Atatürk’ten Ata-Kürt’e
“KURUCU ÖNDER” KAVRAMI
VE
IRKÇILIK BATAĞI
Sn. Devlet Bahçeli’nin, hem de rahmetli Alparslan Türkeş’in mezarı başında: Çocuk, kadın, yaşlı, sivil, asker 50 bin masumun kahpece katlinden sorumlu Teröristbaşı Abdullah Öcalan için “Kurucu Önder” sıfatını kullanması, sivil ve siyasi PKK olan sırf DEM Partisi yöneticilerinin övgüsüne ve rağbetine mazhar olmak gibi basit ve fasit gayelerden ziyade, bize göre; ırkçılık saplantısındaki kesimleri uyarmak amacını taşımalıydı…
Merhum Alparslan Türkeş’in kızı ve İYİ Partili Adana Milletvekili Ayyüce Türkeş’in, “Bebek katiline yönelik bu sözler ve benzetmelerin, hem de babamın mezarı başında yapılması, onun aziz hatırasına en büyük saygısızlıktır. Babam yaşarken onun yüzüne karşı bu benzetmeleri asla yapamayacak ve huzurundan kovulacak olanların, şimdi bu talihsiz sözleri onun mezarı başında söylüyor olmaları, aslında herkesin ayarını ortaya koymaktadır!” anlamındaki itirazları üzerinde durmak lazımdı.
Ardından Y. Tuğrul Türkeş’in bu konudaki uyarıları da anlamlıydı.
6 Haziran 2025 tarihinde, Devlet Bahçeli’nin konuşmasındaki ifadeleri içlerine sindiremeyen MHP yandaşı Bengü Türk TV ve Türkgün Gazetesi, Abdullah Öcalan’a yönelik “Kurucu Lider” benzetmesine sansür uygulamış ve metinden çıkarmışlardı. Ama “mızrak çuvala sığmamıştı” ve tüm ülke APO’ya yönelik bu benzetmeler ve yüceltmelerle sarsılmıştı. Yani Sn. Bahçeli, açıkça Abdullah Öcalan eşkıyasını Kürt Devletine giden yolun Kurucu Lideri, yani Ata-Kürt’ü ilan edip çıkmıştı!?
Yaklaşık 100 yıldır “Kurucu Önder” sıfatı, haklı olarak, şanlı Milli Mücadelemizi başlatmış ve başarmış, ardından Cumhuriyeti kurmak uğruna bütün tepkileri göze almış ve yılmamış olan Mustafa Kemal için kullanılmıştı. Ama şimdi siz kalkar da 50 bin kişinin katili, ülkenin 40 yılda 3 trilyon dolar kaybının ve geri kalmasının müsebbibi bir şahıs için “Kurucu Lider” vasfını kullanıp onu aklamaya ve meşrulaştırmaya kalkışırsanız, elbette bunun altında başka şeyler aranırdı.
Ee, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucu Önderi’ne ait ve layık olan “ATA-TÜRK” deyimine nazire yapılmış gibi; sözde, Kürt devletini amaçlayan şeytani hareketin “Kurucu Lideri” Abdullah Öcalan Anarşistine “ATA-KÜRT!..” sıfatı yakıştırılırsa… Yarın birileri tarafından, din istismarcısı ve Milli Görüş davasının inkârcısı (o gömleği çıkardığını kendisi açıklamıştı) Sn. Tayyip Erdoğan’a “ATA-PURT” (Purt-Port: Sığınılan liman) yaftası yapıştırılırsa… Düne kadar hakaret ettiklerine bugün hürmet eden Sn. Bahçeli’ye “ATA-KURT” demeye kalkışırlarsa, bu işin sonu nereye varacaktı? Biz, suizandan sakınıp hüsnüzanla yaklaşarak, Sn. Devlet Bahçeli’nin bu benzetmesinin; “Ey Türk veya Kürt ırkçıları!.. Her kesim ve kavim, kendilerinin Lideri sandıkları, aslında dış güçlerin boyunlarına yular takıp kullandıkları şahısları, böyle kutsamaya ve putlaştırmaya kalkışırsa, ortada MİLLET diye bir olgu kalmayacak ve DEVLET’in temelleri sarsılacaktır… Artık bu gafletten uyanın ve vahdet mayamız olan İSLAM’a sarılın!” mesajı olarak yorumlamaktayız.
Rahmetli Erbakan Hocamıza: “Bu Erdoğan ve AKP’liler sizin eski talebeleriniz… Bunları kıskandığınız için mi bu denli ağır eleştiriler yöneltmektesiniz?” diye soranlara: “Size bir kez daha hatırlatıyorum:
Ben asla kıskandığım için değil, bunlara şefkatle yaklaştığım ve acıdığım için bu uyarıları yapmaktayım. Bunlar, ‘Biz Müslüman insanlarız, hiç Siyonizm’e ve İsrail’e hizmetkârlık yapar mıyız?’ iddiasındadır. Oysa, Siyonizm şeytanlıkta öylesine ustalaşmıştır ki ‘Hadi oradan be kardeşim; ben hiç Siyonizm’e hizmet eder miyim?’ marşını söyleterek sana Siyonizm’in işbirlikçi ordusunda talim yaptırır. Bakınız, Haim Nahum Hahamının doktrin kurallarının hepsini bu AKP iktidarı aynen uygulamaktadır.
1- Bu milleti işsiz bırakacaksınız.
2- Böylece açlığa mahkûm hale sokacaksınız.
3- Faizli dış borca batırıp esir konumuna taşıyacaksınız.
4- İsmen ve resmen değil, ama fikren ve fiilen İSLAM DİNİ’nden, ahlâki ve manevi değerlerinden uzaklaştıracaksınız.
5- Bu milleti; parti, ırk, mezhep ve sağ-sol temelli kışkırtıp ayrıştıracaksınız…
6- Bu parçaları birbirleriyle boğuşturacaksınız.
7- En sonunda bu zayıflamış parçaları küçük lokmalar halinde yutacak ve Türkiye’yi Büyük İsrail’e eyalet yapacaksınız.”
Elbette merak ediyoruz:
• Bunların hepsini AKP iktidarı yaptı mı?.. Yaptı…
• Sn. Bahçeli uzun yıllar, bu tahripçi tavrından dolayı Sn. Erdoğan’ı şiddetle ve hiddetle kınadı mı? Kınadı…
• Sn. Bahçeli, Erdoğan ve ekibinin Rahmetli Erbakan’a hıyanetleri ve belli odaklarla iş birliğine girişmeleri karşılığı iktidara taşındığını haykırdı mı? Haykırdı…
Peki şimdi soralım:
a) O zaman mı, Sn. Bahçeli, Erdoğan’a iftira atmaktaydı?
b) Yoksa şimdi mi, kendisi de aynı odakların tuzağına kapılmıştı?
Sn. Devlet Bahçeli; 5 Temmuz 2014’te yaptığı basın toplantısı açıklamasında:
“Türkiye, hiçbir iz’an ve vicdan sahibinin inkâr ve ihmal edemeyeceği kadar sıkıntılı ve sarsıcı gelişmelere sahne olmaktadır. Bizi var edip millet kılan ve geleceğe taşıyan tüm Milli ve manevi değerler sorgulanmaya ve sarsılmaya çalışılmaktadır. Türkiye bu AKP iktidarında, her cephede zayıflayıp kayba uğramakta ve her hususta geri kalmaktadır. Bu tespitlerimiz, siyasi bir gayenin değil, bizzat gerçeğin tercümanlığıdır. Giderek yoğunlaşan ve çok tehlikeli boyutlara ulaşan iç ve dış sorunlarımızın asıl suçlusu ve sorumlusu bu Erdoğan iktidarıdır.” buyurmuşlardı ve bunlar haklı çıkışlardı.
Irkçılık;kendi kavminin, diğer kavimlerden ve halk kesimlerinden, daha üstün, daha özgün, daha seçkin ve yetkin yaratıldığı ve daha değerli, daha öncelikli, daha becerikli yeteneklerle donatıldığı inanç ve iddiasında bulunmaktır. Bu temelsiz düşünce, önce Allah’a iftiradır, O’nun kullarını adil ve eşit yaratmadığı ithamıdır ki elbette asılsız ve alâkasızdır. Evet, insanın kendi kavmini-mensubiyetini, ailesini, yakın çevresini, dilini, geleneklerini benimsemesi ve sahiplenmesi fıtri (doğal ve normal) bir yaklaşımdır. Kendi ülkesini, Milletini ve devletini sevmek ve yüceltmek gayreti gütmek de elbette doğru ve değerli bir amaçtır. Ama Siyonist Yahudiler gibi, kendi ırkını efendi, başkalarını köle gören ve onların temel insan haklarını gözetmeyen düşünceler ise, şeytanlık damarıdır, safsata ve sapkınlıktır.
İblis Kıssası ve Irkçılık
“Irk” kelimesi Arapça’da “kök, bitkinin gövdesi, yaprağın sapı, damar, asıl, irsî özellik, nesep, menşe, ata ve kafa” gibi anlamlara gelmektedir. Arap edebiyatında ise ırk kelimesi “soy üstünlüğü ve asâlet” anlamlarında kullanılmaktadır. Türkçede ise aralarında kan bağı bulunan, aynı soydan gelen büyük insan toplulukları “ırk” kelimesiyle tanımlanır. Benzer manada “nesil, nesep, zürriyet, soy ve sülâle” gibi başka kelimeler de kullanılır.
Irkçılık Damarı ve Asabiyet Kavramı[1]
Arap cahiliyesinde, aralarında baba tarafından kan bağı bulunan akrabaların oluşturduğu topluluğa “asabe” denilmektedir. Bu topluluğun bütün fertlerini birbirine bağlayan ve herhangi bir dış tehlikeye karşı bütün topluluk üyelerinin harekete geçmesini sağlayan birlik ve dayanışma ruhuna da “Asabiyet” denilmektedir. “Asabiyet” çağdaş bir kavram olan “ırkçılığın” anlam genişliğinden uzak olup, genellikle kabilecilik çerçevesinde bir içerik taşımaktadır. Hz. Peygamberimiz (SAV) ırkçılığı şöyle tanımlamıştır: Vasile b. Eska (RA)’ın kızı, babasını şöyle derken işittiğini anlatıyor: “Resulüllah (SAV)’e, ‘Ya Resulüllah! Irkçılık nedir?’ diye sordum. Şöyle buyurdular: ‘Zalim de olsa kendi kavmine arka çıkmandır.’” (Ebû Dâvûd)
Irkçılığı daha iyi anlayabilmek için iblis kıssasını mercek altına alalım.
İlk Irkçılığı Şeytan başlatmıştır.
Yaratılış özelliği ile ilk üstünlük taslayan, kovulmuş ve lanetlenmiş olan şeytandır. Bu anlamda şeytan, ırkçılığın öncüsü sayılır. Nitekim ayet-i kerimede şöyle buyurulmaktadır:
“(Allah ona) Dedi: ‘Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?’ (İblis) Dedi ki: ‘Ben ondan hayırlıyım. (Çünkü) Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın’ (‘üstünlük benim hakkımdır’ demeye yeltendi). [Not: Şeytan bu kıyasında da yanılıvermişti. Çünkü toprak, her bakımdan ateşten daha yararlı ve hayırlı bir nesneydi.]” (A’raf: 12)
İblis kendisinden sonra geleceklere böyle kötü bir çığır açmıştır. İblis’i ırkçılığa iten ise işte bu yanlış kıyastır.
İbni Abbas (RA) şunları aktarmıştır: “İlk kıyas yapan iblistir ve yanlış kıyas yapmıştır. Buna göre her kim dinde yalnızca kendi görüşüne dayanarak kıyas yapacak olursa veya ırkçılık taassubuna kayarsa, o şeytanın yolundadır. Evet, mü’minlerin düşmanı olan şeytan, ateşin çamura üstünlüğünü iddia ederek yanılmıştır. Her ne kadar her ikisi de yaratılmış ve cansız olmak bakımından aynı derecede bulunsalar bile, çamur dört bakımdan ateşten daha üstün sayılmaktadır.”
Irkçılığın Çelişkileri Sırıtmaktadır
1- İnsanı yaratan Allah-u Teâlâ’dır. İnsanın hangi ırktan olacağı hususunda kendi tercihi ve çabası bulunmamaktadır. Irkımızı belirleyemediğimiz gibi, soyumuzu, aşiretimizi ve ailemizi de biz belirleyemeyiz. Bu bağlamda gerçekleşmesinde hiçbir katkımızın olmadığı bir şey ile övünmenin mantıklı hiçbir tarafı olamaz. Burada din kardeşliğinin, kavmiyetçilikten üstünlüğü de ortaya çıkmaktadır. Çünkü insan, dünyaya geldikten sonra özgür iradesi ile dilediği din ve düşünceye katılır. Binaenaleyh insan, iradesi ile tercih ettiği bu mensubiyet ile övünmesi hakkıdır. Ama tercihi kendisine ait olmayan ırkla övünmek anlamsız ve tutarsızdır.
2- İnsanoğlunun yaratılış aslı ortaktır. Hadis-i Şerif’te de belirtildiği üzere Efendimiz Aleyhisselam şöyle buyurmuşlardır: “Siz hepiniz Adem’in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır.” (Tirmizi)
3- O halde bir aslın farklı kollarının üstünlüğü boş bir iddiadır ve kanıtsızdır. Çünkü herkes Âdem’dendir ve yaratılış bakımından aynıdır.
4- Kozmopolit halkların birbirine karıştığı yerlerde özellikle saf bir ırk bulmak imkânsızdır. Günümüzde kendini üstün bir ırka nispet edenler şayet on kuşak geri gitseler asıllarının kimlere dayandığını anlayınca şaşıracaklardır. Bu belirsizlik, üstünlük iddiasının geçersizliğine bir başka kanıtıdır.
5- Bütün ırkların üstünlük iddiasında bulunması halinde ortaya çıkacak sonuçlar da, bu düşüncenin çarpıklığını ortaya koymaktadır. Bunun neticesinde ırkının üstün olduğu iddiasında bulunan herkes diğerlerinden itaat ve bağlılık istemeye kalkışacak ve bu da dünyada sonu gelmeyen savaşlara yol açacaktır.
Meşru Olan, Müspet Milliyetçilik Anlayışıdır
İslam, meşru ölçüler içerisinde olmak kaydıyla; kişinin kendi kavim ve kabilesini sevmesini ve ilgi göstermesini olumlu saymıştır. Dinimiz tarafından yasaklanan ise kendi ırkını, diğer ırklardan üstün ve ayrıcalıklı görerek soyunu ve nesebini övünç kaynağı kılmaktır. Kavmini, ülkesini, devletini sevmekle, ırkçılık davası gütmek farklıdır. Nitekim Efendimiz Aleyhisselam’a, “Ya Resulüllah! Kişinin kendi kavmini sevmesi ırkçılık sayılır mı?” diye sorulmuş ve O, “Hayır. Lâkin ırkçılık, kişinin kendi kavminin haksız davranışına arka çıkmasıdır (ve kâfir=zalim atalarıyla gururlanmasıdır).” (İbni Mâce) şeklinde cevaplamıştır.
Her insan kavmini ve kabilesini sever, onların başarılarıyla gurur duyar, onlara iyilik ve ihsanda bulunur. Çünkü bu, insanın fıtratında olan bir duygudur. Mekke’den ayrılarak Medine’ye hicret etmek zorunda kalan Sevgili Peygamberimiz (SAV) yıllar sonra Mekke’nin fethinde, “(Ey Mekke!) Vallahi sen, Allah’ın Arzının en hayırlısı ve Bana, Allah’ın Arzının en sevimlisisin. Senden çıkarılmış olmasaydım, vallahi seni terk etmezdim.” (Tirmizî) buyurarak doğup büyüdüğü beldeye duyduğu sevgiyi ve vatan hasretini açığa vurmuştur.
Evet, İslam; ırkçılık anlayışını yasaklamış, ancak kişinin soy ve akrabalarıyla ilişkisini kesmesine ise karşı çıkmıştır. Sıla-i rahim anlayışına sahip olan dinimiz, akrabaya iyilik ve ihsanda bulunmayı teşvik etmiş, yakınlarıyla bağlarını koparanları ise kınamıştır. Kişinin kendi milletini ve kabilesini sevmesini meşru kabul eden ve “Sizin en hayırlınız, günaha girmemek şartıyla yakınlarına (yurduna ve toplumuna) arka çıkanınızdır.” (Ebû Dâvûd) buyuran Hz. Peygamberimiz (SAV), bir kimsenin kendisini öz babasından başkasına nispet etmesini ve onlardan olmadığı hâlde kendisinin başka bir kavme mensup gibi göstermesini, müşriklere ve Ehl-i Kitap kâfirlere özenmesini de soysuzluk saymıştır. Bununla birlikte, kişinin kendi akrabalarına, kabilesine veya aşiretine körü körüne arka çıkmasını veya haksız ve ahlâksız da olsalar kabilesine/aşiretine mensup insanları kayırmasını yasaklamıştır.
…
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..