İsrail’in İstediği Kürdistan Kurulsun Diye;
AKP, TERÖRİSTBAŞI ÖCALAN’LA
UZLAŞMAK ŞARTIYLA MI İKTİDARA TAŞINMIŞTI?
-1-
“Terörsüz Türkiye” İddialarının Perde Arkası!
İmralı Adası’nda yatan müebbet mahkûmu Abdullah Öcalan’a “PKK’ya silah bırakma çağrısı yaptırılması”; bir İsrail Yahudi Lobileri ve ABD Derin Devleti planıydı. Bu tezgâh; artık görevini tamamlayan ve feshedilmesi kararı alınan PKK yerine, Suriye’deki PYD’yi meşrulaştırma ve SDG’yi (Özerk Suriye Kürt Bölgesi Projesini) amacına ulaştırma hazırlığıydı. Evet, Öcalan’ın çağrısı özetle: “Türkiye’de silahlı mücadele dönemi kapandı; artık siyasi ve demokratik yöntemlerle hedefimize ulaşacağız… Yani; PKK yerine Türkiye’de Dem Parti, Suriye’de YPG ile Siyonist projelere hizmetkârlık yapacağız” mesajıydı. Zaten PYD başı Salih Müslim: “Gerekli şartlar oluşursa, yani TSK operasyonlarını durdurursa, biz de ona göre tavır alırız!..” küstahlığında bulunmuşlardı.
Öcalan’ın çağrısını Irak Kürdistan Bölgesi sözde Başbakan Yardımcısı Kubat Talabani: “Dört ülkedeki (Irak, Suriye, Türkiye ve İran) Kürdistan’ın bütün parçaları mutlaka birleşecektir!” şeklinde yanıtlamıştı. Ve yine Suriye Demokratik Güçleri (SDG) sözde lideri Mazlum Abdi (Ferhat Şahin): “Öcalan’ın çağrısı bizimle değil, sadece PKK ile alâkalıdır!” açıklamasını yapmıştı. Şimdilik, asıl şeytani hesap; Kuzey Irak’taki Barzanistan misali, Kuzey Suriye’deki SDG Özerk Bölgesi’ne ve YPG’ye meşruiyet kazandırmaktı. Öcalan’ın çağrısında, dolaylı biçimde Türkiye’nin üniter yapısına sahip çıkıyor(muş) tarzı ve özerklik, federalizm ve otonomi heveslerinden vazgeçiyor(muş) tavrı tamamen bir oyalama ve halkımızı avutup uyutma taktiği icabıydı. Üstelik KCK’nın toplanıp, Öcalan’ın bu fesih ve silah teslimi çağrısını onaylayıp onaylamayacağı ve Kandil’in bu karara ne denli uyacağı henüz bir muammaydı.
Görünen o ki, Öcalan’ın bu çağrısı havada kalacak ve halkımızı oyalayıcı bazı yorum ve yaklaşımlar dışında, PKK-YPG cephesinde ciddi ve gerçekçi bir dönüşüm yaşanmayacaktı!.. Bu Siyonist süreç, DEM Parti’ye alan açıp siyasi sigorta sağlayarak, Öcalan’ın ifadesiyle “Demokratik yöntemlerle” sinsi hedeflerine ulaşma fırsatıdır. Ve artık Abdullah Öcalan; Sn. Erdoğan ve Bahçeli yanında, üçüncü bir aktör olarak resmen olmasa da fiilen Cumhur İttifakı’nda yerini almış durumdadır!.. PYD başı Salih Müslim’in: “Bu çağrı karşısında PKK’nın tutumunu bekleyeceğiz. PKK silah bırakırsa biz de bu konuyu ve çağrıyı ona göre ele alacağız. Gerekçeleri ortadan kalkmadan (yani TSK operasyonları son bulmadan) silahsızlanma çağrısına uymayacağız” küstahlığı bunu yansıtmaktadır.
Ve zaten Teröristbaşı Öcalan’ın çağrısından bir gün sonra KANDİL, silahı bırakacaklarını duyurmak yerine, “Ateşkes başlatacaklarını” açıklamıştı. Bu küstah tavır, Türkiye’yi oyalama amacından başka şeye yorumlanamazdı. Cumhur İttifakı ve Erdoğan iktidarının yandaş yazarları bu acı ve alçaltıcı küstahlığı saklamaya çalışsalar da, Kandil ve PKK silah bırakmayacağını ve “Ateşkes oyunlarıyla” vakit kazanmaya ve yeni tavizler koparmaya uğraşacaklarını açığa vurmuşlardı.
APO Teröristinin Çağrısı; Cumhur İttifakı’nın Büyük Kürdistan Hizmetkârlığı mıydı?
Abdurrahim Semavi’nin: “Türkiye; Doğu, Batı, Güney ve Kuzey Kürtleriyle İttifak Kuracak ve Onları Tanıyacak.” İtirafları!
Temel Strateji Araştırma Merkezi Başkanı Abdurrahim Semavi, Türkiye’de sözde Kürt sorununun çözümüne yönelik son dönemde atılan adımları ve yürütülen tartışmaları yorumlamıştı. 2013-2015 yıllarındaki Çözüm Süreci döneminde de Akil İnsanlar Heyetinde yer alan Semavi, gelinen mevcut durumda PKK lideri Abdullah Öcalan ile Kandil arasında anlaşmazlık olduğunu vurgulamıştı. Kuzey Irak’taki (Barzani Kürdistanı’nda) Rûdaw’da Hevidar Zana’nın sunduğu, “Kuzey Bülteni’ne” konuk olan Semavi, “Kandil ile İmralı arasında anlaşmazlık var. Sadece Öcalan ile Kandil arasında değil, Öcalan ile Rojava ve Öcalan ile Avrupa arasında da anlaşmazlık var. Bahsettiğim proje çerçevesinde sadece PKK meselesi çözülmüş olmayacak, PKK dışındaki Kürtler de muhatap alınacak” şeklinde açıklamalar yapmıştı.
“Türkiye’nin tüm Kürtlerle ittifak yapacağını” da hatırlatan Semavi, “Türk hükümetinin 15-16 aydır (AKP ve MHP iktidarıyla) hazırladığı bu proje sadece Türkiye’deki Kürt sorununun çözümüne yönelik sanılmamalıdır. Projeye göre Ortadoğu Kürtleriyle büyük bir ittifak kurulacak; Doğu, Batı ve Güney, Kuzey Kürtleriyle irtibat sağlanacaktır. Yapılanlar işte bu projenin hazırlığıdır. Bunu ifade etmem lazımdır!..” şeklinde çarpıcı ifadeler kullanmıştı. (Cumhur İttifakı’nca) Bir proje hazırlandığı fikrini aktaran Semavi, “Proje 5 yıl içinde tamamlanacak. Proje adım adım uygulanacak. Türkiye halkı ve Kürtler projeye hazır olana kadar proje dikkatle inşa edilip kurgulanacak. Kürtlerin barış istediği doğrudur. İnsanların aklında birçok soru var. Türklerin de birçok sorusu var. Bu sorunlar çözülmeden Kandil’i Ankara’ya getiremezsiniz, kimseyi başka bir yere taşıyamazsınız. Çok uzun zaman alır. Bahsettiğim proje kapsamında 5 yıllık bir program yapılmıştır. 5 yıl içerisinde sadece Kandil’de olanlar değil, diasporada yaşayanlar da geri dönmeye başlayacak ve onlara da geri dönüş yolu açılacaktır” şeklinde konuşmuşlardı. Bütün bu itiraflar, Öcalan’a çağrı yaptırma sürecinin dış güçlerce planlanıp dayatıldığını, yerli aktörlere ise sadece figüranlık yaptırıldığını ortaya koymaktaydı…
Barzanistan-Erbil merkezli; Kürtçe, Türkçe, İngilizce ve Arapça yayın yapan Rûdaw Medya’ya konuşan Abdurrahim Semavi, ardından özetle şunları aktarmıştı:
Rûdaw: Süreç 2023 yılının mayıs ayında başladı. Kim başlattı ve nasıl başladı?
“Bu projenin bütün hazırlıkları yapıldı, ayrıntıları tartışıldı. Proje ve süreç yazıldı. Yani, Sayın Bahçeli bu sözleri tek başına gündeme taşımadı. Bu sürecin hazırlıkları 7 Ekim 2023 öncesinde yapıldı. Ben iki ay önce Avrupa’daki bazı televizyon röportajlarında bu projeyi ve süreci anlatmıştım. Sayın Bahçeli’nin de Sayın Erdoğan’ın da bu süreci gündeme getireceğini 2 ay önce açıklamıştım… Bu projede Kürtlerin istediği her şey vardır. Kürtler ‘kardeş ve eşit bir millet’ olarak anayasaya yazılacaktır. Adım adım okullarda Kürtçe eğitim başlayacaktır. Türk hükümeti adım atarken pazarlığa girişmeyecek, (tavizler için) kendisi adımlar atacaktır.
Bu amaçla 300 kişilik bir heyet oluşturulacaktır. Bunu büyük bir keyifle söylüyorum. Diaspora Kürtleri, Kuzeyi, Güneyi, Rojava’sı, Doğusu hepsi bu mecliste tartışıp kararlar alınacaktır. Büyük bir memnuniyetle bunu dile getiriyorum. Açıkçası bu husus bizi çok mutlu ediyor. Ankara’da yaşanan saldırılar da bu sürece engel olamayacaktır. Her iki tarafta da hem Kürtler içinde hem de devlet içinde bu çözümü istemeyenler vardır. Elbette çözümü istemeyen insanlar her zaman olacaktır.
Bu projede, Kürtlerin Ortadoğu’daki coğrafyası anayasaya adil bir şekilde dahil edilecek ve tanınacaktır. Dünyanın dengesini değiştirecek bir proje kurgulanmıştır. Türkiye hükümeti ve Türkiye devleti bunu göze almıştır. Ne olursa olsun geri dönüş yapmayacaktır. Rojava’nın statüsü Türkiye ile birlikte belirlenmiş olacaktır. Öcalan onlara bu yolu açacaktır. Rojava’nın statüsü yok edilmeyecek. Türkiye ile birlikte statüsü belirlenecek; anayasal ve hukuki müzakereler buna göre yürütülüp yönetilecek ve sonuçlanacaktır. Bu 5 yıl içinde Ortadoğu’da Suriye diye bir devlet kalmayacak, tarihte de var olmayacak, Şam ve Lazkiye’de Suriye diye küçük bir devletçik bırakılacaktır!”
Şimdi soruyoruz: Kuzey Irak Kürdistanı’ndan (Barzanistan’dan) sonra, şimdi de Kuzey Suriye Rojava Kürdistanı’nı kurdurup, Türkiye’yi; önce kuşatma altına alarak, sonra güneydoğumuzu da kışkırtıp katarak Büyük İsrail’e hazırlık yapan bu Siyonist projeye, Cumhur İttifakı imkân ve fırsat tanıyacak mıydı?
Ve yine merak ediyoruz: 3 Aralık 2024 MHP Grup Toplantısı’nda Sn. Devlet Bahçeli’nin:
“… Ne var ki Suriye Arap Cumhuriyeti, Şam ile Lazkiye arasında sıkışan, topraklarının 3’te 2’si kontrol dışına çıkan, egemenliği ölümcül yaralar alan, solunum cihazına bağlı halde bulunan tartışmalı devlet konumundadır. Merkezi otoritenin kaybı halinde nelerin yaşanacağını, paylaşım sofrasına oturmak için nasıl da kuyrukların oluşacağını, Suriye üzerinde görmek, trajik bir gerçek olarak karşımızdadır!.. Parçalara ayrılmış Suriye fotoğrafında, her yönüyle Türk olan HALEP’i yüzüstü bırakmamız mümkün değildir!..” ifadeleri ile Rûdaw’cı Abdurrahim Semavi’nin söyledikleri neredeyse aynıdır; yani yakında Suriye parçalanacak ve paylaşılacaktır!.. Acaba her ikisine de bu sonucu, aynı odaklar mı aşılamıştı? Çünkü, Büyük İsrail’e alan açılsın diye, Suriye’nin parçalanmasını hazırlayan ve hızlandıran İsrail ve Amerika’ydı. Sn. Bahçeli’nin sözlerinin başına: “Suriye Arap Cumhuriyeti’nin siyasi ve toprak bütünlüğüne riayet esastır. Başka türlüsünü düşünmek, hatta kafamızdan bile geçirmek abestir!..” kılıfını sardıktan sonra, “Suriye’nin solunum cihazında can çekişmeye başladığını ve yakında yıkılıp paylaşılacağını” ve “Halep’in iliklerine kadar Türk şehri olduğunu” hatırlatması nasıl bağdaştırılacaktı? Ve partisine (ve bazı merkezlere) hangi mesajları taşımaktaydı? Bu çelişkili ifadeler “Türk Devlet Aklının icabı” mıydı, yoksa Cumhur İttifakı’na akıl veren karanlık odakların arzuları mıydı?
Öcalan’ın “Silah Amacına Ulaştı, Şimdi Siyaset Zamanı!” Çağrısı!..
Bundan 12 sene öncesi Açılım Sürecinde 21 Mart 2013 tarihini taşıyan açıklamasında, “Ben, bu çağrıma kulak veren milyonların şahitliğinde diyorum ki; artık yeni bir dönem başlıyor, silah değil, siyaset öne çıkıyor. Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir” diyen Abdullah Öcalan, şimdi yaptığı açıklamada ise: “Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir.” ifadelerini kullanmıştı.
Anlaşılan o ki bu metin, Öcalan’ın (kendisine öğretildiği şekilde) aşamalı önerilerde bulunmaktaydı ve ‘çözüm süreci’ diye adlandırılan önceki sürece kıyasla, iktidar cenahı tarafından baskılanmış ve sınırlanmış bir çağrının motivasyonuyla çerçevelenmiş bir çağrı yapıldığı sırıtmaktaydı. Heyette bulunan Sırrı Süreyya Önder’in, metin Kürtçe ve Türkçe olarak okunup noktalandıktan sonra eklediği şu cümle DEM Parti’ye dokunulmazlık zırhının gizli bir şart olarak dayatıldığının kanıtıydı. Sn. Öcalan:“Bu perspektifi ortaya koyarken, şüphesiz silahların bırakılması ve PKK’nın kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir notunu da bizlere iletti. Onu da sizinle paylaşmış olalım.” Yani bu hatırlatmaya dayalı olarak PKK’dan “Biz, bize yapılan çağrının gereğini yerine getirmeye yönelik süreci başlatıyoruz, ancak muhatabımızdan da demokratik siyasetin hukuki boyutuna uygun adımlar bekliyoruz” anlamında açıklamalar yapacağı anlaşılmaktadır.
…
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ..