Yazar: yonetici
0 Yorum 20 Görüntüleyen

Farklı Din ve Kökenden, Milyarların Ortak ve Bâtıl Dini:
CAHİLİYE AHLÂKI VE TOPLUM TAPARLIK

 

Yeryüzünde yaşayanların çoğunluğunu, kendileri farkında olmadıkları halde etkisi altına almış bâtıl bir din vardır. Bu, kendini açıkça tanıtmayan, gizli bir cahiliye ahlâkı ve şeytan kurallarıdır. Adı bile konmamıştır. Fakat insanların hareket ve tavırlarını, düşüncelerini kontrolü altına alır. Pek çok kimse şuurunda dahi olmadan hayatı boyunca bu dinin kurallarını uygulamakta, bu cahili dinin emir ve yasaklarına göre yaşamaktadır. Bu din; Müslümanlık, Hristiyanlık, Musevilik veya Putperestlik ya da Komünistlikten farklıdır. Bu dine uyan kimseler sorulduğunda belki, “Ben Müslümanım” ya da “Ben Hristiyanım” diyebilirler. Bazı kişiler de dinsiz hatta ateist de olabilirler. Fakat her biri, aslında bu cahili dinin ve şeytani sistemin mensuplarıdır.

Bu din, kendisine bağlananlara hedef olarak “saygın adam olma”yı amaçlatır. “Saygın adam olmak”, bu cahili dinin değer yargılarını benimseyip öne çıkarmak, kurallarını, yasaklarını ve davranış biçimlerini uygulamak, karakter özelliklerini üzerinde taşımak anlamındadır. Toplumda kabul görmek, rağbet edilmek, belirli bir yere gelebilmek için saygın adam olmak şarttır. Bu din sonuç olarak “saygın adam olma”nın kurallarıdır. Bu cahili adamlık dini, insanları samimiyetsizliğe, yapmacık ve zorlama tavırlara alıştırır. Bu dine tâbi olan kimseler, çoğunlukla içlerinden geldiği gibi rahat ve doğal davranamazlar. İçinde bulundukları ortama uygun olduğunu düşündükleri davranış biçimlerini, konuşma kalıplarını, yüz ifadelerini kullanır, hemen her durumda rol yaparlar. Buna karşın, kendilerinin son derece doğal ve normal bir yaşam sürdüklerini sanmaktadırlar.

Bu din, sonuçta, kendine karşı bile samimi olamayan, yapmacık, sahte bir kişiliğe sahip insan modelleri çoğaltır. Çünkü içinde bulundukları bâtıl sistemin bir din olduğundan habersiz kalabalıklardır. Tâbi oldukları sistemi, “hayatın gerçek düsturları, değişmez kuralları” olarak görmeyi de bir erdem zannedip durmaktadırlar.

Oysa, İslam’ın temel şartlarından biri samimiyet ve doğallıktır. Bir insanın İslam’ı yaşaması ve dolayısıyla gerçek mutluluk ve kurtuluşa ulaşması, ancak Allah’a, kendine ve diğer insanlara karşı son derece samimi olmasıyla mümkün olacaktır. Çünkü iman, ancak samimiyet zemini üzerine kurulacaktır. Cahili adamlık dininin etkisinden kurtulmak içinse, öncelikle bu bâtıl ve bozuk dini teşhis ve tarif etmek lazımdır.

Hak Dine Karşı; “Cahili Adamlık Dini” Sapkınlığı!

Kur’an’da inkâr edenlerin de bozuk ve bâtıl bir dinin mensubu oldukları gerçeği çeşitli ayetlerde vurgulanır. Örneğin Firavun, Hz. Musa hakkında kavmini şöyle uyarmıştır:

“Firavun: ‘Bırakın beni, Musa’yı öldüreyim (diye ele geçireyim) de o (gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarıversin (bakalım kendisini kurtarabilecek mi?) Çünkü ben, (onun) sizin dininizi (mevcut hayat sisteminizi) değiştirmesinden, ya da yeryüzünü (ülkemizi) fesada vermesinden korkuyorum’ diyerek (halkı kışkırtıvermişti).” (Mü’min: 26)

Buraya kadar da anlaşılacağı gibi her insanın bir dini vardır. Allah’ın dinine uymayanlar, hatta kendini ateist veya komünist olarak tanıtanlar bile, gerçekte “dinsiz” olmayıp, sadece bâtıl bir dinin mensubudurlar. Bu dinlerin bir kısmı, günümüzde “din” olarak tanımlanmıyor olabilir. Ancak Kur’an’da belirtildiği gibi hepsi de bozuk ve bâtıl birer dindirler. Örneğin Marksizm de bir anlamda bâtıl bir dindir. Çünkü bu ideoloji, bir kısım insanların “gittikleri yol”dur. Marksistler, Marx’ın ürettiği düşünce sistemini benimsemiş, onun düşünce yöntemini kabul etmişlerdir. Dünyayı onun koyduğu kıstaslara göre değerlendirirler. Nasıl var olduklarını ve ölümün ne olduğunu da Marx’ın (ve Engels’in) bilim dışı mantıklarına dayanarak açıklarlar. Kısacası Marksizm’e inanmışlardır ve hayatlarını da ona göre yönlendirir, olayları ona göre değerlendirirler.

Marksizm sadece bir örnektir. Ona benzer yüzlerce farklı din (yani felsefe, düşünce sistemi vs.) sayılabilir. Marksizm’e tamamen zıt olan ideolojiler de birer dindir. Tabii tüm bu dinler, “bâtıl” dinlerdir ve temelde insanları Allah’ın yolundan saptırmak amacıyla üretilmişlerdir.

Burada vurgulanması gereken asıl önemli nokta şudur: Dünya üzerinde, ideolojisi, felsefesi, dünya görüşü ne olursa olsun ya da isterse hiç olmasın, Hak dinden uzaklaşmış kişilerin istisnasız tâbi oldukları tek bir ortak bâtıl din vardır. Bu din de girişte ifade ettiğimiz ve ana hatlarını belirttiğimiz “adamlık dini”dir. Ve şeytanın, insanları Hak dinden saptırma ve uzaklaştırma çabasında kullandığı en sinsi ve en etkili silahlarından biridir.

Cahiliye mantığına göre “Adam olmak”, Müslüman olmanın, Allah’a inanmanın, güzel ahlâklı olmanın, hatta insan olmanın dışında apayrı bir kavramdır. Allah’ın Kur’an’da tarif ettiği ve Resulüllah’ın bize öğrettiği tavır ve ahlâkın bu dinde kesinlikle yeri bulunmamaktadır. Zaten adamlık dini, Kur’an ahlâkının gerçek anlamda yaşanmadığı ortamlarda doğmakta ve uygulanmaktadır. Genelde toplumda hayranlık beslenen, özenilen, üstün görülen kişiler adamlık dinini çok iyi öğrenmiş ve bu bâtıl sistemi bütün kurallarıyla uygulayan insanlardır.

Burada, Kur’an’da tavsiye edilen temel ahlâk prensiplerini ve adamlık dininin bunlara tamamen ters olan çürük mantığını vurgulamakta yarar vardır. Kur’an’da tüm insanların Allah’a karşı sorumlu olduğu vurgulanır. Buna göre, insan yalnızca Allah’ı razı etmekle yükümlüdür ve başka insanların takdiri ya da beğenisi peşinde koşmamalıdır. Kur’an ahlâkını yaşayan bir mü’min; “Allah, kuluna (özellikle Kendi yolunda olanlara) kâfi değil midir? (Ey Resulüm!) Seni (ve ümmetini) Allah’tan başkalarıyla (canlı ve cansız putlarla ve süper güç ordularıyla) korkutuyorlar…” (Zümer: 36), “… yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeterlidir.” (Furkan: 31) ayetlerine göre düşünür ve yaşar. Tüm hayatı Rabbimizi hoşnut edebilme amacına odaklıdır.

“(İşte bu nimet ve faziletlere erişecek mü’minler) Adaklarını (ve her türlü anlaşmalarını) yerine getirenler ve şerri yaygın olan bir günden korkup (kötülükten çekinenlerdir). Kendileri, ona duydukları sevgiye (ihtiyaç ve ilgiye) rağmen yiyeceklerini yoksula, yetime ve esire yedirenler (onların ihtiyaçlarını giderenlerdir. Samimi ve seviyeli mü’minler, iyilik ettikleri kimselere:) ‘Biz sizin (midenizi, beyninizi ve kalbinizi) sadece ve yalnız Allah’ın vechi (Cemâline ve rızasına erişmek) için doyuruyoruz. Sizden (bu iyilik ve ilgimiz sebebiyle) bir karşılık da, (hatta) bir teşekkür bile istemiyoruz. (Gayemiz Rabbimiz ve ahirettir’ diyenlerdir.) ‘Çünkü Biz, (herkesin kendi başının çaresine bakacağı ve korkudan dehşete kapılacağı) o asık suratlı zorlu bir gün (ahiret ve hesap) nedeniyle Rabbimizden korkan (kimseleriz).’” (İnsan: 7-10) gibi ayetlerden de anlaşıldığı üzere, mü’minlerin diğer insanlardan medet umma, onlardan karşılık bekleme gibi bir tavırları yoktur. Bu, mü’mine çok güçlü ve sağlam bir karakter kazandırır. Mü’min her ortamda, herkesin karşısında doğru olanı, yani Allah’ın emirlerini uygulayandır. Ne kimseden takdir bekler ne de kimseden çekinip korkmaktadır. Yalnızca Allah’ın hoşnutluğunu aramaktadır. Nitekim Allah Kur’an’da, mü’minleri “…Allah yolunda cihad edip (çaba harcayan) ve (gerçekleri savunmak hususunda hiçbir) kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk (ve ekip)…” (Maide: 54) olarak tanımlamaktadır.

 

 

MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..

 

 

Yorum Yap

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi