsenin sonradan geri vermek şartıyla ve belirli şartlar altında geçici bir süre için ürettiğinden daha fazla tüketme hakkı kullanması imkanına kredi diyoruz.
Adil Düzen`de 7 türlü kredi imkanı vardır. Bunların hepsi de faizsizdir ve hiçbirisi de enflasyona sebep ol-maz. Bu kredi imkanları şunlardır:

 

 

 

1- Ortaklıklar
Adil Düzen`de aynen bugünkü düzende olduğu gibi fertlerin biraraya gelerek ortaklıklar kurmaları kendi ta-sarruflarını birleştirerek, ekonomik faaliyetlerde bulun-maları mümkündür. Ortaklıkların her iki amaçlısı da im-kan dahilindedir.
a- Biraraya gelip bir tesiste bir mal üretip bunu kârıyla satmak ve yapılan kârı ortaklar arasında bölüştürmek
b- Veya biraraya gelip bir ortaklık olarak bir tesis kurmak bu tesiste üretim yapıp üretilen mallan satarak kâr etmek veya tesisi satarak kâr etmek ve kârı ortaklar arasında bölüştürmek. Yani hem tesise hem üretim ve kârına ortak olmak.
Böylece bir kimse kendi ürettiğinden yaptığı tasarruf-tan fazlasını muakkat bir zaman için belli şartlarla tüketmek imkanını kullanmış olmaktadır. Böyle bir kul-lanımda çok tabii olarak görüldüğü gibi ne faiz söz konusudur ne de enflasyon.

 

 

 

2- Hakkı müktesep karşılığı kredi
Bunun manası şudur: Bir kimsenin mesela 1000 li-ralık bir tasarrufu var. Bunu götürdü bir bankamatik kartıyla bankaya yatırdı. Bu parası 1 yıl bankada kaldı. 1 yıl sonra gitti bankamatik kartıyla bankadan 12.000 TL para çekti ve 1 ay kullı sonra iade etti veya 3 bin lira çekti 4 ay kullı veya 4 bin lira çekti 3 ay kul-lı. Bu rakamları şuna göre tesbit ediyoruz.
Bankaya yatırılan para X bankada kaldığı süre = Hakkı Müktesep kredi hacmi.
Böylece bir kimse muvakkat bir zaman için, bilahare iade etmek üzere belirli şartlar altında ürettiğinden daha fazla bir tüketim hakkı yani kredi kullanmış olmak-tadır, işte bu kredinin adı Hakkı Müktesep kredisidir.
Adil Düzen`de banka hizmetini genel olarak devlet yapar. Özel şahısların banka kurmaları, faizsiz olarak çalışıp mudilerine kâr temin etmeleri mümkündür. Ancak yukarıda söylediğimiz bankacılık hizmetlerini genellikle devlet yapar. Onun için bankanın batması söz konusu değildir, banka sağlamdır. Bu itibarla yukarıda açıklanan Hakkı Müktesep kredisi şu demektir ve ekon-omiye iki önemli fayda sağlamaktadır.
Benim şu a param var bir süre kullanmayacağımı biliyorum bankaya koyuyorum. Benim kullanmadığım bu parayı o sırada Erzurum`daki kardeşim alıp kullanıyor. Onun parasını kullanmadığı zama ben alıp kul-lanıyorum. Dolayısıyla ne faiz ne de enflasyon söz konusu değildir. Diğer yan ortada bir kredi vardır ve bundan ekonomi için yararlanılmaktadır.
Diğer çok önemli bir fayda ise, Adil Düzen`de kimse-nin kullanmadığı parasını cebinde veya yastığının altında saklaması söz konusu değildir. Çünkü para bankada durursa Hakkı Müktesep kredisi imkanı doğmaktadır ve de banka sağlamdır. Böylece Adil Düzen`de bütün para her zaman ekonominin hizmetin-dedir. Bu da ideal bir durumdur.

 

 

 

3- Emek karşılığı kredi
Bu kredi şudur, bir misalle açıklayalım:
Benim bir konfeksiyon atölyem var, burada 20 tane dikiş makinam var, işçilerimi tutup çalıştırırsam konfek-siyon üretebiliyorum ve kârlı iş yapabiliyorum. Piyasada şartlar müsait ancak ne var ki işletme sermayem yok.
Adil Düzen`de bu bir problem değildir. Atölye sahibi olduğum vesikamı ortaya koyarım, dürüst bir insan olduğuma dair mensup olduğum “Ahlâk topluluğu”nun bana verdiği “Tezkiye” belgesini ortaya ko-yarım giderim makinalarımın ve atölyemin gerektirdiği usta ve işçileri arar bulurum. Atölyemin kaç usta ve işçiyle üretim yapacağı “Meslek kuruluşum, loncam” ta-rafından belirlenmiştir. Bu şartlara uygun olarak Usta ve işçilerin de çalıştıkları zaman ne kadar ücret almaya layık oldukları tahsil, tecrübe, ehliyet ve kabiliyetlerine göre kendi meslek kuruluşları tarafından belirlenmiştir. Diyelim ki Adil Düzen`de bir dikiş makinası ustası 1 ay çalıştığı zaman 5 Milyon TL. sı alacaktır. Bu kimseleri alır getirir işe başlatırım. Bunların ücretlerini banka yani devlet öder, ben müteşebbis olarak, atölye sahibi ola-rak borçlanırım. Bilahare ürettiğim konfeksiyonu satar borcumu öderim.
İşte üretim için çalışanlara ödenen bu kredinin adı Emek Kredisi`dir.
Bu kredi de faizsizdir ve enflasyona sebep olmaz. Çünkü piyasaya para çıkıyor fakat karşılığında üretim yapıldığı için mal da çıkıyor.
Adil Düzen`de, aşağıda da açıklanacağı gibi ekono-mi çok hızla döndüğü ve geliştiği için asıl mesele işsiz bir insan bulmaktır. Çünkü Adil Düzen`de işsiz kimse kalmayacaktır. Adil Düzen`de ekonomi geliştiği için herkes emeğinin karşılığını insanca yaşayacak şekilde alacaktır. Bundan dolayı Adil Düzen`e geçilir geçilmez bugün kahvehanelerde boş oturan işsizler bir a yüksek ücret alabilme potansiyeline ve imkanına kavuşacaklardır. Onlar iş arayacaklarına müteşebbisler kredi alabilmek için gelip onları arayacaktır. Çünkü, Adil Düzen`de kredi Emeğe ve Üretime verilmektedir.
Bir kimse mensup olduğu ahlâk topluluğunun ver-diği tezkiye belgesine rağmen dürüst davranmazsa hem meydana getirdiği zararları tezkiyeyi veren ahlâk topluluğu tazmin eder, hem de bu davranışı tekerrür ederse “Emek Kredisi” kullanma hakkını kaybeder. Bundan dolayı Adil Düzen`de düzenin kendisi herkesin dürüst olmasını ve ahlâki bakımdan gelişmesini teşvik etmektedir.

 

 

 


4- Rehin karşılığı kredi
Adil Düzen`de Herkes bugün olduğu gibi “Rehin Karşılığında da kredi alabilir. Bu kredinin mahiyetini de şöyle bir misalle açıklayabiliriz:
Elimde buğdayım var şu a fiyatlar ucuz, tahmin ediyorum ki 3 ay sonra fiyatlar yükselecek bu durumda buğdayımı şartlı olarak buğday vakfına teslim ediyorum. Bugünkü bedelinin mesela 80`nini rehin karşılığı kre-di   olarak  alıyorum. 3 ay sonra fiyatlar  artınca, buğdayımı şimdi bugünkü fiyattan sattım diyorum ve bedelin bakiyesini de o zaman alıp rehin karşılığı kredi borcumu ödüyorum.

 

 

 

5- Ödenmiş Vergi Karşılığı Kredi
Aşağıda da açıklanacağı gibi Adil Düzen`de vergi yoktur. Sadece devletin üretim yaptığı katkı ve hizmet-leri karşısında kendi hakkını alması söz konusudur. Bu sebepten dolayı  “ödenmiş  vergi  karşılığı  kredi”den maksat bir kimse, ortaklık veya kuruluşun “Dev-letin gelir teminine vesile olması” münasebetiyle ka-zanmış olduğu bir kredi imkanıdır. Kim devletin gelir teminine vesile olursa, bu vesile olduğu gelire bağlı ola-rak belli kriterler uyarınca ayrıca devletten belli şartlarla kredi alabilir, işte bu kredinin adı “Ödenmiş vergi karşılığı kredi”dir.

 

 

 

6- Yatırım Projesi Karşılığı Kredi
Adil Düzen`de herkes uygun şartları yerine getirdiği takdirde “Yatırım projesi karşılığı kredi” alabilir.
Bu krediyi de yine bir misalle açıklayalım: Devlet yaptığı teşviklerle makro planları hazırlatmış, bu  planların  gerektirdiği  yurdun  her bir ekonomik bölgesi için öncelikli ve teşvikli yatırım projelerini ortaya koymuş.
Tıpkı bugün Bayındırlık Bakanlığı`nın müteahhitlere verdiği karneler gibi yatırımcılar da ehliyet belgelerini alabiliyorlar. Yani nasıl bugün Bayındırlık Bakanlığı bir müteahhidin durumuna göre bu müteahhit 5 Milyar Li-ralık veya 10 Milyar Liralık veya sonsuz büyüklükte taahhüt işleri yapabilir diye ehliyet karnesi veriyorsa Adil Düzen`de de ehil kimselere hangi konuda-ne mik-tar taahhüt işi yapabilecekleri meslek kuruluşları ta-rafından kendilerine teminatlı ehliyetler olarak verilmek-tedir. Aynı zama herkes mensup olduğu ahlâk topluluğundan da dürüst bir kimse olduğuna dair temi-natlı tezkiye belgesi alabilmektedir.

 

 

 

Açıklama
Diyelim ki bir kimse 3 tane belgeyi ortaya koymuştur:
– Bunlardan birisi bir bölgede yapılması teşvikli bir yatırım projesi; mesela 10 Milyar Liralık bir motor fabri-kasının kurulması projesi:
– Kendisinin 10 Milyar Liralık bir motor fabrikası yatırımı yapabilecek ehliyeti olduğunu gösteren mensup olduğu meslek kuruluşundan aldığı teminatlı ehliyet belgesi.
– Mensup olduğu ahlâk kuruluşundan almış olduğu teminatlı tezkiye belgesi.
Bu takdirde bu kimse projesine uygun olarak kura-cağı fabrikanın arsasını arar, bulur, satın alır. Arsanın bedeli projeye mahsuben banka yani devlet tarafından ödenir. Bilahare gerekli işçileri tutar, inşaat malzemeleri-ni alır, inşaatı yürütür, makina teçhizatını alır, fabrikayı kurar ve tamamlar. Bütün bu işler yapılırken her kade-mede gerekli ödemeler projeye mahsuben banka yani devlet tarafından yapılır. Böylece 10 Milyar Lira harcı. 10 Milyarlık fabrika tamamlı. Ortaya bir tesis çıkmıştır. Bu tesisin bedelini müteşebbis borçlanmıştır, bu borcu ya tesisi satar öder veya çalıştırır öder.
işte yatırım projesi karşılığı kredinin mahiyeti budur. Görüldüğü gibi bütün bir fabrika kurulmuştur, bir yatırım projesi gerçekleştirilmiştir. Ortada faiz yoktur ve de en-flasyon yoktur. Çünkü piyasaya para çıkmıştır ama karşılığında da alınıp satılabilen bir tesis üretilmiştir.
Bugünkü faizci düzende yatırımlar, bunu yapmaya kabiliyetli olanlar tarafından değil, işini uydurup kredi alabilenler tarafından yapılmakta ve büyük faizlerle gerçekleştirilmektedir. Öyle ki mesela 7 kademeden geçerek üretilen bir yünlü konfeksiyon mamulü bütün bu kademelerde katlanarak maliyetlerin içine giren yatırım ve işletme faizlerinden dolayı 100`e mal olacaksa halihazır şartlar altında 611`e mal olmakta ve bu muaz-zam haksız fark, sonunda bu konfeksiyonu alıp kullan-maya mecbur olan fakir fukaraya ödettirilmektedir.
Adil  Düzen bu  haksızlığa,  bu  zulme meydan bırakmaz.
Adil Düzen`de kabiliyetli olan dürüst yatırımcılar öncelikli, faydalı yatırımlar için her zaman faizsiz olarak yeterince para bulurlar. Bu suretle bugünkü faizci kapi-talist düzenin, kalkınmanın ve işsizliği önlemenin önüne koyduğu en büyük engel ortadan kalkmış olmaktadır.
Görüldüğü gibi Adil Düzen`de “Tam Teşvik” ve “Tam Destek” vardır.
İş yapabilecek kabiliyetteki her dürüst insan o işi, o yatırımı yapabilir, o projeyi yürütebilir, gerçekleştirebilir. Parasızlık, sermayesizlik buna mani değildir.

 

 

 

7- Selem Senedi Karşılığı Kredi
Adil Düzen`de diğer bir kredi imkanı da “Selem Senedi karşılığı kredi” yani diğer bir adıyla “Sipa-riş kredisi”dir.

 

 

 

Açıklama
Bu kredinin de nasıl bir kredi olduğunu yine bir mi-salle açıklayalım:
Diyelim ki bir kimsenin bir mırası mevcuttur. Bu mırası tam kapasite ile çalıştığı zaman A kalitesinde M teneke peynir üretebilecek kapasitededir. Mıra koyunları kendi besliyor veya piyasadan süt alıyor. Mayıs ayında bol süt çıkınca Haziran ayında bu peynir-leri üretip teslim edebiliyor. Mıranın yöneticisi mese-la Ocak ayında daha teslime 6 ay varken herkese so-ruyor ve diyor ki ben mıra sahibiyim ve mıram şu zama, şu kalitede, şu kadar peynir üretebilecek kapasitededir. Biliyorsunuz ki Haziran ayında 1 teneke peynir 100 Bin Liraya satılıyor. Şu a Haziran`a 6 ay var, şimdi bana 70 Bin Lira verirseniz size mesela 5 Temmuz`da A kalitesinde 1 teneke peynir teslim edeceğim. Kim almak istiyor. Diyelim ki bu teklif karşısında herkes düşündü 5 Temmuz`da 100 Bin Li-raya 1 teneke peynir almaktansa şimdi 70 Bin Lira ver-meyi uygun gördü. Bu teklifi kabul edenler mıra yöneticisine isimlerini, adreslerini bildiriyorlar ve 70 Bin Liralarını ödüyorlar, mıra temsilcisi kapasitesini dol-duracak kadar siparişi daha Ocak ayında almış oluyor ve bu siparişi verenlere bir “Selem Senedi” veriyor. Bu senedin üzerinde, bu senedi ibraz edene 5 Temmuz tarihinde A kalitesinde 1 teneke peynir teslim edeceğini yazıyor, taahhüt ediyor, adresini, mühürünü, imzasını koyuyor ve senedi parayı verene teslim ediyor. Böylece topladığı paralarla hammaddesini alıyor, masraflarını görüyor, işletme sermayesi ihtiyacını karşılıyor, mırasını çalıştırıp peynirleri yapıyor bilahare bu pey-nirleri Selem Senedi sahiplerine teslim ediyor. Senedi geri alarak taahhüdünden kurtuluyor.
İşte “Selem Senedi karşılığı kredi” bu ma-hiyette bir kredidir. Şeklen bakıldığı zaman ne var bunda, çok basit bir olay denebilir.

 

 

 


Selem Senedi Çok Mühim Bir Olaydır
Halbuki Selem Senedi olayı çok büyük bir olaydır. Faizci kapitalist sistemle insanlığı sömüren emperyalizm ve siyonizmi atom bombasıyla yıkmak mümkün değildir. Fakat Selem Senediyle yıkmak mümkündür. Çünkü halihazır faizci kapitalist nizamdaki senetlerin yerini Adil Düzen`de Selem Senedi alınca bugünkü haksız sömürü önlenmiş olmaktadır ve piyasaya pahalılık yerine ucuzluk gelmektedir.
Çünkü yukarıda da açıklığı gibi Adil Düzen`deki Selem Senedinde senet malı temsil etmektedir. Do-layısıyla piyasada ne kadar çok senet varsa bu durum o kadar çok malın var olduğu etkisini yapar. Dolayısıyla ucuzluğa sebep olur. Halbuki faizci kapitalist düzende senet parayı temsil etmekte, piyasada ne ka-dar çok senet varsa o kadar çok para var gibidir. Do-layısıyla senet ne kadar çoksa o kadar çok pahalılığa sebep olmaktadır.
Diğer yan Adil Düzen`de Selem Senedinin va-desi ne kadar uzunsa o kadar çok ucuzluk var demek-tir. Çünkü malın mesela peynirin teslimine 6 ay varsa mıra temsilcisi 1 teneke peynir için 70 Bin Lira ister 3 ay varsa 1 teneke peynir için 85 Bin Lira ister böylece vade uzadıkça ucuzluk olmaktadır. Halbuki faizci kapitalist nizamda vade ne kadar uzunsa pa-halılık o kadar çok olur. Çünkü vade ne kadar uzunsa alınan borç paranın üzerine o kadar çok faiz binmekte-dir. Dolayısıyla faizci kapitalist nizamda vade uzadıkça pahalılık artmaktadır.
Denilebilir ki madem ucuzluk getiriyor o halde neden herkes Selem Senedi kullanmıyor? Bu sual safça bir sorudur. Çünkü faizci kapitalist nizamı emperyalizm ve siyonizm korumakta ve kollamaktadır. Bu nizamdan uzaklaşılmasına müsaade etmez. Hatta topyekûn savaş bile açabilir. Çünkü unutmamak lazım gelir ki bu faizler toplanıp sonunda dünya sermayesini elinde tu-tan emperyalizm, Siyonizm ve onların işbirlikçilerine ödenmektedir. Onun için netice itibariyle faiz bir bakıma emperyalizme ve siyonizme ödenen haksız vergi de-mektir. Mesela Türkiye`de IMF, ekonomik politikayı tan-zim ederken piyasaya şu kadar para çıkartacaksınız diyor bu miktarı zaruri ihtiyaçtan az tutuyor ki herkes mümkün olduğu kadar çok senetle ve faizle iş görsün.
Nitekim geçen asırda Fransa`da bir belediye başkanı, belediyenin parası olmadığını görünce özel fiş çıkartıp bu fişle çalışanların zaruri ihtiyaçlarını karşılayarak şehri imar edip, genişletilmiş caddelerdeki dükkanları ve işyerlerini devletin parasıyla yüksek fiyata satarak zengin oldu. Çalışanları zengin etti ve şehri imar etti. Bu durum karşısında emperyalizm ve Siyonizm Fransa`daki mevzuata “Kimse para yerine kaim olacak evrak tanzim edemez” ilkesini koyarak kendi kontrolü dışında bu kabil faaliyetlerin yapılmasına engel oldu.

 

 

 

Adil Düzen`de Yeterince Faizsiz Kredi Bulmak  Mümkündür.

 

 

 

Adil Düzen`de öncelikli, faydalı üretim ve yatırımlar için dalma yeterince faizsiz kredi bulmak mümkündür.
Bu bölüme başlarken bugünkü faizci kapitalist düzene alışmış kimselerin daima şu soruları sorduklarını belirtmiştir:
– “Bugünkü dünyada faiz kalkar mı ?”
– “Faiz kalkarsa kim kime para verir ?”
– “Yatırım yapacak insan parayı nereden bulacak, nasıl bulacak ?”
Şimdi yukarıdaki açıklamalarımızdan sonra bu soru-ları tekrar ele alalım, işte buyurunuz Adil Düzen`deyiz ve kredi ihtiyacınız var, işte size istediğiniz kadar ve hatta fazlasıyla bol bol kredi. Hem de faizsiz ve enflas-yonsuz.
Söyleyin bakalım ne yapacaksınız da kredi istiyorsu-nuz? Efendim yatırım yapacağım, buyurun size iste-diğiniz kadar “Yatırım Projesi Karşılığı Kredi” ayrıca isterseniz ortaklık kurun, isterseniz “Hakkı Müktesep Karşılığı” ve “Rehin Karşılığı Kredi” kullanın.
Efendim fabrikam var, çalıştıracağım işletme sermay-em yok. işte size istediğiniz kadar “Emek Karşılığı Kredi”, “Selem Senedi Karşılığı Kredi” ve ayrıca daha da fazlasıyla “Ödenmiş Vergi Karşılığı Kredi” isterseniz ayrıca ortaklıklar, Hakkı Müktesep karşılığı kredi, Rehin Karşılığı Kredi.
Görüldüğü gibi bir kimse öncelikli, faydalı bir yatırım veya üretim yapmak isterse ihtiyacını karşılayacak bol bol faizsiz ve enflasyonsuz kredi mevcuttur. Yeter ki siz fay-dalı yatırım yapın, üretim yapın, emekçi çalıştırın.
Efendim ben kredi istiyorum. Ne yapacaksınız ? Pi-yasadan zeytin yağları toplayacağım bir müddet sonra yüksek fiyatla satıp ihtikar yapacağım, işte bunun için yani fakir fukarayı ezmek için, tekelcilik için, pa-halılık için Adil Düzen`de kredi bulamazsınız. Çünkü görüldüğü gibi yukarıda belirtilen kredilerin hepsi Adil Düzen`de emek ve üretim için verilmektedir. Yani emek üretim ve ucuzluk için.

 

 

 

D) Adil Ekonomik Düzenin Vergiyle İlgili Esasları

 

 

 

Vergi Nedir ?
Adil Ekonomik Düzen “Hakki Üstün Tutan” nizamın bir düzenidir. Bundan dolayı devletin elinde kuvveti vardır diye aklına estiği şekilde vergi koymasına müsaade etmez. Devlette hakka riayet edecektir, an-cak ve sadece kendi hakkını alacaktır. Bu sebeplerden dolayı Adil Dözen`de vergi devletin üretime yaptığı katkı ve kendi hizmetlerinden dolayı hakkını alması demektir. Halihazır faizci kapitalist nizamda devlet haksız olarak vataşı ezmektedir, gelişmeyi önlemekte, gelir dağılımlarını bozmakta, sömürmekte ve zulüm yapmak-tadır. Bu münasebetle çeşitli isimler altında icad edilmiş bulunan bütün vergiler, fonlar ve kesintiler tamamen haksızdır ve hepsinin lağvedilmesi gerekir.

 

 

 

Adil  Düzen`de  Devletin  Gelir  Nasıl Teşekkül Ediyor
Devletin asıl geliri şu şekilde teşekkül etmektedir. Konuyu yine bir misalle açıklayalım:
Diyelim ki bir müteşebbis ekonomik bir faaliyet yapa-cak ve mesela motor üretecek bunun için önce umum müdür, teknik müdür, mali, ticari ve idari müdürler ve yardımcılarından müteşekkil bir yönetim kadrosu teşkil etmiştir. Bu kadro belli kapasitede üretim yapabi-lecek komple bir işletmeyi yönetebilecek kabiliyettedir. Bu kabiliyetleri mensup oldukları meslek kuruluşları “Teminatlı Ehliyet”i ile bellidir ve kadro mensup ol-dukları ahlâki topluluğun verdiği “Teminatlı Tezkiye” ile de tezkiye edilmiş dürüst bir kadrodur. Ülkenin belli bir bölgesinde kurulması teşvik edilmiş ve kurulmuş bir motor üretim tesisinin “Tesis Sahipleri”yle görüşmüşlerdir. Bu tesis sahipleri diyelim ki bir şirkettir ve bu yönetici kadroyla tesislerinin çalıştırılmasını uygun görmüşlerdir ve buna razı olmuşlardır. Böylece bir masanın etrafında yönetici kad-ro ve tesis sahipleri temsilcileri oturdular. Üretim için işçi lazım diyelim ki bir işçi sendikası temsilcisi de biz şu kimselerden müteşekkil bir işçi kadrosuyla bu tesisin bütün işçilik hizmetlerini yapmaya hazırız dedi. Böylece işçi temsilcisi de masaya oturdu, üretim için hammadde lazım bir şirket de biz de bu fabrikanın ihtiyacı olan bütün hammaddeleri vermeyi kabul ediyoruz, dedi. O da masaya oturdu. Böylece masada 4 temsilci oldu: Yönetici kadro, tesis, işçi ve hammadde. Bun-lar bu imkanlarla üretim yapabilirler mi ? Hayır. Çünkü tesisin çalışıp motor üretebilmesi için bunlardan başka ayrıca işletmenin elektrik, su, nakliyat, yeminli muha-sebeci, yeminli ambarcı, iletişim ve ulaşım imkanları, yol, sağlık, eğitim, güvenlik…vs. gibi çeşitli genel hizmetlere ihtiyacı vardır, işte herhangi bir üretimde diğer 4 unsur bir araya geldiği zaman bu 5. unsuru da devlet temin etmekte yani genel hizmetleri yaparak üretime katkıda bulunmaktadır.
Böylece devlet de 5. ortak olarak masaya oturmak-tadır. O da kendi hizmetleriyle üretime katkıda bulun-makta ve dolayısıyla üretimden pay almaya hak kazan-maktadır. Diyelim ki bu üretimin projesinde uzmanlar üretilen malların bölüşümünde hangi hakkâni ora her bir ortak pay alacaktır. Bunu ilmi esaslara ve hak ölçülerine uygun olarak tesbit etmişler ve me-sela bu projede 5 ortaktan her birinin üretimin beşte bi-rini almasını uygun görmüşlerdir. Bu bölüşüm esasları zaten baştan belliydi ve herkes bu ora bölüşülmeye razı olarak kendi rızasıyla razı olarak or-taklığa katılmıştı.
Bütün unsurların tamam olmasıyla üretim yapıldı. 1 ayda 500 motor üretildi. Projeye göre her ortak grup, bu motorlar ambara teslim edildiği zaman 100 motor sahibi oldu. Bu üretim yapılırken 1 ay boyunca mesela işçiler yol için, yemek için çeşitli masraflar yaptılar ancak 100 motor sahibi olunca kâr ettiler, kazılar. Yöneticiler, tesis sahipleri, hammaddeciler de aynı şekilde masraf ettiler ama buna mukabil kazılar, işte tıpkı devlet de bunlar gibi üretim esnasında 1 ay boyunca elektrik, su verdi, çeşitli genel hizmetlerin yapılması için masraflar etti. Fakat o da üretimin sonun-da 100 motor sahibi olunca aynen işçiler ve diğer or-taklar gibi sadece kendi hakkını aldı ve de kâr etti. işte Adil Düzen`de devletin geliri bu şekilde teşekkül etmek-tedir.
– Devlet huzur, asayiş ve güvenliğin temini suretiyle de üretime girmemiş servetlerin muha-fazası içinde hizmet görmektedir. Dolayısıyla devletin bunlardan da kendi hakkını pay olarak alması tabiidir.
– Devlet ayrıca toprağın, madenlerin, or-manların meraların sahibidir. Çünkü bunların ha-kiki sahipleri şehitlerdir. Şehitleri de devlet temsil etmek-tedir. Dolayısıyla bunlardan çeşitli şekilde yararlananlar da yine devletin payını hak ölçülerine uygun olarak ver-eceklerdir.
– Ayrıca devlet şu veya bu sebeple bazı tesislerin ve işletmelerin de sahibi olabilir. Bu takdirde bu tesislerin ve işletmelerin üretimlerinde devletin sadece yaptığı genel hizmetler karşılığında değil aynı zama tesis sahibi olarak da hakkını alması ta-biidir.
İşte Adil Düzen`de devletin gelirleri bu esaslar dahi-linde teşekkül eder.
Bundan dolayı Adil Düzen`de vergiyle ilgili olarak aşağıdaki temel esaslar söz konusudur:

