Anasayfa » ”SİYONİZM’İN; ÖCALAN’LA DA, ERDOĞAN’LA DA İŞİ BİTMİŞTİR!”

”SİYONİZM’İN; ÖCALAN’LA DA, ERDOĞAN’LA DA İŞİ BİTMİŞTİR!”

Yazar: yonetici
0 Yorum 168 Görüntüleyen

”SİYONİZM”İN; ÖCALAN’LA DA, ERDOĞAN’LA DA İŞİ BİTMİŞTİR!”

Haftalar ve aylar öncesinden, Milli Çözüm Dergisi’nin hem
yazılarında hem de konferanslarında ısrarla hatırlattığı: ’‘PKKnın,
s
özde Kürdistan’ın ‘‘öz savunma gücü’‘ olarak yeniden yapılandırıldığı, tüm
G
üneydoğunun yeni Afganistana çevrildiği ve uyuşturucu tarlalarının hızla
yayg
ınlaştırıldığı’‘ şeklindeki uyarılarını, ’‘AKPnin çözüm
sürecini karalama girişimleri ve Ahmet Akgül
’ün komplo teorileri’‘ olarak
yorumlayanların, Şırnak-Cizre’deki PKK çapulcularının resmigeçit töreniyle ve
Lice’deki karakol baskınıyla birden bire gözleri açılıyordu. Ve hele AKP’nin ve Recep Bey’in sayesinde ve
gaflet siyasetiyle Suriye’nin kuzeyinde güçlenen ve özerklik ilan eden PYD’nin (Suriye PKK’sı) Esad muhalifi El Nusra ile
çarpışıp sonunda Türkiye sınır bölgesindeki bütün karakolları ele geçirmesi
herkesi şaşkınlığa uğratıyordu.

Başbakan’ın,
iktidar kurmaylarının, yandaş yazarların ve yalaka yorumcuların, 
’‘bütün
bu geli
şmelere karşı çıkıyor tavırları’‘ ise, sadece halkın havasını
alıp tepkileri yumuşatmayı ve dış güçlerin talimatıyla Apo
yla varılan pazarlık
anla
şmasına psikolojik hazırlık yapmayı amaçlıyordu. Oysa bir şey unutuluyordu;
Malum ve mel
un odaklar, geçiş sürecinde yararlandıkları figürleri, hedefe
yakla
şıldığı dönemde terk edip harcıyor, şımarık ve burnu kabarık elemanların
naz
ını çekmek istemiyordu. Evet,’‘Siyonizmin; Öcalanla da, Erdoğanla da
artık işi bitmiş
’‘ görünüyordu. Başbakan’ın ‘‘Biz bu sürece canımızı
koyduk
’‘ diyerek dolaylı biat tazelediği odaklar kimseye acımıyordu. Ve zaten
Cenab
ı Hak ‘‘Cezaen vifaka’‘ (Nebe: 26) ayetiyle, herkesi işlediği suçlar cinsinden
cezaland
ırıyordu. Ve ister inanın ister inanmayın, bu başlığın atılmasını,
bir rüya âleminde Rahmetli Erbakan Hocam istiyordu.

Bir süre
önce Gezi Parkı olaylarındaki tavrı nedeniyle Başbakan Erdoğan ile tartışıp
istifasını verdiği, ancak Cumhurbaşkanı Gül
’ün ricası üzerine vazgeçtiği ileri
s
ürülen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç bunları yalanlıyor, haberi veren
gazeteci ise haberinin do
ğruluğunda ısrar ediyor ve Sn. Arınç’ın böyle bir
geli
şmenin yaşanmadığı konusunda ‘‘yemin etmesini’‘ istiyordu. Başbakan
Yard
ımcısı ise bir TV programında’‘Gazetecilikte ve siyasette yemin etmek
gibi kavram var m
ı?’‘diye sorup geçiştiriyordu. Yoksa Fetullahçılara, yani
CIA-MAHAT
a daha yakın duran Bülent Arınç, Yahudi Lobilerinin Erdoğandan
vazge
çtiklerini sezdiği için mi böyle davranıyor, hatta Bursada katıldığı
s
ünnet şöleninde,  Başbakan’ın ‘‘Evlenenlerden üç çocuk istemesi’‘ ile dalga
ge
çiyordu?

Gözden
çıkarılmamak için malum merkezlere bağlılık ve saygınlık mesajları mahiyetinde:

‘‘Çözüm
s
üreci AKPnin kurulmasıyla başlayıp bu günlere gelmiştir ve yoluna devam
edecektir
’‘ diyen Sn. Recep T. Erdoğan bu
sözleriyle: ’‘AKPnin çözüm bahanesiyle Türkiyenin çözülmesine yol
açacak Siyonist projeleri uygulamak üzere iktidara getirilmiştir
’‘ gerçeğini
de itiraf ediyordu. Çünkü ABD, 1997 yılında AKP’nin açılımını andıran daha
doğrusu kaynaklık yapan bir rapor hazırlıyordu. Siyonist Yahudi
stratejistlerden Graham Fuller ve Henry Barkey, o raporlarında: ’‘Türkiyede
bir de
ğişim gerçekleştirmek ve askeri olmayan yöntemlerle çözüm üretmek için,
cesaretli bir siyasi lider gerekmektedir
’‘ vurgusu yapıyordu. Ve
artık herkes biliyor ki ‘‘O cesaret madalyalı lider’‘ Sn. Erdoğan oluyordu.

Ve tabi
hatırlatalım; o mel’un odaklar ve hazırladıkları raporlar, ‘‘Erbakan’ın
mutlaka iktidardan d
üşürülmesini, siyasetten silinmesini ve yerine Erdoğan gibi
taklitlerin getirilmesini de
’‘ öngörüyordu. Yani sağcı ve solcu tüm
Erbakan ve Milli Görüş karşıtları, aynı zamanda Amerikan uşaklığı yapıyordu.

Lice’de
karakola neden karşı çıkılıyordu?

Diyarbakır’ın
Lice ilçesinde karakol inşaatını engellemek isteyen grupla güvenlik güçleri
arasında çatışma çıkıyor, ölenler ve yaralananlar oluyordu.  Emniyet ve
istihbarat birimlerinin Lice olaylarıyla ilgili değerlendirmesi: 
’‘Yıllık
500 milyon dolar
ı geçen uyuşturucu gelirinden vazgeçmek istemeyen PKKnın,
il
çede zehir tarlalarına yapılan kararlı operasyonları önlemek amacıyla
Licelileri k
ışkırttığı, bunun için de ‘yeni karakol inşaatı’ bahanesini
kulland
ığı’‘şeklinde oluyordu.

Örgüt,
ilçe halkını kullanarak uyuşturucu baskınlarının önüne geçmeyi hedefliyordu.
Çözüm sürecini fırsat bilen örgütün uyuşturucu kanadı, bölgeye binlerce ton
Hint keneviri ekiyor, bu rakam geçtiğimiz yıl ekilen rakamın çok üstüne
çıkıyordu. Bu nedenle Lice kırsalında 100-150, Dibek
te ise 40 PKKlı
uyu
şturucu tarlalarını korumak için ’‘sınır dışına çekilmeme’‘ kararı
alıyordu. Elde edilen telsiz konuşmalarında 
’‘tarlaları korumaya alın,
ekim alanlarını çoğaltın
’‘talimatı verildiği tespit ediliyordu.

Tam da
bu sırada ABD Büyükelçisinin terör örgütünün iyice azdığı ve küstahlaştığı bir
süreçte Van, Hakkâri ve Batman
’ı içine alan gezisi acaba hangi amaçla
yap
ılıyordu? Bu zat Büyükelçi değil, sanki bölge valisi gibi davranıyordu!

Kandilden
isyan
çağrısı yapılıyordu!

PKK,
Lice olaylarını daha da büyütmeyi amaçlıyordu. Kandil’den gelen son mesaj bu
yönde olmuştu. Halka sürekli çağrı yapılıyor ve kışkırtılıyordu. Karakol
yapımlarını bahane eden PKK bölgeyi daha da germenin çarelerini arıyordu.
Kandil’den gelen açıklamada “her yerde demokratik-siyasi-meşru
eylemleri yaygınlaştırarak yükseltmeye çağırıyoruz”
 deniliyordu.
Ayrıca Kandil çağrısında ’‘bölgeye yapılan baraj yatırımlarının
durdurulmas
ı’‘ isteniyordu.

Murat
Karayılan’ın işaretiyle başlayan karakol eylemleriyle Lice’de fitili ateşlenen
yeni oyunda PKK’nın hükümeti baskı altına alma manevrası seziliyordu. KCK’dan
gelen Lice açıklaması ise olayları daha da yayma peşinde olduklarını
gösteriyor, AKP hükümetine yönelik “güvensizlik” vurgusu yapılıyordu.

