Üstad Ahmet Akgül’e Göre:
SİYASET; HAYSİYET VE HÜRRİYET ŞUURU TAŞIMAKTIR!
Siyaset; hak ve adaletle toplumu yönetme olgusu, iman ve vicdan sorumluluğudur. Şeytani ve nefsani hesaplı basit ve fasit siyasetten elbette Allah’a sığınırız; ama İslam’ın ve insanlığın huzuru hatırına ve Allah rızasına dayanan siyaset şuuru, bir istikamet ve hizmet onurudur.
“Toplumu 1 saat adaletle yönetmeyi 70 yıl nafile ibadetten hayırlı”sayan bir Dinin mensubuyuz. Sahih hadis-i şeriflerle ve tarihi hakikatlerle sabittir ki “pek çok Peygamber, özellikle Beni İsrail Elçileri siyasetle uğraşmış”, hatta bizzat Aleyhisselatü Vesselam Efendimizin en önemli faziletlerinden birisi de ümmeti ve devleti yönetme mesleğidir ki, bu sünneti ve sistemi (yani siyaseti) Onun elbette Nübüvvet hususu ve hamiyet huzurudur.
“Siyaset bizi ilgilendirmiyor!”veya “Bizler çok daha önemli ve hayati hizmetlerle uğraştığımızdan, siyasetle ilgilenmeye vakit bulamıyoruz!”diyenler;
1- Ya riyakârlık ve sahtekârlıklarını, bu gibi “ihlas” kılıfı altında saklayan insanlardır. Çünkü, Masonların güdümündeki, ABD ve İsrail hizmetindeki partileri, hem de ibadet aşkıyla desteklemekten sakınmayanlardır.
2- Veya, ülkenin geleceğini, halk kesiminin huzur ve güvenliğini, yani milli birlik ve dirliğimizi dert edinmeyen… Kendimizin, ailemizin, yakın çevremizin ve tüm kesimlerin ekonomik ve sosyal sorunlarını hiç düşünmeyen iz’an ve vicdan yoksunlarıdır. Çünkü bütün sorunlarımızın en etkin ve yetkin çözüm ve çaresi, siyasete bağlıdır, devlet ve hükümetle alâkalıdır!..
Örneğin; 1,5 yıl boyunca Gazze katliamlarında 100 bin masum insana soykırım uygulayan, 200 bin Müslümanı sakat bırakan kuduz İsrail’i değil de, HAMAS’ı suçlayan sözde dindar kimselerin bu siyasi sapkınlıkları, aynı zamanda bir münafıklık ve şeytani güçlere uşaklıktır… Bunun gibi; hâlâ bu barbar İsrail’le “Normalleşme anlaşmasını”bile askıya almayan… Ve şimdi, güya Türkiye’nin kontrolündeki Suriye’ye saldırıp duran Siyonist Şeytan İsrail’le, uzlaşmak üzere teknik görüşmeler başlatmaktan utanmayan!.. İsrail’in en yakın dostu ve destekçisi İlham Aliyev’le “gardaş” olan… UCM’nin yakalama talimatına uymayıp katil Netanyahu’yu ülkesine çağırıp ağırlayan Macar Başbakan Orban’la en samimi irtibatlar kuran siyaset kahramanlarının Siyonist canavarlara atıp tutmaları nasıl yorumlanmalıydı?!
Şimdi ey insan! Bir yangın; nasıl ki o yangından kaçılarak söndürülemezse… Nasıl ki, kötülerden korkarak, onurlu ve huzurlu bir hayat sürdürülemezse… Nasıl ki, haksızlıklara susarak, haklı hakkını gözetemez ve ahlâksızlıkları umursamayarak, toplum Hakka ve hayra döndürülemezse… Siyasi şuur ve sorumluluk sahibi olmadan da küfür ve kötülüklerden kurtulmak imkânsızdır… Zalimlerin ve hainlerin güdümünde böyle zelil ve hakir yaşamaktansa, haklı ve hayırlı idealler uğrunda cesur ve gururlu bir ölüm çok daha evladır!.. Unutma; her kaçanın önü, gün gelir mutlaka bir uçuruma dayanır; korkaklık ve kaypaklıkla asla onur ve huzur kazanılmayacaktır!
Adil ve Asil Siyaset Farzdır; Adi ve Aksi Siyaset Marazdır!
Siyaset; iktidar tuvalinde[1], toplum tablosuna en uygun rengi hazırlayabilme sanatıdır.
Siyaset; siyasi alanda, rakiplerini kaba güç kullanmadan, gayrı hukuki ve gayrı ahlâki yollara başvurmadan; yanlış ve yararsız yolda olanları, stratejik metot ve manevralarla uzaktan mat edebilme sanatıdır.
Siyaset; vicdan terazisini eğip bükmeden her an akılla-dili, kalemle-yüreği uyumlu olarak kullanabilme sanatıdır.
Siyaset İlmi, Allah’ın ender kişilere lütfettiği önemli bir armağandır. Siyaset İlmi’ni imanla bütünleştirebilen bir siyasinin; hatta onurla ölüp gövdesi mezarda olsa bile, kutlu programları ve aziz hatırası dünyada kalacak ve insanlığa ışık saçacaktır.
Siyaset: Hem hazırlık ve hizmet sürecinde, hem hükümet döneminde, her halde planlı programlı davranmak, amaçlanan sonuca sabır ve kararlılıkla ulaşmaktır.
Siyaset: Muhalifleri zor kullanmadan, asla haksızlık ve ahlâksızlığa başvurmadan, onları ve sorunları mükemmelce aşmaktır.
Siyaset: Hakka ve halkın hayrına dayalı olarak çizilen doğru çizgi içine, farklı çizgileri de sokmak ve şeytanı şaşırtmaktır.
Siyaset: Her düşünceye tahammül edip, anarşiye bulaşmadıkça, her kesime ve görüşe adilce davranmak ve asilce yaşamaktır.
Siyaset: Bütün beşerî zaaflara gem vurmak, yakın çevresini ve halk kesimlerini de nefsi ve şeytani dürtülerden uzaklaştırmaktır.
Siyaset: Her konuda ve her koşulda bilgece düşünüp tartışmak, bilgece konuşmak ve bilgece yaklaşmaktır.
İşte bütün bunlardan dolayı; siyaset, ehil olmayanların elinde felaket, ehil olanların elinde ise selamet sebebi olmaktadır.
Siyasi hizmet ve mesuliyet sahipleri asla unutmasınlar ki;
Mazlum kanı bulaşmış hiçbir fikir; şu dünyada ebediyen pâyidar olmayacaktır. Siyaset ve strateji erbabı akıllı bir baş; doğru görüş ve önerileri, fikren çökertemeyen bozuk fikirlere, asla şiddetle payanda vurmayacaktır.
Tokların kahkahasını, açların ahından daha çok duyan iktidarlar ise ayakta duramayacaktır. Çünkü, yakında çıkacak İlahi bir fırtına, başta tacı, tahtta başı bırakmayacaktır.
Evet, açların çoğaldığı, emeklilerin çöplerden ekmek topladığı bir ülkede, tok gezen bir lider, açların sesini duyup, hâllerini yeterince anlamayacaktır. O sebepledir ki, açların çok olduğu ülkelerde liderler belki aç olmamalı, ama sürekli tok da dolaşmamalıdır! Aksi halde İlahi bir intikamla savrulacaklardır.
Açlık ve ahlâksızlık, toplumları çürüten ve iktidarları çökerten en tehlikeli sosyal vebadır!
İktisadın ve ahlâkın bozulmasını istemeyen bir lider, ülkede mutfak ve yatak odalarının kapısını örtülü tutmalıdır! Yani israftan ve ahlâki yozlaşmadan sakındırmalıdır!..
İktidarını güçlü ve uzun ömürlü kılmak isteyen bir lider, çevresini kompleksli ve menfaatçi kişilere karşı iyi kapatmalıdır!..
Toplumunu kolaylıkla ve başarıyla yönetmek isteyen bir lider, toplumunun yolunu mutlaka istikamet ve ideale açmalıdır…
Dünyada iyi nam ile anılıp, ebedileşmek isteyen bir lider; icraatında adalete, nefsinde kanaate uymalı, şehvet ve şatafattan kaçınmalıdır!..
Yetersiz ve yeteneksiz bir yönetici olmaktansa, vasıfsız bir yönetilen olmak daha hayırlıdır. Bugün, genel ve yerel yönetimlerdeki vurgun ve soygun çarkı, hain ve zalim siyasetçilerin, milletimizin başına sardıkları en büyük beladır!..
İnsanı Amaç değil, Araç gören sistem ve siyaset barbarlıktır!..
Ekonomik sarsıntıların durdurulabilmesi için artık bir gerçeği bilmek gerekir; insan mı ekonomi içindir, yoksa ekonomi mi insan içindir?
Bir ülkede halkın emeği azınlığın refahı için feda ediliyorsa… Ve yine azgınların ferahı için, halkın ekmeğine bile göz dikiliyorsa; bilin ki orada insanlar ekonomi içindir ve demokratik kölelerdir!..
En kötü ekonomik model, insanı malzeme gören modeldir; Komünist ve Kapitalist ekonomilerde halk, sömürü ekonomisi için birer malzemedir…
İstikrar isteniyorsa, çaba harcanmalı emekçi ve emeğinin değeri için; çünkü insan ekonomi için değil, ekonomi insan içindir!..
Ve tabi; ahlâkın sükût ettiği ve ahlâksızlığın moda haline geldiği bir ülkede, en mükemmel ekonomik model bile, kızgın çölde pazarlanan kürke benzeyecektir.
Şu ayetler üzerinde kafa yormalı, buna göre tedbirler alınmalıdır:
“(Dünyada Siyonist Yahudiler gibi ğadaba uğramış ve emperyalist Hristiyanlar gibi sapıtmış zihniyet ve şahsiyetlere ve bunların işbirlikçilerine ve diğer tüm zalim münkir ve müşriklere uyarak, İslam’ın özünden ve Kur’an’ın izinden uzaklaşarak, doğrudan veya dolaylı biçimde küfre ve kötülüğe bulaşanların, cehennemde) Yüzlerinin (ve tüm bedenlerinin) ateşte çevrildiği gün: ‘Eyvahlar-yazıklar olsun bize! Keşke Allah’a itaat etseydik. Ve Resulüne uyup peşine gitseydik’ diyerek (pişmanlık duyacaklardır).” (Ahzâb: 66)
“Ve diyecekler ki: ‘Ey Rabbimiz! Gerçekten biz ‘Sadat’ımıza (bazı kötü niyetli tarikat ve maneviyat rehberlerimize ve hoca efendilerimize) ve ‘Kübera’mıza (devlet, siyaset ve servet büyüklerimize ve hizmet ağabeylerimize aldanıp haksız ve ahlâksız işlerine) itaat ettik. (Bu iki sınıfın vaazlarına ve va’adlerine inanıp peşlerinden gittik. Onlar ise bizim iyi niyetimizi ve teslimiyetimizi istismar edip, bizleri kâfir ve zalim sistemlere peşkeş çekip aldatmışlardı.) Böylece onlar bizi Hakk yoldan saptırmışlardı.” (Ahzâb: 67)
“Ey Rabbimiz! Şimdi onlara (talebelerini ve tâbilerini hain ve zalim güçlere peşkeş çeken hoca efendilere ve dünyası için davasından dönen siyasetçilere, dünyamızı ve ahiretimizi mahveden bu din ve devlet büyüklerimize, bize vereceğin) azaptan iki katını ver ve onları büyük bir lanetle kahret’ (deyip kurtulmaya çalışacaklardır).” (Ahzâb: 68)
“(Ey kaypak ve kolaycı tipler!) Demek iş başına gelip (iktidar imkânıyla) yönetimi ele alırsanız; hemen yeryüzünde (ülkenizde, bölgenizde ve dünya genelinde) fesat çıkaracak, (zalim ve facir güçlerin arkasına takılacak, inanç esaslarınızla ve Hakk davanızla) tüm yakınlık bağlarınızı koparıp parçalayacaksınız, öyle mi?! (Bu tavrınız sizin ayarınızı ve ahlâkınızı ortaya koyacaktır.)” (Muhammed: 22)
“İşte bunlar var ya; Allah onları lanetleyip (hidayetlerini karartmış), böylece (kulaklarını) sağırlaştırmış ve basiret (göz)lerini de kör edip (kapatmıştır ki, bu yüzden İslam’a ve Kur’an’a karşı bu denli ilgisiz kalınmaktadır).” (Muhammed: 23)
“(Acaba,) Onlar Kur’an’ı (hükümlerini anlamak ve uygulamak üzere hiç dikkatle okuyup) iyice düşünmüyorlar mıydı? (Niye hâlâ ihtiyaç duymuyor, Kur’an üzerinde ciddiyetle kafa yormuyor ve sırt çeviriyorlardı?) Yoksa birtakım kalplerin üzerine kilitler mi vurulmuş(tu ki, Kur’ani haber ve hakikatlere karşı böylesine ilgisiz ve isteksiz davranılmaktaydı? Veya bu bir hidayet kararması mıydı?)” (Muhammed: 24)
“Yoksa kalplerinde hastalık bulunan (münafık oldukları halde dindar tavrı takınan ve kendilerini makam ve menfaat karşılığı şeytani güç odaklarına kiralayan bu riyakârlar ve sahtekârlar; içlerinde sakladıkları hainliklerini ve) gizli kinlerini, Allah’ın hiç açığa çıkarmayacağını mı sanmışlardı?” (Muhammed: 29)
“Andolsun, Biz içinizden (gerçek) mücahit olanlarla (davasında) sabredip (dik duranları) bilip, (onları kaypaklardan) ayırıncaya (ve sadıkları belli edip ortaya çıkarıncaya) kadar, sizi imtihana tâbi tutacağız ve (İslam davası ve Allah rızası konusunda iddia edip) haber verdiklerinizin (doğruluk derecesini) sınayıp (herkesin ayarını ve amacını ortaya koyacağız).” (Muhammed: 31)
Ülkelerdeki terör ve anarşinin asıl suçlusu ve sorumlusu ise, en başta ehliyetsiz, beceriksiz ve hain siyasetçiler… Ve elbette zalim ve bâtıl sistemler olmaktadır!
Her türlü anarşi ve mafyavari yapılanmalar da işte bu sömürü çarkının ve Siyonist odakların kurguları ve kışkırtmalarıdır!
Anarşi; adaletsiz sistemin ve ahlâksız bünyenin acı veren bir çıbanıdır. Anarşi; bozuk sosyo-ekonomik dengelerin ve toplumsal çöküş ve çözülmenin bir ikaz alarmıdır.
Anarşinin; kesin tedavisi, ne hapishanelerde ranzaları çoğaltmak, ne de idam sehpaları kurmaktır.
Tek çare; açlara ekmek hazırlamak, insanlara değer kazandırmak ve Materyalist felsefelerin toptan ilgasıyla Adil bir Düzen’i kurmaktır!..
…
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..