EREN BEY, ERDEMLİ DAVRAN!
İslam inancının en
önemli temeli; Ahiret ve Din gününe iman etmektir. Yani; öldükten sonra
dirileceğine, her türlü hareket ve niyetinden hesaba çekileceğine ve hak ettiği
sonsuz akıbete erişip, Cennet ve Cehenneme gireceğine inanıp, ona göre hayatına
yön vermektir.
Tertip sırasına göre,
Fatihadan sonra Kuranın ilk suresi olan Bakara: 4. Ayeti de Kuranın
hidayet rehberi olduğu muttaki müminlerin ĞAYBe, yani Gözle görülmeyen, ama
varlığı akli ve nakli delillerle ve açık alametleriyle bilinen hakikatlere
inanmak yanında, asıl Ahirete yakinen (şüphesiz ve kesinlikle) iman edip ona
göre davranmak olduğunu bildirmektedir.
Bir kısmı da
Rabbimiz bize dünyada iyilik ver Ahirette de iyilik ver ve bizi ateşin
azabından koru derler.[1]
İşte onlara
kazandıklarından bir karşılık vardır. Allah, hesabı pek çabuk görendir.[2]
(Yeminlerinize,
ahitlerinize, senet ve sözleşmelerinize riayet edin, asla hile ve hıyanete
girişmeyin) Çünkü kesinlikle Allah sizleri bütün bunlarla (İslami emir ve
yasaklarla) imtihan etmektedir ve hulf ettiğiniz (haksızlık ve hırsızlığa
yöneldiğiniz) durumları kıyamet günü size haber verecektir.[3]
Yüzlerce ayet ve
hadisle belirtilen, binlerce müctehit alimce ittifak edilen ve milyarlarca
mümin tarafından iman edilen AHİRET gerçeğini inkara yeltenen, Açlık ve susuzluk bulunmayan ve güven (barınma ve barış sağlanan) her
tarafın ve dünya hayatının Cennet, ve bunlardan yoksun şartların Cehennem
olduğunu söyleyen ve öldükten sonrası ise itikattır tespitiyle, ahiret inancı, sadece
tasavvur ve tahayyül edilen kuru bir kurgudan ibarettir demeye getiren Aydınlık yazarı Eren Erdem, İMANSIZ İSLAM
uydurma peşindedir. (Bak: 16 Mart 2012 / Aydınlık / Sh:7) Çünkü sadece Allahın
varlığını kabullenmek iman ve İslam için yeterli değildir. Kuranın pek çok
ayette haber verdiği gibi, Mekke müşrikleri de, Yahudi ve Hıristiyanların
kafirleri de, Müslümanlığı Komünist ve Kapitalist dünyaperestliğe kılıf yapan
kesimler de, hepsi ALLAHa inandıklarını söylemektedir.
And olsun ki onlara
gökleri ve yeri kim yarattı, Güneşi ve Ayı kim emri altında tuttu? diye
sorsan; Elbette Allah derler. Öyleyse nasıl da döndürülüyorlar.[4]
Eğer onlara;
gökyüzünden yağmuru indirip onunla öldükten sonra yeryüzünü dirilten kimdir?
diye sorsan, elbette Allah derler. Elhamdülillah de. Onların çoğu
akletmezler.[5]
İslamı; komünist bir
felsefeyle, ubudiyet, ruhaniyet ve ahiret düşüncesinden uzak, sadece maddi ve
dünyevi bir sosyal adalet ve eşitlik prensipleri olarak görmek ne denli
tehlikeli ve tahripçi bir zihniyetse, ibadetlerin ve dini ritüellerin sadece
şeklini tekrarlayıp, asıl özünden ve hedefinden uzaklaşmak ta o denli taklitçi
ve tahrifçi bir gelenekçiliktir.
İslam ümmetine musallat olan şekilcilik,
bencillik ve beleşçilik gibi ruhi rezaletlere vurgu yapması, dinimizin oldukça
önem verdiği sosyal adalet kavramını, dayanışma (İNFAK; muhtaçların
ihtiyaçlarını giderme. İSAR; başka mağdurları kendi nefsine tercih etme
amacını) ve bağış yapma ahlakını öne çıkarması; servet, şöhret ve şehvet
taparlık için dinin araç olarak kullanılması gibi konularda haklı eleştiriler
ve hayırlı öneriler getiren, ama bunların yanında; Allahperest sosyalistlerin
piri ve İran devriminin Wolteri kabul edilen, Pariste geçirildiği Marksist
formasyonun etkisiyle, Kuran ayetlerini, Marksın insanlık tarihi, sınıfsal
mücadeleden ibarettir tezini; Tarih Habille Kabilin mücadelesidir şeklinde
tevil eden ve hatta daha ileri gidip:
Marksizmi bilmeden, tarihi ve siyasi
olayların doğru tahlil edilemeyeceğini söyleyen[6], ama
ardından, Marksistlerin Allahı ve yaratılışı inkâr ettikleri için eleştirip
çelişkiye düşen Ali Şeriatinin, bütün Ehli Sünnet âlimlerinin, Ebu Zer Gıfari
gibi pek az zatlar dışında bütün sahabelerin ve selefi salihinin, dolaylı
biçimde; yanlış yaptıkları ve dini yozlaştırdıkları gibi bir algıya sebebiyet
vermesi de elbette kabul edilir değildir. Fıtratı, maneviyatı, imtihan sırrını
ve Ezeli Kader Programını göz ardı ederek, her şeyi maddi sebep ve sonuç
ilişkisine indirgemek, İslamı ahiret ve ubudiyet düşüncesinden koparıp
dünyevileştirmektir.
Şeytanın, batıl ve bozuk ta olsa, yeni
ve orijinal bir din ve düzen uydurma yeteneği bulunmamaktadır. Şeytanın ve
şeytanlaşmış insanların yaptığı; Hak Dinleri bozup yozlaştırmak, şirk katıp
saptırmak, nefsi arzularla ilahi kuralları harmanlamak suretiyle Batıl bir
hayat tarzı oluşturmaktır. Görünüşte Müslüman, Hıristiyan veya Yahudi
kalanların çoğu; ya katılaştırılarak veya ılımlaştırılarak, yani içini ve özünü
boşaltıp, biçimiyle uğraştırarak; ama mutlaka aslından uzaklaştırılarak
uydurulmuş bu taklitçi dine tabi olmaktadır.
Maalesef, insanların birçoğunu,
kendileri farkında olmadıkları halde etkisi altına almış batıl bir din anlayışı
vardır. Bu, kendini açıkça tanıtmayan, gizli bir din konumundadır. Hiçbir
yazılı kuralı bulunmamaktadır. Adı bile konmamıştır. Fakat insanların davranış
ve tavırlarını, düşünce ve amaçlarını kontrolü altına almaktadır. Pek çok kimse
şuurunda dahi olmadan hayatları boyunca bu dinin kurallarını uygulamakta, bu
dinin emir ve yasaklarına göre yaşamaktadır. Bu din, Müslümanlık, Hıristiyanlık
veya Musevilikten başkadır. Bu dine uyan kimseler sorulduğunda belki, “Ben
Müslümanım” ya da “Ben Hıristiyanım” demelerine aldanmamalıdır.
Bazı kişiler de dinsiz hatta ateist olduğunu söylese de durum aynıdır. Yani her
biri, aslında bu gizli dinin mensuplarıdır; nefsi istismar ve suiistimallerine,
İslam kılıf olarak kullanılmaktadır. Son zamanlarda Marksizme İslam sosyalizmi
kılıfı geçiren Ali Şeriati taklitçilerinin, istismarcı, hatta inkârcı tavırları
da böyle okunmalıdır.
Fetullahcılarla,
Ulusalcı Fetvacıların ortak inancı: ŞERİATSIZ İSLAM!
Şeriat; Allahın adalet kurallarını,
dünya ve ahiret saadet yollarını içeren Din hükümleridir. 1430 senedir,
yüzbinlerce İslam uleması ve Kuran yorumcuları, DİN, ŞERİAT, İSLAM
kelimelerinin aynı ortak kavramı ifade ettiklerini söylemişlerdir.
Biz, sizden hepiniz
için bir ŞİRAT ve MİNHAC kıldık[7] ayeti kerimesinde, İslamın ilahi bir şeriat; (hayat ve hakikat
yolu) ve Minhac; saadet ve selamet düsturu olduğu
açıkça beyan edilmektedir. Ve yine Casiye 18. Ayetinde: Sonra Seni bu (ilahi) emirden bir ŞERİAT üzerine (memur) kıldık; öyleyse
sen Ona (şeriata) uy, bilgisiz ve (beyinsiz kimselerin) hevalarına uyma buyrulmak suretiyle İSLAM ŞERİATININ anlamı ve önemi Kuran tarafından
öğretilmiştir.
İşte bunlar Allahın
koyduğu sınırlardır. Kim Allaha ve Resulüne itaat ederse, onu altından
ırmaklar akan Cennete koyacaktır. Orada ebedi kalacaklardır. İşte büyük başarı
budur.[8]
Kim Allaha ve
Rasülüne isyan ederse ve sınırlarını aşarsa, onu ebedi olarak ateşe sokar. Ve
onun için alçaltıcı azap vardır.[9]
Rabbinin sözü
doğrulukta ve adalette tamdır. Onun kelimelerini değiştirebilecek kimse
yoktur. O, her şeyi işiten, her şeyi bilendir.[10]
Eğer
yeryüzündekilerin çoğunluğuna uyarsan, seni Allahın yolundan saptırırlar.
Onlar ancak zanna uyarlar. Onlar ancak yalan söylerler.[11]
Buna rağmen ŞERİAT
SOYTARILIĞI (18 Mart 2012 / Aydınlık / Eren Erdem / sh.7) gibi, her türlü edep
ve erdem ölçülerini çiğneyip İslam Şeriatına ve Müslümanlara hakarete yeltenen
sosyalist sapıkların şımarıklığı ile, kapitalist (ılımlı) İslamcıların buluşma
noktası şeriatsız İslam modelidir. Sosyalist ve Komünist
kafalılar Allahın şeriatı yerine Marxın safsatalarını; kapitalist (ılımlı)
İslamcılar da, çağdaş faizci Karunların sömürücü kurum ve kurallarını
yerleştirip yürütme hevesindedir. İslam ise, her iki takımın da istismar aracı
ve toplum nezdinde itimat ve itibar kazanma kılıfıdır. Komünist Ulusalcılar da,
Kapitalist İslamcılar da samimiyetten ve İslamiyetten uzaktır. Her iki taife
de, Dünya hayatını ahirete tercih ederler
ve (insanları) Allahın yolundan alıkoyup çevirmeye ve (Dini) çarpıtıp
(eğriltmeye-eksiltmeye) girişirler[12] ayeti bunları ne güzel anlatır.
Oysa, İslamın
maalesef körlenen ve kirlenen sosyal ahlak ve adalet duyarlılığını diriltmek,
Müslümanlara ve mazlumlara karşı merhamet ve özveri duygularını derinleştirmek;
bencillik, beleşçilik ve menfaatperestlik düşüncesini değiştirmek hususunda
önemli hizmetler yapabilme fırsatını, ŞERİATSIZ İSLAM, İBADETSİZ ve AHİRETSİZ
İSLAM gibi sapıklıklarla fesatlığa çevirmek hem kendileri, hem Milletimiz, hem
de Dinimiz için büyük bir kayıptır ve tabi ayıptır.Şeriat Soytarılığı sataşmasındaki soytarılığın, Kurani kuralları hayat düsturu edinen ve budeğişmez ve eskimez
İlahi hükümleri esas alarak, değişen ve gelişen şartlara uygun yeni çözümler
üreten Müslümanlara mı, yoksa kısır beyinleri
ve kısıtlı bilgi birikimleriyle böylesine şeytani fetvalar uyduran
saldırganlara mı layıktır? Sorusunun yanıtı ortadadır.
Batı emperyalizminin
ve özellikle sapık Yahudilerin Dünyaya hakimiyet hedefleri ve ideolojisi olan
SİYONİZMin karakolları hükmündeki Masonluğun; Mısır Ezherdeki ilk ajan-üyesi
Muhammed Abduh ekolünün İran versiyonu sayılan Şeriat tahripçisi Ali
Şeriatinin, Kuran kılıfı geçirilmiş komünist şarlatanlıklarını kopya ederek
devrim çığırtkanlığı yapanların, niye bir türlü İslam düşmanları dışında hiç
kimseden rağbet görmediklerini, bir kez olsun düşünüp taşınmaları lazımdır.
Kader inancının yozlaştırılması!
Her şeyi ve her an
bizzat yaratıp yöneten; her olayı, zerrelerden kürrelere kadar canlı ve cansız
hayatı tayin, tanzim ve taksim eden İlahi iradenin külli projesine KADER denir.
Cümle kainatı, tabiatı ve içindeki mahlukatı bütün ayrıntılarına kadar bilip
programlayan, yaratıp yaşatan Allah olduğuna, başka bir yaratıcı bulunmadığına,
hiçbir şeyin kör tesadüfler sonucu kendiliğinden oluşmadığına iman etmektir. Bu
arada akıl ve şuur sahibi insanların, kendilerine lütfedilen cüzi irade (seçme
ve tercih etme yetenek ve yetisi) ile ve gönderilen Peygamberlerin ve
Kitapların öğrettiği istikamette imtihan edildikleri ve amellerinin karşılığı
hak ettikleri akıbeti dünya ve ahirette görecekleri de bir gerçektir. Kendi
tembellik ve kötülüklerini kader ve tevekkül bahanesiyle Allaha yüklemek
yanlış ve yaygın bir düşüncedir.
Ancak kelime oyunları
ve lügat karşılıklarıyla; bütün kâinatı, canlı ve cansız hayatı kurulan ve kendi kendine çalışan bir mekanizmaya benzetip ve buna tabiat kanunları deyip, Allahın her şeyi en ince
detaylarına kadar takdir ve tanzim buyurup planlayıp programlayarak yarattığını
inkar etmeye kalkışmak küfürdür, şirktir. Evet, örneğin balıklara su içinde
yaşama, kuşlara havada uçma yeteneğini bahşeden Allahtır ve zannedildiği gibi bunlar
tabiatın bahşettiği doğal davranışlar değildir. Tam aksine:
Göğün boşluğunda
(ilahi irade ve hikmetle insanlığın hizmetine) musahhar kılınmış kuşları,
bizzat (havada tutan ve uçuran) Allah olduğunu (Nahl: 79) Kuran haber
vermektedir.
Ve yine Allahın
kullarından dilediğine rızkı yayıp genişlettiğini (ve bir kesime de, rızkı)
kısıp (böylece imtihan ettiğini) (Ankebut: 62) yine Kuran bildirmektedir.
Elbette Cenab-ı
Hakkın, hücrelerden gezegenlere, enerjiden elektromanyetik sistemlere kadar
Her şeyi bir KADER (ölçü, miktar, formül, prensip ve proje) ile yarattığı
kesindir. (Kamer: 49)
Eğer göklerde ve
yerde Allahtan başka ilahlar olsaydı ikisi de bozulurdu. Arşın Rabbi olan
Allah onların yakıştırmalarından uzaktır.[13]
O (Allah) yaptığından
sorulmaz, Onlar ise sorulurlar.[14] Ayetleri üzerinde dikkatle düşünülmelidir.
Fetullah Gülenin
riyakârlığı ve sahte tavrı:
Yaşatma İdeali
Kitabının 216. Sayfasında (Nil yy. Ocak 2012):
Ben bir karıncayı
bile öldürmediğimi defalarca ifade ettim. Hatta, bana eziyet ediyor diye
üzerimdeki karıncayı süpürüp öldüren arkadaşımın bu yaptığını bile, yıllar
sonra hala unutabilmiş değilim. Ve yine, bir kamp sırasında, su içmeye giderken
gördüğü bir yılanı öldüren arkadaşımla küsüp bir iki ay görüşmedim
Diyerek şefkat ve
merhamet abidesi olduğunu ima eden Fetullah Gülen, acaba Irakta bir milyon
kişiyi, Libyada yüzbinleri, Afganistanda on binleri acımadan ve suçsuz yere
katleden ABDyi ve binlerce Filistinliyi öldüren İsraili yine Libya ve
Afganistandaki bu Haçlı-Siyonist vahşete taşeronluk ve tetikçilik yapan AKP
hükümetini, bir sefer olsun kınadığını ve bu haksız ve ahlaksız saldırıları
onaylamadığını niye söyleyememiştir? Bu masum ve mazlum Müslümanların katliamı,
bir sinek ve bir yılan kadar da mı, Fetullahı ilgilendirip üzmemektedir?
Eğer başkaları, bilim
ve ekonomi sahasında sizi zayıf ve küçük görüyorlarsa; el aleme el açan,
IMFden ve Dünya Bankasından medet uman insanlar nazarıyla size bakıyorlarsa,
unutmayın ki, onlar sizin Dininize de, manevi değerlerinize de aynı aşağılayıcı
gözle bakacaklardır. (Age. Sh.187)
Diyen Fetullah Gülen,
dinimizi ve değerlerimizi küçümseyen ve müminleri katleden ABD ve AB
gavurlarının himayesine sığınmakla, nasıl bir karakter çelişkisi
sergilemektedir?
Sonuç olarak:
Yüce Dinimizi istismar
etmekle suiistimal etmek aynı derecede çirkindir ve şirktir. Fetullahcılar ve
AKP iktidarı İslamı istismar etmekte, Aydınlıktan Eren Erdem gibileri de bazı
ayetleri, sapık sosyalist hedefleri doğrultusunda suiistimal etmektedir.
Her şeyi akıl ve
mantıkla çözebileceklerini zannedenler şeytani bir yaklaşım ve yanılgı
içindedir. Eğer akıl yeterli olsaydı, Allahın Kitap ve Peygamber göndermesine
gerek görülmeyecekti. Çok zorlamak ve araştırmak suretiyle binde bir kişi,
belki aklıyla yüce Yaratıcıyı bulabilseydi bile; Allahın sıfatlarını,
marziyatını, Hak ve Batılı, helalı ve haramı, dostu ve düşmanı, adalet ve selamet
kurallarını, ebedi saadeti kazanma yollarını, ibadet ve istikamet düsturlarını
kuru mantıkla bilmek asla mümkün değildir. İmansız, İslamsız ve Kuransız bir
akıl, sadece nefsani arzularını ve hayvani ihtiyaçlarını temin ve tatmine
yönelecek veya kuru kahramanlık ve beşeri duygusallık (duyarlılık değil)
peşinde sürüklenecektir. İşte ispatı; bakınız en akılcı bilinen ve en çok
düşünüp fikir üreten Batılı FİLOZOFların yüzde biri dahi, iman ufkuna ve
Kurani olgunluğa erişememiştir.
[6] Bak: Ervand Abrahamian Ali Şeraiti ve Marksizm. Tercüme: Yasin
Demirkıran. İST. 1998 Ekin yy. sh: 284
http://www.millicozum.com/mc/mayis-2012/eren-bey-erdemli-davran