Anasayfa » ADİL EKONOMİK DÜZEN ( BÖLÜM – 2 )

ADİL EKONOMİK DÜZEN ( BÖLÜM – 2 )

Yazar: yonetici
0 Yorum 3 Görüntüleyen

ADİL EKONOMİK DÜZEN  ( BÖLÜM – 2  )

 

 

II. ADİL EKONOMİK DÜZENİN TEMEL  ESASLARI

 

Bilindiği gibi matematik ilminde bir sistem o sistemi eden temel esaslarla diğer bir ifadeyle “Aksiyom = mütearife = müselleme” ile tarif edilir.
Mesela “Öklit Geometrisi” 3 temel aksiyoma da-yanır buna mukabil “Lobaçevski Geometrisi” başka 3 aksiyoma dayanır. Tabi sayılar ise 4 aksiyo-ma dayanırlar.
Bunun gibi bir oyunun dama oyunu olabilmesi için temel esaslar vardır, satranç oyunu olabilmesi için de yine bu oyunun kendine mahsus temel esasları vardır. Aynı şekilde futbol oyununun temel esasları ayrıdır, hentbol oyununun temel esasları ayrıdır. Mecelle “Usul-û Fıkıh”la ilgili temel esasları ihtiva eden ilmi bir eserdir.
İşte tıpkı bunlar gibi ekonomide de şayet bir ekono-mik düzen “Kapitalizm” sisteminin temel esaslarına uygun olarak yürüyorsa o sistem kapitalist sistemdir, yok eğer komünizm esaslarına uygun olarak yürüyorsa o sistem komünist sistemdir.
Biz aşağıda bir ekonomik düzenin “Adil Düzen” olabilmesi için o düzenin hangi esaslara uygun olarak yürümesi gerektiğini belirtmeye çalıştık. Bu esasları be-lirtirken bunların düzeni tarif eden temel aksiyomlar ol-masını gözettik ve bu noktayı nazarla Adil Ekonomik Düzeni 31 temel esas ile tarif etmeye çalıştık. Bu esas-lardan 3 tanesi genel esaslar, 7 tanesi parayla, 7 tanesi krediyle, 7 tanesi vergiyle, 7 tanesi de sosyal güvenlikle ilgili esaslardır.
“Adil Ekonomik Düzen”in bu temel esasları ilişikteki tabloda topluca gösterilmiştir. (Tablo III)
Şimdi bu temel esasların kısaca açıklamalarını ya-palım.

 

a) Genel Esaslar
Adil Ekonomik Düzen`in “Genel” esasları, bu düzende ekonomik faaliyetler açısından devletin ne ya-pacağını, şahısların neler yapacaklarını ana hatlarıyla tanzim eden esaslardır.
ilişikteki tablonun birinci sütununda görüldüğü gibi Adil Ekonomik Düzen`de ekonomik faaliyetleri şahıslar yürütürler. Devlet bunların bu faaliyetleri yürütmelerinde kendilerine yardımcı olur. Bu yardım ülkenin ve bölgelerin kalkınma planlarının hazırlanmasını teşvik suretiyle yapar. Devlet ayrıca ekonomiyle ilgili genel hizmetleri yaptırır ve kontrol eder ve yine ayrıca ekonomiyle ilgili tanzim hizmetlerini yürütür ve kontrol eder.
Bu yüzden Adil Ekonomik Düzenin genel esasları 3 temel esasta toplanır. Bunlar şunlardır:

 

1- Ekonomide Devletin Görevi
Adil Ekonomik Düzen`de devlet, ülke ve bölgelerin makro planını yaptırır. Bunlarla ilgili yatırım projelerini yaptırır böylece herkes ülkenin her yerinde tarım, sa-nayi ve hizmetler sektöründe gerek mevcut yatırımların verimliliğini artırmak yönünden ve gerekse yeni yatırımlar yönünden hangi projelerin teşvik edileceğini bilir.
Şahıslar ya tek başına veya şirketler veya vakıflar halinde bu projelerden istediklerini seçerler ve bunları yürütürler. Devlet bu projeleri her bakımdan destekler ve çeşitli teşviklerle bunların en faydalı ve verimlilerinin öncelikle gerçekleşmesini yönlendirir.

 

 

 

 

2- Devletin ekonomi ile ilgili faaliyetleri
Adil Ekonomik Düzen`de devlet ekonomik faaliyet-lere iki türlü hizmet yaparak katılır:
1.   Genel Devlet Hizmetleri
2. Tanzim Hizmetleri

 

Devletin yürüttüğü genel hizmetler: Güvenlik, yönetim, yargı, enerji temini, su, yol, altyapı hizmetleri, sağlık, öğretim hizmetleri, ulaşım, iletişim hizmetleri….vs. gibi hizmetlerdir. Devlet ayrıca tıpkı Noterler gibi ve yeminli muhasipler ve yeminli mimari bürolar gibi muha-sebe ve ambar vs. gibi hizmetlerinin yürütülmesini de temin eder. Bu hizmetler gruplar halinde tasnif edilirse bunları takriben 24 çeşit hizmet grubunda toplamak mümkündür.
Adil Ekonomik Düzen`de devlet ayrıca temel ekono-mik malların tanzim hizmetlerini yürütür. Mesela Adli Ekonomik Düzen`de bugünkü Toprak Mahsul-leri Ofisi`nin yerini bir Buğday Vakfı alacaktır. Bu ku-ruluşun vakıf olarak adlırılması, hiçbir kâr gayesi gütmeyip sırf vataşa hizmet için kurulmuş ol-masındır. Bu vakıf bütün ülke sathında belde seviyesine kadar teşkilatlanmıştır. Buğdayı olup satmak is-teyen buğdayını bu vakfa verecek o günkü fiyat üzerinden parasını alacaktır. Veya buğday satın almak isteyen kimse o esnadaki fiyat üzerinden parasını verip dilediği kadar buğdayı alacaktır.
Vakfın vazifesi bu muameleleri yapmak ve depo-larındaki buğdayı iyi bir şekilde muhafaza etmektir. Bu hizmetleri sırf bir hizmet olarak yapacaktır. Ayrıca bu hizmetlerden dolayı kâr gayesi gütmeyecektir.

 

3- Ekonomik faaliyetleri şahıslar yürütürler.
Adil Ekonomik Düzen`de bütün ekonomik faaliyetleri şahıslar yürütürken bunlar bu faaliyetleri ya şahıs ola-rak ya şirket olarak veya vakıflar olarak yürütürler.

 

b) Adil Ekonomik Düzenin Para İle İlgili Temel Esasları

 

Para Nedir ?

 

İnsanların  Yaradılış Karakteri
İlim adamlarının hayvanlar üzerinde yaptıkları araştırmalar gösteriyor ki hayvanlar çok üretiyorlar az tüketiyorlar.
Bilindiği gibi bal anları bal yaparlar. Bu balın bir kısmını da kendileri yerler ama yaptıkları bal yediklerin-den çok fazladır. Bu fazla kısımdan insanlar yarar-lanırlar.
İlim adamları bal arılarının yaptıkları balın bir kısmını almışlar ve görmüşlerdir ki kova balın azalması üzerine arıların iştahları kesilmiştir ve arılar daha az bal tüketmeye başlamışlardır. Kovan daha çok bal alınması halinde ise görülmüştür ki hatta arılar ölmüşler ve fakat kalan az balı bitirmemişlerdir. Bu deneyler hay-vanların çok ürettiklerini buna mukabil az tükettiklerini göstermiştir. Bunun hikmeti Cenab-ı Hakk`ın hayvanları insanlara raydaı olmak için yaratmış olmasıdır.
Buna mukabil insanların tab’ı ve yaradılışları hayvan-ların aksinedir. İnsanlar tabiatı itibariyle sadece tüketmek istiyorlar, üretmenin zahmetine kat-lanmak istemiyorlar. Nitekim bir insana sofraya bu-yurun dendiği zaman yüzü gülüyor, şu kazmayı al şurayı kaz dendiği zaman suratı asılıyor. Bunun hikmeti ise insanların Cennet için yaratılmış olmalarıdır. Cen-netle insanlar sadece tüketecekler ayrıca üretmek mecburiyetinde kalmayacaklardır. Darul Karar ahirettir. Ancak ne var ki insanlar muvakkad olarak bu dünyada imtihan olmaktadırlar ve yukarıda bahsedilen tab`ıları bu dünyanın şartlarına ters düşmektedir. Ne yapalım ki biz de işte bu yaradılıştaki insanlar için Adil Düzeni kurmak mecburiyetindeyiz.

 

Adil ekonomik düzenin temel şartı
Bu yaradılıştaki insanlar için adil bir düzen nasıl ku-rulacaktır. Bunun için temel şart şudur:
insanlara denmesi lazımcı ırki; Gel kardeşim buraya bak sen hep tüketmek istiyorsun buna mukabil hiç üretmek istemiyorsun. Sana müsaade ediyoruz lüzumsuz israf yapmamak şartıyla istediğin kadar tüket ama bir şartımız var. Ne kadar tüketeceksen o ka-dar da kendin üreteceksin, başkasının hakkını yemeyeceksin.

