Ekim 1926 yılında Sinop’ta doğdu. Babası Adana’nın Kozan ve Saimbeyli bölgesinde uzun zaman hüküm sürmüş bulunanSelçuklu soyu Kozanoğulları’ndan, Mehmet Sabri Erbakan’dır.Ağır ceza reisi olan babasının görev yerlerinin değişmesi nedeniyle, çocukluğu çeşitli yerlerde geçen Erbakan’ın Annesi deSinop’un tanınmış ailelerinden birinin kızı olan Kamer Hanım’dır.Erbakan hocanın ağabeyleri Nizamettin Erbakan cilt ve deri hastalıkları profesörü, Selahattin Erbakan göz hastalıkları profesörüdür.Küçük kardeşleri Kemalettin Bey diş doktoru, Atifet Hanım eczacı, Rahmetli Akgün Erbakan ise mühendislik eğitimi almış ama ticarete atılmıştır.
Necmettin Erbakan ilkokula Kayseri Cumhuriyet İlkokulu’nda başlamış babasının tayin olup Trabzon’a gitmesi üzerine ilkokul öğrenimini burada ve okul birincisi olarak tamamlamıştır.
Erbakan Hoca’nın ilk manevi etkilenişi daha 3 yaşındayken, Kayseri’de kaldıkları evin karşısındaki tarihi Laleli Camii’nde okunan ezanlar ve kılınan cemaat namazlarıyla başlamıştır. Ve çocukluk dönemi bu camiinin avlusunda geçmiştir. Özellikle 1928’in sonlarında bu camide kılınan bir cenaze namazından oldukça etkilenmiştir.Çok küçük yaşlarda namaza ve oruca başlayan Erbakan, daha sonraları yine babası M. Sabri Beyin emekli olup yerleştiği, İstanbul Fatih’teki İskenderpaşa Camii imamı M. Zahit Kotku Hazretleri gibi devrin önemli ilim ve irfan ehlinden istifade edecek ve manevi olgunlaşma sürecinde bu büyük zatların terbiyesinde yetişecektir.
1937 yılında ilkokulu bitirdikten sonra aynı yıl İstanbul Erkek Lisesi’nde orta tahsiline başlamış okuldaki çalışkanlığı nedeniyle arkadaşları tarafından kendisine “Derya Necmettin” diye isim takılmıştır. “Sıfırcı Avni” olarak bilinen fizik hocasından ilk defa 10 alan öğrenci Erbakan’dır.Orta ve lise de bütün sınıfları iftiharla geçen Necmettin Erbakan İstanbul Erkek Lisesi’ni 1943 yılında birincilikle bitirdi. O tarihlerde lise birincileri üniversitelere imtihansız alınıyordu. Fakat Necmettin Erbakan bu imtiyazı kabul etmeyerek girdiği imtihanda büyük başarı gösterince İstanbul Teknik Üniversitesi’nin ikinci sınıfından yüksek öğrenimine başladı. İlkokula 6 yaşında üniversiteye de ikinci sınıftan başlaması dolayısıyla kendisinden iki yaş büyük olanlarla aynı sınıfta öğrenim gördü. Bu arkadaşlarından biri de Sayın Süleyman Demirel’dir
Trabzon’da henüz ilkokul yıllarında iken bile, temsili devlet kurmak, buna uygun mesai saatleri ayarlamak, arkadaşları arasında, hak ölçüsü olduğu için değeri değişmeyen ve enflasyonla erimeyen “özel paralar” çıkarıp kullanmak gibi olağan üstü oyunlar sergileyen Erbakan Hoca, üniversite yıllarında da okuldaki talebelerin namaz kılmaları için mescit açılması konusunda büyük gayret göstermiş ve açılan mescitte hem ibadetlerini yapmışlar hem de ilmi ve dini sohbetler başlatarak manevi bir halka oluşturmuşlardır.1948 yılı yaz döneminde İTÜ Makine Fakültesi’nden üstün başarı ile mezun olan Erbakan aynı yılın 1 Temmuz’unda Makine Fakültesi Motorlar Kürsüsü’nde asistan olarak göreve başladı. 1948-1951 yılları arasındaki bu 3 yıllık asistanlık döneminde o zaman doktora tezi karşılığındaki yeterlilik tezini hazırladı.Sınıflarda ders vermek sadece Doçent ve Profesörlerin yetkisinde olmasına rağmen asistan olduğu halde ders anlatmasına ve hocalık yapmasına özel izin çıktı. Yeterlilik tezindeki yüksek başarısından dolayı üniversite tarafından 1951 yılında Aachen Teknik Üniversitesi’nde ilmi araştırmalar yapmak bilgi ve becerisini arttırmak üzere Almanya’ya gönderilen Erbakan, Alman Ordusu için teknolojik araştırma yapan DVL Araştırma Merkezinde, Profesör Schimit ile birlikte çok başarılı çalışmalar yaptı.
Aachen Teknik Üniversitesi’nde çalıştığı 1,5 yıl süre içerisinde bir tanesi doktor tezi olmak üzere 3 tez hazırlayan Erbakan Alman üniversitelerinde geçerli olan ve çok zor kazanılan “Doktor” unvanını aldı. Alman Ekonomi Bakanlığı için ‘motorların daha az yakıt yakmaları’ konusunda araştırmalar yaparak rapor veren ve bu arada da Doçentlik tezini hazırlayan Erbakan’ın ‘Dizel Motorlarda püskürtülen yakıtın nasıl tutuştuğunurulur?’ matematiksel olarak izah eden bu tezi Alman ilim çevrelerinde büyük yankı uyandırdı. Tezin önemli dergilerde yayınlanması üzerine o tarihte Almanya’nın en büyük motor fabrikası olan DEUTZ firmasının Genel Müdürü Prof. Dr. Flats tarafından LEOPAR tanklarının motorları ile ilgili araştırmalar yapmak üzere fabrikaya davet edildi.
Alman Ekonomi Bakanlığı’nın RUHR sahasındaki fabrikalar üzerinde araştırma yapmak amacıyla görevlendirilen ekipte özellikle Erbakan’ın da yer almasının istenmesi üzerine 15gün süreyle RUHR sahasındaki bütün ağır sanayi fabrikalarını gezip bunları inceleme fırsatını yakaladı.2. Dünya Harbi’nden sonra Alman üniversitelerinde ilk Türk bilim adamı olan Erbakan 1953 yılında doçentlik imtihanını vermek üzere İstanbul’a döndü. İmtihan sonucunda 27 yaşında Türkiye’nin en genç doçenti olma başarısını gösteren Necmettin Erbakan araştırmalar yapmak üzere tekrar Almanya’nın DEUTZ fabrikalarına çağrıldı. Burada 6 ay süreyle “motor araştırmaları başmühendisi” olarak, Alman Ordusu için yapılan araştırma çalışmalarına katıldı. 1953’ün Kasım ayında İstanbul Teknik Üniversitesi’ne dönen Erbakan Mayıs 1954 / Ekim -1955 yılları arasında askerlik görevini tamamladı.
İstanbul Kâğıthane’deki 6 aylık yedek subay öğreniminden sonra Halıcıoğlu’ndaki İstihkâm Bakım Bölüğünde 6 ay asteğmen, 6 ay da teğmen olarak makinelerin bakım ve tamiratları kısmında görev yaptı. Bu görev esnasında her yıl Türkiye’nin Amerika’dan istediği teçhizatların listesini hazırladı. Hazırladığı bu liste Amerikan yardım heyetinin dikkatini çekmiş ve bir Amerikalı albay bu listeyi hazırlayan kişiyle görüşmek istediğini, okul komutanı Şeref Özdilek’e bildirmiştir. Özdilek Paşa bu Albay’ı alıp Erbakan’ın yanına getirmiş ve Albay “Siz bu güne kadar Amerika’dan yardım olarak sadece ‘gizleme ağı, kürek sapı ,kazma vs.’ gibi şeyler isterken, bu sene bakım bölüğündeki iş makinelerinin tamiri için gereken çeşitli parçaları üretmek üzere tezgâhlar istemişsiniz. Bunları ne yapacaksınız ve nasıl kullanacaksınız?” tarzında konuşunca Erbakan Amerikan Ordusunun kuruluş tüzüğünü açarak, “Bizim yaptığımız görevi yapan Amerika’daki birliklerde bu tezgâhlar var da bizde niçin olmasın?” diye karşılık verince Amerikalı Albay söyleyecek bir şey bulamamış ve bu tezgâhlar Erbakan’ın girişim ve gayretleriyle Türkiye’ye getirilmiştir. Askerlik görevinden sonra, tekrar üniversiteye dönen Necmettin Erbakan 1956 yılında Türkiye’de ilk yerli motoru imal edecek olan 200 ortaklı Gümüş Motor Aş.’yi kurup faaliyete geçirmiştir. Erbakan’da böyle bir fabrika kurma fikri Almanya’daki çalışmaları esnasında Türkiye Zirai Donatım Kurumu’nun sipariş verdiği motorları gördüğünde uyanmış ve planlarını ta o zaman tasarlamıştır.Yurda dönünce hemen hazırlıklara girişmiş ve bugün Pancar Motor adı altında çalışanfabrikanın temelini 1 Temmuz 1956’da atmıştır. Gümüş Motor Fabrikası 1 Mart 1960 tarihinde seri üretime başlamıştır.
Dönemin Başbakanı rahmetli Adnan Menderesi 1960 yılı başlarında fabrikayı gezerken, “Ben de çiftçiyim, bu motorları kendim kullandım. Bunun ne kadar büyük bir adım olduğunu çok iyi biliyorum. Türkiye’de
bunların yapılabileceğini görmek, beni son derece memnun etmiştir. Keşke ben bu fabrikayı 1960’da değil 1950’de görseydim. O takdirde Sümerbank’ın bir çok fabrikalarını özel sektöre satar oradan aldığım para ile Türkiye’de ağır sanayi fabrikalarını kurardım” diyerek duygularını dile getirmiş ve Erbakan’a tebrik ve takdirlerini iletmiştir. Menderes ayrıca fabrikanın ihtiyacı olan 1.300.000 Dolar’lık dövizi de hiç bekletmeden, bir gün içinde tahsis ettirmiştir.1960 yılında Ankara’da yapılan Sanayi Kongresi’nde Gümüş Motor’un ürettiği makineleri ve parçaları tanıtan Erbakan “Yeni hedefimiz Türkiye’mizde artık yerli otomobillerin de yapılmasıdır” fikrini dile getirmiş o zaman yönetimde olan askerlerce kabul gören bu fikir üzerine, Eskişehir Demiryolları CER atölyesinde “Devrim Otomobili” adıyla ilk yerli otomobilimiz Erbakan Hocanın fikirleri ve girişimleri sonucu, yerli mühendislerimiz tarafından imal edilmiştir. Askeri yönetim ekibi, GümüşMotor Fabrikasını gezmişler büyük hayranlık ve heyecanlarını ifade etmişlerdir. Bunun üzerine 200’e yakın general ve üst rütbeli subaya Erbakan tarafından bir Sanayi Konferansı verilmiştir. ‘Türkiye’nin kalkınma ve savunma sorunlarını ve çözüm yollarını’dikkatle dinleyen generaller oldukça etkilenmişlerdir.
1965 yılında Profesör olan Erbakan, Şubat 1966’da Odalar Birliği Sanayi Dairesi Başkanlığı’nı üstlenmiş, 1968 Mayıs’ında Odalar Birliği İdare Heyeti Üyeliğine getirilmiş. Mayıs 1969’da ise Odalar Birliği Genel Başkanlığına seçilmiştir. O zamanki Demirel Hükümeti her türlü kanuni hükümleri hiçe sayarak Erbakan’ı polis zoruyla görevinden uzaklaştırma yoluna gitmiştir. Necmettin Erbakan bunun üzerine siyasete atılmaya karar vermiş ve milletvekili adayı olmak için Adalet Partisi’ne müracaat etmiştir. Buradan veto edilen Erbakan 1969 seçimlerinde Konya’dan bağımsız olarak adaylığını koyup seçilerek Meclis’e girmiştir.Erbakan Türkiye Odalar Birliği Sanayi Dairesi Başkanı iken tanıştığı, aynı kurumda görevli olan, İktisat mezunu, iyi İngilizce, yeterince Almanca ve Fransızca bilen, ülke ve dünyadaki gelişmeleri yakından izleyen olgun ahlaklı, anlayışlı, ağırbaşlı ve alımlı bir hanımefendi olan Nermin Erbakan’la 10 Ocak 1967’de evlendi.1967’nin sonlarında büyük kızları Zeynep ve 1974 Ekiminde küçük kızları Elif Hanımlar, 1979’da ise biricik oğulları Muhammet Fatih Bey dünyaya geldi. Erbakan Hoca Odalar Birliği’nde bulunduğu dönemde, Ankara’da bir arkadaşının Selanik Caddesi 9 numaralı evini karargâh haline getirmiş, rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti, Arif Hikmet Güner, Aslan Topçuoğlu, İsmail Hakkı Yılanlıoğlu ve Hasan Aksay gibi gönüldaşlarıyla gece yarılarına kadar ‘Türkiye’nin geleceği ve sorunlarının çözülmesi’ konularını görüşüp plan ve projeler üretmişlerdir. 24 Ocak 1970 tarihinde Milli Görüş’ün ilk partisi olan Milli Nizam Partisi’ni kuran Erbakan 1971 Nisanında ihtilal yönetiminin de baskısıyla Milli Nizam Partisi antidemokratik bir biçimde kapatılınca tatil ve tedavi için kısa bir süre İsviçre’ye gitmiştir.Daha sonra 11 Ekim 1972 yılında kurulan Milli Selamet Partisi S. Arif Emre’nin resmi riyasetinde Erbakan Hoca’nın ise tabii Liderliğinde girdiği 1973 seçimlerinde % 12 oyla 48 Milletvekilliği ve 3 Senatörlük kazanarak 51 parlamenter ile Meclis’e girip grup kurdu.1974 yılında kurulan MSP -CHP Koalisyonu’nda Başbakan yardımcılığı ve Ekonomik Kurul Başkanlığı görevlerini üstlenen Necmettin Erbakan böylece Türkiye’nin maddi ve manevi kalkınması yolundaki çalışmalarını da fiilen başlatmış oldu.
9 aylık bir hükümet döneminin ardından MSP-CHP Koalisyonu’nun bozdurulmasından sonra oluşturulan 4’lü koalisyonda da yer alan MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan, yine Başbakan Yardımcılığı ve Ekonomik Kurul Başkanlığı görevlerinde bulundu.5 Haziran 1977 seçimlerinden sonra kurulan 3’lü koalisyonda da bu görevini devam ettiren Erbakan liderliğindeki MSPböylece toplam 4 yıl süreyle hükümet ortağı oldu.1978 yılı başından12 Eylül 1980’e kadar muhalefette kalan MSP’nin Genel Başkanlığını yürüten Necmettin Erbakan12 Eylül ihtilalinin getirdiği antidemokratik uygulamalar ve yasaklarla, Eylül 1987 yılına kadar politikadan resmen uzak tutuldu.Eylül 1987’deki referandumla yeniden siyasi haklarını elde eden Erbakan19 Temmuz 1983 yılında kurulmuş olan Refah Partisi’nin 11 Ekim 1987’de yapılan tarihi kongresindeoy birliği ile tekrar Genel Başkanlık makamına oturdu. 20 Ekim 1991 seçimlerinde yeniden Milletvekili seçilen Erbakandaha sonra belediyeler devrimini gerçekleştirmiş ve nihayet 1995 genel seçimlerindebüyük bir başarı kazanarak Refah’ı birinci parti konumuna getirmiştir. 29 Haziran 1996’da ise kurulan Refah -Yol Hükümeti’nde Başbakanlığı üstlenen ve 1 yılda çok önemli hizmetler gören Erbakanmalum merkezlerin hıyanetleri sonucu oluşturulan suni krizler yüzünden ve hile ile hükümetten uzaklaştırılmış, haksız ve dayanaksız gerekçelerle partisi kapatılmış, ama o büyük sandık ihtilalini ve tarihi demokratik değişimini gerçekleştirmek üzere şimdi son hazırlıklarına girmiştir.
Örnek bir sorumluluk bilinci ve yüksek bie kulluk azmiyle: “Hayat, İman ve Cihattır!” gayreti üzerindeyken, sonunda 85 yaşında bu dünyadan ayrılıyor ve iki milyon insanın katılımıyla gerçekleşen muhteşem ve müstesna bir cenaze töreniyle Hakka uğurlanıyordu. Sağlığında “şuurlansınlar ve şer güçlerin tuzağından kurtulsunlar” diye sürekli sarsıp silkelediği bir toplumu, sanki ölümüyle diriltiyor ve harekete geçiriyordu.