 

 

 

1- Verginin Sadece “Devlet Hizmeti Karşılığı” Olması
Yukarıda da açıklığı gibi Adil Düzen`de devlet aklına estiği gibi vergi kanunu çıkartamaz, vergi ala-maz. Devletin geliri sadece yaptığı hizmetler ve sahip olduğu kıymetler karşılığında ‘Hak Ölçüleri’ne uygun olarak kendi hakkını alması suretiyle teşekkül eder. Devletin bu hakkının dışında hiçbir vergi koyması söz konusu değildir. Dolayısıyla Adil Düzen`e geçildiğinde bugünkü binlerce haksız vergi ve fon maddelerinin hepsi yürürlükten kaldırılacaktır.

 

 

 

2- “Tek Vergi” Prensibi
Yukarıki misalde ve açıklamalarda da belirtildiği gibi devlet üretimden ve sahip olduğu kıymetlerden hakkâni ölçüler içerisinde sadece bir tek vergi alır. Bir üretimden ve bir kimseden çeşit çeşit isimler altında, çeşit çeşit ka-demelerde ayrı ayrı vergilerin alınması söz Konusu değildir.

 

 

 

3- Verginin Yani Devletin Payının “Üretim Cinsinden” Verilmesi Prensibi
Yine yukarıki misalde ve açıklamalarda belirtildiği gibi devletin payı devlete, üretimin cinsinden verilir. Yani mesela motor üretildiğinde devlet de kendi payını am-bara giren motor cinsinden almaktadır. Bunu tıpkı şahıslar gibi devlet de istediği zaman o aki piyasa fiyatı üzerinden paraya çevrilebilir.
Bu sebepten dolayı Adil Düzen`de vergiyi ille de na-kit olarak gününde ödeyeceğiz diye bir kimsenin elin-deki malını yok pahasına satması mecburiyeti söz konu-su değildir.

 

 

 

4- “Gelirden Vergi Alınmaması” Prensibi
Yukarıda da açıklığı gibi Adil Düzen`de vergi devletin üretime yaptığı katkı ve hizmetleri karşılığında kendi hakkını alması esasına dayanmaktadır. Üretim ve hizmetlerde herkes kendi hakkını almaktadır. Üretimden sonra haklar adilane bir şekilde, müteşebbis yönetici, tesis sahipleri, işçi, hammaddeyi temin edenler ve dev-letin yaptığı hizmetler dolayısıyla devlet arasından bölüştürmekte ve herkes kendi payını almaktadır. Böyle bir pay dağıtımı yapıldıktan sonra artık devlet kimsenin payından şu veya bu sebeple vergi almaya kalkamaz. Bunun manası herkesin brüt geliri ne ise bu aynı zama onun net geliridir. Böylece bir yan işçi, köylü, memur/esnafın emek karşılığı elde ettikleri brüt gelirlerinden ayrıca vergi ödemeleri söz ko-nusu olmadığı gibi tüccar, müteşebbis, sanayici ve tesis sahipleri ve ayrıca kira ve kârdan hizmet ve katkısı karşılığında pay alanların gelirlerinden vergi ödemeleri de söz konusu değildir.
Bugünkü faizci kapitalist düzende alınan vergiler ne-tice itibariyle haksız olarak fakir fukarayı ezen vergiler-dir. Zaten geçinemeyen işçi, memur, köylü, esnafın brüt gelirlerinden vergi kesmek vergiyi haksız olarak bunlara ödetmek mahiyetinde olduğu gibi tüccardan ve üretimin her kademesinden ve her ne suretle olursa ol-sun kârdan, kazanç ve gelirden vergi kesmek demekte netice olarak bu kâr ve gelirler satılan mallardan yapıldığı için bu malları satın alanlara yani vergiyi dolaylı olarak sonunda fakir fukaraya yüklemek mahiyetinde-dir. Nitekim bugünkü düzende kâr eden bir tüccarın veya fabrikanın gelirinden maliyeye vergi ödemesi de-mek gerçekte bu vergiyi o tüccar veya üreticinin ödemesi demek değildir. Burada tüccar veya üretici vergi ödemiyor sadece maliyeye tahsildar muavinliği yapıyor. Yani malları satın alan fakir fukaradan aldığı paranın bir kısmını götürüp maliyeye veriyor. Böylece neticede emekçiler, çalışanlar ve fakir fukara eziliyor. Gelirden alınan vergi netice itibariyle,haksız olarak fakir fukaradan alınan vergi demektir. Bunun için Adil Düzen`de gelirden vergi alınması söz konusu değildir.

 

 

 

5- Şahıslar Veya Müesseseler Ne Kadar Çok Vergi Ödemişlerse “Devletten O Nisbette Daha Fazla Ve Öncelikle Hizmet Almak İmkanına Kavuşurlar.
Yukarıda açıklanan şekilde, herhangi bir şahıs veya müessese yaptığı ekonomik faaliyetlerle devletin gelir temin etmesine vesile olursa, yani bugünkü faizci kapi-talist nizamın tabiriyle devlete ne kadar çok vergi vermişse o şahıs veya müessese devletten o kadar çok “ödenmiş Vergi Karşılığı Kredi” alma hakkı ka-zanır. Bunun gibi devletten o nisbette öncelikle ve daha çok genel hizmetler bakımından hizmet alma im-kanına kavuşur ve de o teşebbüs veya müessese bu ödediği vergi ile orantılı olarak daha yüksek bedelle si-gorta edilmiş olur. Yani: Devlet teşebbüslerin güvenliğini sağlamaktadır. Bu teşebbüslerde hırsızlık, yangın, tahribat…vs. gibi müteşebbisin iradesi dışındaki sebeplerden bir zarar meydana geldiğinde bu zararı tazmin eder. işte bu tazminat, o müessese dev-lete ne nisbette daha fazla gelir teminine vesile olmuşsa o kadar yüksek olur. Bunun için Adil Düzen`de çok vergi ödemenin yani devletin daha çok gelir elde etmesine vesile olmanın birçok avantajları mevcuttur. Böylece düzen müteşebbisleri yukarıda, açıklanan hakkâni ve adil ilkeler içerisinde daha çok vergi ödemeye teşvik eder.

 

 

 

6- Verginin “Beyana göre” Olması Prensibi
Yukarıda açıklanan sebeplerden dolayı Adil Düzen`de vergi beyana göre alınır. Ayrıca vergi kont-rolü, vergi uyuşmazlığı, vergi mahkemeleri ve vergi kaçakçılığı söz konusu değildir.
Çünkü önce bir defa üretimlerde ambar ve muha-sebe hizmetlerini yeminli ambarcılar ve muhasipler yap-maktadır. Üretimin paylaşılması açık, kesin, adi esasla-
ra bağlanmıştır. Mal ambara teslim edilince, Örelim ta-hakkuk edince herkesin payı bellidir ve herkes payına emin bir şekilde sahip olmuştur. Bu arada herkes gibi devlette kendi hakkını almıştır. Artık bundan sonra vergi kaçırmak demek, bir depodaki devletin malını hırsızlık yaparak çalmak demektir. Esasen paylaşma adilane olduğu için, herkes hakkını aldığı için, kimse ayrıca böyle bir hırsızlığa teşebbüs etmeyecektir.
Diğer yan bir teşebbüste devlete düşen pay ne kadarsa o teşebbüsün
– Gayrimenkul değeri
– Hisse senedi bedeli
– İstimlak bedeli
o kadar yüksek olacaktır. Böylece vergi kaçakçılığı fiilen söz konusu olmadığı gibi bunu yapana da neti-cede bir fayda değil sadece zarar getirecektir.

 

 

 

Açıklama
Konuyu ayrıca bir misalle açıklayalım:
Diyelim ki bir kimsenin 80 tane koyunu vardır. Bunları açık meralarda otlatıyor ve böylece koyunculuk yapıyor. Bu kimse 1 yılda 80 tane koyunundan 2 tanesini dev-lete verecektir. Çünkü bu koyunları meralarda otlatıyor böylece devlet onun üretimine katkıda bulunuyor ve ayrıca onun bu işi yapmasının güvencesini sağlıyor. Meraların asıl sahibi şehitlerdir. Şehitlerin temsilcisi de Adil Düzenin devletidir. Dolayısıyla bu 2 koyun devletin hakkıdır. Bir misal olarak farzedilsin ki bu koyunculuğu yapan kimse 80 koyunu olduğu halde 40 koyunu olduğunu beyan etmiş ve devlete 2 koyun yerine 1 koyun vermiştir. Ama eğer biri gelir de bu şahsın koyun-larından 40 tanesini çalar veya gasbederse bu takdirde bu kimse devlete başvurup bunun tazmin edilmesini iş-leyemeyecektir. Böylece çok daha zararlı çıkacaktır. Halbuki eğer dürüst davranmış ve devletin hakkını ve-rirken doğru beya bulunarak 80 koyunu olduğunu beyan etmiş olsaydı bu takdirde devlet ona çalınan veya gasbedilen 40 koyununu tazmin edecek veya et-tirecekti.
Görüldüğü gibi Adil Düzen`de vergi beyana göredir. Buna mukabil vergi kaçakçılığı, vergi kontrolü, uyuşmazlığı, mahkemesi söz konusu değildir. Halbuki bugünkü faizci kapitalist düzende Maliye Bakanlığı`nın memurlarının en büyük meşgalesi vergi kaçakçılığı ile uğraşmaktır. Müteşebbislerin en önemli gayretlerinden birisi de daha az vergi vermenin yollarını araştırmaktır. Neticede de bütün bu külfetlere ve israflara rağmen yi-nede devlet vergiyi tam olarak toplayamamakta bu düzende esasen vergiler temelde haksız ve zulmedici olduğu gibi bunun kontrolü ve tahsili için de ayrıca ye-niden sayısız zulümler yapılmaktadır. Bu zulümler faizci kapitalist düzenin haksız yapısından doğan zulümlerdir.

 

 

 

7- “Üretimden Alınacak Pay Anayasa İle Be-lirlenir Prensibi
Adil Düzen hakkı üstün tutan düzendir. Hak ise mut-lak bir gerçektir. Onun bunun indi ve keyfi mutaalâ, görüş ve arzusuna uyularak tahrip edilemez, gasbedilemez ve değiştirilemez. Aksi takdirde yapılan iş haksızlık olur, zulüm olur. “Hakkı Üstün Tutmak” değil “Kuvveti Üstün Tutmak” olur. Bundan dolayı Âdil Düzen`de üretimden alınacak payın belirlenmesi karar-nameyle veya kanunla olamaz. Ancak “Hakkı Üstün Tutan” Adil Düzen`in “Anayasa”sı ile belirlenir.
Adil Düzen`de üretim projelerinde paylaşma oranları “Anayasa”nın bu temel paylaşma ilkelerine dayanılarak konunun uzmanları tarafından tesbit olunur. Bunlar projelerde belirtilmiştir. Üretimin pay sahipleri, yukarıda belirtilen misalde olduğu gibi üretime katkılarıyla iştirak edip ne pay alacaklar bu nisbetleri ve haklarını önceden bilirler, rızalarıyla iştirak ederler, üretimden sonrada haklarına razı olurlar.
Böylece Adil Düzen`de kuvvet değil hak üstün tutulur.
Bu sebepten dolayı Adil Düzen`in Anayasasında nasıl “Faiz yoktur” “Devlet piyasaya karşılıksız para süremez” esasları yer almışsa “Devlet vergi kanunu çıkartamaz” esası da yer almıştır.
Böylece Adil Düzen`de, bugünkü bütün vergi ve fonlarla ilgili her türlü mevzuat lağvedilerek haksız vergilerin hepsi kaldırıldığı halde, devlet masraflarını karşılayacak geliri nasıl temin edecektir, sorusu kısaca ve ana hatlarıyla açıklanmış oldu.
Şimdi kısaca Adil Düzen`le, halihazır faizci kapitalist nizamı vergi açısından mukayese edelim:

 

 

 

Adil düzenle faizci kapitalist nizamın vergi açısından  mukayeseleri
Adil   Düzen`le   faizci   kapitalist   nizamı   vergi bakımından mukayese edersek aşağıdaki 3 önemli temel farkı görürüz:
1 – Adil Düzen`de devletin geliri çok daha fazladır ve hızla artar.
2- Adil Düzen`de devletin vergiyle ilgili ,mevzuatı ve vergiye ait bütün yürütmeler haklı, son derece basit, süratli ve barışçıdır.
3- Adil Düzen`de vergi “Ekonominin ve sosyal yapının en büyük tahribatçısı” olmayıp bilakis ekonominin ve sosyal yapının en büyük hiz-metkârıdır.
Şimdi bu gerçekleri kısaca açıklayalım:

 

 

 

1- Adil düzende devletin geliri çok daha  fazladır ve  hızla artar
Nasıl oluyor da bütün vergi ve fonlar kaldırıldığı halde devlet çok daha fazla gelir elde ediyor ve devletin geliri de yıldan yıla hızla artıyor ?
Bu gerçeği bir misalle açıklayalım:
Bütçe tatbikatıyla tamamlanmış ve sona ermiş olan en son yıl olarak bir misal olmak üzere 1990 yılını ele alalım.
Maksadımız bir gerçeği açıklamak olduğu için her. türlü teferruatı bir kenara bırakarak yuvarlak rakamlarla konuşalım. 1990 yılı bütçesi bilindiği üzere 44 Trilyon TL. sı olarak hazırlanmıştı. Başlangıçta bu bütçenin açığının 4 Trilyon TL. sı olacağı kabul edilmişti. Bunun pratik manası, yani daha baştan o yıl devlet yaptığı zulümlere ilaveten ayrıca 4 Trilyon Lira karşılıksız olarak para basıp piyasaya sürüp herkesin o nisbetteki pa-rasını ve hakkını elinden almış, gasbetmiş olacaktı. Bu gerçek bir yâna, fiiliyatta açık, 4 Trilyon yerine 14 Tril-yon oldu.   Geriye kalan 30 Trilyonluk fiili bütçenin 15 Trilyonu iç ve dış borçların faizi ve taksitidir. Geri kalan 15 trilyonun ise 5 Trilyonu yatırımlar karşılığı, 10 Trilyonu da devletin memurunun maaşı ve zaruri benzin, elektrik…vs. giderleri karşılığı olarak öngörülmüştür. Tatbikatta bütçeden kısa bir süre sonra çıkartılan genelgelerle “Yatırım tasarrufu” adı altında yatırımlar durdurulmuştur, öyle ki devlet yeni yol yapmak, yolların tamirini yapmak şöyle dursun deliklerini dahi tıkamaktan acizdir. (Bazı otoyolların yapımının bütçeyle ilgisi olmayıp bunlar tamamen yap-işlet-devret adı altında yapılan yeni borçlanmalardan ibarettir.)
Böylece 1990 yılının gerçek fiili bütçesi netice itibariyle sadece 10 Trilyon TL. sından ibaret olmuştur. Bugünkü faizci kapitalist düzen yerine “Adil Düzen” olsaydı ne olacaktı. Halihazır 4 binden fazla vergi, ton ve bunlarla ilgili konulara ait kanun kararname ve ge-nelge maddelerinin hepsi lağvedilecekti. Bütün vergiler kaldırılacaktı.
Devlet gelirini üretime yaptığı katkı karşılığında sa-dece kendi hakkı olarak alacaktı. Bu da başlangıçtaki misalde belirtildiği gibi takriben üretimlerin beşte biri ka-dar olacaktı. 1990 yılında sanayi, tarım ve hizmetler sektöründe halihazır düzenin, bütün engellemelerine rağmen, yapılan toplam üretim takriben 150 Milyar Do-lar mertebesinde olmuştur. Bunun beşte birinin devletin olması demek, devletin gelirinin 30 Milyar Dolar olması demektir. 1990 yılı başında 1 Dolar takriben 2300 TL. sı 1990 yılı sonunda 1 Dolar 3000 TL. sı olduğu dikkate alınırsa 1990 yılında ortalama Dolar fiyatı 2700 TL. sı ol-arak kabul edildiğinde devletin gelirinin takriben 80 Tri-lyon TL. sı olduğu görülür. Yani faizci kapitalist nizamda-ki bunca haksız ve karma karışık vergiye rağmen devletin fiili gerçek hizmetleri için kullanabildiği para sa-dece 10 Trilyon olduğu halde, Adil Düzen`de bütün vergilerin kalkmasına rağmen devletin geliri en az 80 Trilyon olmakta yani bugünkünün 8 misli fazla olmak-tadır.
Kaldı ki devlet sözü geçen tarım, sanayi ve hizmetler sektöründeki üretimdeki katkısına mukabil aldığı pay-dan başka mevcut zenginliklerin güvenliğini koruduğu için ayrıca bu hizmetine karşılık zenginliklerden çok cüzi bir ora da olsa payını alacaktır ki bu pay da çok büyük bir tutara ulaşır ve yine devlet bugün halen birçok tesislerin sahibi olduğu için bu tesislerden ayrıca tesis sahibi hakkı olarak da payını alacaktır. Bütün bun-lar dikkate alındığı zaman devletin daha başlangıçta fiili gelirinin ne kadar yüksek olacağı, kat kat fazla olacağı açıkça görülür.
Diğer yan Adil Düzen`e geçildiğinde, ekonomiyi engelleyen bütün engeller ortadan kalkacak aşağıda da açıklayacağımız gibi “Ekonominin makinası yağlanacak” ve böylece ekonomi hızla gelişecektir ve buna paralel olarak da devletin geliri ayrıca hızla arta-caktır.

 

 

 

2- Adil düzende devletin vergiyle mevzuatı ve vergiye alt bütün yürütmeler haklı, son derece basit, süratli ve barışçıdır.
Yukarıdaki açıklamaların ve misallerin belirttiği gibi Adil Düzen`de devlet, benim kuvvetim vardır diyerek aklına geldiği gibi vergi alamaz. Ancak üretime yaptığı katkı ve hizmetleri karşısında kendi payını alabilir. Böylece devlet sadece kendi hakkını almaktadır. Sis-tem hakkı üstün tutuyor. Vergi haklıdır ve adildir.
Faizci kapitalist nizamda ise devlet aklına geldiği gibi vergi koymakta bu vergileri de yine haksız bir şekilde koyarak fakir fukarayı ezmektedir, çalışanları ezmekte-dir. Neticede zengini daha zengin, fakiri daha fakir yap-maktadır. Her bakımdan haksızdır ve neticede sosyal patlamalara sebep olmaktadır.
Adil Düzen`de yukarıda da açıklığı gibi bir tek vergi vardır. Üretimin cinsinden ödenir. Sistem son de-rece açık ve basittir.
Faizci kapitalist düzende ise gerek vergi mevzu-atının ve gerekse tatbikatının içinden çıkmak mümkün değildir, karma karışıktır. Bu vergi sisteminin yürütülmesi hem devlete hem de vataşlara ve teşebbüslere çok pahalıya mal olmakta toplumda korkunç bir israf yakılmaktadır. Mesela bir evinin vergisini ödeyecek in-san hatta bazen 4 ayrı yerde 4 ayrı karmaşık hesaplar-la ve uzun formalitelerle ödemeler yapmaya mecbur kalmaktadır.
Adil Düzen`de vergi yukarıda da açıklığı gibi be-yana bağlıdır ve üretim tamamlığında, mal ambara girince vergi üretimin cinsinden ödenmiş olmaktadır. Böylece vergiyle ilgili her türlü muamele süratle ta-mamlanmaktadır.
Faizci kapitalist nizamda ise yukarıda da işaret olun-duğu gibi içinden çıkılmaz formaliteler, çeşitler ve karma karışık mekanizmalar yüzünden vergiyle ilgili gerek he-saplama, gerek ödeme ve gerekse tahsil etme işlemleri çok uzun zaman almakta ayrıca bu bakımdan da pek çok israflar ve haksızlıklar söz konusu olmaktadır.

 

 

 

Adil  düzen  barış  düzenidir
Adil Düzen`de vergi barışçıdır. Çünkü devlet kendi hakkını almaktadır ve üretime katılan bütün ortakların bir ortağı durumundadır. Yukarıda verilen misaller ve yapılan açıklamaların da gösterdiği gibi Adil Düzen bir “Menfaat   çatışması” düzeni değil “Bir  ortaklık” düzenidir, bir “Barış” düzenidir. Mesela bir işçi daha çok kazanmak istiyorsa bunun yolunu ne vergi kaçırmakta ne de işverenle boğuşmakta bulamaz. Paylaşım oran-larının temel esasları Anayasayla belirlendiği için ve paylaşım oranları ilmi kriterlere bağlı olarak uzmanlarca saptığı  için daha çok kazanmanın bir tek yolu vardır. O da daha çok üretim yapmaktır. 1 ayda 500 motor üreteceğine 1000 motor üretmeye gayret ede-cektir. Bu durumda ise kendisi de, işveren de devlet de daha çok kazanmış olacaklardır. Üretime iştirak eden bütün ortaklar için de durum aynıdır. Onun için Adil Düzen bir “Çıkar paralelliği” bir “Barış” düzenidir.
Halbuki faizci kapitalist düzende bir işçinin daha çok kazanması için bölüşümde daha çok pay almaya çalışması bunun için işverenle çatışması gerekmektedir ve işçi ve işverenin devlete daha az vergi Ödemek için yollar araması gerekmektedir. Böylece faizci kapitalist düzen “Çıkar zıtlaşması” bir “Çatışma” düzenidir. Netice itibariyle toplumda huzursuzluklara ve haksızlıklara sebep olmaktadır.
Bu özellikler, Adil Düzen ve faizci kapitalist düzen her sahada birbiriyle mukayese edildiği zaman, diğer sosyal konularda da geçerlidir. Ve kendisini açıkça göstermektedir. Çünkü Adil Düzen bütünüyle ve her ala “Barış Düzeni”dir, faizci kapitalist düzen ise •her ala “Çatışma Düzeni”dir.
Mesela bugünkü faizci kapitalist düzende, düzenin temel esasları gereği doktorla hasta çıkar çatışması içindedir, insanların ahlâklı davranması konusu bir tara-fa bırakılarak düzenin yapısı incelendiğinde durum ne-dir ? Doktor, hasta ne kadar çok ağır hasta ise, ne ka-dar çok sıklıkta hastalanırsa ve hastalığı ne kadar uzun sürerse o kadar çok para almaktadır. Sistem olarak bu yapı doktorla hastanın çıkar çatışması içinde olması de-mektir. Halbuki Adil Düzen`de doktor, ne kadar çok va-taş kendisini tercih etmiş ise o kadar çok para aldığı için ve görevi sadece hastayı tedavi değil, asıl vatan-daşın mesul olduğu kimselerin sağlığını korumak olduğu için ve mesul olduğu vataş hasta olsa da olmasa da bu bakımdan aynı parayı aldığı için, hatta mesul olduğu vataşların sağlığını korumakta dikkatli ve itinalı olduğu nisbette hem bu yüzden hem de daha çok vataş sağlığını korumak için onu tercih edeceği için daha çok kazanacaktır. Bu yapı ise Adil Düzen`de doktor ile hastanın “çıkar paralelliği” içinde bulun-ması demektir.
Yine yukarıda işaret edildiği gibi ahlâki yapı bir kena-ra bırakılarak düzen açısından meseleye bakıldığında faizci kapitalist düzende doktorun çıkarı vataşın hasta olmasında ve ağır hasta olmasında olduğu halde adil düzende doktorun çıkarı sağlığını koruduğu kimseye “Ahmet Bey duydum ki seyahate çıkacakmışsınız aman lütfen süeterinizi almayı unutmayın sonra üşütüp hasta olup kendinizin de benim de başıma iş açmayın ha…” demesindedir.
Yine düzen itibariyle faizci kapitalist düzende,avu-katla müvekkil “Çıkar çatışması” içinde oldukları halde Adil Düzen`de “Çıkar paralelliği” içindedirler. Çünkü Adil Düzen`de Avukat müvekkilinin haklarını kor-umakla görevlidir. Bir niza çıksa da çıkmasa da aynı parayı olacaktır. Hele niza çıkmazsa daha çok para ala-caktır. Çünkü daha çok vataş hukukunu koruması için o avukatı seçecektir. Bunun için avukatın çıkarı müvekkilinin haksızlıklarla ve hukuki anlaşmazlıklarla karşılaşması değil, karşılaşmamasındadır. Yani avukatla müvekkil de Adil Düzen`de çıkar paralelliği içindedirler.