 

Para
Bu kural tatbikatta nasıl gerçekleştirilebilecektir. Bu-nun çaresi şudur: Bir kimse diyelim ki A malını üretti ve bunu başkalarının faydalanmasına sundu. Mesela götürdü A malına ait vakfa teslim etti. A malının bu a bir kıymeti vardır. Bunu üreten kimse aynı kıymete eş değer başka istediği malları alıp tüketebilir. Önemli olan ne kadar üretti ise ona eşdeğer tüketme yap-masıdır. Başkasının hakkını yememesidir.
İşte bunun için A malını üreten kimseye, o malin kıymetine eşdeğer dilediği mallardan tüketebilmesi için özel bir senet verilir. Bu özel senede para denir. Bundan dolayı para demek herhangi bir üretimi yapan kimseye bu üretimine eşdeğer tüketme hakkı olduğunu göstermek üzere verilen özel senet demektir.
Bundan dolayı Adil Ekonomik Düzen`in parayla ilgili temel şartları, aksiyomları şunlardır:

 

1- “Para = Mal” İlkesi
Adil Düzen`de “Para = Mal”dır. Bunun manası şudur: insanlar ne değerde mal üretip bunu toplumun yararlanmasına sunmuşsa, onun karşılığında da, ona eşdeğer tüketim hakkı olduğunu gösteren senedini almıştır. Bu yüzden başkalarının yararlanmasına arz edilen mal ne kadarsa vataşların cebinde de ona eşdeğer tüketim hakkı senedi yani para bulunmak-tadır. Bu yüzden arzedilen malların toplam değeri ne kadarsa vataşların cebindeki tüketim hakkını gösteren senetlerin toplamı yani para da o kadardır. Diğer bir ifade ile para = mal`dır
2- “Faiz Yok” İlkesi
Adil Düzen`de faiz olmaz. Çünkü faiz, haksızlıktır, zulümdür.
Zira kapitalist düzende faiz nedir? Malı üretiyorsunuz toplumun faydasına arz ediyorsunuz.
Buna karşılık üretiminize eşdeğer tüketme hakkınızı gösteren senedinizi yani paranızı alıyorsunuz. Kapitalist düzende bu parayı bir bankaya koyuyorsunuz. Bir yıl sonra faizinin ilavesi ile beraber bu parayı size iade ediyor. Siz bu bir yılda yeni bir üretim yapmadınız. Buna mukabil size üretim yapmadan ilave bir tüketim hakkı veriliyor. Kapitalist düzen bu tüketim hakkını nereden veriyor ? Ya açıktan para basarak veriyor. Bu takdirde bu herkesin hakkını alıp size vermek demektir. Çünkü açıktan basılan para arz-talep kaidesine göre mevcut malların fiyatlarını yükseltir veyahutta başka bir üretenin hakkını alıp size vermektedir. Bu da o kimse-nin yani üretenin yani emekçinin yani fakir fukaranın hakkını alıp getirip size vermek demektir. Her ikisi de haksızlıktır ve zulümdür. Şunun için faiz yiyen insan, fa-kir fukaranın göz yaşını içen, etini ve kanını yiyen insan gibidir. Kan içen bir vampir, bir luru durumundadır. Saadeti başkalarının ızdırabında arayan insan duru-mundadır.
Ayrıca bir defa haklı veya haksız olarak sermayeyi ele geçiren kimse faiz yoluyla hiç emek harcamadan haksız olarak başka insanları sömürmekte ve oturduğu yerde büyük kazançlar elde edebilmektedir. Bu ise ne-fis terbiyesi görmemiş insanlardan fakir olanları zaruret-ten dolayı ahlâksızlığa iten, zengin olanları da haksız olarak elde ettikleri çok büyük kazançlardan dolayı ahlâksızlığa iten ve netice itibariyle toplumların “Ahlâk çöküşü”ne sebep olan bir faktördür ve faiz 40 çeşit be-lanın mikrobudur.
Bu gerçekleri örtbas etmek ve bilerek veya bilmeye-rek faizci kapitalist nizamın savunuculuğunu yapmak için:
– Para da özel bir maldır. Çünkü bunun istikrarı ve değerinin muhafazası için büyük emekler harcanmakta ve masraflar yapılmaktadır.
– Malın kirası oluyor da paranın kirası niçin ol-masın. Faiz de kira gibi bir şeydir dolayısıyla haktır.
– Çünkü sermaye de üretimin bir unsurudur.
Gerçeğe aykırı mütalâların ve fikirlerin ileri sürülmesinin ilmi bir değeri yoktur. Çünkü aşağıdaki “Vergi” bölümünde açıklanacağı gibi gerçekte para “Sembolik bir değerdir” mal değildir, üretimin bir unsuru değildir. Para ne ekmeğin tuzudur ne de moto-run pistonudur. Ayrıca parada, kiraya verilen mallarda olduğu gibi aşınma ve yıpranma söz konusu değildir.

 

3- “Karşılıksız Para Yok” İlkesi
Adil Düzen`de yukarıda da açıklığı gibi para = mal`dır. Yani toplumun faydasına arzedilmiş bulunan üretilmiş mallar ne kadarsa vataşın cebinde ve pi-yasada o kadar para vardır. Ne fazla, ne eksik. Bun-dan dolayı Adil Düzen`de karşılıksız olarak para basılıp piyasaya sürülmesi söz konusu olamaz. Çünkü üretim olmadan, mal karşılığı olmadan karşılıksız olarak piya-saya para sürülmesi haksız olarak fiyatların artmasına sebep olur, bu ise üretenlerin, emekçilerin hakkını ye-mektir. Ve Adil Düzen`de temel esas herkesin kendi ürettiği kadar tüketmesidir. Başkasının hakkını yememesidir.

 


4- “Paranın (Arsa, Tesis, Start Mal, Altın Ve Döviz) Karşılığında Olması” İlkesi
Adil Düzen`de alınıp satılabilen malları 4 grupta top-lamak mümkündür. Bunlar satışa arzedilmiş arsalar, te-sisler, start mallar, altın ve döviz yani kıymetli ma-denler ve değerlerdir. Bunlar ne miktarda satışa arzedilmişse bunlar karşılığında o miktarda para mev-cuttur. Alınıp satılabilen bu mâllar dışında başka şey karşılığı olarak piyasaya para sürülemez.
Adil Düzen`in yukarıda açıklanan 4 temel ilkeye ila-veten parayla ilgili olarak diğer 3 temel ilkesi de şunlardır:
5- İstenilen a Değiştirme İlkesi
6- Herkese Eşit Muamele İlkesi
7- Fiyatlar: “Arz-Talebe Dayalı Kriterlere Göre Tesbit Edilir” İlkesi
Adil Düzen`de herkes istediği a malını paraya, parasını da mala çevirebilir. Bu esnada ülkenin her ye-rinde herkese aynı fiyat uygulanır ve eşit muamele yapılır. Fiyatlar arz-talep kaidesine dayalı olarak adil ve uygun kriterlere göre tesbit edilirler.
Bu kriterlerin ne mana taşıdıklarını açıklamak için aşağıdaki bir misalden yararlanalım.

 

Açıklama
Temel ihtiyaç maddelerinin başında gelen buğdayı ele alalım. Bir ülkenin nüfusuna, ihtiyacına ve muhtelif şartlarına göre depolarında ne miktar buğday stoku bulundurması gerektiğinin tesbiti hiç şüphesiz bir uz-manlık konusudur. Diyelim ki mesela Türkiye gibi 60 Mil-yonluk bir ülkenin depolarında en az 1 Milyon ton buğday stokunu bulundurması gerekli olsun. Bu tak-dirde ülkede 73 vilayet 895 ilçe ve 1200 beldede çeşitli büyüklüklerde silo ve depoların bulundurulması ve bu depolarda toplam olarak en az 1 Milyon ton buğdayın bulundurulması gerekecektir. Depoların hepsinin bir kompitür sistemiyle birbirine bağlı olduklarını ve herhan-gi bir depodaki alım satım görevlisinin istediği a bir düğmeye basarak kendi deposunda, civar depolarda ve bütün Türkiye`de toplam olarak ne kadar buğday stokunun bulunduğunu bilmesi mümkün olsun.
Uzmanlarca bir tablo temel kriterlere göre belirli bir süre için tanzim edilmiş olsun ve bu tablo depolardaki toplam buğday stokuna göre, buğdayın fiyatının ne ol-ması icab ettiğini göstersin. Tabi bu fiyat depolarda toplam buğday çoksa düşük olacak, azsa yüksek ola-caktır. Bir buğday üreticisi buğdayını “Buğday Vakfı’na getirdi satacak. Depo alım satım görevlisi düğmeye bastı depolarda toplam 1 Milyon ton buğday olduğunu gördü, duvardaki tabelaya baktı buna göre mesela buğday fiyatının kilosunun 1.000 TL. sı olduğunu okudu. Müşteriye söyledi. Müşteri fiyatı uy-gun gördü buğdayını sattı. Bir müddet sonra* tekrar buğday satmak için geldi. Görevli düğmeye bastığı sırada depolardaki toplam buğday stokunun mesela 1 Milyon 200 Bin ton olduğunu gördü, duvardaki tabelaya baktı bu stoka göre buğdayın kilosunun fiyatının 800 TL. sı olduğunu okudu. Müşteriye söyledi, müşteri buğdayın fiyatı düşmüş, bu fiyatla ben buğday satmam bilakis kendim buğday alırım dedi ve bir miktar buğday aldı götürdü. Bir müddet sonra tekrar buğday almak için geldiğinde görevli düğmeye bastı, bu arada herkes buğday almış depolarda buğday azalmış ve mesela o a toplam buğday stoku 800 bin tona inmiş. Bunu tesbit ettikten sonra duvardaki tabelaya baktı 800 bin ton stok halinde buğday fiyatının 1 kilosunun 1.200 TL. sı olduğunu okudu müşteriye söyledi. Müşteri fiyatlar yükselmiş o halde ben bu fiyattan buğday almıyorum ve buğdayımı satıyorum dedi ve sattı.
işte Adil Düzen`de malların fiyatları, arz-talep kaide-sine göre adil kriterlere göre bu misalde olduğu gibi teşekkül etmektedir. Böylece yurdun her yerinde her-kese eşit muamele yapılarak alım-satım işleri yürümektedir ve herkes istediği a parasını mala, malını da paraya çevirebilmektedir.
Burada çok kısaca sadece bir ilkeyi açıklıyoruz. Yok-sa Adil Düzen`de,fiyat alçakken bolca alıp, fiyat yüksekken satarak ihtikâr yapmak isteyenlere karşı gereken her türlü tedbir alınmıştır. Ko-nuyu dağıtmamak için bu teferruata girmiyoruz.
Görüldüğü gibi Adil Düzen`de, fiyatların teşekkülü bakımından, arz-talep kaidesi esas alınmakta ve “Ser-best Piyasa Ekonomisi”nin bu faydalı mekanizması “Adil Düzen”in içinde aynen mevcut bulunmaktadır ve bunun faydalarından yararlanılmaktadır. “Komünizm”de fiyatlar merkezi planlamayla masa başında tesbit edildiği için bu tesbitler ekonomiyi tahrip etmektedir. Halbuki arz-talep kaidesinden yararlanıldığı
zaman talebe göre arz ayarlanmakta böylece üretim rasyonel olmakta, ihtiyaç neye varsa ve ne kadarsa ekonominin üretimi buna göre ayarlanması temin olun-makta ve böylece kıtlık olmadan ve israf olmadan ih-tiyaçlar maksada en uygun Şekilde karşılanmaktadır. Ama buna mukabil kapitalizmde bu imkan suistimal edilmekte düzenin yapısı dolayısıyla tekeller ve kar-teller oluşarak fiyatlar sun`i olarak arttırılmakta büyük kitleler bu yoldan sömürülmektedir. Halbuki Adil Düzen`de tekelleşme ve kartelleşmeye imkan ve zemin bulunmamaktadır. Çünkü Adil Düzen`de üretim için yeteri kadar kredi bulunabildiği halde ihtikâr, mal depolama ve tekel tesisi için kredi bu-lunamamaktadır. Böylece kapitalizmin bu mahsurlu ta-rafı Adil Düzen`de yer almamaktadır.

 

c)  Adil Ekonomik Düzenin Krediyle İlgili Esasları

 

Kredi Nedir ?
Daima şu sorularla karşılaşılır:
– Bugünkü dünyada faiz kalkar mı?
– Faiz kalkarsa kim kime para verir ?
– Yatırım yapacak insan parayı nereden bulacak, nasıl bulacak ?
İşte bu bölümde bu soruların cevapları verilmiş ola-caktır. Bunun için önce Adil Düzen`de “Kredi”nin ne olduğunu tarif etmekte fayda vardır.
Yukarıki “Para” bölümünde belirttik ki Adil Düzen`de herkes ne kadar üretti ise o kadar tüketme hakkına sa-hiptir. Peki bir insan hiçbir şart ve şekil altında ürettiğinden fazla tüketme hakkını kullanamaz mı ? Kul-lanabilir, işte bir kimsenin sonradan geri vermek şartıyla ve belirli şartlar altında geçici bir süre için ürettiğinden daha fazla tüketme hakkı kullanması imkanına kredi diyoruz.
Adil Düzen`de 7 türlü kredi imkanı vardır. Bunların hepsi de faizsizdir ve hiçbirisi de enflasyona sebep ol-maz. Bu kredi imkanları şunlardır:

 

1- Ortaklıklar
Adil Düzen`de aynen bugünkü düzende olduğu gibi fertlerin biraraya gelerek ortaklıklar kurmaları kendi ta-sarruflarını birleştirerek, ekonomik faaliyetlerde bulun-maları mümkündür. Ortaklıkların her iki amaçlısı da im-kan dahilindedir.
a- Biraraya gelip bir tesiste bir mal üretip bunu kârıyla satmak ve yapılan kârı ortaklar arasında bölüştürmek
b- Veya biraraya gelip bir ortaklık olarak bir tesis kurmak bu tesiste üretim yapıp üretilen mallan satarak kâr etmek veya tesisi satarak kâr etmek ve kârı ortaklar arasında bölüştürmek. Yani hem tesise hem üretim ve kârına ortak olmak.
Böylece bir kimse kendi ürettiğinden yaptığı tasarruf-tan fazlasını muakkat bir zaman için belli şartlarla tüketmek imkanını kullanmış olmaktadır. Böyle bir kul-lanımda çok tabii olarak görüldüğü gibi ne faiz söz konusudur ne de enflasyon.

 

2- Hakkı müktesep karşılığı kredi
Bunun manası şudur: Bir kimsenin mesela 1000 li-ralık bir tasarrufu var. Bunu götürdü bir bankamatik kartıyla bankaya yatırdı. Bu parası 1 yıl bankada kaldı. 1 yıl sonra gitti bankamatik kartıyla bankadan 12.000 TL para çekti ve 1 ay kullı sonra iade etti veya 3 bin lira çekti 4 ay kullı veya 4 bin lira çekti 3 ay kul-lı. Bu rakamları şuna göre tesbit ediyoruz.
Bankaya yatırılan para X bankada kaldığı süre = Hakkı Müktesep kredi hacmi.
Böylece bir kimse muvakkat bir zaman için, bilahare iade etmek üzere belirli şartlar altında ürettiğinden daha fazla bir tüketim hakkı yani kredi kullanmış olmak-tadır, işte bu kredinin adı Hakkı Müktesep kredisidir.
Adil Düzen`de banka hizmetini genel olarak devlet yapar. Özel şahısların banka kurmaları, faizsiz olarak çalışıp mudilerine kâr temin etmeleri mümkündür. Ancak yukarıda söylediğimiz bankacılık hizmetlerini genellikle devlet yapar. Onun için bankanın batması söz konusu değildir, banka sağlamdır. Bu itibarla yukarıda açıklanan Hakkı Müktesep kredisi şu demektir ve ekon-omiye iki önemli fayda sağlamaktadır.
Benim şu a param var bir süre kullanmayacağımı biliyorum bankaya koyuyorum. Benim kullanmadığım bu parayı o sırada Erzurum`daki kardeşim alıp kullanıyor. Onun parasını kullanmadığı zama ben alıp kul-lanıyorum. Dolayısıyla ne faiz ne de enflasyon söz konusu değildir. Diğer yan ortada bir kredi vardır ve bundan ekonomi için yararlanılmaktadır.
Diğer çok önemli bir fayda ise, Adil Düzen`de kimse-nin kullanmadığı parasını cebinde veya yastığının altında saklaması söz konusu değildir. Çünkü para bankada durursa Hakkı Müktesep kredisi imkanı doğmaktadır ve de banka sağlamdır. Böylece Adil Düzen`de bütün para her zaman ekonominin hizmetin-dedir. Bu da ideal bir durumdur.

 

3- Emek karşılığı kredi
Bu kredi şudur, bir misalle açıklayalım:
Benim bir konfeksiyon atölyem var, burada 20 tane dikiş makinam var, işçilerimi tutup çalıştırırsam konfek-siyon üretebiliyorum ve kârlı iş yapabiliyorum. Piyasada şartlar müsait ancak ne var ki işletme sermayem yok.
Adil Düzen`de bu bir problem değildir. Atölye sahibi olduğum vesikamı ortaya koyarım, dürüst bir insan olduğuma dair mensup olduğum “Ahlâk topluluğu”nun bana verdiği “Tezkiye” belgesini ortaya ko-yarım giderim makinalarımın ve atölyemin gerektirdiği usta ve işçileri arar bulurum. Atölyemin kaç usta ve işçiyle üretim yapacağı “Meslek kuruluşum, loncam” ta-rafından belirlenmiştir. Bu şartlara uygun olarak Usta ve işçilerin de çalıştıkları zaman ne kadar ücret almaya layık oldukları tahsil, tecrübe, ehliyet ve kabiliyetlerine göre kendi meslek kuruluşları tarafından belirlenmiştir. Diyelim ki Adil Düzen`de bir dikiş makinası ustası 1 ay çalıştığı zaman 5 Milyon TL. sı alacaktır. Bu kimseleri alır getirir işe başlatırım. Bunların ücretlerini banka yani devlet öder, ben müteşebbis olarak, atölye sahibi ola-rak borçlanırım. Bilahare ürettiğim konfeksiyonu satar borcumu öderim.
İşte üretim için çalışanlara ödenen bu kredinin adı Emek Kredisi`dir.
Bu kredi de faizsizdir ve enflasyona sebep olmaz. Çünkü piyasaya para çıkıyor fakat karşılığında üretim yapıldığı için mal da çıkıyor.
Adil Düzen`de, aşağıda da açıklanacağı gibi ekono-mi çok hızla döndüğü ve geliştiği için asıl mesele işsiz bir insan bulmaktır. Çünkü Adil Düzen`de işsiz kimse kalmayacaktır. Adil Düzen`de ekonomi geliştiği için herkes emeğinin karşılığını insanca yaşayacak şekilde alacaktır. Bundan dolayı Adil Düzen`e geçilir geçilmez bugün kahvehanelerde boş oturan işsizler bir a yüksek ücret alabilme potansiyeline ve imkanına kavuşacaklardır. Onlar iş arayacaklarına müteşebbisler kredi alabilmek için gelip onları arayacaktır. Çünkü, Adil Düzen`de kredi Emeğe ve Üretime verilmektedir.
Bir kimse mensup olduğu ahlâk topluluğunun ver-diği tezkiye belgesine rağmen dürüst davranmazsa hem meydana getirdiği zararları tezkiyeyi veren ahlâk topluluğu tazmin eder, hem de bu davranışı tekerrür ederse “Emek Kredisi” kullanma hakkını kaybeder. Bundan dolayı Adil Düzen`de düzenin kendisi herkesin dürüst olmasını ve ahlâki bakımdan gelişmesini teşvik etmektedir.

 


4- Rehin karşılığı kredi
Adil Düzen`de Herkes bugün olduğu gibi “Rehin Karşılığında da kredi alabilir. Bu kredinin mahiyetini de şöyle bir misalle açıklayabiliriz:
Elimde buğdayım var şu a fiyatlar ucuz, tahmin ediyorum ki 3 ay sonra fiyatlar yükselecek bu durumda buğdayımı şartlı olarak buğday vakfına teslim ediyorum. Bugünkü bedelinin mesela 80`nini rehin karşılığı kre-di   olarak  alıyorum. 3 ay sonra fiyatlar  artınca, buğdayımı şimdi bugünkü fiyattan sattım diyorum ve bedelin bakiyesini de o zaman alıp rehin karşılığı kredi borcumu ödüyorum.

 

5- Ödenmiş Vergi Karşılığı Kredi
Aşağıda da açıklanacağı gibi Adil Düzen`de vergi yoktur. Sadece devletin üretim yaptığı katkı ve hizmet-leri karşısında kendi hakkını alması söz konusudur. Bu sebepten dolayı  “ödenmiş  vergi  karşılığı  kredi”den maksat bir kimse, ortaklık veya kuruluşun “Dev-letin gelir teminine vesile olması” münasebetiyle ka-zanmış olduğu bir kredi imkanıdır. Kim devletin gelir teminine vesile olursa, bu vesile olduğu gelire bağlı ola-rak belli kriterler uyarınca ayrıca devletten belli şartlarla kredi alabilir, işte bu kredinin adı “Ödenmiş vergi karşılığı kredi”dir.

 

6- Yatırım Projesi Karşılığı Kredi
Adil Düzen`de herkes uygun şartları yerine getirdiği takdirde “Yatırım projesi karşılığı kredi” alabilir.
Bu krediyi de yine bir misalle açıklayalım: Devlet yaptığı teşviklerle makro planları hazırlatmış, bu  planların  gerektirdiği  yurdun  her bir ekonomik bölgesi için öncelikli ve teşvikli yatırım projelerini ortaya koymuş.
Tıpkı bugün Bayındırlık Bakanlığı`nın müteahhitlere verdiği karneler gibi yatırımcılar da ehliyet belgelerini alabiliyorlar. Yani nasıl bugün Bayındırlık Bakanlığı bir müteahhidin durumuna göre bu müteahhit 5 Milyar Li-ralık veya 10 Milyar Liralık veya sonsuz büyüklükte taahhüt işleri yapabilir diye ehliyet karnesi veriyorsa Adil Düzen`de de ehil kimselere hangi konuda-ne mik-tar taahhüt işi yapabilecekleri meslek kuruluşları ta-rafından kendilerine teminatlı ehliyetler olarak verilmek-tedir. Aynı zama herkes mensup olduğu ahlâk topluluğundan da dürüst bir kimse olduğuna dair temi-natlı tezkiye belgesi alabilmektedir.

 

Açıklama
Diyelim ki bir kimse 3 tane belgeyi ortaya koymuştur:
– Bunlardan birisi bir bölgede yapılması teşvikli bir yatırım projesi; mesela 10 Milyar Liralık bir motor fabri-kasının kurulması projesi:
– Kendisinin 10 Milyar Liralık bir motor fabrikası yatırımı yapabilecek ehliyeti olduğunu gösteren mensup olduğu meslek kuruluşundan aldığı teminatlı ehliyet belgesi.
– Mensup olduğu ahlâk kuruluşundan almış olduğu teminatlı tezkiye belgesi.
Bu takdirde bu kimse projesine uygun olarak kura-cağı fabrikanın arsasını arar, bulur, satın alır. Arsanın bedeli projeye mahsuben banka yani devlet tarafından ödenir. Bilahare gerekli işçileri tutar, inşaat malzemeleri-ni alır, inşaatı yürütür, makina teçhizatını alır, fabrikayı kurar ve tamamlar. Bütün bu işler yapılırken her kade-mede gerekli ödemeler projeye mahsuben banka yani devlet tarafından yapılır. Böylece 10 Milyar Lira harcı. 10 Milyarlık fabrika tamamlı. Ortaya bir tesis çıkmıştır. Bu tesisin bedelini müteşebbis borçlanmıştır, bu borcu ya tesisi satar öder veya çalıştırır öder.
işte yatırım projesi karşılığı kredinin mahiyeti budur. Görüldüğü gibi bütün bir fabrika kurulmuştur, bir yatırım projesi gerçekleştirilmiştir. Ortada faiz yoktur ve de en-flasyon yoktur. Çünkü piyasaya para çıkmıştır ama karşılığında da alınıp satılabilen bir tesis üretilmiştir.
Bugünkü faizci düzende yatırımlar, bunu yapmaya kabiliyetli olanlar tarafından değil, işini uydurup kredi alabilenler tarafından yapılmakta ve büyük faizlerle gerçekleştirilmektedir. Öyle ki mesela 7 kademeden geçerek üretilen bir yünlü konfeksiyon mamulü bütün bu kademelerde katlanarak maliyetlerin içine giren yatırım ve işletme faizlerinden dolayı 100`e mal olacaksa halihazır şartlar altında 611`e mal olmakta ve bu muaz-zam haksız fark, sonunda bu konfeksiyonu alıp kullan-maya mecbur olan fakir fukaraya ödettirilmektedir.
Adil  Düzen bu  haksızlığa,  bu  zulme meydan bırakmaz.
Adil Düzen`de kabiliyetli olan dürüst yatırımcılar öncelikli, faydalı yatırımlar için her zaman faizsiz olarak yeterince para bulurlar. Bu suretle bugünkü faizci kapi-talist düzenin, kalkınmanın ve işsizliği önlemenin önüne koyduğu en büyük engel ortadan kalkmış olmaktadır.
Görüldüğü gibi Adil Düzen`de “Tam Teşvik” ve “Tam Destek” vardır.
İş yapabilecek kabiliyetteki her dürüst insan o işi, o yatırımı yapabilir, o projeyi yürütebilir, gerçekleştirebilir. Parasızlık, sermayesizlik buna mani değildir.

 

7- Selem Senedi Karşılığı Kredi
Adil Düzen`de diğer bir kredi imkanı da “Selem Senedi karşılığı kredi” yani diğer bir adıyla “Sipa-riş kredisi”dir.

 

Açıklama
Bu kredinin de nasıl bir kredi olduğunu yine bir mi-salle açıklayalım:
Diyelim ki bir kimsenin bir mırası mevcuttur. Bu mırası tam kapasite ile çalıştığı zaman A kalitesinde M teneke peynir üretebilecek kapasitededir. Mıra koyunları kendi besliyor veya piyasadan süt alıyor. Mayıs ayında bol süt çıkınca Haziran ayında bu peynir-leri üretip teslim edebiliyor. Mıranın yöneticisi mese-la Ocak ayında daha teslime 6 ay varken herkese so-ruyor ve diyor ki ben mıra sahibiyim ve mıram şu zama, şu kalitede, şu kadar peynir üretebilecek kapasitededir. Biliyorsunuz ki Haziran ayında 1 teneke peynir 100 Bin Liraya satılıyor. Şu a Haziran`a 6 ay var, şimdi bana 70 Bin Lira verirseniz size mesela 5 Temmuz`da A kalitesinde 1 teneke peynir teslim edeceğim. Kim almak istiyor. Diyelim ki bu teklif karşısında herkes düşündü 5 Temmuz`da 100 Bin Li-raya 1 teneke peynir almaktansa şimdi 70 Bin Lira ver-meyi uygun gördü. Bu teklifi kabul edenler mıra yöneticisine isimlerini, adreslerini bildiriyorlar ve 70 Bin Liralarını ödüyorlar, mıra temsilcisi kapasitesini dol-duracak kadar siparişi daha Ocak ayında almış oluyor ve bu siparişi verenlere bir “Selem Senedi” veriyor. Bu senedin üzerinde, bu senedi ibraz edene 5 Temmuz tarihinde A kalitesinde 1 teneke peynir teslim edeceğini yazıyor, taahhüt ediyor, adresini, mühürünü, imzasını koyuyor ve senedi parayı verene teslim ediyor. Böylece topladığı paralarla hammaddesini alıyor, masraflarını görüyor, işletme sermayesi ihtiyacını karşılıyor, mırasını çalıştırıp peynirleri yapıyor bilahare bu pey-nirleri Selem Senedi sahiplerine teslim ediyor. Senedi geri alarak taahhüdünden kurtuluyor.
İşte “Selem Senedi karşılığı kredi” bu ma-hiyette bir kredidir. Şeklen bakıldığı zaman ne var bunda, çok basit bir olay denebilir.

 


Selem Senedi Çok Mühim Bir Olaydır
Halbuki Selem Senedi olayı çok büyük bir olaydır. Faizci kapitalist sistemle insanlığı sömüren emperyalizm ve siyonizmi atom bombasıyla yıkmak mümkün değildir. Fakat Selem Senediyle yıkmak mümkündür. Çünkü halihazır faizci kapitalist nizamdaki senetlerin yerini Adil Düzen`de Selem Senedi alınca bugünkü haksız sömürü önlenmiş olmaktadır ve piyasaya pahalılık yerine ucuzluk gelmektedir.
Çünkü yukarıda da açıklığı gibi Adil Düzen`deki Selem Senedinde senet malı temsil etmektedir. Do-layısıyla piyasada ne kadar çok senet varsa bu durum o kadar çok malın var olduğu etkisini yapar. Dolayısıyla ucuzluğa sebep olur. Halbuki faizci kapitalist düzende senet parayı temsil etmekte, piyasada ne ka-dar çok senet varsa o kadar çok para var gibidir. Do-layısıyla senet ne kadar çoksa o kadar çok pahalılığa sebep olmaktadır.
Diğer yan Adil Düzen`de Selem Senedinin va-desi ne kadar uzunsa o kadar çok ucuzluk var demek-tir. Çünkü malın mesela peynirin teslimine 6 ay varsa mıra temsilcisi 1 teneke peynir için 70 Bin Lira ister 3 ay varsa 1 teneke peynir için 85 Bin Lira ister böylece vade uzadıkça ucuzluk olmaktadır. Halbuki faizci kapitalist nizamda vade ne kadar uzunsa pa-halılık o kadar çok olur. Çünkü vade ne kadar uzunsa alınan borç paranın üzerine o kadar çok faiz binmekte-dir. Dolayısıyla faizci kapitalist nizamda vade uzadıkça pahalılık artmaktadır.
Denilebilir ki madem ucuzluk getiriyor o halde neden herkes Selem Senedi kullanmıyor? Bu sual safça bir sorudur. Çünkü faizci kapitalist nizamı emperyalizm ve siyonizm korumakta ve kollamaktadır. Bu nizamdan uzaklaşılmasına müsaade etmez. Hatta topyekûn savaş bile açabilir. Çünkü unutmamak lazım gelir ki bu faizler toplanıp sonunda dünya sermayesini elinde tu-tan emperyalizm, Siyonizm ve onların işbirlikçilerine ödenmektedir. Onun için netice itibariyle faiz bir bakıma emperyalizme ve siyonizme ödenen haksız vergi de-mektir. Mesela Türkiye`de IMF, ekonomik politikayı tan-zim ederken piyasaya şu kadar para çıkartacaksınız diyor bu miktarı zaruri ihtiyaçtan az tutuyor ki herkes mümkün olduğu kadar çok senetle ve faizle iş görsün.
Nitekim geçen asırda Fransa`da bir belediye başkanı, belediyenin parası olmadığını görünce özel fiş çıkartıp bu fişle çalışanların zaruri ihtiyaçlarını karşılayarak şehri imar edip, genişletilmiş caddelerdeki dükkanları ve işyerlerini devletin parasıyla yüksek fiyata satarak zengin oldu. Çalışanları zengin etti ve şehri imar etti. Bu durum karşısında emperyalizm ve Siyonizm Fransa`daki mevzuata “Kimse para yerine kaim olacak evrak tanzim edemez” ilkesini koyarak kendi kontrolü dışında bu kabil faaliyetlerin yapılmasına engel oldu.

 

Adil Düzen`de Yeterince Faizsiz Kredi Bulmak  Mümkündür.

 

Adil Düzen`de öncelikli, faydalı üretim ve yatırımlar için dalma yeterince faizsiz kredi bulmak mümkündür.
Bu bölüme başlarken bugünkü faizci kapitalist düzene alışmış kimselerin daima şu soruları sorduklarını belirtmiştir:
– “Bugünkü dünyada faiz kalkar mı ?”
– “Faiz kalkarsa kim kime para verir ?”
– “Yatırım yapacak insan parayı nereden bulacak, nasıl bulacak ?”
Şimdi yukarıdaki açıklamalarımızdan sonra bu soru-ları tekrar ele alalım, işte buyurunuz Adil Düzen`deyiz ve kredi ihtiyacınız var, işte size istediğiniz kadar ve hatta fazlasıyla bol bol kredi. Hem de faizsiz ve enflas-yonsuz.
Söyleyin bakalım ne yapacaksınız da kredi istiyorsu-nuz? Efendim yatırım yapacağım, buyurun size iste-diğiniz kadar “Yatırım Projesi Karşılığı Kredi” ayrıca isterseniz ortaklık kurun, isterseniz “Hakkı Müktesep Karşılığı” ve “Rehin Karşılığı Kredi” kullanın.
Efendim fabrikam var, çalıştıracağım işletme sermay-em yok. işte size istediğiniz kadar “Emek Karşılığı Kredi”, “Selem Senedi Karşılığı Kredi” ve ayrıca daha da fazlasıyla “Ödenmiş Vergi Karşılığı Kredi” isterseniz ayrıca ortaklıklar, Hakkı Müktesep karşılığı kredi, Rehin Karşılığı Kredi.
Görüldüğü gibi bir kimse öncelikli, faydalı bir yatırım veya üretim yapmak isterse ihtiyacını karşılayacak bol bol faizsiz ve enflasyonsuz kredi mevcuttur. Yeter ki siz fay-dalı yatırım yapın, üretim yapın, emekçi çalıştırın.
Efendim ben kredi istiyorum. Ne yapacaksınız ? Pi-yasadan zeytin yağları toplayacağım bir müddet sonra yüksek fiyatla satıp ihtikar yapacağım, işte bunun için yani fakir fukarayı ezmek için, tekelcilik için, pa-halılık için Adil Düzen`de kredi bulamazsınız. Çünkü görüldüğü gibi yukarıda belirtilen kredilerin hepsi Adil Düzen`de emek ve üretim için verilmektedir. Yani emek üretim ve ucuzluk için.

 

D) Adil Ekonomik Düzenin Vergiyle İlgili Esasları

 

Vergi Nedir ?
Adil Ekonomik Düzen “Hakki Üstün Tutan” nizamın bir düzenidir. Bundan dolayı devletin elinde kuvveti vardır diye aklına estiği şekilde vergi koymasına müsaade etmez. Devlette hakka riayet edecektir, an-cak ve sadece kendi hakkını alacaktır. Bu sebeplerden dolayı Adil Dözen`de vergi devletin üretime yaptığı katkı ve kendi hizmetlerinden dolayı hakkını alması demektir. Halihazır faizci kapitalist nizamda devlet haksız olarak vataşı ezmektedir, gelişmeyi önlemekte, gelir dağılımlarını bozmakta, sömürmekte ve zulüm yapmak-tadır. Bu münasebetle çeşitli isimler altında icad edilmiş bulunan bütün vergiler, fonlar ve kesintiler tamamen haksızdır ve hepsinin lağvedilmesi gerekir.

 

Adil  Düzen`de  Devletin  Gelir  Nasıl Teşekkül Ediyor
Devletin asıl geliri şu şekilde teşekkül etmektedir. Konuyu yine bir misalle açıklayalım:
Diyelim ki bir müteşebbis ekonomik bir faaliyet yapa-cak ve mesela motor üretecek bunun için önce umum müdür, teknik müdür, mali, ticari ve idari müdürler ve yardımcılarından müteşekkil bir yönetim kadrosu teşkil etmiştir. Bu kadro belli kapasitede üretim yapabi-lecek komple bir işletmeyi yönetebilecek kabiliyettedir. Bu kabiliyetleri mensup oldukları meslek kuruluşları “Teminatlı Ehliyet”i ile bellidir ve kadro mensup ol-dukları ahlâki topluluğun verdiği “Teminatlı Tezkiye” ile de tezkiye edilmiş dürüst bir kadrodur. Ülkenin belli bir bölgesinde kurulması teşvik edilmiş ve kurulmuş bir motor üretim tesisinin “Tesis Sahipleri”yle görüşmüşlerdir. Bu tesis sahipleri diyelim ki bir şirkettir ve bu yönetici kadroyla tesislerinin çalıştırılmasını uygun görmüşlerdir ve buna razı olmuşlardır. Böylece bir masanın etrafında yönetici kad-ro ve tesis sahipleri temsilcileri oturdular. Üretim için işçi lazım diyelim ki bir işçi sendikası temsilcisi de biz şu kimselerden müteşekkil bir işçi kadrosuyla bu tesisin bütün işçilik hizmetlerini yapmaya hazırız dedi. Böylece işçi temsilcisi de masaya oturdu, üretim için hammadde lazım bir şirket de biz de bu fabrikanın ihtiyacı olan bütün hammaddeleri vermeyi kabul ediyoruz, dedi. O da masaya oturdu. Böylece masada 4 temsilci oldu: Yönetici kadro, tesis, işçi ve hammadde. Bun-lar bu imkanlarla üretim yapabilirler mi ? Hayır. Çünkü tesisin çalışıp motor üretebilmesi için bunlardan başka ayrıca işletmenin elektrik, su, nakliyat, yeminli muha-sebeci, yeminli ambarcı, iletişim ve ulaşım imkanları, yol, sağlık, eğitim, güvenlik…vs. gibi çeşitli genel hizmetlere ihtiyacı vardır, işte herhangi bir üretimde diğer 4 unsur bir araya geldiği zaman bu 5. unsuru da devlet temin etmekte yani genel hizmetleri yaparak üretime katkıda bulunmaktadır.
Böylece devlet de 5. ortak olarak masaya oturmak-tadır. O da kendi hizmetleriyle üretime katkıda bulun-makta ve dolayısıyla üretimden pay almaya hak kazan-maktadır. Diyelim ki bu üretimin projesinde uzmanlar üretilen malların bölüşümünde hangi hakkâni ora her bir ortak pay alacaktır. Bunu ilmi esaslara ve hak ölçülerine uygun olarak tesbit etmişler ve me-sela bu projede 5 ortaktan her birinin üretimin beşte bi-rini almasını uygun görmüşlerdir. Bu bölüşüm esasları zaten baştan belliydi ve herkes bu ora bölüşülmeye razı olarak kendi rızasıyla razı olarak or-taklığa katılmıştı.
Bütün unsurların tamam olmasıyla üretim yapıldı. 1 ayda 500 motor üretildi. Projeye göre her ortak grup, bu motorlar ambara teslim edildiği zaman 100 motor sahibi oldu. Bu üretim yapılırken 1 ay boyunca mesela işçiler yol için, yemek için çeşitli masraflar yaptılar ancak 100 motor sahibi olunca kâr ettiler, kazılar. Yöneticiler, tesis sahipleri, hammaddeciler de aynı şekilde masraf ettiler ama buna mukabil kazılar, işte tıpkı devlet de bunlar gibi üretim esnasında 1 ay boyunca elektrik, su verdi, çeşitli genel hizmetlerin yapılması için masraflar etti. Fakat o da üretimin sonun-da 100 motor sahibi olunca aynen işçiler ve diğer or-taklar gibi sadece kendi hakkını aldı ve de kâr etti. işte Adil Düzen`de devletin geliri bu şekilde teşekkül etmek-tedir.
– Devlet huzur, asayiş ve güvenliğin temini suretiyle de üretime girmemiş servetlerin muha-fazası içinde hizmet görmektedir. Dolayısıyla devletin bunlardan da kendi hakkını pay olarak alması tabiidir.
– Devlet ayrıca toprağın, madenlerin, or-manların meraların sahibidir. Çünkü bunların ha-kiki sahipleri şehitlerdir. Şehitleri de devlet temsil etmek-tedir. Dolayısıyla bunlardan çeşitli şekilde yararlananlar da yine devletin payını hak ölçülerine uygun olarak ver-eceklerdir.
– Ayrıca devlet şu veya bu sebeple bazı tesislerin ve işletmelerin de sahibi olabilir. Bu takdirde bu tesislerin ve işletmelerin üretimlerinde devletin sadece yaptığı genel hizmetler karşılığında değil aynı zama tesis sahibi olarak da hakkını alması ta-biidir.
İşte Adil Düzen`de devletin gelirleri bu esaslar dahi-linde teşekkül eder.
Bundan dolayı Adil Düzen`de vergiyle ilgili olarak aşağıdaki temel esaslar söz konusudur:

 

1- Verginin Sadece “Devlet Hizmeti Karşılığı” Olması
Yukarıda da açıklığı gibi Adil Düzen`de devlet aklına estiği gibi vergi kanunu çıkartamaz, vergi ala-maz. Devletin geliri sadece yaptığı hizmetler ve sahip olduğu kıymetler karşılığında ‘Hak Ölçüleri’ne uygun olarak kendi hakkını alması suretiyle teşekkül eder. Devletin bu hakkının dışında hiçbir vergi koyması söz konusu değildir. Dolayısıyla Adil Düzen`e geçildiğinde bugünkü binlerce haksız vergi ve fon maddelerinin hepsi yürürlükten kaldırılacaktır.

 

2- “Tek Vergi” Prensibi
Yukarıki misalde ve açıklamalarda da belirtildiği gibi devlet üretimden ve sahip olduğu kıymetlerden hakkâni ölçüler içerisinde sadece bir tek vergi alır. Bir üretimden ve bir kimseden çeşit çeşit isimler altında, çeşit çeşit ka-demelerde ayrı ayrı vergilerin alınması söz Konusu değildir.

 

3- Verginin Yani Devletin Payının “Üretim Cinsinden” Verilmesi Prensibi
Yine yukarıki misalde ve açıklamalarda belirtildiği gibi devletin payı devlete, üretimin cinsinden verilir. Yani mesela motor üretildiğinde devlet de kendi payını am-bara giren motor cinsinden almaktadır. Bunu tıpkı şahıslar gibi devlet de istediği zaman o aki piyasa fiyatı üzerinden paraya çevrilebilir.
Bu sebepten dolayı Adil Düzen`de vergiyi ille de na-kit olarak gününde ödeyeceğiz diye bir kimsenin elin-deki malını yok pahasına satması mecburiyeti söz konu-su değildir.

 

4- “Gelirden Vergi Alınmaması” Prensibi
Yukarıda da açıklığı gibi Adil Düzen`de vergi devletin üretime yaptığı katkı ve hizmetleri karşılığında kendi hakkını alması esasına dayanmaktadır. Üretim ve hizmetlerde herkes kendi hakkını almaktadır. Üretimden sonra haklar adilane bir şekilde, müteşebbis yönetici, tesis sahipleri, işçi, hammaddeyi temin edenler ve dev-letin yaptığı hizmetler dolayısıyla devlet arasından bölüştürmekte ve herkes kendi payını almaktadır. Böyle bir pay dağıtımı yapıldıktan sonra artık devlet kimsenin payından şu veya bu sebeple vergi almaya kalkamaz. Bunun manası herkesin brüt geliri ne ise bu aynı zama onun net geliridir. Böylece bir yan işçi, köylü, memur/esnafın emek karşılığı elde ettikleri brüt gelirlerinden ayrıca vergi ödemeleri söz ko-nusu olmadığı gibi tüccar, müteşebbis, sanayici ve tesis sahipleri ve ayrıca kira ve kârdan hizmet ve katkısı karşılığında pay alanların gelirlerinden vergi ödemeleri de söz konusu değildir.
Bugünkü faizci kapitalist düzende alınan vergiler ne-tice itibariyle haksız olarak fakir fukarayı ezen vergiler-dir. Zaten geçinemeyen işçi, memur, köylü, esnafın brüt gelirlerinden vergi kesmek vergiyi haksız olarak bunlara ödetmek mahiyetinde olduğu gibi tüccardan ve üretimin her kademesinden ve her ne suretle olursa ol-sun kârdan, kazanç ve gelirden vergi kesmek demekte netice olarak bu kâr ve gelirler satılan mallardan yapıldığı için bu malları satın alanlara yani vergiyi dolaylı olarak sonunda fakir fukaraya yüklemek mahiyetinde-dir. Nitekim bugünkü düzende kâr eden bir tüccarın veya fabrikanın gelirinden maliyeye vergi ödemesi de-mek gerçekte bu vergiyi o tüccar veya üreticinin ödemesi demek değildir. Burada tüccar veya üretici vergi ödemiyor sadece maliyeye tahsildar muavinliği yapıyor. Yani malları satın alan fakir fukaradan aldığı paranın bir kısmını götürüp maliyeye veriyor. Böylece neticede emekçiler, çalışanlar ve fakir fukara eziliyor. Gelirden alınan vergi netice itibariyle,haksız olarak fakir fukaradan alınan vergi demektir. Bunun için Adil Düzen`de gelirden vergi alınması söz konusu değildir.

 

5- Şahıslar Veya Müesseseler Ne Kadar Çok Vergi Ödemişlerse “Devletten O Nisbette Daha Fazla Ve Öncelikle Hizmet Almak İmkanına Kavuşurlar.
Yukarıda açıklanan şekilde, herhangi bir şahıs veya müessese yaptığı ekonomik faaliyetlerle devletin gelir temin etmesine vesile olursa, yani bugünkü faizci kapi-talist nizamın tabiriyle devlete ne kadar çok vergi vermişse o şahıs veya müessese devletten o kadar çok “ödenmiş Vergi Karşılığı Kredi” alma hakkı ka-zanır. Bunun gibi devletten o nisbette öncelikle ve daha çok genel hizmetler bakımından hizmet alma im-kanına kavuşur ve de o teşebbüs veya müessese bu ödediği vergi ile orantılı olarak daha yüksek bedelle si-gorta edilmiş olur. Yani: Devlet teşebbüslerin güvenliğini sağlamaktadır. Bu teşebbüslerde hırsızlık, yangın, tahribat…vs. gibi müteşebbisin iradesi dışındaki sebeplerden bir zarar meydana geldiğinde bu zararı tazmin eder. işte bu tazminat, o müessese dev-lete ne nisbette daha fazla gelir teminine vesile olmuşsa o kadar yüksek olur. Bunun için Adil Düzen`de çok vergi ödemenin yani devletin daha çok gelir elde etmesine vesile olmanın birçok avantajları mevcuttur. Böylece düzen müteşebbisleri yukarıda, açıklanan hakkâni ve adil ilkeler içerisinde daha çok vergi ödemeye teşvik eder.

 

6- Verginin “Beyana göre” Olması Prensibi
Yukarıda açıklanan sebeplerden dolayı Adil Düzen`de vergi beyana göre alınır. Ayrıca vergi kont-rolü, vergi uyuşmazlığı, vergi mahkemeleri ve vergi kaçakçılığı söz konusu değildir.
Çünkü önce bir defa üretimlerde ambar ve muha-sebe hizmetlerini yeminli ambarcılar ve muhasipler yap-maktadır. Üretimin paylaşılması açık, kesin, adi esasla-
ra bağlanmıştır. Mal ambara teslim edilince, Örelim ta-hakkuk edince herkesin payı bellidir ve herkes payına emin bir şekilde sahip olmuştur. Bu arada herkes gibi devlette kendi hakkını almıştır. Artık bundan sonra vergi kaçırmak demek, bir depodaki devletin malını hırsızlık yaparak çalmak demektir. Esasen paylaşma adilane olduğu için, herkes hakkını aldığı için, kimse ayrıca böyle bir hırsızlığa teşebbüs etmeyecektir.
Diğer yan bir teşebbüste devlete düşen pay ne kadarsa o teşebbüsün
– Gayrimenkul değeri
– Hisse senedi bedeli
– İstimlak bedeli
o kadar yüksek olacaktır. Böylece vergi kaçakçılığı fiilen söz konusu olmadığı gibi bunu yapana da neti-cede bir fayda değil sadece zarar getirecektir.

 

Açıklama
Konuyu ayrıca bir misalle açıklayalım:
Diyelim ki bir kimsenin 80 tane koyunu vardır. Bunları açık meralarda otlatıyor ve böylece koyunculuk yapıyor. Bu kimse 1 yılda 80 tane koyunundan 2 tanesini dev-lete verecektir. Çünkü bu koyunları meralarda otlatıyor böylece devlet onun üretimine katkıda bulunuyor ve ayrıca onun bu işi yapmasının güvencesini sağlıyor. Meraların asıl sahibi şehitlerdir. Şehitlerin temsilcisi de Adil Düzenin devletidir. Dolayısıyla bu 2 koyun devletin hakkıdır. Bir misal olarak farzedilsin ki bu koyunculuğu yapan kimse 80 koyunu olduğu halde 40 koyunu olduğunu beyan etmiş ve devlete 2 koyun yerine 1 koyun vermiştir. Ama eğer biri gelir de bu şahsın koyun-larından 40 tanesini çalar veya gasbederse bu takdirde bu kimse devlete başvurup bunun tazmin edilmesini iş-leyemeyecektir. Böylece çok daha zararlı çıkacaktır. Halbuki eğer dürüst davranmış ve devletin hakkını ve-rirken doğru beya bulunarak 80 koyunu olduğunu beyan etmiş olsaydı bu takdirde devlet ona çalınan veya gasbedilen 40 koyununu tazmin edecek veya et-tirecekti.
Görüldüğü gibi Adil Düzen`de vergi beyana göredir. Buna mukabil vergi kaçakçılığı, vergi kontrolü, uyuşmazlığı, mahkemesi söz konusu değildir. Halbuki bugünkü faizci kapitalist düzende Maliye Bakanlığı`nın memurlarının en büyük meşgalesi vergi kaçakçılığı ile uğraşmaktır. Müteşebbislerin en önemli gayretlerinden birisi de daha az vergi vermenin yollarını araştırmaktır. Neticede de bütün bu külfetlere ve israflara rağmen yi-nede devlet vergiyi tam olarak toplayamamakta bu düzende esasen vergiler temelde haksız ve zulmedici olduğu gibi bunun kontrolü ve tahsili için de ayrıca ye-niden sayısız zulümler yapılmaktadır. Bu zulümler faizci kapitalist düzenin haksız yapısından doğan zulümlerdir.

 

7- “Üretimden Alınacak Pay Anayasa İle Be-lirlenir Prensibi
Adil Düzen hakkı üstün tutan düzendir. Hak ise mut-lak bir gerçektir. Onun bunun indi ve keyfi mutaalâ, görüş ve arzusuna uyularak tahrip edilemez, gasbedilemez ve değiştirilemez. Aksi takdirde yapılan iş haksızlık olur, zulüm olur. “Hakkı Üstün Tutmak” değil “Kuvveti Üstün Tutmak” olur. Bundan dolayı Âdil Düzen`de üretimden alınacak payın belirlenmesi karar-nameyle veya kanunla olamaz. Ancak “Hakkı Üstün Tutan” Adil Düzen`in “Anayasa”sı ile belirlenir.
Adil Düzen`de üretim projelerinde paylaşma oranları “Anayasa”nın bu temel paylaşma ilkelerine dayanılarak konunun uzmanları tarafından tesbit olunur. Bunlar projelerde belirtilmiştir. Üretimin pay sahipleri, yukarıda belirtilen misalde olduğu gibi üretime katkılarıyla iştirak edip ne pay alacaklar bu nisbetleri ve haklarını önceden bilirler, rızalarıyla iştirak ederler, üretimden sonrada haklarına razı olurlar.
Böylece Adil Düzen`de kuvvet değil hak üstün tutulur.
Bu sebepten dolayı Adil Düzen`in Anayasasında nasıl “Faiz yoktur” “Devlet piyasaya karşılıksız para süremez” esasları yer almışsa “Devlet vergi kanunu çıkartamaz” esası da yer almıştır.
Böylece Adil Düzen`de, bugünkü bütün vergi ve fonlarla ilgili her türlü mevzuat lağvedilerek haksız vergilerin hepsi kaldırıldığı halde, devlet masraflarını karşılayacak geliri nasıl temin edecektir, sorusu kısaca ve ana hatlarıyla açıklanmış oldu.
Şimdi kısaca Adil Düzen`le, halihazır faizci kapitalist nizamı vergi açısından mukayese edelim:

 

Adil düzenle faizci kapitalist nizamın vergi açısından  mukayeseleri
Adil   Düzen`le   faizci   kapitalist   nizamı   vergi bakımından mukayese edersek aşağıdaki 3 önemli temel farkı görürüz:
1 – Adil Düzen`de devletin geliri çok daha fazladır ve hızla artar.
2- Adil Düzen`de devletin vergiyle ilgili ,mevzuatı ve vergiye ait bütün yürütmeler haklı, son derece basit, süratli ve barışçıdır.
3- Adil Düzen`de vergi “Ekonominin ve sosyal yapının en büyük tahribatçısı” olmayıp bilakis ekonominin ve sosyal yapının en büyük hiz-metkârıdır.
Şimdi bu gerçekleri kısaca açıklayalım:

 

1- Adil düzende devletin geliri çok daha  fazladır ve  hızla artar
Nasıl oluyor da bütün vergi ve fonlar kaldırıldığı halde devlet çok daha fazla gelir elde ediyor ve devletin geliri de yıldan yıla hızla artıyor ?
Bu gerçeği bir misalle açıklayalım:
Bütçe tatbikatıyla tamamlanmış ve sona ermiş olan en son yıl olarak bir misal olmak üzere 1990 yılını ele alalım.
Maksadımız bir gerçeği açıklamak olduğu için her. türlü teferruatı bir kenara bırakarak yuvarlak rakamlarla konuşalım. 1990 yılı bütçesi bilindiği üzere 44 Trilyon TL. sı olarak hazırlanmıştı. Başlangıçta bu bütçenin açığının 4 Trilyon TL. sı olacağı kabul edilmişti. Bunun pratik manası, yani daha baştan o yıl devlet yaptığı zulümlere ilaveten ayrıca 4 Trilyon Lira karşılıksız olarak para basıp piyasaya sürüp herkesin o nisbetteki pa-rasını ve hakkını elinden almış, gasbetmiş olacaktı. Bu gerçek bir yâna, fiiliyatta açık, 4 Trilyon yerine 14 Tril-yon oldu.   Geriye kalan 30 Trilyonluk fiili bütçenin 15 Trilyonu iç ve dış borçların faizi ve taksitidir. Geri kalan 15 trilyonun ise 5 Trilyonu yatırımlar karşılığı, 10 Trilyonu da devletin memurunun maaşı ve zaruri benzin, elektrik…vs. giderleri karşılığı olarak öngörülmüştür. Tatbikatta bütçeden kısa bir süre sonra çıkartılan genelgelerle “Yatırım tasarrufu” adı altında yatırımlar durdurulmuştur, öyle ki devlet yeni yol yapmak, yolların tamirini yapmak şöyle dursun deliklerini dahi tıkamaktan acizdir. (Bazı otoyolların yapımının bütçeyle ilgisi olmayıp bunlar tamamen yap-işlet-devret adı altında yapılan yeni borçlanmalardan ibarettir.)
Böylece 1990 yılının gerçek fiili bütçesi netice itibariyle sadece 10 Trilyon TL. sından ibaret olmuştur. Bugünkü faizci kapitalist düzen yerine “Adil Düzen” olsaydı ne olacaktı. Halihazır 4 binden fazla vergi, ton ve bunlarla ilgili konulara ait kanun kararname ve ge-nelge maddelerinin hepsi lağvedilecekti. Bütün vergiler kaldırılacaktı.
Devlet gelirini üretime yaptığı katkı karşılığında sa-dece kendi hakkı olarak alacaktı. Bu da başlangıçtaki misalde belirtildiği gibi takriben üretimlerin beşte biri ka-dar olacaktı. 1990 yılında sanayi, tarım ve hizmetler sektöründe halihazır düzenin, bütün engellemelerine rağmen, yapılan toplam üretim takriben 150 Milyar Do-lar mertebesinde olmuştur. Bunun beşte birinin devletin olması demek, devletin gelirinin 30 Milyar Dolar olması demektir. 1990 yılı başında 1 Dolar takriben 2300 TL. sı 1990 yılı sonunda 1 Dolar 3000 TL. sı olduğu dikkate alınırsa 1990 yılında ortalama Dolar fiyatı 2700 TL. sı ol-arak kabul edildiğinde devletin gelirinin takriben 80 Tri-lyon TL. sı olduğu görülür. Yani faizci kapitalist nizamda-ki bunca haksız ve karma karışık vergiye rağmen devletin fiili gerçek hizmetleri için kullanabildiği para sa-dece 10 Trilyon olduğu halde, Adil Düzen`de bütün vergilerin kalkmasına rağmen devletin geliri en az 80 Trilyon olmakta yani bugünkünün 8 misli fazla olmak-tadır.
Kaldı ki devlet sözü geçen tarım, sanayi ve hizmetler sektöründeki üretimdeki katkısına mukabil aldığı pay-dan başka mevcut zenginliklerin güvenliğini koruduğu için ayrıca bu hizmetine karşılık zenginliklerden çok cüzi bir ora da olsa payını alacaktır ki bu pay da çok büyük bir tutara ulaşır ve yine devlet bugün halen birçok tesislerin sahibi olduğu için bu tesislerden ayrıca tesis sahibi hakkı olarak da payını alacaktır. Bütün bun-lar dikkate alındığı zaman devletin daha başlangıçta fiili gelirinin ne kadar yüksek olacağı, kat kat fazla olacağı açıkça görülür.
Diğer yan Adil Düzen`e geçildiğinde, ekonomiyi engelleyen bütün engeller ortadan kalkacak aşağıda da açıklayacağımız gibi “Ekonominin makinası yağlanacak” ve böylece ekonomi hızla gelişecektir ve buna paralel olarak da devletin geliri ayrıca hızla arta-caktır.

 

2- Adil düzende devletin vergiyle mevzuatı ve vergiye alt bütün yürütmeler haklı, son derece basit, süratli ve barışçıdır.
Yukarıdaki açıklamaların ve misallerin belirttiği gibi Adil Düzen`de devlet, benim kuvvetim vardır diyerek aklına geldiği gibi vergi alamaz. Ancak üretime yaptığı katkı ve hizmetleri karşısında kendi payını alabilir. Böylece devlet sadece kendi hakkını almaktadır. Sis-tem hakkı üstün tutuyor. Vergi haklıdır ve adildir.
Faizci kapitalist nizamda ise devlet aklına geldiği gibi vergi koymakta bu vergileri de yine haksız bir şekilde koyarak fakir fukarayı ezmektedir, çalışanları ezmekte-dir. Neticede zengini daha zengin, fakiri daha fakir yap-maktadır. Her bakımdan haksızdır ve neticede sosyal patlamalara sebep olmaktadır.
Adil Düzen`de yukarıda da açıklığı gibi bir tek vergi vardır. Üretimin cinsinden ödenir. Sistem son de-rece açık ve basittir.
Faizci kapitalist düzende ise gerek vergi mevzu-atının ve gerekse tatbikatının içinden çıkmak mümkün değildir, karma karışıktır. Bu vergi sisteminin yürütülmesi hem devlete hem de vataşlara ve teşebbüslere çok pahalıya mal olmakta toplumda korkunç bir israf yakılmaktadır. Mesela bir evinin vergisini ödeyecek in-san hatta bazen 4 ayrı yerde 4 ayrı karmaşık hesaplar-la ve uzun formalitelerle ödemeler yapmaya mecbur kalmaktadır.
Adil Düzen`de vergi yukarıda da açıklığı gibi be-yana bağlıdır ve üretim tamamlığında, mal ambara girince vergi üretimin cinsinden ödenmiş olmaktadır. Böylece vergiyle ilgili her türlü muamele süratle ta-mamlanmaktadır.
Faizci kapitalist nizamda ise yukarıda da işaret olun-duğu gibi içinden çıkılmaz formaliteler, çeşitler ve karma karışık mekanizmalar yüzünden vergiyle ilgili gerek he-saplama, gerek ödeme ve gerekse tahsil etme işlemleri çok uzun zaman almakta ayrıca bu bakımdan da pek çok israflar ve haksızlıklar söz konusu olmaktadır.

 

Adil  düzen  barış  düzenidir
Adil Düzen`de vergi barışçıdır. Çünkü devlet kendi hakkını almaktadır ve üretime katılan bütün ortakların bir ortağı durumundadır. Yukarıda verilen misaller ve yapılan açıklamaların da gösterdiği gibi Adil Düzen bir “Menfaat   çatışması” düzeni değil “Bir  ortaklık” düzenidir, bir “Barış” düzenidir. Mesela bir işçi daha çok kazanmak istiyorsa bunun yolunu ne vergi kaçırmakta ne de işverenle boğuşmakta bulamaz. Paylaşım oran-larının temel esasları Anayasayla belirlendiği için ve paylaşım oranları ilmi kriterlere bağlı olarak uzmanlarca saptığı  için daha çok kazanmanın bir tek yolu vardır. O da daha çok üretim yapmaktır. 1 ayda 500 motor üreteceğine 1000 motor üretmeye gayret ede-cektir. Bu durumda ise kendisi de, işveren de devlet de daha çok kazanmış olacaklardır. Üretime iştirak eden bütün ortaklar için de durum aynıdır. Onun için Adil Düzen bir “Çıkar paralelliği” bir “Barış” düzenidir.
Halbuki faizci kapitalist düzende bir işçinin daha çok kazanması için bölüşümde daha çok pay almaya çalışması bunun için işverenle çatışması gerekmektedir ve işçi ve işverenin devlete daha az vergi Ödemek için yollar araması gerekmektedir. Böylece faizci kapitalist düzen “Çıkar zıtlaşması” bir “Çatışma” düzenidir. Netice itibariyle toplumda huzursuzluklara ve haksızlıklara sebep olmaktadır.
Bu özellikler, Adil Düzen ve faizci kapitalist düzen her sahada birbiriyle mukayese edildiği zaman, diğer sosyal konularda da geçerlidir. Ve kendisini açıkça göstermektedir. Çünkü Adil Düzen bütünüyle ve her ala “Barış Düzeni”dir, faizci kapitalist düzen ise •her ala “Çatışma Düzeni”dir.
Mesela bugünkü faizci kapitalist düzende, düzenin temel esasları gereği doktorla hasta çıkar çatışması içindedir, insanların ahlâklı davranması konusu bir tara-fa bırakılarak düzenin yapısı incelendiğinde durum ne-dir ? Doktor, hasta ne kadar çok ağır hasta ise, ne ka-dar çok sıklıkta hastalanırsa ve hastalığı ne kadar uzun sürerse o kadar çok para almaktadır. Sistem olarak bu yapı doktorla hastanın çıkar çatışması içinde olması de-mektir. Halbuki Adil Düzen`de doktor, ne kadar çok va-taş kendisini tercih etmiş ise o kadar çok para aldığı için ve görevi sadece hastayı tedavi değil, asıl vatan-daşın mesul olduğu kimselerin sağlığını korumak olduğu için ve mesul olduğu vataş hasta olsa da olmasa da bu bakımdan aynı parayı aldığı için, hatta mesul olduğu vataşların sağlığını korumakta dikkatli ve itinalı olduğu nisbette hem bu yüzden hem de daha çok vataş sağlığını korumak için onu tercih edeceği için daha çok kazanacaktır. Bu yapı ise Adil Düzen`de doktor ile hastanın “çıkar paralelliği” içinde bulun-ması demektir.
Yine yukarıda işaret edildiği gibi ahlâki yapı bir kena-ra bırakılarak düzen açısından meseleye bakıldığında faizci kapitalist düzende doktorun çıkarı vataşın hasta olmasında ve ağır hasta olmasında olduğu halde adil düzende doktorun çıkarı sağlığını koruduğu kimseye “Ahmet Bey duydum ki seyahate çıkacakmışsınız aman lütfen süeterinizi almayı unutmayın sonra üşütüp hasta olup kendinizin de benim de başıma iş açmayın ha…” demesindedir.
Yine düzen itibariyle faizci kapitalist düzende,avu-katla müvekkil “Çıkar çatışması” içinde oldukları halde Adil Düzen`de “Çıkar paralelliği” içindedirler. Çünkü Adil Düzen`de Avukat müvekkilinin haklarını kor-umakla görevlidir. Bir niza çıksa da çıkmasa da aynı parayı olacaktır. Hele niza çıkmazsa daha çok para ala-caktır. Çünkü daha çok vataş hukukunu koruması için o avukatı seçecektir. Bunun için avukatın çıkarı müvekkilinin haksızlıklarla ve hukuki anlaşmazlıklarla karşılaşması değil, karşılaşmamasındadır. Yani avukatla müvekkil de Adil Düzen`de çıkar paralelliği içindedirler.

 

3- Adil düzende vergi “ekonominin ve sosyal yapının en büyük tahribatçısı” olmayıp bilakis ekonominin ve sosyal yapının en büyük hizmetkarıdır.
Faizci kapitalist düzende, `Teşhis” broşüründe, de açıkça belirtildiği gibi mesela Türkiye`deki uygulama koşullarında satılan malların bedellerinin üçte biri faiz, diğer üçte birini ise vergi teşkil etmektedir. Böylece ver-gi maliyetlerin içine girmekte, fiyatları yükseltmekte, üretim masraflarım artırmaktadır. Ayrıca maliyetten sonra satış fiyatı tesbit edilirken, gaye net kârı arttırmak olduğu için yergiler göz önünde bulundurularak brüt kâr azami derecede yüksek tutulmakta böylece satış fiyat-ları ayrıca bu yüzden de yükselmekte. Bunun neticesi olarak çalışanlar ve fakir fukara ezilmekte zaruri ih-tiyaçlarını bile alamamakta ve böylece talep düştüğü için üretim ve arz da düşmekte yani ekonomi frenlen-mektedir, durgunluğa sevk edilmektedir ve sayılamayacak kadar çok yönde tahribata uğramaktadır. Hem yatırım, hem üretim büyük sermaye, büyük masraf gerektirmektedir. Neticede mevcut imkan-lar içinde yatırım da, üretim de, düşük olmakta rekabet gücünü kaybetmektedir.
Diğer yan faizci kapitalist düzende vergiler çalışanlara, fakir fukaraya ödetildiği ve kârlar maliyete giren vergilerle orantılı olarak büyüdüğü için, fakirler daha fakir, zenginler daha zengin olmakta. Böylece gelir dağılımı bozulmakta. Neticede sosyal patlamalara gidil-mektedir. Dolayısıyla faizci kapitalist sistemin vergi düzeni sadece ekonomiyi değil sosyal yapıyı da tahrip etmektedir.
Halbuki Adil Düzen`de bütün bu mahsurlar ortadan kalkmıştır. Çünkü maliyetin içine hiçbir vergi girmemek-tedir. Durum sadece bundan ibaret değildir. Devlet bütün üretimlere bir ortak gibi girip kendi katkısını yaptığı için ekonominin ve müteşebbislerin en kuvvetli destekçisi ve teşvikçisidir. Adil Düzen`de çalışabilen herkes kolaylıkla iş bulup adil bir ölçü içinde yüksek reel gelir elde ettiği için ve kabiliyetli her insan kolaylıkla yatırım ve üretim yapabildiği için Adil Düzen`de vergi sis-temi ekonominin ve sosyal yapının en büyük hizmetkarıdır.

 

E) Ekonomik Düzenin Sosyal Güvenlikle İlgili  Esasları
Adil Düzen`de Sosyal Güvenlik ile ilgili temel esasları aşağıdaki 7esasla özetlemek mümkündür. Bu esaslar şunlardır:
1-HERKES SİGORTALI
2-SİGORTA VE EMEKLİLİK İÇİN PARA ÖDENMEZ
3-İŞSİZLİK VE EMEKLİLİKTE HERKESİN (YAŞ, TAHSİL, HİZMET, EHLİYET) ESASINA GÖRE NE ALACAĞI “KATSAYI” İLE BELİRLENİR
4-İŞSİZLİK VE EMEKLİLİK KARŞILIĞI BÜTÇEDEN ÖDENİR. MİLLİ GELİRLE ORANTILI PAY.
5-İŞSİZLİK VE EMEKLİLİK: TALEBE VE BEYANA GÖRE İSTEDİĞİ ZAMAN
6-EMEKLİ OLAN KREDİ HAKKINI KAYBEDER
7-EMEKLİLİK MAAŞI: EMEKLİYE AYRILDIĞI ZAMANKİ MESLEKİ DERECE, YAŞ, TAHSİLE GÖREDİR

 

Açıklama
Bu temel esasların ortaya koyduğu netice şudur: Adil Düzen`de herkes ekonomik bakımdan bir day-anışma grubuna mensuptur. Bu dayanışma grupları loncalar, sendikalar şeklinde organize olmuşlardır ve Adil Düzenin temel esaslarına göre Teminatlı Ehliyet” prensiplerine uygun şekilde hizmetlerini ifa ederler. Her-kesin yaş, tahsil, hizmet yılı ve ehliyetine göre çalıştığı zaman ne ücret alacağı, işsiz kaldığı zaman ne ücret ve emekli olduğu zaman ile ücret alacağı adil ölçülere ve kriterlere göre belirlenmiştir. Buna göre bir insan çalıştığı zaman hakkı olan bu ücretini alır. işsiz kaldığı zaman o takdirde işsizlik ücretini alır. Emekli olmak istediği zaman da emeklilik ücretini alır. Diyelim ki bir işçi çalıştığı zaman ayda 5 Milyon Lira, işsiz kaldığı zaman 4 Milyon Lira, emekli oluğu zaman da 3 Milyon Lira al-maktadır. Bu kimsenin emekli olması ve emekli aylığı al-ması için belli yaşa kadar beklemek mecburiyeti yoktur. Dilerse emekli olur ve emekli aylığına kanaat eder. Son-ra tekrar çalışmak isterse yeniden faal çalışma hayatına döner.
Adil Düzen`de devletin en önemli temel görevlerinden birisi hangi şart altında olursa olsun va-taşlardan hiçbirinin aç, açık kalmamasını, herkese insan onuruna yaraşır şekilde yaşama imkanlarının te-minidir.
Faal çalışırken alınan ücret, işsizlik ücreti ve emeklilik ücreti öyle tanzim olunmuştur ki çalışabilecek insan uyuşukluk, tembellik yapıp emekli olmaya özen göstermesin. Daha çok kazanmak için çalışmayı tercih etsin. Fakat buna mukabil bir kimse hasta olmuş çalışamıyor isterse emekli olur. Ama sonra tedavi olmuş sıhhatini bulmuş tekrar çalışabilecek sıhhate kavuşmuş o zaman da tekrar faal çalışma hayatına dönme im-kanına sahiptir.
Yukarıda da açıklığı gibi Adil Düzen`de maden-ler, ormanlar, topraklar, meralar ve suların gerçekte sa-hibi devlettir. Bunlar adilane ölçülerle kullananlara tah-sis edilir. Ayrıca devlet üretimlere genel hizmetlerle katkıda bulunur, zenginliklerin güvenliğini sağlar. Bu hizmetler karşılığında kendi hakkı olan payını alır, ekon-omi   hızla  gelişir.   Bütün  bunların  neticesi   olarak bugünküne nazaran kat kat daha zengindir. O yüzden sosyal güvenliği sağlama imkanına maliktir ve Adil Düzen`de sosyal güvenliğin sağlanması birinci dere-cede önem taşır.

 

Sosyal   güvenlik   açısından   adil   düzenle faizci kapitalist düzenin  mukayesesi
Adil Düzen`de bütün vataşlara insan haysiyetine yaraşır şekilde yaşama imkanlarının temini devletin görevlerinin başında gelmektedir. Yukarıda belirtilen esaslar dahilinde bu görev yerine getirilir.
Ayrıca Adil Düzen`de vataşların manevi eğitimini de temel esas aldığından, Adil Düzen`de zenginler de fakirleri içlerinden gelen gayretle ve ibadet aşkıyla her türlü yardım ve destekte bulunurlar.
Faizci kapitalist nizam ise insanı bir “Homo Ekonomicus” yani doymak bilmeyen olarak kabul ettiğinden dolayı temelde materyalisttir ve kuvveti üstün tuttuğu için sosyal adalet hizmetlerini bir temel insanlık görevi olarak düşünmez sadece huzursuzluk olup bir sosyal patlama olmasın, zenginlerin rahatı kaçmasın diye fakirlere verilen bir “Sus Payı” olarak telakki eder ve fakirlerin ihtiyaçlarının karşılanmasını da zenginlere değil yine dolaylı yoldan fakirlere bir görev olarak verir. Bunun sonucu olarak faizci kapitalist ülkelerde brüt işçi ücretinin takriben 35`i kadar sigorta primi kesilmekte-dir. Bu sigorta priminin sözde 15`ini işçi ödüyor, 20`sinide işveren ödüyor gibi gösterilirse de işverenin ödediği pay maliyetlere girdiği için sonunda bu prim payı malları satın alan fakir fukaraya ödettirilmektedir.
Diğer yan faizci kapitalist nizamda gittikçe doğum oranı düşmekte ve bunun sonucu olarak ülke nüfusu gençlerden çok yaşlı ve emeklilerden oluşmaktadır. “Bu gidişat ise faizci kapitalist nizamı iflasa götürmektedir. Çünkü yapılan incelemeler ve hesaplar gösteriyor ki bundan 20 – 30 yıl önce mesela Alman-ya`da bir çalışan genç işçi, ödediği primlerle, l yaşlı emeklinin emekli aylığını karşılamak zorunda kalıyordu. Halbuki şimdi yukarıda açıklanan nüfus hareketleri sebebiyle l çalışan genç işçi 2 yaşlı emeklinin geçimini karşılayacak şekilde prim ödemeye mecbur kalmaktadır.
Bu gidişle 40 yıl sonra l genç işçi 8 yaşlı emeklinin geçimini karşılamak mecburiyetinde kalacaktır. Bu ise taşınamayacak bir yüktür. Yani faizci kapitalist sistemin bugünkü sosyal adalet düzeni, yürümeyecek, iflasa mahkum bir düzendir.
Görülüyor ki Adil Düzen`de sosyal adalet, hakkı üstün tutan, herkese insan onuruna yaraşır yaşama im-kanı veren, ekonomik gelişmeye engel olmayan, basit ve adil bir düzendir.
Buna mukabil faizci kapitalist düzende sosyal adalet tatbikatı suni tatbikattır. Son derece çapraşık ve kar-maşıktır. Çıkar çatışmasına dayanmaktadır ve zamanla yürümeyecek temel insan haklarına aykırı, iflasa mah-kum bir nizamdır.

 

 

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi