İsraille Normalleşme Palavraları ve Ortadoğu'da Kartların Yeniden Dağıtılması
İsrail, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinkenin ülkeyi ziyareti sırasında son dönemde ikili ilişkilerini normalleştirdiği Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn ve Fasın da katılımıyla tarihi bir toplantıya ev sahipliği etmişti. İsrail Dışişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, Bakan Yair Lapidin daveti üzerine bu pazar ve pazartesi günü İsrailde tarihi diplomatik bir zirve düzenlenecek[1] denilmişti. Söz konusu toplantı gerçekleştirildi. Toplantıyı tarihi kılan ise daha önce İsrail'e karşı çatışma içerisinde olan ülkelerin ticaret anlaşmalarıyla yeni bir barış sürecine girmeleriydi… İsrail Başbakanı Naftali Bennett, tarihi toplantı ile ilgili, Arap dünyası barış ve işbirliğinden yana olduğumuzu anlamaya başladı sözleri, bu ülkelerin hizaya getirildiklerinin ifadesiydi.
2020 yılında Fas, BAE, Sudan ve Bahreyn, ABD'nin arabuluculuğunda “İbrahim Antlaşmaları” adı altında bir dizi ilişkileri normalleştirme anlaşmaları imzalanıp yürürlüğe girmişti. 1979da Mısırın, 1994te de Ürdünün ardından İsrail ile normalleşme anlaşmasına varan üçüncü Arap ülkesi BAE, dördüncü Arap ülkesi ise Bahreyn idi. Bu ülkeleri daha sonra Fas ve Sudan izlemişti. Dindar ve kahraman Erdoğan iktidarı da İsraille normalleşmek, daha doğrusu resmen Siyonizmin güdümüne girmek üzere sıraya geçmişti.
Türkiye, BAE, İsrail, Mısır, Suriye Bloku; Toptan İsrailin Güdümüne mi Alınmaktaydı?
Rusya devlet başkanı Vladimir Putin kolay lokma gördüğü Ukraynayı işgale kalkışmış, ama birkaç gün içinde hedefe ulaşacağı beklentisi tutmamıştı; neredeyse beş ay oluyordu, dünya hâlâ bu savaşı konuşmaktaydı. Putin, arzusuna ulaşana kadar, savaşı ne pahasına olursa olsun sürdüreceğini açıklamıştı. Savaşın dışarıdan tarafı olan ABD ise Rusyanın kimyasal silah kullanacağına -hatta kullandığına- dair iddialar ortaya atmıştı ve ABD Başkanı Joe Biden böyle bir gelişme yaşanırsa bunun pahalıya mal edileceği tehdidini savurmuşlardı. Erdoğan Türkiyesi savaşın uzun sürmeyeceğini bekliyor olmalı ki, arabuluculuğa hatta garantörlüğe soyunmuş durumdaydı. İşte, dikkatler savaş üzerinde yoğunlaşmışken, Ankara, dış politikada farklı bir kulvara doğru yelken açmıştı. Önce Birleşik Arap Emirlikleri, sonra İsrail ile arayı düzeltme çabasına başlamış, bunların ardından Mısırın İsraile geleceği dışişleri bakanı tarafından açıklanmıştı.
Türkiyeyi de yakından izleyen İsrailli yazar, Zvi Barel; Yeni Ortadoğuda en zayıf halka İsrailin demokrasisi başlığında şunları aktarmıştı:
Amerikanın öfkesine aldırmaksızın, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Rusyaya karşı ilan edilmiş yaptırımlara katılmayacağını açıkladı. Oligarkların yatları, özel uçakları ülkenin havalimanlarıyla marinalarına yanaşmaya devam ediyor. Ülkenin emlak pazarı Rus zenginlerinin yatırımlarından yararlanıyor. İsrail ile dostluk gösterisi için dört Arap ülkesi Dışişleri Bakanları ile ABD Dışişleri Bakanı ülkemizdeydi; birliktelik Washingtonun beklediği sonucu getirmedi. Körfez ülkeleri ile Mısırın ABD ile geleneksel bağları artık yerli yerinde değil. Rusya belki stratejik ortakları değil, ancak Arap ülkeleri onunla ilişkilerinin Amerikalıları kendilerini ciddiye almak yönünde kırbaçlayacağı umudundalar.
Türkiye Körfezden esen yeni rüzgârı çabuk fark etti. BAE ile bağları yenilemek için Veliaht Prens Muhammed ile Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan karşılıklı ziyaretler gerçekleştirdi. BAE Türk ekonomisi ile bankalarına 10 milyar dolar yatırma sözü verdi. Erdoğanın bir ay içerisinde ilk kez yeniden Riyada ayak basması beklenmekteydi. Haftalar boyu Türkler Suudlular ile ilişkileri yenileme amaçlı gizli görüşmeler yürüttüler ve 7 Nisan 2022 Perşembe günü de bir Türk mahkemesi 2018deki gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetiyle ilgili davayı durdurdu ve dosyayı Suudlulara devretti. Bu, düğümü çözebilirdi. Bu arada, sahibi değişene kadar Erdoğanın ciddi karşısında olan Hürriyet gazetesinde Türkiyenin Esadla diplomatik diyalog kurabileceğine dair ilginç bir haber çıktı. Bu üç ana konuda yoğunlaşabilir: 1- Suriyenin kuzeyinde yuvalanmış olan ve Türkiyenin terör örgütü kabul ettiği PKKya karşı ortak cephe sözü verilmesi; 2- Suriyenin toprak bütünlüğüne dikkat edilmesi (bunun anlamı Suriyede bağımsız bir Kürt devleti kurulmasının önlenmesidir); 3- Ve Türkiyedeki Suriyeli mültecilerin Suriyeye dönmesi
Her şey ters yüz olmuş durumda; Ankara daha önce Esadın devrilmesini talep etmekteydi. Fakat artık Türkiye ile ilgili hiçbir şey kimseyi şaşırtmıyordu. Middle East Eye sitesi Türkiyenin Mısıra büyükelçi atadığını ve bunun için Kahireden onay beklendiğini yazıyordu. Bu bilgi gerçekse, iki ülke arasında dokuz yıldır süren ihtilafın sona ereceği anlamını taşıyordu. Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Cumhurbaşkanı Abdülfettah el-Sisinin arasının düzelmesini tahayyül etmek bile zordu. Mısırla arasını düzeltmesi Türkiye ile İsrail arasında bağ kurulmasının önündeki engelin kalkmasını sağlardı; Kahireyle sıkı fıkı olunduğu için bağın kurulması Mısır ile Türkiye arasındaki ihtilafın sona ermesini gerektiriyordu. Bu üç ülkenin, -Mısır, İsrail ve Türkiyenin- ilişkilerini zehirleyen şartlardan kurtulmalarıyla kazanılacak ekonomik çıkarlar denizin altındaydı. Üç ülke Rusya enerjisine bağımlılığını azaltmak isteyen Avrupanın niyetini değerlendirebilme umudundaydı. İsrail ile Mısır doğalgaz ihracını Türkiye üzerinden yapabilir. Bunu sağlamak için Türkiye Ortadoğunun arzu edilir üyesi statüsünü yeniden kazanacak, Sisi ve Esad ile kardeşliğini pekiştirmiş olacak, Cumhurbaşkanı Isaac Herzog da iki yıldır kıskacına almış ekonomik krizden Türkiyenin kurtulmasına katkıda bulunacak. Erdoğan da Türk lirasının değer kaybıyla kamuoyu yoklamalarında dibe vuran oylarını artıracaktı![2] Bunun Türkçesi: Sn. Erdoğanın tekrar Cumhurbaşkanı seçilmesi için; a- Önce İsraille normalleşip, Filistin davasını fiilen satması… b- İsraille normalleşme icabı, küs olduğu Suriye, Mısır ve Suudi Arabistan yönetimleriyle barışması şart koşulmaktaydı Yani bunların düşmanlıkları da, dostlukları da Siyonist odakların talimatına bağlıydı!..
…
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..