Anasayfa » Milli Ordu’dan ”Parti Kolluğu”na geçiş hazırlığı mıydı?

Milli Ordu’dan ”Parti Kolluğu”na geçiş hazırlığı mıydı?

Yazar: yonetici
0 Yorum 93 Görüntüleyen


“Milli Ordu”dan “Parti Kolluğu”na geçiş hazırlığı mıydı?


Bu konuda çok ciddi ve endişe verici kaygılarımız vardı. Çünkü bizdeki, CIA-MAAT’ın başlattığı 15 Temmuz darbe girişimine benzer bir süreç 1991’de Rusya’da tezgâhlanmış, Ordu ikiye ayrılmış ve ardından Sovyetler dağılıp parçalanmıştı. Şimdi, daha önce Siyonist Sermaye spekülatörü ve darbelerin gizli direktörü George SOROS’un güdümündeki TESEV’in “Jandarma ve Sahil Güvenlik İçişlerine bağlanmalı, TSK’da mecburi askerlik kısaltılmalı, Kuvvet Komutanları Milli Savunma Bakanlığına bağlanmalı ve ülke tamamen profesyonel sınır sivil-polis teşkilatının korumasına bırakılmalı” şeklindeki sinsi ve şeytani teklif ve talimatlarının bugün AKP iktidarınca ortaya atıldığını görünce kafalarımız daha bir karışmış ve kuşkularımız artmıştı. Acaba, FET֒cü vatan haini CIA ajanlarından kurtulduğumuzu sanıp avunurken, yoksa ülkemiz daha tehlikeli bir girdaba mı kaydırılmaktaydı? Yani Türkiye; “Yılandan kurtulduğumuzu sanırken, çıyanın ağzına mı sokulmaktaydı?”

FETÖ çetesine kapılmış ve CIA ajanı yapılmış unsurların ayaklanması ve Sn. Erdoğan’ın isteği ile MİT ve Genel Kurmay Başkanlığının Cumhurbaşkanlığına bağlanması lüzumlu ve olumlu adımlardı.Ancak Milli Savunma Bakanı Fikri Işık’ın: “Kuvvet Komutanlarının Milli Savunma Bakanlığına bağlanması, Milli Savunma Bakanlığını ise tamamen sivilleştirme hazırlığı, Askeri Liselerin kapatılması ve zorunlu askerlik süresinin kısaltılması” ve Başbakan Binali Yıldırım’ın “Akıncı Hava Üssünün ve darbeye katılan bütün tank bölüğünün kapatılması” gibi girişimler, TSK’yı tamamıyla pasifize etme ve etkisizleştirme amacına dönüşürse, bu darbe girişiminden daha büyük bir tehlikeye yol açacaktır.

“Demokratik atılımlar ve sivil katılımlar” kılıfıyla ve “Ben yaptım oldu; uysa da uymasa da yerini buldu!” mantığıyla, tüm askeri hastanelerin Sağlık Bakanlığına aktarılması, Yüksek Askeri Şura Üyesi Bakanların arttırılması, acaba çok daha önceden mi planlanmış ve bunlara bahane oluşturacak şartlar hazırlanmıştı, yoksa istişaresiz ve isabetsiz hissi heyecanlar ve hamasi hesaplarla mı bu kararlar alınmıştı? Bu aceleci ve endişe verici açılım ve saçılımların hangi tahribat ve travmalara sebep olacağı hiç tartışılmış ve tartılmış mıydı?

Bu sinsi ve çok tehlikeli tahribatların; “Artık imam hatip mezunlarını da Harp okullarına sokacağız” edebiyatıyla tamir ve telafi edilmesi imkânsızdır. Türkiye’nin her bakımdan güçlü ve caydırıcı bir Orduya, her zamankinden daha çok ihtiyaç duyulan kritik bir süreç yaşanmaktadır. Bu nedenle TSK’nın moral ve motivasyonunu sıfırlayacak, orduyu zayıflatıp Milli Savunmamızı sıkıntıya sokacak her girişim, gaflet ve cehaletle de yapılsa, sonuç olarak bilinçli hıyanetle eş tutulacaktır.

Lütfen hatırlayınız:

“2006 yılının Mayıs ayında, Soros'un Türkiye ayağı olan Açık Toplum Enstitüsü'nün finansmanı ile TESEV ve Cenevre'de kurulu ve kısa adı DCAF olan “Silahlı Kuvvetlerin Demokratik Denetimi Merkezi”, “Güvenlik Sektörü ve Demokratik Gözetim” başlığı altında bir “Türkiye Almanağı” yayınlamıştı. Kitabın editörü Prof. Dr. Ümit Cizre, sunuş yazısında,Türk Silahlı Kuvvetleri'nin M.Ö. 209 yılından beri başarısının temel sırrı olan “emre itaat” yerine “itiraz ve itiraf”ın konulmasını tavsiye buyurmuşlardı(!?)TESEV'in yazarlarından bazıları, raporda Türkiye'nin çıkarına politika üretmeyi bir suç gibi algıladıklarını ortaya koymuşlar, millî tavır ve faaliyetleri birer suç delili gibi sunmuşlar, ama diğer yandan Millî Güvenlik Kurulu ve Millî Güvenlik Genel Sekreterliği'ni, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni, Jandarma Genel Komutanlığı birimlerini tamamen çözmeye yönelik AB dayatmalarının savunuculuğunu yapmışlardı. Bu kasıtlı ve kışkırtıcı rapor, basında Şahin Alpay ve Hasan Cemal tarafından, “Güvenlikte çağdaşlaşma” ve “Siyaseti normalleştirme çabası” olarak tanıtılmıştı.

“Almanak Türkiye 2005: Güvenlik Sektörü ve Demokratik Gözetim” başlıklı rapor, Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ümit Cizre'nin editörlüğünde, Ahmet Yıldız, Zühtü Aslan, Gencer Özcan, Ümit Kardaş, Lale Sarıibrahimoğlu, İbrahim Cerrah, Ertan Beşe, M. Bedri Eryılmaz, Ferhat Ünlü, Önder Aytaç, Itır Toksöz ve Volkan Aytar'ın yazılarından oluşmaktaydı. Ve bunların bir kısmı Polis Akademisi'nde öğretim üyesi konumundaydı. “21st Century Trust” adlı İngiliz düşünce kuruluşunun üyesi olan Lale Sarıibrahimoğlu, TESEV'in “Güvenlik sektörü” raporunda, hem TSK'yı, hem Jandarma'yı hem de Sahil Güvenlik Komutanlığı'nı ele alan üç yazı ile katılmıştı. Lale Sarıibrahimoğlu, ordunun küçülmesini öneriyor, AB dayatmalarında olduğu gibi Genelkurmay Başkanı'nın Millî Savunma Bakanı'na bağlanmasını istiyorve “Türkiye'nin AB kriterlerine uyumu amacıyla İçişleri Bakanlığı ile AB arasında bir dizi proje üzerinde çalışma başlatılmıştır. Bu çalışmaların odağında, Türkiye'nin iç güvenlik politikalarının siyasi otorite tarafından hazırlanarak saydamlaştırılması ve iç güvenlikte Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Polis üçlüsünden oluşan farklı yapılanmaların yerine tamamıyla sivillerden oluşacak profesyonel bir sivil Sınır Polis Teşkilatı'nın kurulması bulunmaktadır” hatırlatmasında bulunuyordu.

Lale Sarıibrahimoğlu, “Buna yönelik olarak, ilk aşamada Jandarma ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın kara sınırlarını koruma görevini, Sahil Güvenlik Komutanlığı'nın da deniz sınırlarını koruma görevini sonlandırması gerekmektedir. Dolayısıyla AB, oluşturulacak Sınır Polis Teşkilatı bünyesinde JGK'ya bir görev biçmemektedir. Ancak Sınır Polis Teşkilatı'nın kurulmasına değin geçen sürede polis ve jandarmadan oluşan ve birbirinden kopuk asayiş hizmetini yerine getiren kolluk kuvvetlerinin birbirleri ile uyumlu hale getirilmesi gerekmektedir” diyordu. 

Siyonist sermaye güdümlü TESEV raporunda, Sarıibrahimoğlu'nun tartıştığı bütün konular, ABD, İngiltere ve bir bütün olarak AB'nin Türk Silahlı Kuvvetleri'ni sınırları korumaktan bile aciz ve çaresiz düşürmek, Jandarmayı lağvetmek, askerin istihbarat yapmasını önlemek gibi dayatmalardı. Ve zaten istihbarat askerden daha önce alınmış ve bir nevi FET֒cü darbe girişimini kolaylaştırmıştı.

“Şimdi ABD'nin desteklediği FETÖ'nün darbe girişiminden sonra Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlığı'nın, bu girişimde kullanıldıkları gerekçesiyle İçişleri Bakanlığı'na bağlanmasının ne anlam taşıdığını ve ne sonuçlar doğuracağını değerli okurlarımızın iz’anına ve vicdanına bırakmalıydı” diye Arslan Bulut yerden göğe haklıydı.

Bu arada, Zaman'ın bütün yazarları gibi Lale Sarıibrahimoğlu hakkında gözaltı kararı alınmıştı. Mahkemeye çıkarılır da “Savunduğum ve propagandasını yaptığım AB dayatmalarının büyük kısmını daha önce uyguladınız. Jandarma ve Sahil Güvenlik konusunda da tavsiyelerimi şimdi uygulamaya başladınız. Fikirlerim iktidarda ama beni zindana attınız!?” derse ne cevap bulacaklardı?


TAMAMIİÇİN: http://www.millicozum.com/mc/ozel-yazilar/askerimize-dusmanlik-dusmanlarimiza-askerliktir-tskda-tesviye-mi-tasfiye-mi-amaclanmisti












BENZER İÇERİKLER

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. KABUL ET Detaylı Bilgi