 

 

 

3- Adil düzende vergi “ekonominin ve sosyal yapının en büyük tahribatçısı” olmayıp bilakis ekonominin ve sosyal yapının en büyük hizmetkarıdır.
Faizci kapitalist düzende, `Teşhis” broşüründe, de açıkça belirtildiği gibi mesela Türkiye`deki uygulama koşullarında satılan malların bedellerinin üçte biri faiz, diğer üçte birini ise vergi teşkil etmektedir. Böylece ver-gi maliyetlerin içine girmekte, fiyatları yükseltmekte, üretim masraflarım artırmaktadır. Ayrıca maliyetten sonra satış fiyatı tesbit edilirken, gaye net kârı arttırmak olduğu için yergiler göz önünde bulundurularak brüt kâr azami derecede yüksek tutulmakta böylece satış fiyat-ları ayrıca bu yüzden de yükselmekte. Bunun neticesi olarak çalışanlar ve fakir fukara ezilmekte zaruri ih-tiyaçlarını bile alamamakta ve böylece talep düştüğü için üretim ve arz da düşmekte yani ekonomi frenlen-mektedir, durgunluğa sevk edilmektedir ve sayılamayacak kadar çok yönde tahribata uğramaktadır. Hem yatırım, hem üretim büyük sermaye, büyük masraf gerektirmektedir. Neticede mevcut imkan-lar içinde yatırım da, üretim de, düşük olmakta rekabet gücünü kaybetmektedir.
Diğer yan faizci kapitalist düzende vergiler çalışanlara, fakir fukaraya ödetildiği ve kârlar maliyete giren vergilerle orantılı olarak büyüdüğü için, fakirler daha fakir, zenginler daha zengin olmakta. Böylece gelir dağılımı bozulmakta. Neticede sosyal patlamalara gidil-mektedir. Dolayısıyla faizci kapitalist sistemin vergi düzeni sadece ekonomiyi değil sosyal yapıyı da tahrip etmektedir.
Halbuki Adil Düzen`de bütün bu mahsurlar ortadan kalkmıştır. Çünkü maliyetin içine hiçbir vergi girmemek-tedir. Durum sadece bundan ibaret değildir. Devlet bütün üretimlere bir ortak gibi girip kendi katkısını yaptığı için ekonominin ve müteşebbislerin en kuvvetli destekçisi ve teşvikçisidir. Adil Düzen`de çalışabilen herkes kolaylıkla iş bulup adil bir ölçü içinde yüksek reel gelir elde ettiği için ve kabiliyetli her insan kolaylıkla yatırım ve üretim yapabildiği için Adil Düzen`de vergi sis-temi ekonominin ve sosyal yapının en büyük hizmetkarıdır.

 

 

 

E) Ekonomik Düzenin Sosyal Güvenlikle İlgili  Esasları
Adil Düzen`de Sosyal Güvenlik ile ilgili temel esasları aşağıdaki 7esasla özetlemek mümkündür. Bu esaslar şunlardır:
1-HERKES SİGORTALI
2-SİGORTA VE EMEKLİLİK İÇİN PARA ÖDENMEZ
3-İŞSİZLİK VE EMEKLİLİKTE HERKESİN (YAŞ, TAHSİL, HİZMET, EHLİYET) ESASINA GÖRE NE ALACAĞI “KATSAYI” İLE BELİRLENİR
4-İŞSİZLİK VE EMEKLİLİK KARŞILIĞI BÜTÇEDEN ÖDENİR. MİLLİ GELİRLE ORANTILI PAY.
5-İŞSİZLİK VE EMEKLİLİK: TALEBE VE BEYANA GÖRE İSTEDİĞİ ZAMAN
6-EMEKLİ OLAN KREDİ HAKKINI KAYBEDER
7-EMEKLİLİK MAAŞI: EMEKLİYE AYRILDIĞI ZAMANKİ MESLEKİ DERECE, YAŞ, TAHSİLE GÖREDİR

 

 

 

Açıklama
Bu temel esasların ortaya koyduğu netice şudur: Adil Düzen`de herkes ekonomik bakımdan bir day-anışma grubuna mensuptur. Bu dayanışma grupları loncalar, sendikalar şeklinde organize olmuşlardır ve Adil Düzenin temel esaslarına göre Teminatlı Ehliyet” prensiplerine uygun şekilde hizmetlerini ifa ederler. Her-kesin yaş, tahsil, hizmet yılı ve ehliyetine göre çalıştığı zaman ne ücret alacağı, işsiz kaldığı zaman ne ücret ve emekli olduğu zaman ile ücret alacağı adil ölçülere ve kriterlere göre belirlenmiştir. Buna göre bir insan çalıştığı zaman hakkı olan bu ücretini alır. işsiz kaldığı zaman o takdirde işsizlik ücretini alır. Emekli olmak istediği zaman da emeklilik ücretini alır. Diyelim ki bir işçi çalıştığı zaman ayda 5 Milyon Lira, işsiz kaldığı zaman 4 Milyon Lira, emekli oluğu zaman da 3 Milyon Lira al-maktadır. Bu kimsenin emekli olması ve emekli aylığı al-ması için belli yaşa kadar beklemek mecburiyeti yoktur. Dilerse emekli olur ve emekli aylığına kanaat eder. Son-ra tekrar çalışmak isterse yeniden faal çalışma hayatına döner.
Adil Düzen`de devletin en önemli temel görevlerinden birisi hangi şart altında olursa olsun va-taşlardan hiçbirinin aç, açık kalmamasını, herkese insan onuruna yaraşır şekilde yaşama imkanlarının te-minidir.
Faal çalışırken alınan ücret, işsizlik ücreti ve emeklilik ücreti öyle tanzim olunmuştur ki çalışabilecek insan uyuşukluk, tembellik yapıp emekli olmaya özen göstermesin. Daha çok kazanmak için çalışmayı tercih etsin. Fakat buna mukabil bir kimse hasta olmuş çalışamıyor isterse emekli olur. Ama sonra tedavi olmuş sıhhatini bulmuş tekrar çalışabilecek sıhhate kavuşmuş o zaman da tekrar faal çalışma hayatına dönme im-kanına sahiptir.
Yukarıda da açıklığı gibi Adil Düzen`de maden-ler, ormanlar, topraklar, meralar ve suların gerçekte sa-hibi devlettir. Bunlar adilane ölçülerle kullananlara tah-sis edilir. Ayrıca devlet üretimlere genel hizmetlerle katkıda bulunur, zenginliklerin güvenliğini sağlar. Bu hizmetler karşılığında kendi hakkı olan payını alır, ekon-omi   hızla  gelişir.   Bütün  bunların  neticesi   olarak bugünküne nazaran kat kat daha zengindir. O yüzden sosyal güvenliği sağlama imkanına maliktir ve Adil Düzen`de sosyal güvenliğin sağlanması birinci dere-cede önem taşır.

 

 

 

Sosyal   güvenlik   açısından   adil   düzenle faizci kapitalist düzenin  mukayesesi
Adil Düzen`de bütün vataşlara insan haysiyetine yaraşır şekilde yaşama imkanlarının temini devletin görevlerinin başında gelmektedir. Yukarıda belirtilen esaslar dahilinde bu görev yerine getirilir.
Ayrıca Adil Düzen`de vataşların manevi eğitimini de temel esas aldığından, Adil Düzen`de zenginler de fakirleri içlerinden gelen gayretle ve ibadet aşkıyla her türlü yardım ve destekte bulunurlar.
Faizci kapitalist nizam ise insanı bir “Homo Ekonomicus” yani doymak bilmeyen olarak kabul ettiğinden dolayı temelde materyalisttir ve kuvveti üstün tuttuğu için sosyal adalet hizmetlerini bir temel insanlık görevi olarak düşünmez sadece huzursuzluk olup bir sosyal patlama olmasın, zenginlerin rahatı kaçmasın diye fakirlere verilen bir “Sus Payı” olarak telakki eder ve fakirlerin ihtiyaçlarının karşılanmasını da zenginlere değil yine dolaylı yoldan fakirlere bir görev olarak verir. Bunun sonucu olarak faizci kapitalist ülkelerde brüt işçi ücretinin takriben 35`i kadar sigorta primi kesilmekte-dir. Bu sigorta priminin sözde 15`ini işçi ödüyor, 20`sinide işveren ödüyor gibi gösterilirse de işverenin ödediği pay maliyetlere girdiği için sonunda bu prim payı malları satın alan fakir fukaraya ödettirilmektedir.
Diğer yan faizci kapitalist nizamda gittikçe doğum oranı düşmekte ve bunun sonucu olarak ülke nüfusu gençlerden çok yaşlı ve emeklilerden oluşmaktadır. “Bu gidişat ise faizci kapitalist nizamı iflasa götürmektedir. Çünkü yapılan incelemeler ve hesaplar gösteriyor ki bundan 20 – 30 yıl önce mesela Alman-ya`da bir çalışan genç işçi, ödediği primlerle, l yaşlı emeklinin emekli aylığını karşılamak zorunda kalıyordu. Halbuki şimdi yukarıda açıklanan nüfus hareketleri sebebiyle l çalışan genç işçi 2 yaşlı emeklinin geçimini karşılayacak şekilde prim ödemeye mecbur kalmaktadır.
Bu gidişle 40 yıl sonra l genç işçi 8 yaşlı emeklinin geçimini karşılamak mecburiyetinde kalacaktır. Bu ise taşınamayacak bir yüktür. Yani faizci kapitalist sistemin bugünkü sosyal adalet düzeni, yürümeyecek, iflasa mahkum bir düzendir.
Görülüyor ki Adil Düzen`de sosyal adalet, hakkı üstün tutan, herkese insan onuruna yaraşır yaşama im-kanı veren, ekonomik gelişmeye engel olmayan, basit ve adil bir düzendir.
Buna mukabil faizci kapitalist düzende sosyal adalet tatbikatı suni tatbikattır. Son derece çapraşık ve kar-maşıktır. Çıkar çatışmasına dayanmaktadır ve zamanla yürümeyecek temel insan haklarına aykırı, iflasa mah-kum bir nizamdır.

 

 

 

ADİL EKONOMİK DÜZEN  ( BÖLÜM – 3  )

 

 

 

 

 

III. ADİL  EKONOMİK DÜZEN İDEAL BİR  DÜZENDİR.   EKONOMİYİ  HIZLA GELİŞTİRİR   HERKESE   REFAH GETİRİR

 

 

 

a) Kısa Tarihçesi

 

 

 

İnsanlık bugünkü durumuna bir a gelmedi, ilk in-san bugüne kadar bir çok devrelerden geçerek gel-di. Bu devreler incelendiği zaman görülmektedir ki in-sanların zamanla çoğalmaları, yaşama ihtiyaçlarını karşılamaları bakımından çeşitli ekonomik aşamaların; meydana gelmesine sebebiyet vermiştir. Bu ekonomik aşamalar bir yan o dönemlerin medeniyetlerini etki-lemiş, medeniyetler de ekonomik aşamaları ve düzenleri etkilemiştir.
Aşağıdaki şekilde insanlık tarihinde geçirilen bugüne kadarki ekonomik aşamalar özet bir tablo halinde tak-dim olunmuştur. (Tablo IV)
Bu tabloya göre ilk insanlar meyvalarla geçiniyorlardı. Ekonomide “Toplayıcılık = Meyvacılık” dönemi yaşadılar. Zamanla nüfus çoğaldı, meyvalar yetmemeye başladı, insanlar hayvanları av-layacak aletleri keşfettiler ve ateşi keşfettiler. Böylece hayvan etlerini pişirerek yemek imkanına kavuştular bu gelişme insanlık tarihinde “Avcılık” dönemini başlattı. Nüfus daha da çoğaldığı zaman yapılan avlanmalarla elde edilen besinler yetmemeye başladı bunun üzerine insanlar besi hayvanlarını sürüler halinde besleyerek çoğaltmaya başladılar. Bu gelişme ekonomide “Çobanlık” dönemine geçilmesine etken oldu. Daha-da sonra nüfus daha çok artınca gerek kendileri ve gerekse hayvanları için, sürüleri için topladıktan, bulduk-ları meyva ve tarım ürünleri yetmemeye başladı. Bunun üzerine insanlar bu tarım ürünlerini daha bolca üretme ihtiyacını duydular. Bu ihtiyaç ekonomik bakımdan “Çiftçilik” dönemine geçilmesini sağladı. Çiftçilik bakımından su, güneş ve verimli toprak faktörleri açısından ilk gelişmeyi Mezapotamya`da görüyoruz. Böylece insanlar göçebelikten site hayatına döndüler, yazı bulundu ve tarihi devirler başladı. Bu devire kadar ekonomik faaliyetler hep aile, aşiret ve kabile içerisinde kalıyordu. Dolayısıyla bir “Kapalı Ekonomi” söz kon-usuydu, toplayıcılık ve avcılık döneminde meyvalar hayvan ve etler için mülkiyet vardı. Çobanlık ve çiftçilik döneminde ise sadece tüketim mallarında değil üretim araçlarında da mülkiyet ortaya çıktı. 

 

 

 

Çiftçilikten sonraki dönemler de bir göz attığımızda ilk gelişme olarak üreten insanın ürettiği malı pazara getirip ihtiyaç sahiplerine arz etmesi ve onların ürettikleri mallarla kendi ürettiğini değiştirmesi dönemini görüyoruz. Yani artık kapalı ekonomiden “Piyasa Ekonomisi”ne geçildiğini “Mal Mübadelesi” yapıldığını ve bu değiştirmenin de doğrudan doğruya üretenler arasında yapıldığını görüyoruz. Bu dönem “Doğrudan Mübadele” dönemini teşkil etmektedir. Zamanla insanlar dünyanın daha geniş bölgelerine yayıldılar, ulaşım imkanları arttı, daha geniş sahalar arasında mal mübadelesi yapmaya başladılar. Fakat bu yayılmanın neticesi olarak artık değişim doğrudan doğruya üretenler arasında olmaktan çıktı “Aracılı Mübadele Dönemi” başladı. Yani bir tüccar sınıfı meydana geldi. Bunlar üretenlerin mallarını aldılar değişik yerlerdeki piyasalara arzettiler oradaki ihtiyaç sahiplerine sattılar.
İnsanların nüfuslarının artması, ulaşım imkanlarının artması, Avrupa ile Asya arasında ticaret yollarının gelişmesi, Amerika`nın keşfi deniz yoluyla ulaşımın gelişmesi sonucu olarak yavaş yavaş bilhassa sömürgeci batıda zengin tüccarların ortaya çıkması ve bu zenginlik sayesinde fabrikalar kurulması insanlık tari-hinde ekonomik ala “işçilik dönemi” ne geçilmesine sebep oldu. İşçilik döneminde artık yavaş yavaş ekonominin ana karakteri malın , malzemenin değil, insan emeğinin birikiminin alınıp satılması olmuştur. Mesela bir mercedes otomobili satılırken satılan bu otomobilin malzemelerinden daha çok bu otomobilin, bütün parçalarının üretimi için harcanan emek-tir. Böylece “Emek Mübadelesi” dönemine geçilmiş oldu. Böylece bugünkü noktaya gelindi. TABLO IV`de bugünkü nokta düşey olarak çizilmiş olan çift çizgiyle belirlenmiştir.
Diğer yan insanlık tarihindeki bu ekonomik aşamalar birbirine takiben yürürken yukarıda da işaret olunduğu gibi ekonomik faktörler medeniyeti etkilemiş, medeniyette ekonomik düzeni etkilemiştir.
İnsanlık tarihinin bugüne kadar geçirdiği medeniyet dönemlerine de bir bakış yapıldığında görülmektedir ki insanlık tarihi boyunca hep “Hakkı Üstün Tutan” bir medeniyet kurulmuş bu medeniyet insanlığa saadet getirmiş yeryüzünü etkilemiştir. Ancak bir müddet sonra “Hakkı Üstün Tutan” medeniyetin etkisinde kalan bölgelerin birisinde bu medeniyet dejenere edilmiş ve “Kuvveti Üstün Tutan” bir medeniyet haline dönüştürülmüştür. Bunun sonucu olarak hakkı üstün tutan medeniyetin yerine kuvveti üstün tutan bir mede-niyet yeryüzüne hakim olmaya başlamıştır. Ancak bu da devam edememiş arkadan yeniden hakkı üstün tu-tan bir medeniyet kurulmuş ve yeryüzünde hakim olmuştur.
Medeniyetler tarihindeki bu gelişme Tablo V`de özet bir grafik hafinde ortaya konmuştur. Medeniyetler tari-hine bir bakış yapıldığı zaman görülüyor ki Mezapotamya`da ilk yazının keşfiyle başlayan tarihi dönemlerin başlangıcında önce İbrahim (A.S.) öncülüğünde hakkı üstün tutan bir medeniyet kurulmuş. Bu medeniyet Mısır`1 etkilemiş ne var ki Mısır’da firavunlar bu medeniye-ti dejenere etmişler ve yerine kuvveti üstün tutan Mısır medeniyetini kurmuşlardır. 

 

 

 

Mısır`daki bu medeniyetin karşısında bu sefer Musa A.S. öncülüğünde yeniden Hakkı Üstün Tutan bir medeniyetin kurulduğunu görüyoruz. Bu medeniyet Yunanistan`ı etkiledi ve fakat Yunanlılar bu medeniyeti dejenere ettiler ve yerine “Kuvveti Üstün Tutan” bir medeniyet kurarak yeryüzüne hakim oldular. Bu med-eniyetin karşısında ise bir müddet sonra Isa A.S. öncülüğünde yeniden Hakkı Üstün Tutan bir medeniyet kuruldu. Bu medeniyet de   Roma’yı etkiledi. Romalılar hatta biz de Hrisitiyan olduk dedikleri halde İsa (as)`ın öncülüğünü yaptığı medeniyeti dejenere ettiler. Yeni-den “Kuvveti   Üstün  Tutan”   Roma  Medeniyetini kurdular. Roma Medeniyeti asırlarca insanlığa zulmetti. Bu  zulmün  karşısında  Hz. Muhammed (sav) öncülüğünü yaptığı Hakkı Üstün Tutan “İslam Mede-niyeti”   kuruldu.   Bu   medeniyet   en   az   1000   yıl yeryüzüne hakim oldu ve insanlığa saadet getirdi.
Batı Avrupa bu medeniyetin etkisi altında kaldı. Bir yan Edülüs`teki büyük İslam medeniyetinden ve diğer yan denizcilikte ilerlemiş Venedik Cenevizlerin Müslüman ülkelerden getirdikleri kitaplar ve haberler vasıtasıyla Müslümanlardan bir çok şey öğrendiler. Bu etkilerin sebebiyle Rönesans başladı. Batı Avrupa Müslümanlığın etkisiyle Ortaçağın karanlık Engizisyon döneminde bugünkü batı medeniyetine geçen değişimi yaşadı. Ancak ne var ki batılılar Müslümanlıktan öğrendiklerini dejenere ettiler. Tıpkı eski Mısır Yunan ve Roma medeniyetlerinde olduğu gibi kuvveti üstün tutan batı medeniyetini kurdular.
Ekonomik düzen medeniyetin etkisi altındadır. Onun için batıda gelişen ekonomik düzen medeniyetinin etki-siyle adil bir düzen olarak değil bir “Ezen-Ezilen” düzeni olarak gelişmiştir. Yukarıda da açıklığı gibi bu medeniyet üç asırdan fazla bir zamır İnsanlığa iki ikiz kardeşle zulmetmektedir. Bunlardan birisi “Kapitalizm” diğeri ise “Komünizm”dir.
İnsanlık tarihinde ekonomik dönem olarak emek mübadelesi dönemine geçilince batıda kapitalizm hakim oklu. Bu kapitalizm aşağıda daha açık ve berrak olarak belirtilmiş olan özellikleriyle belirli sermaye sahipleri tarafından bütün çalışanların ve insanlığın sömürülmesine yol açtı. Büyük halk kütlelerini ezdi. Emperyalizm ve Siyonizmin yürütücüsü ufak bir sermayedar zümreyi gittikçe zenginleştirdi. Tekeller, karteller oluştu. Bu grup siyasi düzeni ve bütün toplum düzenini etkileri altına aldılar. insanlık tam bir haksızlık, sömürü, zulüm dönemine girdi.
Bu kapitalizmin zulmü karşısında bir yan sosyal pullamalar ve harpler çıktı. Diğer yan da kapitalizme karşı yeni bir düzen ortaya konmaya çalışıldı. Böylece “Komünizm” ortaya çıktı.
Yine yukarıda açıklığı gibi komünizm de temelde kuvveti üstün tutan medeniyetinin bir ekonomik düzeni olduğu için temelde kapitalizmin aynıdır ve bir “Ezen-Ezilen” düzenidir.
Böylece batıda yapılan iş bir arabanın düz yolda giderken yolun sağına yuvarlığı görülünce direksiyonu hızla ve fazlaca kırıp bu sefer de arabayı yolun solu-nu yuvarlamak oldu. Komünizm kapitalizmin zulmünü ortaya koydu. Fakat tedavisini yapamadı. Bir hastalık yerine diğer bir hastalığı ortaya getirdi. Halbuki eko-nominin bir de sağlam, sıhhatli, saadet getiren, haklı düzeni vardır. Bunun ise Adil Düzendir.
Adil Düzen temel ilkeleri itibariyle asırlar boyu insanlık tarihinde zaman zaman o günün şartlarına göre uygulanmıştır. Ancak bugünün şartlarına göre maalesef henüz hiçbir ülkede bütün bir, düzen olarak mevcut değildir. Ancak ne var ki bütün insanlık bugün bu düzene muhtaçtır ve bu düzeni beklemek-tedir.
İşte yukarıki tarihçe tablosunda düşey iki çizgiyle gösterilen, insanlığın bugünkü bulunduğu noktada du-rum budur.
Nasıl insanlık bugüne kadar adeta gündüz ve gece-nin birbirini takip ettiği gibi hep “Hakkı Üstün Tutan” bir “Aydınlık Saadet Dönemi`nden sonra, “Kuv-veti Üstün Tutan” bir “Karanlık Zulüm Dönemi” yaşamışsa takriben 3 asırdan beri insanlığa zulmeden karanlık batı medeniyetinin arkasından şimdi inşaallah en kısa zama “Hakkı üstün tutan aydınlık saadet dönemine” geçecektir. Bu yeni dönemin ekonomik düzeni “Adil ekonomik düzen” olacaktır.
Yukarıda da açıklığı gibi Adil Ekonomik Düzende ana yapısal karakter üretim, üretimi meydana getiren müteşebbis-yönetici, işçi, tesis, hammadde ve genel hizmetleri yapan devletin ortaklığıyla yapılması, üretimden sonra paylaşmada bu ortaklar arasında Adil ölçüler içinde gerçekleştirilmesidir. Onun için bu yeni dönemin gayesi işçi-işveren çatışması dönemi olmayıp “Ortaklık Dönemi” olmasıdır.
Bunun için Tablo IV tarihçe grafiğinde insanlığın bugün bulunduğu noktayı belirleyen düşey çift çizginin sağındaki “insanlığın gelecek dönemi”nde ekon-omik düzenin adı “Ortaklık Dönemi” olarak gösterilmiştir. Bundan maksat “Adil Ekonomik Düzen”dir.

 

 

 

b) Adli Düzen İdeal Bir Düzendir.
Yukarıda da açıklığı gibi tarihi seyir bakımından Adil Düzen temel esasları itibariyle asırlar boyu o devir-lerin gereklerine uygun olarak tatbik edilmiş bir düzendir ve tam bir düzendir. Kuvveti üstün tutan batı medeniyetinin bir dejenerasyona uğrayarak “kalkmıyoruz, gelişiyoruz” adı altında sonradan kurduğu kapitalizm ve sosyalizm ise Adil Düzeni bozarak, çarpıtarak meydana getirilmiş haksız düzenlerdir. Bu-nun için şimdi bütün insanlığın yeniden Adil Düzene dönmesi, temel prensipler itibariyle, kapitalizm ve komünizmin bazı ilkelerini bir araya toplayarak yeni suni bir düzenin kurulmasına çalışılması olayı değil insanlığın uzun süre kapitalizm ve komünizmi denedikten, bunların zulüm, sosyal patlama ve felaketten başka bir şey getir-mediğini gördükten sonra bu dejenere sakat düzenleri, bu düzenler vasıtasıyla kabul edilmiş olan yanlış, haksız ve insan tabına aykırı prensipleri terk ederek zulümden hakka dönmek ve böylece gerçekte var olan, tabiî olan, hakka dayalı olan bir düzenin bugünün şartlarına göre yürürlüğe konması demektir.
Tablo VI`da Adil Düzen ile kuvveti üstün tutan kapi-talizm ve sosyalizmin temel yapıları ve tatbikattaki özellikleri bakımından aralarındaki farklar bir tablo ha-linde belirlenmiştir. Bu tablonun incelenmesinden de görülmektedir ki sosyalizm ve kapitalizm temelde aynı oldukları halde nasıl birbirinden farklı iki sistemse Adil Düzen de bunlardan farklı ve nemde bunlardan temel-den ayrı, bütün özellikleriyle uyumlu tam ve mükemmel bir sistemdir.
Adil ekonomik sistem hakkı üstün tuttuğu için, toplumda sınıf ayrımı yapmadığı için, bir çatışma değil barış sistemi olduğu için, açık, sade, basit, tatbikatı kolay bir sistem olduğu için, toplumda herkesi kuşattığı, herkesi üretime teşvik ettiği için, ekonominin önündeki maniaları kaldırıp ekonomik kalkınmayı hızlırdığı için, herkese refah getirdiği için ideal bir sistemdir. Diğer sistem-lerin faydalı yönleri Adil Düzende fazlasıyla mevcuttur. Zararlı yönleri ise Adil Düzende yer almamaktadır.

 

 

 

c) Adil Düzen Herkese Refah Getirir Ve Ekonomiyi Hızla Geliştirir
Yukarıda temel esasları açıklanmış olan Adil Düzen yürürlüğe konduğu zaman ne olacaktır:
1- Ucuzluk – enflasyonun önlenmesi
Önce bir defa faizci kapitalist düzenin yukarıda açıklanmış olan 5 mikrobu ortadan kalkmış olacaktır. Çünkü bu mikroplar bilindiği gibi: 

 

 

 

1-Faiz
2-Haksız Vergi
3-Darphane. Yani piyasaya karşılıksız para sürülmesi
4-Kambiyo.   Paranın   değerinin emirle düşürülmesi.
5- Kapitalist   sistemin   banka   düzeni.
Her türlü faiz , kredi dağıtımındaki haksızlık ve yüksek kredi faizlerinin masrafa yazılıp fakir fukaraya ödettirilmesi sonucunda fakirden alıp zengine aktaran düzendir.
Halbuki yukarıda açıklığı gibi Adil Düzende faiz yoktur, paranın değerinin düşürülmesi yoktur, fakirden alıp zengine aktaran banka düzeni yoktur.
Önce bir defa Adil Düzen tatbikatına geçilirken bütün faizlerin kaldırılması ve bütün vergilerin kaldırılması ile üretim maliyetleri ve dolayısıyla fiyatlar, mesela Türkiye`deki faizci kapitalist sistemin halihazır şartlarına nazaran üçte bire düşecektir. Mesela bugün 900 TL. sına satılan 400 gr. ekmeğin fiyatı 300 TL. sına inecektir. Bütün diğer mallarda da durum aynıdır. Çünkü fiyatların üçte bire inmesi tabiidir.
Bu görülmemiş büyük nisbette ucuzluk; bir sihir-bazlık değildir. Yapılan iş sâdece faizci kapitalist nizam vasıtayla vataşların manevi olarak sırtına takılmış olan siyonizmin emme hortumunu ve onların işbirlikçisi holdinglerin emme hortumlarını söküp atmaktan ibaret-tir. Adil Düzen olunca vataş her ekmek alınca önce İsrail`e 300 TL.sı, sonra işbirlikçilerine ayrıca 300 TL. sı ödemekte n-kurtulacak ve o bugün 900 TL.sı ödeyerek aldığı ekmeği böylece sadece 300 TL.sına almak imkanına kavuşacaktır.
Adil Ekonomik düzende enflasyon söz konusu doğaldır, yoktur, sıfırdır.
Çünkü:
Enflasyon faizci kapitalist nizamın bünyesel haş-inliğidir ve fakiri ezer. Faizci kapitalist düzende enflas-yonun meydana gelmesinin sebebi bu düzenin yukar-da bir kere daha belirtilen 5 mikrobudur. Halbuki Adil no/önde bu mikroplara yer verilmemiştir. Dolayısıyla enflasyon için herhangi bir sebep mevcut değildir. Enflasyon fiyatların gittikçe artması ve Satın Alma gücünün dövmesi olayıdır. Adil Düzende bunun tam tersi söz konusudur. Çünkü fiyatların artması için herhangi bir sebep mevcut olmadığı gibi zamanla ekonominin ve tek-nolojinin gelişmesi sebebiyle fiyatların reel ve nisbi olmak düşmesi söz konusudur.

 

 

 

2- Üretimin artması
Malların maliyetleri ve satış fiyatları bugünkünden üçte birine düşünce o zaman halihazır mevcut işletme sermayesiyle bile bugünkü üretimin 3 mislini yapmak imkanı hasıl olacaktır. Böylece üretim hızla katlanmış olacaktır.
Kaldı ki Adil Düzende makro plan yapılmış her bölgedeki öncelikli,verimli yatırımların projeleri hazırlattırılmış ve bunların gerçekleşmesi için, yatırımın lamamı için yeterli faizsiz kredi dahil “Tam Teşvik” uygulanıyor. Bu ne demektir? Ayrıca makina yağlanıyor ve ekonomi hızla gelişiyor, demektir. Bu yönden de üretim ve milli gelir hızla katlanacaktır.

 

 

 

3- İşsizliğin önlenmesi
Aynı işletme sermayesi ile 3 misli fazla üretim yapılması demek bugünkünün 3 misli fazla işçi çalıştırılması demektir.
Kaldı ki Adil Düzen bir yan bütün yatırımlar “Tam Teşvik”le desteklenip geliştirildiği için, diğer yan “Faizsiz Emek Kredisi” ile çalışan her insanın hakkı olan ücreti ödendiği için ortada işsizlik diye bir mesele kalmayacaktır. Bilakis herkes çalıştıracak insan aramaya başlayacaktır. işte işsizlik böyle önlenir. Bu gün halen 5 milyon evladını işsizlikten dolayı kahvehane köşelerinde çürüten bir Türkiye için Adil Düzen bu kadar zaruridir.

 

 

 

4-   İhracat  patlaması
Adil Düzende maliyetlerin ve fiyatların içine hiçbir faiz ve hiçbir vergi girmediği için yeryüzünde en ucuz fiyat Adil Düzenin tatbik edildiği yerde olacaktır. Çünkü faizci kapitalist nizamın tatbik edildiği bütün ülkelerde değişik nisbetlerde de olsa üretimin maliyetleri ve fiyat-ları içine az çok nisbette faizler ve haksız vergiler gir-mektedir. Bunlar ise üretimin her kademesinde katlana-rak artan bir şekilde maliyetlere ve fiyatlara intikal etmektedirler. Dolayısıyla bunlar yüzünden maliyetler ve fiyatlar artmaktadır.
Mesela bu nisbetlerin en az olduğu ülkelerden birisi Ortak Pazar ülkeleridir. Onlarda faiz oranı takriben 10, vergi ve sigorta oranı ise en az 35 tir. Bunlar kat-lanarak fiyatların ve maliyetlerin içine girmektedir.
Üretim, maliyet ve fiyatları en düşük Adil Düzendedir. Çünkü üretim fiyatları içine giren faiz, vergi ve sigorta pirimleri sıfırdır. Bu ucuz mal Adil Düzende olduğu için herkes ihtiyacını Adil Düzenin pazarından karşılamaya çalışacaktır. Bu ise hakiki ihracat patlaması demektir.
İhracat “Hayali İhracat” ile patlamaz Adil Düzenle patlar.

 

 

 

d) Gelir Dağılımının Bozulmasının Önlenmesi Ve Herkese Refah
Adil Düzende, faizci kapitalist düzenin 5 mikrobu her türlü ekonomik ve sosyal tahribatı meydana getirirken gelir dağılımını gittikçe bozmakta, zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapmaktadır. Düzenin temelindeki mik-roplardan doğan bu felaketi önlemek için alınan pansuman tedbirleri ise neticede yeni haksız zulümlerden başka bir şey değildir ve esasen sonucu da değiştirmemektedir. Böylece faizci kapitalist düzen netice itibariyle zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapmakta ve bunun sonucundan da ülkeleri ve dünyayı sosyal patlamalar ve harplere sürüklemektedir.
Adil Düzende, faizci kapitalist sistemin bu mikropları tamamen ortadan kaldırıldığı için sözü edilen mahsurlar, zulümler ve felaketler önlenmiştir. Tam tersine Adil Düzende Refahın herkese dağılması için bütün tedbir-im alınmış, imkanlar mevcuttur. Ve esasen Adil Düzen “Hakkı Üstün Tutan” bir düzen olduğu için herkesin hakkını korumakta ve kimsenin kimseyi sömürmesine izin vermemekte, yer bırakmamaktadır. Ve yine Adil Düzen esasen temelde bir “Barış Düzeni” ve “Çıkar Paralelliği” düzeni olduğu için, kuvveti üstün tutan ve temeli çıkar çatışmasına dayanan ve dolayısıyla bir sömürü ve zulüm düzeni olan faizci kapitalist düzendeki bütün mahsurları ortadan kaldırmakta, ve re-fahı herkese yaymakta ve götürmektedir. Böylece Adil Düzen “Herkese Refah” düzenidir.
Ayrıca Adil Düzen devlete öncelikle herkese insan onuruna yaraşır şekilde yaşama imkanı temin etme görevi verdiği için Adil Düzende, bütün global zenginlik rakamlarına rağmen kapitalist toplumların bünyesel hastalığı olan ve nüfusun büyük bir kısmına yayılmış bu-lunan açlık ve fakirlik hastalıkları da söz konusu değildir.

 

 

 

e) Adil Ekonomik Düzen Geri Kalmışlığı, Rüşvet Ve Ahlak Bozukluğunu Önler
Yukarıda yapılan açıklamalar Adil Ekonomik Düzenin, ekonomiyi hızla geliştireceğini, devleti kat kat zengin yapacağını, refahı herkese ve her bölgeye ya-yacağını açıkça göstermektedir. Bu yüzden Adil Ekono-mik Düzen geri kalmışlığı zümreler ve bölgeler arası dengesizliği ortadan kaldırır.
Diğer yan faizci kapitalist düzen bir yan ma-teryalizmi esas alıp insanların nefis terbiyesine ve ma-nevi gelişmesine önem vermediği için diğer yan da bilhassa “Faiz” mikrobuyla zengini daha zengin, fakiri daha fakir yaptığı için fertleri ve toplumu “Ahlâk Bozukluğu”na itmektedir. Bu da kapitalizmin en büyük tahribatıdır ve yıkılışının ve iflasının temel sebebidir.
Çünkü nefis terbiyesi görmemiş bir insan fakru zaru-retin karşılaşınca daha kolaylıkla ahlak bozukluğuna itilmektedir. Faiz yoluyla ve haksız kredilerle çok zengin olan zümrede ahlak bozukluğuna itilmektedir. Çünkü “Haydan Gelen Huya Gider” Haksız olarak faizlerle ve kredilerle ve enflasyonla zengin olan nefis terbiyesi görmemiş bir insan eline astronomik paralar geçince uyuşturucu, alkolizm, kumar ve diğer ah-laksızlıklara itilmektedir. Bu ahlak bozukluklarına merkezlik yapan tesisler kurmakta, yuvalar açmaktadır. Bir kere zenginler tarafından buralar açılınca fakirler ve diğer insanlarda buraların etkisiyle ahlak bozuk-luğuna sürüklenmekte ve bu ahlak bozucu tesisler ve teşebbüsler toplumu bir kanser gibi mahvetmekte ve helaka götürmektedir.
İşte batıda kriminal olayların artması, uyuşturucu, al-kolizm, hırsızlık, mafya ve ayrıca her türlü ahlaksızlığın çoğalması ve bu meya AİDS hastalığının hızla art-ması ve korkunç boyutlara varması yani kısaca Ahlâk çöküşü toplumu helaka, kapitalist nizamı da iflasa götürmektedir.
Adil Düzen bütün bu felaketleri önleyen, insanlığa, topluma saadet getiren ilaçtır.

 

 

 

ADİL EKONOMİK DÜZEN  ( BÖLÜM – 4  )

 

 

 

 

 

 

 

IV.   ADİL   DÜZEN   KAPİTALİST   NİZAMIN BÜTÜN SÖMÜRÜ, ZULÜM VE FELAKETLERİNDEN    İNSANLIĞI KORUR   VE   KURTARIR.   KAPİTALİST NİZAMIN   PROBLEMLERİNİ   ÇÖZER

 

 

 

“Teşhis” broşürümüzün başlangıcında faizci kapit-alist düzenin insanlara ve toplumlara hangi felaketleri, ızdırap zulüm ve gözyaşlarını getirdiğini bir tablo ha-linde belirtmiştik, “TEŞHİS” broşürümüzde bundan başka ayrıca, faizci kapitalist düzen vasıtasıyla emper-yalizm ve siyonizmin insan toplulukları üzerinde kurup yürüttükleri “Köle Düzeni”nin bu felaketlere sebep olan mikroplarını belirtmiş ve böylece kapitalist düzenin 5 mikrobunu açıkça ortaya koymuştuk.
İşbu “Tedavi” broşürümüzde ise Adil Ekonomik Düzenin temel esaslarını açıkladık. Şimdi aşağıdaki tab-loda bu gerçekleri bir özet halinde yeniden takdim edi-yoruz. (Tablo VII)
Bu tablo ne gösteriyor:
Birinci Satırda : Kapitalist nizamın sebep olduğu zulümler.
Yukarıda açıklığı gibi kapitalist nizamın uygu-lığı ülkelerde ülkenin ekonomiyle ilgili global rakam-ları Gayri Safi Milli Hasıla: GSMH, Fert Başına Gayri Safi Ortalama Geliri: FGSG vs…Büyük olsalar dahi bu ra-kamlara rağmen bu ülkelerde toplumun önemli bir kısmı açtır. Mesela ABD, İngiltere, Fransa`da nüfusun takri-ben 10`u açtır. Amerika`da 3 milyon yatacak yeri olmayan insan sokaklarda ve köprü altlarında gecelemektedir.
 

 

 

 

Diğer yan kapitalist nizamda fiyatlar düşmesin diye her yıl hatta bir çok tarım ürünü imha edilmektedir. Buna mukabil emperyalizm ve siyonizmin kapitalist ni-zamla ezdiği Afrika`da ve diğer geri kalmış ülkelerde mil-yonlarca insan açtır. Emperyalizm tarım ürünlerini imha ediyor fakat bunları aç ülkelere ve insanlara vermiyor. Kapitalist nizamın yaptığı şey fakir ülkelere yüksek faiz-le borç verip onları ağır faiz yükleri altında ezmek ve böylece daha da borçlu daha da fakir hale getirmektir.
Kapitalist nizamın uygulığı ülkelerin büyük şehirlerinde mesela New York, Londra, Paris aç insan-ların önemli bir kısmı bu büyük şehirlerin kenar mahallerindeki çöplüklerinde yiyecek aramaktadırlar.
Diğer yan kapitalist nizamın uygulığı ülkelerde halkın büyük bir kısmı da kelimenin tam ma-nasıyla fakirdir. Yani gelirleri giderlerini karşılamamaktadır, bu yüzden en zaruri ihtiyaçlarını dahi giderememektedirler. Böylece fakirliğin acısını yaşamakta, ızdırap çekmekte ve gözyaşı dökmektedirler. New York, Londra, Paris gibi büyük şehirlerin etrafında birçok gecekondu mahalleleri ve mahrumiyet bölgeleri yer almaktadır.
Kapitalist nizam ayrıca Pahalılık, enflasyon ve işsizlikle geniş halk kitlelerini ezmekte ve zulmetmek-tedir. Nitekim büyük global zenginlik rakamlarına rağmen Amerika ve At ülkelerinde işsizlik oranı 10 ci-varındadır.
Kapitalist nizam emekçileri ve çalışanları ezmekte ve onları Sömürmektedir. Kapitalist nizamın uygulığı ülkelerde işçi, memur, köylü, esnaf verginin büyük bölümünü ödemekte buna mukabil milli gelirden çok düşük ora pay almaktadırlar. Mesela Türkiye`de işçi memur devlete ödenen bütün vergilerin 55`ini ödedikleri halde milli gelirden ancak 15 oranında pay almaktadırlar.
Kapitalist nizam zengini daha zengin, fakiri duna fakir yaptığı için gelir dağılımında den-gesizlikleri artırmaktadır. Aynı şekilde de global olarak zengin ülkeleri daha zengin, fakir ülkeleri daha fakir yaptığı için uluslararası dengesizliği de artırmakta-dır. Bunun sonucu olarak fakir ülkelerin Dış borçları gittikçe artmakta, ağır faiz yükleri altında ezilmektedirler.
Bu sonuçlar netice itibariyle ülkeler içinde Sosyal patlamalara, ülkeler arasında Harplere sebep ol-makta ve geri kalmış ülkelerin ve bölgelerin kalkınmasını önlemekte böylece Geri kalmışlık daha da artmak-tadır.
Ve yine yukarıda da açıklığı gibi kapitalist nizam Ahlâkı bozmakta, toplumları helaka sürüklemektedir. Kapitalist nizamda rüşvet, israf, uyuşturucu, alkolizm, kumar, mafya, kriminal olaylar, her türlü ahlaksızlık ve bunların sonucu olarak da AİDS hastalığı hazla artmak-tadır.
İşte kapitalist nizamın ortaya koyduğu neticeler, zulüm, ızdırap, gözyaşı ve felaketler kısaca bunlardır. Görüldüğü gibi kapitalist nizamda tıpkı aynı köke bağlı lan komünizm insanlığa felaketten başka şey getirme-mektedir. Kapitalist nizamın meydana getirdiği bu ızdıraplar yukarki Tablo VII`nin birinci sütununda özet halinde topluca gösterilmişlerdir.
Bu tablonun ikinci sütununda ise bu ızdırapların temel sebepleri yani kapitalist nizamın 5 mikrobu gösterilmiştir.
Bu tablonun üçüncü sütununda ise Adil Düzenin bu problemleri nasıl ortadan kaldırdığı, insan ve toplumlara nasıl saadet getirdiği gösterilmiştir.
Tablo VII`nin üçüncü sütununda kısaca belirtildiği gibi bir ülkede Adil Düzene geçildiği zaman o ülke hızla manen ve maddeten kalkınır. Bu kalkınmanın temel sebepleri ve vasıtaları şunlardır:

 

 

 

5 mikroba karşı 5 ilaç

 

 

 

1-  Emperyalizm ve Siyonizmin  kurup yürüttüğü  “köle düzeni” yerine “adil devlet  düzeni”nin  kurulması
“Köle Düzeni” sadece bir “Modern Müstem-lekecilik” uygulamasıdır, bir “Sömürü Düzeni”dir.
Adil Devlet Düzeni ise hakkı üstün tutan, herkese hakkını veren, kimseyi kimseye sömürttürmeyen, insanı ve toplumu hızla manen ve maddeten kalkındıran, her-kese inancına göre yaşama hakkı tanıyan, bir uzlaşma, barış, huzur, hürriyet, adalet ve refah düzenidir. Bu düzende insanların ve toplumun hızla manen ve mad-deten   kalkınmaları   ekonomik      kalkınmayı da hızlıracaktır.

 

 

 

2- Faizci kapitalist nizamın “sömürü düzeni” yerine “adil ekonomik düzen”in kurulması
Yukarıdaki  bölümlerde yapılan açıklamaların ortaya koyduğu gibi Adil Ekonomik Düzende Faizci Kapitalist Düzenin beş mikrobu yoktur. Dolayısıyla faizci kapitalist düzenin Tablo VII`nin birinci sütununda gösterilen has-talıkların mikrobu ortadan kaldırılmıştır. Vücut sıhhat bul-muştur. Adil Ekonomik Düzende adeta ekonominin bulun makinaları yağlanmıştır. Çünkü ekonominin Önündeki engelleri kaldırılmış yerine “Tam Teşvik” getirilmiştir. Adil Ekonomik Düzen ideal bir düzendir. Herkese refah getirir, ucuzluk getirir, enflasyonu önler, hm kabiliyetli insanın üretim yapmasına imkan hazırlar, üretimi artırır, işsizliği önler, ihracat patlaması temin eder, geri kalmışlığı önler, dürüstlük ve ahlaki gelişmeyi teşvik eder. Bilindiği gibi bu husus bundan önceki bölümde gerekçeleriyle açık bir şekilde ortaya konmuştur.

 

 

 

3- Milli, güçlü, süratli, yaygın kalkınmanın gerçekleştirilmesi
Faizci kapitalist nizam emperyalizm ve siyonizmin bir sömürü düzenidir. IMF bunların bir kuruluşudur. Ülkelere hazırladığı reçeteler modern müstemlekeciliğin yürütülmesine ait reçetelerdir. Bu reçetelerle ülkeler bir yan sömürülmekte diğer yan da dış borç ve faize esir edilmektedir. Ülkelerin milli kalkınma planları hazırlanmasına mani olunmaktadır.
Halbuki Adil Düzene geçildiğinde temel esas borçla değil “Kendi gücüyle kalkınma” dır. Ülkelerin “Milli, güçlü, süratli yaygın kalkınma” stratejilerine uygun “Makro Plan” hazırlamaları bu plana uygun verimli “Yatırım Projeleri” geliştirmeleri ve bu projeleri gerçekleştirip hedeflerine ulaşmaları mümkün olur.

 

 

 

4- İnançlı kadrolar
Adil Düzene geçildiği zaman ülkeler borç ve faizin esiri olmaktan kurtulur. Emperyalizm ve siyonizmin etki-sinden kendisini kurtarır. “Milli Görüş”e dönülür. Ev-latlarını “Taklitçi” olarak değil “İnançlı Kadrolar” olarak yetiştirme imkanı bulur. Bu inançlı kadrolar inançla, şuurla, azimle, sebatla, yardımlaşarak ve çalışarak kalkınma hamlelerini elbirliğiyle başarırlar.
Adil Düzenin; siyasi düzeni, ilmi düzeni ve dini-ahlaki düzeni ekonomik düzenin yardımcısı ve teşvikçisidirler. Siyasi düzen ekon-omiyi tanzim ediyorum diyerek tahrip etmez; ilmi düzen tam bir hürriyet, özerklik ve teşvik ile ilim ve teknoloji sa-hasındaki hızlı gelişmeleri sağlarlar. Dini ahlaki düzen ise adeta topluma yararlı insan yetiştirmek için bir “in-san yetiştirme fabrikasyonu” gibi görev yapar.

 

 

 

5- İrfanlı insan
Adil Düzendeki ilmi düzen ve bilhassa dini-ahlâki düzen insanların “irfan” sahibi insanlar olarak yetişmesini sağlar, üretimin yanında eğitimi, manevi ter-biyeye ve bu meya “Nefis Terbiyesi”ne büyük önem verilir, insanlar iyi ahlak sahibi insanlar olarak yetişirler, israf yapmazlar, herkese yardım etmekten ma-nevi haz alırlar, ibadet aşkıyla çalışırlar.
Bütün bu faktörler bir araya .geldiği zaman manevi ve maddi bakımdan en büyük kalkınma hamleleri basardır. Böylece kapitalizmin “Zulüm Düzeni” yerine Adil Düzenin “Saadet Düzeni” gerçekleşir.

 

 

 

  ADİL EKONOMİK DÜZEN (  BÖLÜM – 5 )

 

 

 

 

 

V- “ADİL DÜZEN” TEMELİNE DAYA-NAN “İSLAM ORTAK PAZARI `NIN KURULMASIYLA KALKINMA ÇOK DAHA BÜYÜK OLUR, ÇOK DAHA HIZLI  OLUR

 

 

 

Bilindiği gibi “Avrupa Ortak Pazarı” tek bir “Av-rupa Topluluğu devleti=AT”ın kurulması demektir. “Roma Anlaşması” bundan dolayı AT`ın temel Anayasası mesabesindedir. “Roma Anlaşması”nın temelinde iki büyük hata vardır. Bunlardan birisi temel kültür kökü olarak eski Roma medeniyetinin esas alınması yani “Kuvveti üstün tutan” zihniyetin temel alınmasıdır. Bu zihniyetle ancak zulüm olur. Saadete ulaşılamaz. İkinci hata da ekonomik düzenin “Kapitalizm” olarak alınmasıdır. Bu temel de saadet getiremez. Ancak zulüm, buhran ve sosyal patlama getirir. Bunun için AT gerçekte bu temel esaslarından dolayı içinde iki adat saatli bomba bulunan ve uçurumdan aşağı yuvar-lanan otobüse benzemektedir.
Türkiye bu otobüse binerek Batı`ya uşak ve helak olacağına, batı taklitçisi görüşü bırakıp, Milli Görüş`e dönmeli güzel bir Adil Düzen örneği kurmalı ve Müslüman Ülkelerle Adil Düzen temeline dayanan bir İslam Ortak Pazarı’nın kurulmasına gayret etmeli hatta öncülük yapmalıdır.
Bu gerçekleştiği taktirde hem Türkiye`de hem de diğer Müslüman ülkelerde kalkınma çok daha büyük ve hızlı olacaktır.
Hiç unutmayalım ki bugün Amerika`da uçak sana-yiinde 700 bin kişi çalışmaktadır. Bunun 300 bini Ameri-kan ordusu için üretilen uçaklara tekabül etmekte, 400 bin kişilik kısmı ise başta Müslüman ülkeler olmak üzere 3. Dünya Ülkeleri için yapılan uçakların üretimine te-kabül etmektedir ve bir Müslüman ülke olarak mesela bir Suudi Arabistan Amerika`ya uçak siparişi verdiği za-man bir defasında 5 milyar Dolarlık sipariş vermektedir.
1.5 milyarlık Müslüman ülkeler topluluğu tek bir pa-zar olduğu ve ihtiyaçlarını, programlı bir şekilde kendi ülkelerinden karşıladıkları takdirde bunun meydana ge-tireceği büyük kalkınma, hızlı kalkınma, istihdam ve üretim gücü elbette her türlü tahminin üstünde ola-caktır.

 

 

 



 



 



 



 

 

 

 

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi