NATOCU ERDOĞAN, FETÖCÜ ARINÇ
VE
APOCU YANDAŞLARI
Kof palavralarla ve boş alay-ı valalarla 2019-Aralık ilk haftası Londradaki NATO zirvesine katılan Sn. Erdoğan, bir sürü zırvalıklarla uğurlanmıştı.
Türkiye'nin YPG konusunda NATO'yla yaşadığı anlaşmazlık için çarpıcı bir çıkış yapan NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, “Türkiye ile çatlağın Londra Zirvesi'nin sonunda çözüleceği sözü veremem” diyerek küstahlaşmıştı. Siyonist Yahudi Stoltenberg ve ABD Başkanı Donald Trump, Londra'da NATO Devlet ve Hükümet Başkanları ile Zirve kapsamında buluşmuşlardı. Jens Stoltenberg gündeme dair açıklamalar yaparken: Türkiye ve NATO arasındaki sorunun, Londra Zirvesi'nin sonunda çözüleceğinin garantisini veremem! diyerek Erdoğanın hayallerini ve beklentilerini boşa çıkarmıştı. Stoltenberg açıklamasında; Türkiye'nin YPG'nin terör örgütü olarak kabul edilmesi isteğine de değinerek, “YPG'nin nasıl tanımlanacağı konusunda Türkiye ile aramızda sorun yaşandığı bilinen bir şey” ifadelerini kullanmış, bırak Türkiyenin yanında olmayı, tam aksine düşman cephede ve terör örgütleriyle beraber olduklarını hatırlatmıştı.
NATO'nun kuruluşunun 70. yılının kutlanacağı Londra Zirvesi'ne katılan NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenbergin Türkiye'yle ilgili bir son dakika açıklaması kafaları iyice karıştırmıştı. Stoltenberg Baltık ülkeleri ve Polonya'yı içeren savunma planlarıyla ilgili Erdoğan'la görüştüğünü vurgulamıştı. Jens Stoltenberg, Baltık ülkeleri ve Polonyayı içeren savunma planları için, “Tüm NATO müttefiklerini korumak için yeni planlar üretilmektedir, Baltık ülkeleri ve Polonya da bunlara dâhildir. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bu konuyu görüştüm, birlikte çalışıyoruz, bir çözüm bulacağımızı düşünüyorum” açıklamasını yapmıştı. Türkiye ise; YPG, NATO'da terör örgütü olarak tanınana kadar bu planı veto edeceğini söyleyip sonra geri adım atmış ve bu şeytani tezgâha yeşil ışık yakmıştı. Bu durumda, Rus saldırılarına karşı, Avrupayı da Türkiye koruyacaktı!?
Ankaranın kendilerine desteğini öven ve Türkiye iyi bir NATO müttefiki diyen Trump, Türkiyeyi güya sevdiğini(!) iddia ederek, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile iyi anlaşıyorum” mesajı yayınlamıştı.
Donald Trump, İngiltere'nin başkenti Londra'da yapılan NATO zirvesi öncesi Genel Sekreter Jens Stoltenberg ile buluşmuşlardı. Trump, görüşme sırasında ABD-Türkiye ilişkilerine değinerek Türkiye'yi sevdiğini dile getirmiş, “Cumhurbaşkanı (Recep T. Erdoğan) ile iyi anlaşıyorum” buyurmuşlardı! Türkiyenin kendilerine desteğini vurgulayan Trump, Türkiye iyi bir NATO müttefiki diye övgüler yağdırmıştı. Türkiye'nin DEAŞ lideri Ebubekir El Bağdadi'nin yakalanması operasyonunda Erdoğanın çok yardımcı olduğunu anlatarak “Daha iyisini yapamazdı, daha fazla destek sağlayamazdı” ifadesini kullanmıştı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macronun NATOnun beyin ölümü yaşadığını itiraf etmesiyle ilgili bir soruyu Trump, NATOnun beyin ölümünün gerçekleştiğini söylemek çok aşağılayıcı şeklinde yanıtlamıştı.
Oysa; 29 ülkenin üye olduğu NATO, 70 yıldır başta ABD olmak üzere sadece 5 ülkenin çıkarlarını ve menfaatlerini korumakta ve Siyonizmin Büyük İsrail hedeflerine zemin hazırlamaktaydı. Güya Sovyet tehdidine karşı kurulan, daha sonra hedefine İslamı alan NATO, bugüne kadar İslam coğrafyasına; işgallerle, darbelerle, iç savaşla, terörle kan ve gözyaşı taşımıştı.
Dünyayı Sovyet tehdidinden korumak bahanesiyle 70 yıl önce kurulan NATO, o günden bugüne neredeyse bütün operasyonlarını Müslümanlara karşı yapmıştı. Geçen yıllar içinde Amerikan ve Siyonist emperyalizmin koruma kalkanı haline gelen NATO, İslâm ülkelerini işgal edip kaynaklarını Amerika ve onun ortağı olan Avrupa ülkelerine taşımıştı.
1990 sonrası NATOnun hedefi fiilen İslamdı!
Eski İngiliz başbakanlarından Demir Leydi olarak da bilinen Margaret Thatcher, 1990 yılında İskoçyada yapılan NATO toplantısında; Sovyetler Birliği yıkılmıştır, karşımızda düşman kalmamıştır. Ama düşmansız bir ideoloji yaşayamaz. Yeni bir düşman bulmamız lazım. Düşman aramaya ise gerek yok; yeni düşmanımız İslamdır sözleriyle yeni dönemi başlatmıştı. Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan ise yaptığı açıklamada, Fransa Cumhurbaşkanı Macronun NATOnun beyin ölümü gerçekleşmiştir sözlerine tepki göstererek, Önce sen kendi beyin ölümünü bir kontrol ettir. Bu ifadeler senin türündeki beyin ölümü gerçekleşmiş olanlara yakışır. NATOya karşı yerine getirmen gereken vecibelerini yerine getirmiyorsun ifadelerini kullanmış ve bırakın Müslümanları, Hristiyanları bile şaşırtmıştı. Haçlı Batılılardan ve Siyonist odaklardan bile daha hararetli bir NATO taraftarlığı, nasıl bir kahramanlıktı?
İşte NATOnun hıyanet dosyası:
NATO, Kıbrıs Harekâtında Türkiyenin karşısında yer almıştı.
Türkiyedeki darbelere de müdahil olan NATO, 15 Temmuz FETÖ darbe girişimine de destek sağlamıştı.
Türkiyenin S-400 alımına karşı çıkan NATO, füze sisteminin ülkemize gelmesinin ardından aleyhimize tavır almıştı.
NATO, Türkiyenin parasını verip ortak olduğu F-35 savaş uçağı projesinde ABD tarafından devre dışı bırakılmasına sessiz kalmıştı.
NATO, ABDnin başını çektiği Libya iç savaşında aktif rol oynarken, ABDnin başını çektiği Afganistan ve Irak işgallerinde de yer almıştı.
NATO, Filistin topraklarını işgal edip Müslümanlara yıllardır zulüm eden Siyonist İsrailin de en önemli moral gücü ve kaynağıydı.
NATO, terör örgütü YPG/PYDye de her fırsatta desteğini açıklamıştı.
Sn. Erdoğan Londraya uçarken: Bazı NATO üyesi ülkelerin YPGyi tehdit olarak görmedikleri ve Türkiyenin de buna karşılık Baltık Savunma Planına onay vermeyeceği sorulduğunda şunları aktarmıştı: Bizim terör örgütü olarak telakki ettiğimiz ve kendileriyle terör mücadelesi verdiklerimizi bizim NATOdaki dostlarımız eğer terör örgütü olarak kabul etmezse, kusura bakmasınlar; orada atılacak her türlü adımın biz karşısında oluruz. Ancak Erdoğan bu köşeli sözlerinin önüne yine de Eğer gündeme gelecek olursa! şartını koymuşlardı. Yani günlerdir devam eden kamuoyu yönlendirmesine rağmen Erdoğan, Polonya ile Baltık ülkeleri Estonya, Litvanya ve Letonyanın Rusyaya karşı ortak savunulması konusunun tartışılması halinde; Siz YPGyi terör örgütü saymazsanız, Türkiye de bu planı veto eder çıkışını bile yapmamıştı. Sadece eğer gündeme gelirse söylenecekler vardı
Karşılığında Trump sözü mü alınmıştı?
4 Aralık 2019 günü, liderler zirvesi öncesinde Stoltenberg, Erdoğan ile görüştüklerini ve sorunlara çözüm aradıklarını aktarmıştı. Artık Erdoğan-Stoltenberg görüşmesinde ve Erdoğanın Trump ile görüşmesinde neler konuşulduysa, Zirvede Türkiyenin Baltık Bölgesinin Kademeli Savunma Planına onay verdiği anlaşılmıştı. Litvanya Devlet Başkanı Gitanas Nauseda, Kimse bizden bir şey istemedi. Gösterdiği dayanışma için hepimiz Cumhurbaşkanı Erdoğana teşekkür ettik açıklamasını yapmıştı. Oysa Trump, Erdoğan ile Suriye, Kürtler, ateşkes, göçmenler gibi konuları konuştuklarını hatırlatmıştı. Zirve sonuç bildirgesinde, NATOnun en basmakalıp ifadelerinden terörizmin her türlüsüne karşı olma ifadesinin, kısa sürede malum medyada başarı ve uzlaşma formülü olarak yayılmaya başlaması tam bir şarlatanlık ve kiralık yandaşlıktı.
Peki, uzlaşma olduysa, Erdoğan NATOnun ismen YPGyi terör örgütü saymaması karşılığında Stoltenbergten, ya da Trumptan, ya da ikisinden de ne sözü almıştı? El altından medyaya fısıldanan Türkiyenin hassasiyetleri giderilecek ifadesi bir çocuk kandırmacasıydı. Ayrıca Macron, Beyin ölümü gerçekleşti dediği NATOnun; her zamankinden güçlü olduğu söylenen sonuç bildirgesini neden onaylamıştı? Çünkü NATO bir Haçlı-Siyonist Savunma Paktıydı. Netice de Stoltenbergin diplomatik başarısı, NATO içindeki çelişkilere hiç değinmeden, sadece ortak hedefin öne çıkarılmasıydı. Orada da Trumpın istediği, yani;
1- NATOnun Avrupalı üyelerinin daha fazla savunma harcaması yapmasının karara bağlanması,
2- ABDnin asıl küresel hedefi olan Çinin, NATOnun da hedefi haline taşınmasıydı Yani böylece 70 yıl önce Sovyetler Birliğine karşı kurulmuş olan, ancak gelinen noktada Rusyayı hedef yapma konusunda ortak görüş oluşturamayan NATO, artık isminin açık ifadesinde olduğu gibi Kuzey Atlantik İttifakı olmaktan çıkıp etki alanını Çine, yani Pasifik bölgesine kadar uzatmasıydı.
Sonuçta NATOnun 70inci yıl zirvesinin iki kazananı vardı: 1- Kendi milli hedefini NATO hedefi haline getiren ABD Başkanı Trump, 2- Kendisini en azından kâğıt üzerinde NATO hedefi olmaktan çıkartmayı başaran Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin. Özetle, asıl mesele YPG/PKK idiyse, ortada bir çözüm veya gelişme yaşanmamıştı. Keza Suriyeye dönecek göçmenler konusunda da bir ilerleme sağlanmamıştı! [1]
Maalesef Londra Zirvesi'nde NATO ile Türkiye arasındaki sorunlar bırak çözüme kavuşmayı, hatta ele bile alınmamıştı. Bunu, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg açıklamıştı. Bir konferansta konuşan Stoltenberg, ABD'nin YPG/PKK'nın da tehdit olarak yer aldığı plana karşı çıkması üzerine, Türkiye'nin de NATO'nun Baltık ülkeleri hakkındaki savunma planını onaylamamasına ilişkin bir soruya, “Suriye'deki YPG'nin nasıl tanımlanması gerektiği konusunda müttefikler arasında görüş ayrılıkları yaşanıyor. Ancak halihazırda hem Baltık ülkelerini hem de tüm müttefikleri korumak için planlarımız ve güçlerimiz bulunuyor. Türkiye ile NATO arasındaki sorunların Londra'da çözüleceğine dair söz veremiyorum. Fakat size söyleyeceğim; o konuda çalışıyoruz” diyerek Erdoğanı oyalayıp avuttuklarını söylemeye çalışmıştı. Trump'la Macron'un görüşmesinde ise Macron, S-400 konusunda Türkiye'yi suçlayan ifadeler kullanarak, “ABD Patriot vermediyse Türkiye Avrupa'dan füze alabilirdi” diye çıkışmışlardı. Macron'un sözlerine karşı “Macron harika bir siyasetçi” diyen Trump, “Az önce dünyadaki en harika ama boş bir cevap verdi” diyerek küstahlaşmıştı.
4'lü zirve sonrası Macron zırvalamıştı!
Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan, Almanya Başbakanı Angela Merkel ve İngiltere Başbakanı Boris Johnson ile dörtlü zirve sonrası açıklama yapan Macron; “Fransa, (PKK'lıları) terörist olarak kabul ediyor, kınıyor ve yargılıyor. Ama YPG'yi tamamen terörist olarak kabul edemeyiz. (Cumhurbaşkanı Erdoğan) buna katılmıyor. Bu anlaşmazlık hâlâ devam ediyor. Türkiye, terörle beraber mücadele ettiğimiz Kürtlere karşı savaşıyor” demekten de sakınmamıştı. NATO Liderler Zirvesi öncesinde Londrada bir araya gelen Macron, Johnson, Erdoğan ve Merkel görüşmesinin ardından Suriyeli mülteciler ve terörle mücadele konularında mutabık kaldıkları açıklanmıştı. Yani Türkiye IŞİDle savaşacak ve Suriyeli mültecilere ev sahipliği yapıp Avrupaya gitmelerine engel olacaktı. Çünkü görüşmenin ardından Macron yaptığı açıklamada, YPGyi terör örgütü olarak görmediklerini bir kez daha tekrarlamıştı. PKK/YPG terör örgütü sayılmadığı sürece ne NATO olarak ne de dört ülke olarak terörle ortak mücadele nasıl yapılacaktı? Bu arada, NATO Zirvesi öncesi Trump yaptığı açıklamalarda Cumhurbaşkanı Erdoğan ile çok iyi anlaştıklarını vurgularken, ABD Savunma Bakanı Esper de Macron benzeri bir açıklama yaparak, Türkiyenin YPG terör örgütü ilan edilsin talebini ciddiye almamışlardı. Evet, Cumhurbaşkanımız Erdoğanın özellikle teröre karşı NATOnun kesin bir tavır alması talebi hiçbir karşılık bulmamıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğanın, Günümüzün tehdit önceliklerine göre NATOnun kendini güncellemesi artık kaçınılmazdır çıkışı hiçbir işe yaramamıştı. Zaten 1990lı yıllarda NATO kendisini güncellemiş, tehdit olarak İslamı ve Müslümanları gördüğünü açıklamıştı.
Macron'un NATO'nun beyin ölümü gerçekleşti! açıklaması sonrası NATO'yla ilgili kriz çıkaracak bir açıklamayı da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin yapmıştı. Putin, Hızla gelişen dünyada NATOnun kendine özgü eskimiş düşünce basmakalıplarının bir işbirliği aracı olamayacağını vurgulamıştı.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rus donanmasının ihtiyaçlarına ilişkin bir toplantıda Son yıllarda İttifakın eskimiş düşünce basmakalıpları hızla, net biçimde değişen modern dünya koşullarında etkili çözüm arayışı ve kabulü için iyi bir araç görevi göremiyor dedikten sonra; daha önce birçok kez NATO ile işbirliğine hazır olduklarını belirten Putin, Terörle mücadele, yerel silahlı krizler, kitle imha silahlarının kontrolsüz yayılması tehlikesi gibi gerçek tehditlerle mücadele için hazır olduğumuzu söyledik açıklamasını yapmıştı.
Putinin; NATOnun Rusya sınırlarına yakınlaşması güvenliğimiz için tehdit sayılır! çıkışı
NATOnun Rusya sınırlarına yakınlaşmasının güvenlikleri için tehdit oluşturduğunu vurgulayan Putin, NATOnun Sovyetler Birliğiyle mücadele için kurulduğunu hatırlatarak, Bilindiği gibi artık Sovyetler Birliği yok, NATOnun kuruluşuna cevaben oluşturulan Varşova Paktı, Varşova Anlaşması da yok. Ancak NATO varlığını sürdürmekle kalmayıp genişliyor da. Kuruluşu sırasında 12 ülke varken, artık 29 ülke var. İttifak ülkelerinin askeri harcamaları da küresel askeri harcamaların yüzde 70ini oluşturuyor diyerek, NATOnun artık Rusyanın değil, İslamın düşmanı olduğunu dolaylı biçimde hatırlatmış ve Türkiyeye uyarı yollamıştı.
Türkiye'yi çok sevdiğini söyleyen Trump Cumhurbaşkanı Erdoğan'la görüşebileceğini hatırlatmıştı. Trump, NATO'nun beyin ölümü gerçekleşti diyen Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'a da hakaretler yağdırmıştı!
Londra'da yapılan NATO Zirvesi öncesinde ittifakın Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile ortak bir basın toplantısı düzenleyen Trump: “Türkiye'yi seviyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilişkilerimiz iyi. Türkiye çok iyi bir NATO üyesi” diyerek pohpohlamıştı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron İngiltere merkezli Economist dergisine verdiği röportajda, ABD'nin NATO'ya danışmadan Suriye'den askerlerini çekmesini eleştirmiş ve “Şu anda yaşadığımız NATO'nun beyin ölümüdür” açıklamasında bulunmuşlardı. Fransa'nın NATO'ya en çok ihtiyaç duyan ittifak üyesi olduğunu savunan Trump, NATO'dan en az faydalanan ülkenin de ABD olduğu yalanını ortaya atmıştı. Trump ayrıca Fransa ekonomisinin iyi olmadığını vurgulayıp Macronu hedef saptırmakla suçlamıştı. Trumpın: Gerekirse Cumhurbaşkanı Erdoğanla görüşebilirim sözleri ise, İslam ve insanlık düşmanı ve Siyonizmin zulüm aracı NATOya hizmetkârlık karşılığı, Erdoğanla bir fotoğraf çektirebilirim küstahlığıydı.
Oysa Macron; ABD'nin NATO'ya danışmadan Suriye'den askerlerini çekmesini, “NATO'nun beyin ölümü gerçekleşti” diye yorumlamıştı. Devamında da “ABD ile NATO, müttefikleri arasında stratejik karar alma süreçlerinde hiçbir şekilde koordinasyon bulunmadığını yani NATOnun Siyonizmin jandarması olan ABDnin hizmetinde faaliyet yaptığını hatırlatmıştı. Aslında Macron, bütün bunları Türkiye'nin “Barış Pınarı” harekâtını gerçekleştirmesi üzerine kurgulamıştır. Çünkü Fransa, Suriye'de suçüstü yakalanmıştır. Bu nedenle Türkiye'nin “Barış Pınarı” harekâtını yapmasına da fena halde içerlemiş durumdadır. Açıkça Macron, “NATO üyesi Türkiye'nin, çıkarlarımızın söz konusu olduğu bir bölgede, koordinasyonsuz saldırgan eylemleri” olduğunu söylemeye çalışmaktadır. Macron, bu sözleriyle yakın geçmişte Libya ve Cezayir'de Fransa'nın yaptıklarını, I. Dünya Savaşı sırasında da Sykes-Picot ile Ortadoğu Bölgesine saçtığı fesatlıkları yeniden hatırlatmıştır. Evet Macron Suriye'nin; 'çıkarlarının söz konusu olduğu bölge' olduğunu vurgulamıştır. Peki Suriye'nin kuzeyinde Macron'un ya da Fransanın ne tür çıkarları vardır?
Libya'da olduğu gibi Suriye'de de zengin petrol ve doğal gaz yatakları bulunmamaktadır. Petrol yataklarının bulunduğu alanları da “Petrolü severim” diyen Trump zaten çoktan kapatmış durumdadır. Demek ki Türkiye'nin güçlenmesi ve istikrarı Fransa'nın çıkarlarıyla çatışmaktadır. Bu nedenle Türkiye'nin güvenliğini ve sınırlarını tehdit eden terör örgütlerine Fransa büyük yatırımlar yapmaktadır. Fransa, kuzey Suriye'de PYD/PKK'yı devletleştirerek bölgede Türkiye'yi istikrarsızlaştıracak bir alan oluşturmaya uğraşmaktadır. Fransa, PYD/PKK üzerinden bölgedeki petrol kaynaklarını, su yollarını ve doğu Akdeniz'deki doğal gaz yataklarını Fransız şirketlerine açmaya çalışmaktadır. Fransa, Libya'da yaptığı gibi Suriye'yi de parçalamaya çalışmaktadır. Libya'da, Halife Hafter'e yaptığı askeri yardımların benzerini Kuzey Suriye'de PKK/YPG unsurlarına yapmaktadır. Barış Pınarı Harekâtı, PYD'nin yer altı tünellerinin Fransız mühendisliği ve çimentosunun ürünü olduğunu ortaya çıkarmış bulunmaktadır. Türkiye'nin koordine etmeden bölgeye müdahalesi, Fransa'nın PYD ile birlikte Türkiye'nin altını oyma operasyonlarını deşifre ederek etkisiz bırakmıştır.
Fransa, Türkiye'yi 'NATO'dan dışlanmakla' tehdit ederken; ABD de, Almanya'yı NATO'nun devrinin kapanabileceğiyle korkutmaktadır. Macron'un “Türkiye hem Suriye'de oldubittiyle operasyon düzenleyip hem de NATO müttefiklerinden dayanışma beklememeli” sözlerini ise Angela Merkel cevaplandırmıştır. Merkel, “Türkiye bir NATO üyesi olarak dışlandı. Bölgemizde olaylar alevlendiğinde ABD artık otomatik olarak sorumluluk almıyor. Jeostratejik öneme sahip Türkiye, partnerleriyle olan farklılıklarına rağmen NATO üyesi olarak kalmalı” ifadelerini kullanmıştır. Üye ülkeler birbirlerini NATO üzerinden tehdit etmeye başlamışsa ortada ontolojik bir sorun bulunmaktadır. Evet NATO'nun var oluşuyla ilgili yeni yaklaşımlara ihtiyaç vardır. Şu sıralarda NATO'ya en fazla ihtiyacı olan da AB'dir. İngiltere'nin olmadığı bir AB'nin kendi kendini savunacak güce sahip olmayacağı açıktır. Bu nedenle Macron, Bağımsız Avrupa Ordusunu gündeme taşımıştır. Demek ki NATO, Türkiye'den çok Fransa'nın sorunu olmaktadır…[2] diyen Yeniçağ yazarı, hayret Erdoğan mantığıyla konuşmaktaydı. Sanki Macron düşman Trump dostmuş gibi konuya yaklaşmaktaydı!..
10.08.2011 tarihinde Libya hükümeti, başkent Trablus'un doğusunda gerçekleştirilen NATO hava saldırılarında 85 sivilin öldüğünü vurgulamış ve ülkede üç günlük yas ilan ettiğini açıklamıştı!
Kaddafi sonrası Libya'da isyancı kuvvetlerin ele geçirmeye çalıştığı Zlitan kasabasının yakınlarındaki Majar köyünde, NATO güçlerinin gerçekleştirdiği hava saldırılarında 85 sivilin hayatını kaybettiği açıklanmıştı. NATO ise saldırının Zlitan'ın güneyindeki bir askeri bölgeye düzenlendiğini ve saldırılar sırasında sivillerin öldüğüne ilişkin bir kanıt bulunmadığını duyurmuşlardı. Oysa Libya hükümeti tarafından saldırının gerçekleştirildiği bölgeye götürülen BBC muhabiri Matthew Price, defin törenleri sırasında 20'yi aşkın tabut olduğunu ve silah sesleri duyulduğunu aktarmıştı. Muhabir, saldırıda, Libya hükümetinin 33 çocuğun öldüğünü söylediğini de aktarmıştı. Bir hava saldırısı gerçekleştiğinin belli olduğunu söyleyen Price, yerde beton yığınları olduğunu, yatak, kanepe ve okul kitaplarından kalan parçaların sokaklara saçıldığını anlatmıştı.
NATO ve Haçlı Batı ile ortak olup Libyaya saldıran ve on binlerce masum Müslümanın katledilmesine ve Libyanın harabeye çevrilmesine sebep olan Erdoğan iktidarı Allahın kahrına uğrayacak ve İlahi intikam mutlaka alınacaktı.
Libya'ya yönelik hava saldırısı hakkında hazırlanan bir rapor, ABD'nin aktif desteği olmadan NATO ülkelerinin Suriye'de başarılı olamayacağını ortaya koymaktaydı. New York Times Gazetesi'nin ele geçirdiği “gizli” ibareli raporda, NATO'nun Libya'ya yönelik saldırısından, Suriye'ye yönelik olası bir müdahale için dersler çıkarıldığını yazmıştı. Libya'ya yönelik saldırının kamuoyu önünde “başarılı” olarak gösterilmesine rağmen, raporda NATO'nun eksiklikleri gündeme taşınmıştı. NATOnun ABD'ye gereğinden fazla bağımlı olunduğuna vurgu yapan raporda, saldırıya katılan ülkelerin istihbarat paylaşımını yapamadığı, özellikle keşif ve ikmal filolarının yetersiz kaldığı, taktik oluşturacak uzmanların azlığı vurgulanmıştı. Gazete, ismi açıklanmayan ABD'li yetkililerin “Suriye'de ABD olmadan NATO müdahalesi başarılı olmaz” sözlerini aktarmıştı. Aynı ABD'li yetkililer, Suriye'nin gelişkin bir hava savunma sistemine ve hava kuvvetlerine sahip olduğunu hatırlatarak, olası bir operasyonun Muammer Kaddafi'yi devirmeye benzemeyeceğini hatırlatmıştı. ABD'li yetkililer Suriyeli muhaliflerin, Libyalı muhaliflerin aksine fazlaca bölünmüş olduğunu da rapora yansıtmıştı. Rapora katkıda bulunan bir AB'li diplomat ise “Her şey yolunda gitse bile, ABD'nin daha fazla desteğine ihtiyaç var” yorumunu yapmıştı. Bu raporun sonuçlarının o sene Brüksel'de yapılacak olan NATO Savunma Bakanları toplantısında paylaşılacağı ortaya çıkmıştı.
Öte yandan Avrupa Savunma Bakanları daha önce, üye ülkelerin yakıt ikmal filosunun genişletilmesini öngören bir taslak hazırlamıştı. O sırada Türkiye'ye gelerek Hatay'da açıklamalar yapan ABDli Senatör John McCain, daha önce Suriye'ye yönelik bir hava operasyonu düzenlenmesi gerektiğini açıklamıştı. McCain, böylelikle muhaliflerin Esad karşısında tutunabileceği güvenli bölgeler kurabileceğini vurgulamıştı. Bu süreçte ABD Başkanı Barack Obamanın da Pentagon'dan Suriyeye olası bir saldırı için hazırlık yapmasını istediği ortaya çıkmıştı.
Demek ki Türkiye; NATO ve BATI için, İSLAM tehdidine(!) ve Terörüne(!) karşı, sırtı sıvazlanacak bir ucuz müttefik konumundaydı ve Erdoğandan daha iyi ve verimli bir ortak bulamıyorlardı
Oysa bu NATO ittifakı, hiçbir zaman Türkiye'nin yanında olmamışlardı. Bu NATO, tam 70 yıldır Türkiye'nin ayağında prangaydı!.. Bu nedenle Türkiye'deki NATO üslerinin derhal kapatılması lazımdı. En önemli üsleri topraklarımızda bulunan NATO, Türkiyenin 70 yıldır koşulsuz desteğine karşılık Türkiye'ye her konuda maalesef köstek olmaya çalışmaktaydı. NATO hem terörle mücadelemizde hem de Türkiyedeki askeri darbelerde hep başrolde oynamış ve bizi arkadan bıçaklamıştır. Aynı NATO, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtında da açıkça Türkiyenin karşısında yer almıştır. En son 15 Temmuz darbe girişimine NATOnun desteği konusunda çok ciddi iddialar vardır. NATO'nun asıl görevinin İsrail'e ve ABDye hizmet olduğu unutulmamalıdır. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'in bir ara Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile ortak basın toplantısında ilk kez istemeyerek de olsa bu gerçekleri dile getirmesi enteresandır. Stoltenberg, 'NATO Amerikanın menfaatleri aleyhine olabilecek hiçbir angajmanda yer almadı ve almayacak' buyurmuşlardı. Dolayısıyla NATOnun bizim Milli çıkarlarımıza ve korunmamıza göre değil, Amerikanın hedefleri ve çıkarları doğrultusunda devreye giren bir örgüt olduğunu açığa vurmuşlardır. Stoltenberg böylelikle NATOnun Hakkı değil, Batının çıkarlarını üstün tutan bir yapı olduğunu birinci ağızdan itiraf etmiş olmaktaydı. PKK/PYD sizin için terör örgütü olabilir, ülkenizi tehdit ediyor olabilir. Ancak bu örgütler Amerika ve müttefiklerinin gizli emellerine hizmet ediyorsa, NATO bunlarla mücadelenizde sizinle olmaz demekten sakınmamıştı.
Türkiye'de İstanbul, Diyarbakır, İzmir, Adana, Malatya ve Ankara kentlerinde birden fazla yabancı askeri tesis bulunmaktaydı, bunlar NATOya ve Batıya hizmet sunmaktadır. Türkiyenin yedi bölgesinden sadece Karadeniz Bölgesinde ABD ve NATOya bağlı askeri üs kurulmamıştı. Bu eksiği de Doğu Karadenizdeki hazırlıklarıyla kapatmaya çalışmaktaydı.
İslam âlemine bugüne dek hiçbir yararı dokunmayan, Müslümanların aleyhine çalışmaktan başka hiçbir işe yaramayan NATOnun kuruluşunun üzerinden 70 yıl geçerken, Millî Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamız her fırsatta Müslümanları NATO tehlikesine karşı uyarmıştı. NATOnun bir Siyonist proje olduğunu ve hedefinin Büyük İsraili kurmak olduğunu anlatan Erbakan Hoca, NATOnun son haçlı seferinin en önemli organlarından biri olduğunu vurgulamıştı. Ve her söylediği gibi, bu tespitleri de haklı çıkmıştı. Erbakan Hocamız şu tespitlerde bulunmuşlardı:
1990a kadar dünyada soğuk harp dönemi yaşanmıştı. Soğuk harp bittikten sonra İskoçyada bir NATO toplantısı yapılmıştı. Bu NATO toplantısında İngiltere eski Başbakanı Margaret Thatcher, şunları açıklamıştı: Biz NATOyu Komünist Rusyaya karşı hazırladık. Şimdi Sovyetler dağıldı, peki ne yapacağız, NATOyu lağvedip ortadan mı kaldıracağız? Hayır! Düşmanı olmayan bir ideoloji yaşayamaz ve gelişip güç kazanamaz. Bizim mutlaka bir düşmana ihtiyacımız vardır. Bugüne kadar düşman Sovyetlerdi, şimdi Sovyetler dağıldı. Yeni bir düşmanımız olmalı. Aslında yeni bir düşman yaratmamıza da lüzum yok, zaten hâlihazırda İslam gibi bir düşmanımız vardır ve artık NATOnun hedefi İslamdır!
Thatcherin bu sözleri üzerine, Amerikada NATO karargâhında düşman işaretleri kırmızı yerine yeşile boyanmıştır. Ve NATO manevralarında düşman şehirlerinin isimleri Müslüman şehirleri olmaya başlamıştır. Maalesef 1990dan bu yana da NATO, 20. Haçlı Seferi inancıyla çalışmaktadır ve Büyük İsraili kurmayı amaçlamaktadır…
Evet, Erbakan Hocamızın:
1- İslam Birleşmiş Milletler Teşkilatı,
2- İslam Ortak Pazarı,
3- Müşterek İslam Dinarı,
4- İslam Savunma Paktı,
5- İslam Bilim ve Teknoloji Ortak Vakfı gibi tarihi projelerini uygulamadan ve D-8 girişimi canlandırılmadan, şahsiyetli bir dış politika uygulamak, milli çıkarlarımızı ve bekamızı korumak kolay ve mümkün olmayacaktı. Bu tarihi ve talihli programlara ise, işbirlikçi kafaların sahip çıkacağını sanmak saflıktı. AKP iktidarının ve Erdoğanın 18 yıllık tahribat icraatları ortadaydı. Artık uyanmak ve milli vicdanı canlandırmak zamanıydı Ancak, hayret! Bu temennilere (ve İlahi müjdelere) her nedense en çok AKP kurmayları ve yandaşları karşıydı!?.. Ve zaten bu kutlu projeleri engellemek için iktidara taşınmışlardı… Bu arada, ülkelerinde on milyonlarca Müslüman nüfus barındıran; Rusya, Hindistan ve Çin gibi devletlerle de samimi, sahici ve verimli irtibat ve ittifaklar kurularak, bu kutlu hedeflere ulaştıracak iktidarlara ve programlara acilen ihtiyaç vardı!
FETOcu Arınçın ucuz ve uyuz çıkışlar!
Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi, yani Sn. Erdoğana akıl verenlerden birisi olan Bülent Arınç, kamuoyunda sürekli konuşulan KHK mağdurlarıyla ilgili, kimilerine göre çok çarpıcı, bize göre ise çarpıtıcı açıklamalar yapmıştı. ''KHK bir faciadır'' diyen Arınç çevresinde birçok KHK mağdurunun olduğunu söyleyerek onları gördükçe yerin dibine geçiyorum ifadelerini kullanmıştı. Oysa sorunları çözme makamında, yani iktidarda bulunanların hala şikâyet edip durmaları ve üzüntü beyanları, ya acizlik ve beceriksizlik itirafıydı veya riyakârlıktı.
Evime temizlik yapmaya gelen kadın (Fetöcülükten) Daire Başkanlığından ihraç edilmiş; ben onları gördükçe yerin dibine geçiyorum! riyakârlığı!
Arınç bu samimiyetsizlikte o denli ileri gidiyordu ki; Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyeliğinden aldığı 30 bin TL maaşının yarısını bu FETÖ'cü mağdurlara dağıttığını söyleyecek kadar cıvıklaşıyordu… Yoksa FETÖ güdümlü yeni bir oluşum kokusu almış da, şimdiden yanaşmaya ve yaranmaya mı çalışıyordu? Hem bu kadar net ve mert bir insan ise, şu anda kaç yerden böyle kaç yüksek maaş aldığını niye yazmıyordu?
[1] Bak: https://yetkinreport.com/2019/12/05/erdogan-natodan-ne-istedi-ne-aldi/
[2] https://www.yenicaggazetesi.com.tr/beyin-olumu-ve-nato-