‘‘Demokratik
Çözüm Sürecinin ikinci aşamasında adım atması gereken AKP iktidarı, özellikle
son g
ünlerde yoğunlaşan saldırılarıyla kuşku ve güvensizlik yaratan bir tutum
i
çerisine girmiştir. Sürecin ruhuna denk düşen bir zihniyet ve pratik adımlar
atmak yerine, hiçbir umut ve güven vermeyen bir yaklaşım, tarz ve üslup
içerisindedir.”
 İfadeleri dikkat çekiyordu.
Ayrıca:

“Demokratik
Çözüm Süreci
nde yeni karakollar inşa etmek, barajların yapımına hız vermek ve
korucu sayısını arttırmak, haklı olarak çözümden yana olan tüm kesimlerde büyük
kuşku ve kaygı yaratmaktadır. AKP iktidarı gerçekten barış ve demokratik
çözümden yana ise, yeni karakolların ve barajların yapımı ile korucuların
sayısının arttırılmasını derhal durdurmalıdır” 
deniyor; Kandil açıklamasında Lice’deki protestoların devam edeceği sinyali
veriliyor ve bölge halkına da eylemleri yayma çağrısı şu sözlerle iletiliyordu:

“Başta
Amed halkı olmak üzere tüm Kürdistan halkını, AKP iktidarının katliam düzeyine
varan saldırılarına karşı, her yerde demokratik-siyasi-meşru eylemleri
yaygınlaştırarak yükseltmeye çağırıyoruz.”

İktidar
halkı aldatmaya devam ediyordu!

Lice’de
karakol basma girişimi ile ilgili olarak, AKP sözcüsü Hüseyin Çelik,  ’‘Ergenekon
uzant
ıları, ulusalcı ırkçılar Liceden büyük oyuna destek çıkarmaya çalışıyor.
Çözüm Süreci, savaş baronlarının, bu ülkenin çocuklarının kanı üzerinden
ama
çlarını gerçekleştirmek isteyenlerin fena halde canını sıkıyor’‘
diyerek gerçekleri saptırıyordu.

Diyarbakır
Valisi ise  ’‘Güvenlik güçlerince bölgede son dönemde
ger
çekleştirilen başarılı uyuşturucu operasyonlarını engellemek, huzur ve
asayi
şin temini için bundan sonra bölgede yapılacak benzeri çalışmaların önüne
geçebilmek için söz konusu saldırı eyleminin planlandığı, bahse konu uyuşturucu
faaliyetlerinden büyük menfaatler sağlayan grupların, çözüm sürecinin
başlamasıyla elde ettikleri gelirlerin kaybedileceği korkusuyla süreci sabote
etmek maksadıyla böyle bir girişimde bulundukları değerlendirilmektedir
’‘ şeklinde
açıklama yapıyordu.

Zaten
uyuşturucu geliri ile beslenen PKK adına Murat Karayılan, BDP adına Selahattin
Demirtaş da karakol inşaatlarından rahatsız olduklarını bildiriyordu. Tayyip
Erdoğan ise, ’‘Yeni karakol yapmıyoruz, 9 karakolu kapattık’‘ diyerek
PKK ile varılan mutabakatı deşifre ediyordu.

Özerk Kürdistan’ın
temelleri at
ılıyordu!

Maalesef
Lice’deki silahlı protesto gösterileri, Taksim direnişçilerinin sönmekte olan
umutlarını yeniden kabartıyordu. Taksim’den Lice’ye “Dayan
Lice”
 diye çağrılar yollanıyordu. Cumhuriyet Gazetesi de “Gezi’den
Lice’ye köprü”
 diye manşetler atıyordu.

Oysa
Lice’de olup bitenlere “demokratik hak arama eylemi” diyebilmek için,
densiz ve dinsiz olmak gerekiyordu. Karakoldaki işçilerin çadırlarını yakmayı,
onlara silahla, molotofkokteyliyle saldırmayı, köylüleri eyleme katılmaya
zorlamayı “demokratik direniş” gibi gösterenler sadece kendilerini
kandırıyordu.

Türkiye
Cumhuriyetinin geçmişte zayıf ve dayanaksız oldukları için çok eleştirdiğimiz
bu karakolları güçlendirmeye çalışmasından daha meşru ve doğru bir şey yoktu.
Hele hele, birtakım kendini bilmezler daha şimdiden “Öz Savunma
Gücü” 
olarak ortada dolaşmaya, ona buna kimlik sormaya
başlamışsa, bu karakollar daha bir önem kazanıyordu.

PKK’nın
Güneydoğu
da, özellikle de kırsalda bölgesel kolluk kuvveti gibi davranmaya
ba
şladığına dair haberleri epeydir alınıyordu. Kendilerine ‘‘Öz Savunma Gücü’‘
ad
ını veren bazılarının yol kesip kimlik kontrolü yaptıklarını, piknikte
eğlenen bazı gençleri sorgulamaya kalktıklarını, hatta dövüp arabalarını
yaktıklarını, ormana giden köylülerin önünü kesip ağaç kesme izninin bundan
böyle PKK
dan alınacağını hatırlattıklarını daha önce de duymuştuk. Cizre olayı
yeni bir sinyal oldu. Anlaşılan o ki, bazıları silahların bırakılıp demokratik
siyasete geçilmesini, Kürt bölgesinin PKK’nın (ya da PKK artıklarının)
hâkimiyet alanı haline gelmesi; adı konulmamış bir “kurtarılmış
bölge” yaratma fırsatı olarak anlıyordu. Normalleşme sağlandıktan sonra
da, PKK’nın bölgedeki prestijinden (ve aynı zamanda yıllar yılı yarattığı korku
ve panikten) yararlanarak özerk bir konum elde edebileceklerini sananlar fiilen
harekete geçiyordu
’‘ tespitleri gerçeği yansıtıyordu.

Dolmabahçe
ve Gezi sırları niye saklanıyordu?

Gezi
Parkı protestolarında tüm gözler Taksim’de olduğu için Dolmabahçe’de yaşananlar
tam anlamıyla dikkatlerden kaçıyordu. İşte birkaç not:

$1·        İçki
içildi-içilmedi tartışmasını bir kenara bırakıyorum. O gece camiye giren
göstericilerin cami kapısını tekmelediklerini, cami görevlisine, 
’‘Eğer
kap
ıyı açmazsan, kıracağız’‘ tehditlerini savurduklarını, biliyor
musunuz?

$1·        O
gece Dolmabahçe Sarayı
nda görevli polislerin, ‘‘polis’‘ yazan tüm tabelaları
saklad
ıklarını, sabit olanlardan ‘‘polis’‘ yazısını kazıdıklarını, resmi
üniformalarını çıkardıklarını, biliyor musunuz?

$1·        En
ilginç olanı da şu: O gece Dolmabahçe-Beşiktaş hattında gösteriler devam
ederken, meçhul kamyonlar o ağaçlı yola su, kumanya, ilaç kolileri, yardım
paketleri bırakıp gözden kaybolmuştu! Bu kamyonlar kime aitti, biliyor musunuz?[1]

MİT ile
MOSSAD, hasım mı, hısım mı oluyordu?

Bu arada
Taraf Gazetesi, MİT’e dünyada sadece Esad’ın El Muhaberat teşkilatında olan
yetkileri veren yeni kanun taslağının tam metnini yayımlıyordu. Malum, modern
demokrasilerin hiçbirinde hiçbir kurum, hem iç istihbarat hem dış istihbarat
yetkilerini bünyesinde bulunduramıyor, mahkeme kararı olmadan dinleme
yapamıyor, soruşturma dosyalarını savcıdan başka hiçbir kurum göremiyordu. Ama
tüm bu yetkiler El Muhaberat gibi MİT’te toplanıyordu.

Ve yine,
Van Güroymak
ta beş polis ve bir vatandaşın şehit olduğu patlayıcının MİT
taraf
ından PKKya verildiğine ilişkin haber ortalığı karıştırıyordu. Bununla
ilgili M
İT personeline dava açılıyor, hapis talep ediliyor, ama MİT’çilerin
yarg
ılanma iznini Başbakana bağlanan yasa çıkınca, mahkeme izin istiyor ve
Ba
şbakan da izin vermiyordu.

Hayret
Star gazetesi, Yasin El Kadı
nın Türkiyeye gizli bir ziyaret yaptığını ve
Hakan Fidan
la görüşmelere katıldığını, içinde Başbakan’ın korumaları ve Usame
Kutub
un bulunduğu araçla kaza yaptığını yazıyor, bu iddia jöntürk.comda
yayınlanıyordu. Bildiğiniz gibi sıkı ulusalcılardan eski bir gazetecinin sahibi
olduğu bir site oluyordu. Star Gazetesi ABD tarafından Başbakan
’ın gazetesi
olarak biliniyordu. Yasin El Kad
ı ise ABD tarafından 11 Eylül’ün finansörü
olarak g
örülüyor ve hakkında BM nezdinde yapılmış pek çok kısıtlama
bulunuyordu. Ve şimdi bu haber Başbakan
’ın gazetesinde yer alıyor, üstelik de
Kad
ı’nın Başbakan’ın korumasıyla aynı araçta olduğu söyleniyordu.

TSK İç
Hizmet Kanunu 35. Madde
den daha fazla yetkiyi MİTe veren Yeni Kanun Taslağı
her ne hikmetse, MOSSAD Başkanı Tamir Pardo
nun Türkiyeye gelip MİT Başkanı
Hakan Fidan
la üç gün boyunca yaptığı gizli görüşmelerden sonra olgunlaşıyordu.
Hem de
 ’‘İsrail Hakan Fidan’ın MİT Başkanlığından çok rahatsız oluyor’‘ palavraları
altında bütün bunlar yürütülüyordu.

PKK’lıların
yüzde kaçı çekiliyordu?

Bu
konudaki iddialarımızı ’‘asılsız ithamlar’‘ sayanlar
Başbakan’ın, “PKK’lıların yüzde 15’i çekildi” açıklamasıyla
sarsılıyordu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, İstanbul’daki Akil İnsanlar
Heyeti toplantısında yaptığı “PKK’lıların sadece yüzde 15’i çekildi”
açıklamaları gündeme bomba gibi düşüyordu.

Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağ ise: “Basın yayın organlarında yer alan
haberlere baktığımızda sanki terör örgütü mensupları Türkiye topraklarını
tamamen terk etmiş gibi bir algı var, ama bu algı gerçeği yansıtmıyor. Bu süreç
devam ediyor”
 şeklinde konuşuyordu.

BDP
Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da konuyu Diyarbakır ‘da değerlendiriyor:

“Bildiğimiz
kadarıyla PKK’lıların yüzde 80’i belki daha fazlası yerlerini terk etmiş ve
sınır hattına doğru ilerliyorlar ne kadarı sınır hattını geçti ne kadarı
hareket halinde bilemiyoruz ama çok büyük bir kısmı yerlerini terk etmiş
durumdalar” 
diyerek yeni yalanlar savuruyordu.

GKB Sn.
Necdet Özel’e anlamlı bir mektup yazılıyordu!

Emekli
Öğ. Kd. Alb. Candan Yıldızhan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’e bir
mektup yazıyor bir suretini de Arslan Bulut’a gönderiyordu:

‘‘Sayın
‘Özel Orgeneralim;

$1·       Ülkemizin
ve milletimizin bölünmez bütünlüğüne kast içinde olduğu her eylemi ve beyanı
ile açık olan terör örgütü tarafından 20 Haziran 2013 tarihinde Hakkâri ili
Yüksekova ilçesi İkiyaka Dağları
ndan Asayiş Kolordu Komutanınızın da içinde
haz
ır bulunduğu komuta kontrol helikopterine ateş açılmıştır. Ancak makamınızca
bu durum karşısında kamuoyuna sadece;
‘kaçınma manevrası yapılarak ateş
b
ölgesinden süratle uzaklaşıldığı’ şeklinde bir açıklama ile yetinilmiş ve
adeta ter
öristlerden kaçıldığı beyan edilmiştir. Makamınızca bölücü
ter
öristlere yönelik meşru müdafaa hakkını kullanacak bir irade ve kararlılık
sergilenememiştir.

$1·       Kamuoyu,
mevcut iktidarın icraatlarına yönelik demokratik (görünümlü kaotik N.H)
eylemler ve bunlara yönelik hükümetin sergilediği hukuk dışı tepkilerle meşgul
olurken; bölücü terör örgütü ve uzantısı oluşumlarca Güneydoğu Anadolu Bölgesi
‘Kuzey Kürdistan olarak ilan edilmiştir. Bu doğrultuda Diyarbakırda ‘Kuzey
K
ürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı’ adı altında düzenlenen konferansa ve bu
konferansta al
ınan bölünme kararlarına makamınızca kör ve dilsiz kalınmak
suretiyle bir anlamda onay verilmiştir.

$1·       Şırnak’ın
Cizre il
çesinde bölücü teröristlerce ‘Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi adı
alt
ında sözde asayiş’ birimleri oluşturulmasına; yol kesip, kimlik kontrolü
yapmalar
ına kayıtsız kalmak suretiyle, bölünmeyi realize ve sembolize eden bu
girişimlere makamınızca daha etkin tedbirler beklenmektedir.
’‘[2]

PKK,
TC
ye tehditler savuruyordu!

Terör
örgütü PKK lideri Öcalan’la başlatılan çözüm süreci çözülmeye doğru ilerlemeye
devam ediyordu. Güney doğudan güvenlik güçlerinin çekilmesiyle bölgede adeta at
koşturan PKK kirli faaliyetlerini pervasızca sürdürüyordu. Çözüm süreci
nedeniyle oluşturulan boşluktan faydalanan örgüt, şehir ve gençlik
yapılanmalarına ağırlık veriyor,  bölgenin belli yerlerinde ‘asayiş’ birimleri
oluşturmaya başlıyordu. Örgütün kurduğu Yurtsever Demokratik Gençlik- Hareketi
(YDG-H) askeri kurallara göre tören düzenleyip, diploma veriyordu. YDG-H’nin
faaliyetleri bununla da sınırlı kalmayıp halka içinde tehdit ifadelerinin yer
aldığı bildiriler de dağıtıyordu. Şırnak’ın Cizre ilçesinde evlere ‘Botan
Halk
ına ve Yiğit Gençliğine’ başlığıyla dağıtılan bildiride ‘Önder
Apo’nun özgür olmadığı bir barış bizim savaş gerekçemizdir’ ifadeleri ise
oldukça dikkat çekiyordu.

‘‘Bilindiği
üzere özgürlük hareketimiz ve halkımız için tarihsel ve kritik günler
ya
şanmaktadır. Kırk yılı aşkındır özgürlük hareketimiz ve halkımızın büyük
bedellerle verdiği özgürlük mücadelesi artık zaferin eşiğine dayanmıştır.
Köleliğin en derinini yaşayan, duyguları, ruhu bedeni esir alınan,
soykırımların en vahşisine maruz bırakılan halkımız yeniden diriltilmiştir;
özgür insanlık ailesinin bir ferdi olmayı imkân dâhiline sokmuştur. Kuşkusuz
bunda değerlerimizin yaratıcı mimarı önder Apo ve kahraman şehitlerimiz
belirleyici olmuştur. Önderliğimiz son on beş yılı zindan da kırk yıl boyunca
olağan üstü hamleler geliştirmiş adeta dönemin ve tarihin akışını değiştirmiştir.
Önder Apo
nun direniş hamlelerinin sonuncusu; gerillada büyük devrimci hamle
ba
şlatmış, zindanlarda eşi benzeri görülmemiş bir direniş yaratmış ve halkı
b
üyük serhildanlara (isyanlara) kaldırmıştır. Bu büyük direniş karşısında
çaresiz kalan sömürgeci barbar T.C., önderliğimize teslim olmak zorunda
kalmıştır. Ancak iktidar kibirli ve soykırımcı AKP; bu yenilmişliğini
gizlemek için satın aldığı özel savaş medyası ve onurlarını satan kalemşorlar
tayfası üzerinden kendisini güçlü gösterme çabası içerisindedir. Sanki
yenilen özel paralı ordusu değil de özgürlük gerillasıymış gibi bir algı
yaratmak istemektedir. Hakeza önderliğimiz ve hareketimizin iyi niyetli
demokratik çözümden yana olan çabalarının sonucu ilan edilen ateşkes süreci
medya üzerinden bir silah bırakma ve her şeyin sonu olarak yansıtılmaktadır.
’‘

‘‘Anavatanımız
K
ürdistan hala işgal altındadır!’‘ küstahlığı sergileniyordu

Bölgede
dağıtılan bildirinin devamında
‘Başta Kürdistan gençliği olmak üzere tüm
halkımız mücadele bayrağını radikal ve yüksek tutmada en ufak bir gevşeme
yaşamamalıdır
şeklindeki ifadelerle halkı ayaklandırmaya çalıştığı görülüyor.
S
öz konusu bildiride yer alan ifadeler şöyle devam ediyor,
‘‘Basında çokça işlenen
bar
ış tartışmaları halkımızda sürece karşı bir muğlaklık yaratmaktadır. Oysaki
bir barıştan bahsedebilmek için barışan tarafların eşit koşullarda olması
gerekmektedir. Lakin biz sömürgeci T.C ile eşit koşullara sahip değiliz.
Anavatanımız Kürdistan hala işgal altındadır, önderliğimiz ağır tecrit
koşullarında İmralı ölüm çukurundadır. On binlere varan yoldaşımız
sömürgeciliğin esir kamplarında bulunmaktadır. Onun için başta Kürdistan
gençliği olmak üzere tüm halkımız mücadele bayrağını radikal ve yüksek tutmada
en ufak bir gevşeme yaşamamalıdır.
’‘

‘‘Askerlik
yap
ılmaması’‘ yönünde talimat veriliyordu!

Öcalan’ın
devletle yaptığı görüşmeleri ile ilgili ifadelerinde yer aldığı bildiride
‘faşist’ rejimi Kürdistan’dan söküp atılması gerektiği yönünde ifadelerde yer
alıyordu. YDG-H’nin dağıttığı bildiride, ’‘Önder Aponun İmralı’da
y
ürütmekte olduğu görüşmeler topyekûn direnme mücadelesinin bir parçasıdır.
Önderlik görüşme masasında Kürdistan kadını, gençliği ve halkının büyüttüğü
mücadeleden güç alacak ve adım adım özgürleşecektir. Onun için komutan Agit
in
ruhuyla m
ücadele alanlarına akmalı faşist zorba rejimi Kürdistandan söküp
atmal
ıyız. Buna bağlı olarak artık halkımızın sömürgeci rejimle olan zihni ve
fiziki bağlarını koparması gerekiyor, bunların başında da sömürgeci Türk
devletinin ordusunda yapılan askerliktir.
’‘ deniyordu.

‘‘T.C.ye
askerli
ği meşru gösterenler ajan ve işbirlikçi olarak görülmelidir’‘ tehdidi
savruluyordu!

Kürt
gençlerinin askerlik yapmaması yönünde çeşitli emirlerinde yağdırıldığı söz
konusu bildiride, ‘‘Yıllarca Türk devletinin sömürgeci çıkarlarına denk
bir
şekilde örgütlendirilmiş Türk ordusu Kürdistanda ise benzeri görülmemiş
zul
üm politikalarının pratik uygulayıcıları olmuştur. Kürdistan ulusal kurtuluş
mücadelesinin doğuşunda sömürgeci Türk ordusu hunharca bir saldırıya
yönelmiştir. Köylerin yakılması, küçük çocukların katledilmesi, kadınlara
yönelik taciz ve tecavüz karakterli saldırılar bunlara sadece birkaç örnektir.
Askerlikle Kürt toplumunun bireyleri düzeni içselleştirilmekte, aykırı yönleri
törpülenmekte ve devletine ve üstüne (hâkim ulusuna) biat eden, köle hale
getirilen bir çizgiye çekilmektedir. Sömürgeciliğin en güçlü sızmalarından ve
meşruiyet araçlarından biri olan askerlik bundan sonra onurlu ve yurtsever Kürt
gençliği ve aileleri tarafından mahkûm edilmeli ve açıktan askerliğe giden,
toplumuna ve değerlerine ihanet etmiş olarak teşhir edilmelidir. Askerliği
meşru gösterenler ajan ve işbirlikçi olarak görülmelidir. Artık hiç kimse
sömürgeciliğe ve işbirlikçiliğine karşı sessiz kalmamalıdır
’‘ şeklinde
küstahlık kusuluyordu.

‘‘Önder
Apo
nun özgür olmadığı bir barış, bizim savaş gerekçemizdir’‘ deniyordu!

Son
zamanlarda barış güvercini olarak gösterilen örgütün gençlik yapılanmasının
dağıttığı bildiride ‘Önder Aponun özgür olmadığı bir barış bizim
sava
ş gerekçemizdir ibaresinde ne kadarda barışsever olduğu net
bir şekilde görülüyordu. Söz konusu bildiri ’‘Gün hakilerden Hayri ve
Kemallere ve
şahadet yıldönümünü yaşadığımız komutan AGİTlerin Sara ve
Akiflerin
özgür vatan hayallerini gerçekleştirme günüdür. Bu temelde gerillanın
ilan etti
ği ateşkes süreci bizlerde bir rehavet duygusuyla ölçülerde
liberalle
şme yaklaşımları geliştirmemeli aksine çaresiz kalan T.C. Devletini
bütün kurum ve kuruluşlarıyla ordu ve polisiyle, memuru ve işbirlikçi ajanıyla
Kürdistan
dan kovma demokratik bağımsız özgür konfedere Kürdistan’ı kurma
g
ünüdür. Son olarak şu açık ve net olarak bilinmelidir ki ‘‘Kürdistanda
s
ömürgeciliğin kökünü kurutmanın zamanı gelmiştir. Önder Aponun özgür olmadığı
bir bar
ış bizim savaş gerekçemizdir’‘ şeklindeki tehdit
ifadeleriyle son buluyordu.

BDP’nin
ana talebi;
‘‘Öcalana özgürlük’‘ oluyordu!

Barış ve
Demokrasi Partisi (BDP), çözüm süreciyle ilgili ikinci aşamadaki taleplerini
açıklıyordu. BDP
nin hükümetten adım atmasını istediği talepleri arasında
cezaevlerindeki KCK
lıların bırakılması, karakol, baraj ve HES yapımlarının
durdurulmas
ı, anadilde eğitimin başlatılması ve kullanılması, Terörle Mücadele
Kanunu (TMK) ile koruculuğun kaldırılması ve seçim barajının düşürülmesi yer
alıyordu. BDP, böylece Siyonizm
in (dış güçlerin) kiralık tetikçisi gibi
davran
ıyor yani cesareti hıyanetinden kaynaklanıyordu.

BDP, ana
taleplerinin ise terörist başı Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü olduğunu
belirtiyordu. BDP, halkı ve tüm ezilen ve yok sayılan(!) toplumsal kesimleri,
demokratik mücadeleyi yükseltmek için iktidara; ‘Hükümet Adım At’ demeye
çağırıyordu. Konuya ilişkin bir açıklama yapan BDP, ‘Hükümet Adım At’ kampanyasının
hükümetin bu aşamada üzerine düşen sorumluluğu sürekli hatırlatacak, süreci
akamete uğratacak yaklaşımlardan uzak durmasını sağlayacak önemli bir hareket
olacağını bildiriyordu. Her zamankinden daha fazla demokratik ve sivil eylem ve
aktivite geliştirilecek bir sürece girildiğini belirten BDP, ’‘Çatışmasızlığın
kal
ıcılaşması ve barışın sürdürülebilir kılınması için her yerde, herkesle
‘Hükümet Adım At denilmesini bekliyoruz. Kendi renkleri, talepleri ve
duru
şlarıyla tüm demokrasi ve özgürlük güçlerini alanlarda iktidara ‘Hükümet
Ad
ım At demek için birlikte olmaya davet ediyoruz. Demokratik çözüm
hamlesinin, h
ükümetin yerine getirmesini istediği ana talep Sayın Abdullah
Öcalan’ın özgürlüğüdür’‘ ifadelerini kullanıyordu.

BDPNİN
Talepleri

BDP,
‘Hükümet Adım At’ diyeceği başlıkları da şöyle sıralıyordu:

$1·        ’‘Başta
hasta tutsaklar olmak
üzere tüm tutsaklar serbest bırakılsın

$1·        Karakol,
baraj ve HES yapımları kesin olarak durdurulsun

$1·        Ekoloji
tahribatı ve katliamı son bulsun

$1·        Askeri
yığınak hali son bulsun. Asker, polis, akrep, TOMA, panzer halkın içinden
kışlalara ve karakollara çekilsin

$1·        Anadilde
eğitim başlatılsın, anadilin kullanılması önündeki tüm engeller kaldırılsın

$1·        TMK
ve antidemokratik yasalar kaldırılsın

$1·        Koruculuk
kaldırılsın

$1·        Seçim
barajı düşürülsün

$1·        Kadına
karşı şiddete dönük gerekli tedbirler alınsın ve failler cezalandırılsın
’‘

BDPNİN
Eylem Takvimi

BDP, 3
aylık ‘Demokratik Çözüm Hamlesi’nin ilk ayının planlamasını da açıklıyordu. 30
Haziran- 6 Temmuz arası kitlesel yürüyüşler başlatılacak. Diyarbakır, Adana,
Mersin, Gaziantep, Van, Mardin, Şanlıurfa, Şırnak, Muş, Ankara, Sivas, Hakkâri,
Bitlis, Adıyaman, İstanbul, Batman, Ağrı, Siirt, Bingöl, Iğdır illerinde
eylemler yapılacak’‘ deniyordu.

‘‘Alevistan’‘ın
temelleri Tekke ve Zaviyeler Kanunu de
ğiştirilerek mi’‘ atılıyordu?

Alevi
açılımına yeni bir soluk getirmek isteyen Hükümet, cemevlerine ve dedelere
yasal statü kazandırmak için 88 yıllık Tekke ve Zaviyeler Kanununda değişikliğe
hazırlanıyordu. Alevi Açılımı’nı devam ettirmek isteyen hükümet, Alevilerle
yapılan istişarelerden sonra yol haritası hazırlıyordu. İlk adımda, cemevlerine
ve Alevi inancının liderleri olan dedelere statü ve kamu yardımı yapılması
hedefleniyordu. Ancak bu gibi yerlerin ve ünvanların kullanımını yasaklayan
Tekke ve Zaviyeler Kanunu’ engelini kaldırmak gerekiyordu. Bunun için de
Cumhuriyetin inkılâpları arasında olan 88 yıllık Tekke ve Zaviyeler Kanunu’nun
değiştirilmesi planlanıyordu.

Mehmet
Ali Berber’in Sabah gazetesinde yer alan haberine göre, yasal değişiklik ile “Alevi
dedelerine yasal statü ve maaş, cemevlerine de kamu yardımı ile yasal statü
kazandırılması”
düşünülüyordu. 1925’te yürürlüğe giren tek maddelik
kanun, cami dışında tüm tekke, dergâh ve zaviyeyi kapatırken, şeyhlik,
dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik gibi tüm unvanların
kullanımını yasaklıyordu. Şimdi yeni bir değişiklik ile bu yasak ortadan
kaldırılmaya çalışılıyordu. Yasanın, Atatürk İnkılâbı olmasından ve sembolik
anlam taşımasından dolayı önce toplumda tartışılması planlanıyor, destek için
muhalefetin ve özellikle CHP
nin kapısının çalınacağı ve Ekim ayında yüksek bir
mutabakat ile Meclis
e sunulacağı konuşuluyordu.

Evet,
böylece resmen, fiilen ve alenen, Türkiye Cumhuriyeti Devleti
nin temelleri
dinamitlenirken; bir zamanlar Erbakan
’ın milli, hamiyetli ve bereketli girişimlerine
irtica bahanesiyle h
ücum eden haysiyetliler(!) bugün nerede saklanıyordu?

 

 

 

[1] Adnan Öksüz, Milli Gazete

[2] 01.07.2013, Yeniçağ (Not: O makama karşı münasip görmediğimiz bazı
kelimeler yumuşatılmıştır. N.H.)

 

BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi