Anasayfa » “ULUSALCILIK” BATILI VE BATIL; “MİLLİCİLİK” YERLİ VE HAYIRLIDIR!

“ULUSALCILIK” BATILI VE BATIL; “MİLLİCİLİK” YERLİ VE HAYIRLIDIR!

Yazar: yonetici
0 Yorum 98 Görüntüleyen

“ULUSALCILIK” BATILI VE BATIL; “MİLLİCİLİK” YERLİ VE HAYIRLIDIR!

 

 Dış Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun: “Ulusalcılıkla
hesaplaştıklarını”
 söylemesi, kendi tahribatlarını meşrulaştırmaya ve
toplumun AKP ile ilgili kuşkularını bastırmaya yönelik bir saptırma ve
sahteciliktir. AKP’nin İttihatçılık ve artıkları ile mücadele ettiklerini
belirtmeleri, Başbakanın itirafıyla “halkın gazını alma”girişimleridir.
Aslında AKP, İttihatçıların yeni versiyonu gibidir. Çünkü her ikisi de masonik
merkezlidir ve uluslararası Yahudi Lobileri güdümündedir. Her ikisi de,
İslamcılığı istismar edip, Avrupa’ya yamanma peşindedir. Hem İttihat ve
Terakki, hem AK Parti, ikisi de taklitçi, tahripçi ve işbirlikçidir. Ve zaten
AKP’li yazar ve yorumcular Atatürk düşmanlığına karşı Enver Paşa aşklarını
gizleyememektedir. Mason ve Sabataist Enver aşkıyla, İttihatçı ve Ulusalcı
karşıtlığının nasıl uzlaştığının yanıtını ise AKP’liler bir türlü
verememektedir. Sultan Abdülhamit’ten kurtulmak için İttihat ve Terakki,
Erbakan’dan kurtulmak için de AK Parti icat edilmiştir. Bu gidişle sonları da
birbirine benzeyecektir.

Bu arada İşçi Partililer “Hayır, İttihat ve Terakki’nin asıl
takipçisi bizleriz”
 diyerek kahramanlık satarken, aslını ve
ayarını ortaya koyanların durumuna düşmektedir.

Oysa, küreselleşen dünyada, ya bütün yeryüzünde etkin ve yetkin bir konuma
yükseleceksiniz; yani ekonomik, teknolojik, askeri ve siyasi bir otorite haline
geleceksiniz, veya değil bir ülkede, hatta bir köyde bile hükmünüzü
geçiremezsiniz, Dünyaya hâkim olan güçlerin ülkemizi ve bölgemizi
şekillendirmesine müdahale edemezsiniz. Hangi partiyi veya sistemi iktidara
getirirseniz getirin, bu durumu değiştiremezsiniz. Açık söyleyelim, hazırlanan
çok özel ve orijinal teknolojiler sayesinde ABD’yi yenmeden, İsrail’i silmeden,
Akdeniz ve Hint Körfezinde Amerikan uçak gemilerini ele geçirmeden, Avrupa ve
Japonya’nın minnetine, Çin ve Rusya’nın hürmetine ve İslam Dünyasının sevgi ve
güvenine erişemezsiniz ve tabi Türkiye merkezli adil bir düzeni de yerleştirip
yürütemezsiniz.

İşte işbirlikçi solcu-sağcı-islamcı iktidarlar, aciz ve çaresiz komutanlar
eliyle, Milli eğitimden askeriyesine, ekonomisinden teknolojisine, tarımından
ticaretine, medyasından kültürüne kadar gizli bir sömürge ülkesine çevrilmiş ve
toprakları parçalanıp dağılma noktasına gelmiş bir Türkiye için, Suriye
meselesi, ABD ve İsrail’i devirmek ve lider ülke konumuna yükselmek için,
tarihi bir fırsat gibidir, aksi halde kendisi çözülecektir. Büyük hedeflere,
büyük hayaller ile erişilir. ABD ve İsrail’i yenmeyi değil, karşı gelmeyi bile
aklına sığdıramayan veya sadece Çin ve Rusya’nın himmet ve himayesi gölgesinde
ayakta kalacağına inanan pinti ve pısırık psikolojiyle, Türkiye’nin yeniden
dirilip derlenmesi mümkün değildir.

Mustafa Kemal önderliğindeki şanlı kurtuluş mücadelesinden sonra Türkiye’de
böylesine yüksek bir ufka sahip olan, ve bu kutlu hedefe uygun ilmi ve gerçekçi
projeler ortaya koyan tek bir lider gelmiştir: Prof. Dr. Necmettin Erbakan!…

Şimdi Milli Çözüm Ekibi gibi bilinçli, birikimli ve bilenmiş takipçileri
eliyle, Milli Görüş mutlaka hedefine erişecektir. Ve bu tarihi devrim ve
değişim barbar Batı kaynaklı çatışmacı ve inkârcı ulusalcılıkla değil,
İslam kaynaklı ve kucaklayıp kuşatıcı Millicilikle gerçekleşecektir.
Ulusalcılık yabancı, Millicilik yerlidir. Ulusalcılık masonik Fransız
Devriminin, Darwin, Engels ve Marx gibi Yahudilerin taklitçisidir. Millicilik
kendi değer ve dinamiklerimizle şekillenir. Pek çok iyi niyetli ve Milli
gayretli insanımız da, zaten Ulusalcılığı Batılı anlamıyla değil, Milli ve
yerli maksadıyla sahiplenir, onların tercih ve tensibi içerikte değil, sadece
kelimededir.

Bütün Batılı Masonları veya Mao gibi doğulu barbarları hep ilerici, bilgili
ve becerikli sanan, ama Müslümanları, Selçuklu ve Osmanlıları ve şimdi dindar
Anadolu halkını ise hep gerici, cahil, sadece güdülmeye müsait sayan bu
Ulusalcılar, Batıya karşı böylesine basit bir aşağılık kompleksi ve onlara
ulaşma hevesi içinde kıvranırken, kendi halkımıza ve Müslümanlara karşı da,
şeytani kof bir gurur ve kibir içindedir. Bunların “ümmet” düşmanlığı,
İslamiyet ve Hz. Muhammet düşmanlığının bir belirtisidir. Bunlara göre
dinsizlik, özellikle İslam düşmanlığı aydın ve ilerici olmanın temel şartı
gibidir. Aslında Ulusalcılık ırk üstünlüğünü, hatta seçkin bir sınıf
egemenliğini hedefleyen bir ideolojidir. Ama ayet ve hadislerle “İslam
Soyalizmini”
 savunma riyakârlık ve sahtekârlığına da, mecburen
düşülmektedir, bu da İslam’la baş edilmeyeceğinin en açık göstergesidir. Yani
ılımlı İslamcılar gibi inkârcı Ulusalcılar da, çiğ ve çirkin bir din
istismarıyla taban ve taraftar bulma peşindedir. Yanlış anlaşılmasın, herkes
kendi akıl ve ayarınca istediği şeye inanma hakkına sahiptir; bizim
istediğimiz, başkalarının da inancına, özelikle büyük çoğunluğu oluşturan
Müslüman halkımıza saygı gösterilmesidir.

Bir yandan, her fırsatta başörtüsüne saldıran, imam-hatipten kıcık alan,
Kur’an dersini çağdışı sayan, ama öte tarafta “Biz de Müslümanız, Biz
de din özgürlüğünden yanayız!”
diyerek toplumu kandırmaya çalışan insanlar,
sadece kendilerini aldatıvermektedir ve bu nedenle halkımızın büyük kesiminden
asla yüz görmemektedir. Bakış açıları ve düsturları Batılı ve Yahudi kafalı
olduğu için, Ulusalcıların Milli ve yerli projeler ürettiği ve halk desteği ile
değil sürekli darbeler sonucu iktidara geldiklerinde de hayırlı ve başarılı
hizmetler verdiği hiç görülmemiştir. Mason İttihatçılar gibi bütün marifetleri
sadece taklit ve tahripçiliktir. Evet İttihatçılar ve onların artıklarının
uydurduğu Kemalizm Ulusalcı ve ırkçıdır, ama Atatürk Milliyetçidir.

Bazılarınca sakız gibi çiğnenen “ulus” sözcüğü ile “Türk”lerin kast
edildiğini sananlar aldanmaktadır. Hatta bunların sahiplendiği, İslam öncesi
“Türk ırkçılığı” bile, Ulusalcılar için sadece bir zemin bulma ve taban
oluşturma kılıfı ve istismar aracıdır. Ulusalcıların Selçuklu ve Osmanlı
Türklerine derin kin ve düşmanlıkları, Anadolu’yu bize vatan yapan
Alparslanları atlayıp Orta Asya’daki Hanları, Kağanları öne çıkarmaları ve koyu
bir İslam ve Türk düşmanı ve yüz binlerce masum insanın kasabı Moğol canisi
Cengiz Hana sahip çıkmaları bu maksatladır.

Bunların “ulus” saydıkları, sadece sabataist Yahudi fırkası, bir avuç
Darwinist ve kominist tabakasıdır. Sık sık “Ortacağ gericiliği” diye İslam’a,
Kur’an’a ve Resulüllah’a düşmanlıklarını açığa vuran ve dinsizlik kinlerini
kusan bu aydınlık yaftalı karanlık kafalıların doğrudan veya dolaylı
milyonlarca masumun katilleri olan Mao ve Lenin’i putlaştırıp tapınmaları,
onların her lafını ve davranışını, aynen Abdullah Öcalan gibi, kutsal kural
sayıp savunmaları, gerçek tiynet ve niyetlerini ortaya koymaktadır. Öyleki
sözde Türk ulusalcısı geçinen bu sahtekarlar komünist katil Mao’nun ve Çin
diktatörlerinin Doğu Türkistan’daki (Uygur-Sincan) Türklere yaptıkları zulüm ve
cinayetleri bile hoş karşılamakta ve haklı bulmaktadır. Eski, sözde koyu
Ülkücü-Türkçü Sabahattin Önkibar’la Leninist-Maoist ulusalcı din
düşmanlarını kaynaştırıp kucaklaştıran da İslam ve Müslüman Türk karşıtlığı ve
kıcıklığıdır.

Avrupa’da, Müslümanlık kadar Türk’e ve Türk Devletine düşmanlığı
körükleyenlerin başında gelen Engels ve Marx gibi Yahudi kökenli kişileri, bu
Ulusalcı azınlığın neden örnek alıp rehber tuttukları, sanırım şimdi daha iyi
anlaşılmaktadır. Elebaşlarının tamamına yakını Yahudi dönmesi Masonlardan
oluşan, Osmanlı Türk Devletini yıkıp Anadolu’da İsrail’in arka bahçesi olacak
bir Siyon Devletinin temellerini atmaya çalışan ve şeytani amaçlarına ulaşıp,
ülkemizin batılı güçlerce işgalini sağladıktan sonra, hiçbir Müslüman Türkün
tenezzül ve tevessül edemeyeceği bir alçaklıkla, Osmanlıyı savaşa sokmak için 5
milyon mark rüşvet aldıkları ve gavur generallerini Türk ordusunun başına
atadıkları Alman zırhlılarına binip ülkemizden kaçan İttihat ve Terakki
hainlerini kahraman saymaları ve kutsamaları da, İslam’a ve Müslüman Türk’e
yaptıkları hakaret ve hıyanetleri dolayısıyladır.

Şu din ve devlet tahripçisi, ABD işbirlikçisi ve Haçlı AB takipçisi AKP’yi
de, aynen İttihat ve Terakkiyi kurup kullanan Yahudi Marx’ın dinsiz ve dengesiz
öğretileriyle Rusya ve Çin’de kominist cinayet devrimini yaptıran ve İslam
Dünyasının ortasına İsrail’i kondurup kudurtan, yıllarca dünyayı kapitalist ve
komünist kamplara ayırıp insanları birbirine kırdırtarak kendi sömürü
saltanatını ayakta tutan SİYONİST YAHUDİ ODAKLAR, Erbakan’dan koparıp, boynuna
esaret madalyası takarak iktidara taşımışlardır. Ulusalcıların elebaşları,
Erbakan’dan kurtuldukları ve Erdoğan’a kavuştukları için aslında için için
bayram yapmaktadır.

Akıl ve mantık dışı iddialar, hatta komplolar ve kurgularla başlatılan ve
şimdilik vicdanları kanatan mahkûmiyet kararları açıklanan Balyoz davası
mağdurlarından olup mahkemeye: “Şu, anda kuvvet sizin elinizdedir,
ama hak bizimledir”
 diyecek kadar milli onur ve şuurlu ve iman
huzurlu Org. Ergin Saygun Paşa günlüklerinden oluşan kitabındaRahmetli
Erbakan’ın:
 “Batı emperyalizmine karşı, Milli, İslami ve insani
yeni bir dünya hedefi, projeleri ve girişimleri yüzünden dış güçlerin hücumuna
uğrayıp, 28 Şubat darbesiyle devre dışı bırakıldığını” 
açıkça
vurgulamaktadır. Oysa bu sahte Ulusalcıların saldırıp durdukları AKP’nin önünü
asıl sahip çıkıp alkışladıkları 28 Şubatcılar açmış ve iktidara taşımışlardır.

Bir çok vatansever, dürüst, Atatürk Milliyetçisi ve AKP’nin devlet-millet
tahribinden endişeli insanımızın, bu ulusalcıların gerçek mahiyetini bilmeden,
halis bir niyetle onlara arka çıktıklarının, katıldığımız bazı toplantılarda
farkına varmış ve gerçeği hatırlatmıştık. “Bu aziz ve asil milletin inancı
ve hayat tarzıyla barışmadan, bu körkütük İslam düşmanlığını ve dinsiz kominizm
hayranlığını bırakmadan, toplumun itimat ve itibarını kazanmanın mümkün
olmadığını; bu yönde yapıcı ve kucaklayıcı adımlar atılmadan kimsenin
kendilerinin Ulusalcılık söylem ve samimiyetine inanmayacağını, sadece TSK
içinde bulunduğunu sandıkları bir avuç yandaş ve yoldaşı, laiklik ve Kemalizm
sloganlarıyla kışkırtmakla hiçbir yere varılamayacağını”
 belirtip
uyarmamız çok şükür bazılarının uyanmasına yaramıştır. Çünkü bu ülkenin gerçek
Atatürkçülere, müsbet Milliyetcilere ve gayretli vatanperverlere ihtiyacı
vardır.

Doğu Perinçek’in farkına vardıkları!

Darbeler dönemi kapandı mı? ABD’nin darbe seçeneği!

İçine girdiğimiz süreç, 12 Mart ve 12 Eylül dönemiyle karşılaştırılamayacak
kadar ciddi ölçülerde bir faşizm tehdidini barındırıyor. ABD, AKP ile devam
ettiremeyeceği denetimini, bir askeri darbeyle sürdürmeyi deneyebilir. Bu
olasılık, hiç kuşkunuz olmasın ABD’nin seçenekleri içindedir. Dahası darbe için
toplumun rızasını oluşturacak etkenler de hızla güçlenmektedir.

– Derinleşen bölünme ve artan şehitler, kentlerdeki karışıklıklar.

– Türkiye’nin güney cephesinin aşırı ısınması.

– Ekonomide yaşanacak ani daralmalar.

Bu etkenlerin belirlediği zemin, hem devrim zemini, hem de Amerikancı darbe
zeminidir.

Halkın otorite ve barış isteğini ya darbeciler kullanacaktır. Ya da halkın
bu isteği, devrimin enerjisine dönüşecektir. ABD’nin son çaresi ile TSK’nin
komuta kademesindeki Atlantikçi eğilimler buluşursa, darbe tehdidi güncel
olarak önümüze çıkar. ABD, kendi son çaresini, Atlantik güdümünde çaresiz kalan
komutanlara dayatabilir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ve özellikle komuta
kademesinin kırılan itibarı ve ruh halindeki eziklik, olumsuz bir etkendir.
İtibarı sahte milli şahlanışlarla kurtarma hevesleri, ABD’nin kışkırtmalarıyla
uyum içine girdi mi, darbe tehlikesi güncelleşir.
[1]

Donanma Kurmay Başkanının istifa mesajı!

Deniz Harp Okulu Komutanı görevindeyken son Yüksek Askeri Şura (YAŞ)
kararlarıyla Donanma Kurmay Başkanlığı’na getirilen ve rütbesi Tuğamirallikten,
Tümamiralliğe yükseltilen Kemalettin Gür’ün istifa ettiği ortaya çıkmıştı.
Balyoz davası ve Askeri casusluk soruşturmasının Deniz Kuvvetleri
Komutanlığı’nda büyük moral bozukluğuna sebep olduğu konuşulmaktaydı. Bazı
amiraller, Kurmay Başkanı Gür’ün istifasıyla ilgili, “Donanma Kurmay
başkanlığı gibi çok önemli bir göreve gelmişken istifa etti. Deniz
Kuvvetleri’mizde soruşturmaya uğramayan amiral kalmadı. Büyük moral bozukluğu
var”
 açıklamasını yapmıştı.

Devlet Bahçeli’nin hatırlattıkları! Devlet Bahçeli’nin feryadı!

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Balyoz Davası’nda 18 yıl hapse
çarptırılan MHP Milletvekili, emekli Korgeneral Engin Alan’ı Silivri
Cezaevi’nde ziyaretin ardından bir açıklama yaparak “Umarım Yargıtay
daha adaletli değerlendirir. Aksi takdirde Yargıtay kararı Türkiye’yi bölünmeye
götürecek”
 diye uyarmıştı:

Bahçeli’nin, “Yargıtay konu üzerinde acilen çalışma yapıp milletin
vicdanını rahatlatacak karar almalı. Kahraman bütün komutanlar gibi Engin Alan
beyefendi yüksek moral ve sabırla Türkiye’nin adaletinin bir gün gerçekleşeceği
inancıyla bizi karşıladı. MHP olarak Engin Alan paşayı önce Allah’a sonra yüce
Türk Milletine emanet ediyorum. Medya patronları, sözde program yapıyoruz
diyenler, Milli birlik ve bütünlüğümüzün köküne dinamit koyanlar bu
tavırlarından vazgeçsinler. Sayın Başbakan ve Adalet Bakanı’nın tedbir almasının
iyi olacağını düşünüyoruz. Türkiye tahammülsüzlüğe gitmektedir.” s
özleri
dikkatlerden kaçmamıştır.

Apo’yu yargılayan Em. Albay Hasan Atilla Uğur’un çıkışları!

“AKP’den kurtuluş için yeni bir hareket şart!?”

Durum tespit edilmiştir. Ve nettir. Türkiye Cumhuriyeti devleti bu
iktidarla devam edildiği takdirde parçalanma tehlikesinin göbeğine oturacaktır.
Türk milletinin ilk adımı AKP iktidarından derhal kurtulmak olmaz ise durumun
vehameti iyice artacaktır. Talimatlarla idare olunan medya artık şehit haberlerini
bile 10’uncu sırada vermeye başlamıştır.

Çareyi mevcutlarda aramak yanlıştır!

Türk Milleti için, çareyi hala “mevcutlarda” aramak ve onlardan medet ummak
en büyük yanılgı olacaktır. Yaklaşık 10 yıldır dönüştürülen ve ele geçirilen
sadece devlet kurumları olmamıştır. Muhalefet partileri de giderek dönüşmüş,
AKP ve Fetullahi oluşumun değirmenine su taşıyan konuma taşınmıştır. Geçenlerde
yapılan bir ankette insanlarımızın %60’ının “yeni bir parti, yeni bir hareket
şart” dedikleri ortaya çıktı… Ee ne bekliyoruz o zaman… Milli devlet, milli
hükümet için yasaların verdiği tüm imkanlardan faydalanalım.. Unutmayalım ki
kurtuluş reçetesinin ilk şartı AKP iktidarından kurtulmaktır.

“Aksi rüzgâr darmadağın eder”

Türk Milletinin karşısındaki tehlikeli odaklar ne kadar güçlü görünürlerse
görünsünler, ufak bir aksi rüzgârda darmadağın olacaklardır. Karınlarının en
yumuşak tarafı budur. Olası bir fırtınada önce birbirlerini satacaklardı.

Ali Bayram’ın uyarısı: Balyoz; Bir devrin ve neslin sonu.. Yeni bir dönemin
başlangıcı!?

Türkiye’de 2002’yle başlayan değişim sürecinin herhangi bir “siyasi kopuş”
olmadan, yeni bir “kurucu iktidar” oluşmadan “süreklilik içinde çalışma hali”
üzerinden meydana gelmesi, değişimin hedefi olan pek çok kurumu aynı zamanda bu
değişimin taşıyıcısı kıldı(…) Bugün bu “değişim şekli”ne oranla yeni bir sayfa
açılıyor… (…) Bu safha önemlidir.(…) Israrla söylüyoruz “finaller” aynı zamanda
yeni “başlangıçlar” demektir.(…)

Genelkurmay: “Adil yargılanacaklarına inanıyoruz” diyerek kuşkularını mı
bastırmaktaydı?

 Genelkurmay Başkanlığı, Balyoz davasında verilen kararlarla ilgili
olarak bir duyuru yayınlamıştı. Son günlerde Genelkurmaya yönelik tepkilerin
artması üzerine yapıldığı düşünülen açıklamadaki:

 “Kamuoyunda ‘Balyoz Davası’ olarak isimlendirilen davada İstanbul
10’uncu Ağır Ceza Mahkemesince 324 muvazzaf ve emekli TSK personeli hakkında
mahkûmiyet kararı verilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası, Hukuk Devleti
olmanın erdemliliği ve Yüce Milletimize karşı olan sorumluluğumuz dikkate
alınarak, TSK mensupları hakkında başlatılan soruşturma ve kovuşturmalar
yakından takip edilmekle birlikte sabır, metanet, soğukkanlılık ve aklıselimle
hareket edilerek yanlış anlaşılmalardan daima kaçınılmıştır.

Yıllarca birlikte görev yaptığımız silah arkadaşlarımızın ve değerli
ailelerinin yaşadıkları üzüntüyü derinden hissetmekte ve paylaşmaktayız. TSK
olarak, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da, hukukun üstünlüğüne saygının
gereği olarak, adil yargılanma ilkesi çerçevesinde, söz konusu yargılamanın
hakkaniyete uygun, kesin bir hükümle neticeleneceğine inanmaktayız.” 
ifadeleri acaba yine
mağdur TSK mensuplarını avutmaya yönelik bir oyalamaca mıydı?

Komuta Kademesi Balyoz Tutuklularını Kandırmış mıydı?

Komuta kademesinin, Ağustos ayı başındaki YAŞ toplantısı sonrasında emekli
olan komutanların ailelerine “Ramazan Bayramı’nda eşleriniz yanınızda olacak”
sözü verdiği ortaya çıkmıştı!

Ağustos ayı başındaki Yüksek Askeri Şura toplantısı sonrasında emekli olan
komutanların ailelerine “Ramazan Bayramı’nda eşleriniz yanınızda olacak”
denildiği ortaya çıkmıştı. Deniz Kuvvetleri Komutanı Murat Bilgel’in eşi Bahar
Bilgel’in, YAŞ’ta emekli edilen bir deniz subayının eşine Ramazan Bayramı’nı
kastederek “Merak etmeyin bayramda eşleriniz yanınızda olacak” dediği
anlaşılmıştı.

Bahar Bilgel, emekli edilen subayın eşini önce 5 Ağustos’ta telefonla
arayıp, emeklilik kararına yönelik tepki karşısında “…….ciğim, hepimiz çok
üzgünüz, ama böyle olması gerekiyordu. Telefonda söyleyemeyeceğim şeyler var”
diye oyalamıştı. Ardından da Bahar Bilgel, ertesi gün deniz subayının eşini
evinde ziyaret etmiş ve geçen Ramazan Bayramı’nı kastederek, “Merak etmeyin
bayramda eşleriniz yanınızda olacak’’ diye yatıştırmıştı. Bu olayın yayılması
üzerine, hem tutuklu subaylar, hem de aileleri arasında, “yakında tahliyeler
olacak” umudu başlamıştı.

Aynı komutanın kardeşi yaptığı açıklamada Balyoz tutuklularının bayramda
tahliye olmamaları ve 15 Eylül’de Hasdal’dan Silivri’ye nakilleri olacakken, bu
tarihin 6 Eylül’e çekilmesi üzerine, 31 Ağustos’ta telefonla Deniz Kuvvetleri
Komutanı Oramiral Murat Bilgel’i aradığını aktarmıştı.

Bu telefon konuşmasından sonra 21 Eylül’de tahliye olacaklarına kesin
gözüyle baktıklarını belirten komutan’ın eşi ve kardeşi, o yüzden 21 Eylül’deki
karar gününde mahkemeye çok rahat ve emin bir şekilde gittiklerini, fakat büyük
bir hayal kırıklığı ve aldatılmışlık yaşadıklarını vurgulamıştı.

“21 Eylül’de verilen mahkeme kararından sonra Murat Bilgel’in hem cebini
hem de evini aramama rağmen telefonlarımıza çıkmadı, anlattıklarımızı kimse
yalanlamasın, yalanlama geldiği zaman İletişim Daire Başkanlığı’ndan o güne ait
telefon kayıtlarını isteyeceğiz.”

Balyoz hükümlüsü deniz subayının kardeşi, bu telefon konuşmalarını Hükümet
ile Genelkurmay arasında bir anlaşma şeklinde yorumlamıştı. Bu yoruma göre, YAŞ
öncesinde Hükümet ile Genelkurmay arasında “komutanların emekli edilmesi
karşılığında Balyoz’da tahliyeler olacak” anlaşması yapılmıştı. Fakat ya
Hükümet bu anlaşmaya uymamış ya da cemaatin baskısıyla bu anlaşmadaki sözünü
tutmamıştı.

Eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk: Yargı kullanılarak ORDU
yıpratılmaktadır.

Hikmet Sami Türk, Balyoz davasında verilen kararlar için: “Her şeyden önce
savunmanın adil yargılama ilkesinden tam olarak yararlandığını sanmıyorum.
Ayrıca mahkemenin esasına neden olan birtakım belgelerin sonradan hazırlanmış
düzmece belgeler olduğu izlenimi var. Olay hakkında bilgi verebilecek bütün
tanıklar, olay tarihindeki Genelkurmay Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanı
dinlenmemiştir. Bütün bunlar yargılamanın doğru yapılmadığının, adil
olmadığının göstergeleridir” ifadelerini kullanmıştır.

Süreç Orduyu komutansız bırakır

H. Sami Türk, “AKP iktidarı sürecinde yargı kullanılarak Türk ordusu
yıpratılmıştır. Çevremizde bunca olay yaşanırken, sıcak çatışmalar varken,
komşularımızda kan gövdeyi götürürken, çatışmaların Türkiye’ye de sıçrama
tehlikesi bulunurken Türk Ordusunun yıpratılması kime yarar bilemiyorum. Bu
süreç orduyu yüksek kademelerde komutansız bırakacak bir süreçtir ve
tehlikelidir. Türkiye’nin geleceği açısından risktir”.“Bu davadaki temel sorun,
‘hükümet darbesi’ olduğu iddia edilen olayın bir harp oyunu senaryosu mu, yoksa
gerçek bir darbe teşebbüsü mü olduğunun aydınlığa kavuşturulmasıdır. Olay
tarihinde yürürlükte olan yasaya göre “teşebbüsten söz edebilmek için
bir cürümün özel araçlarla icrasına başlanıp, ihtiyarında olmayan sebeplerle
cürümün gerektirdiği fiillerin gerçekleşmemesi”
 gerekir. Yeni Ceza
Kanunu “suçun elverişli hareketlerle icraya başlanıp, elde olmayan
nedenlerle tamamlanmaması teşebbüs olarak nitelendirilmektedir.”
 Şimdi
hangi vasıtalarla darbe girişimi sahneye konmuştu, bunun kanıtlanması gerekir.
Asker kışladan mı çıkmıştır? Yaratılacak olaylarla sıkıyönetimin ilan edilmesi
amaçlandığı iddiası var. Oysa sıkıyönetim ilanı TBMM’nin onayına sunulmak
kaydıyla Bakanlar Kurulu yetkisindedir. Demek ki burada Anayasaya uymayan bir
iddia söz konusudur” sözleriyle endişelerini paylaşmıştı.
[2]

 

 

 


 

[1] Aydınlık Gazete, 26-10-2012

[2] Aydınlık, sf.9, 26-09-2012

 

 

KAYNAK:

http://www.millicozum.com/mc/subat-2013/ulusalcilik-batili-ve-ba

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi